*
Yaratılma, Hiper Uzay ya da Boş Uzay itibariyle midir?
Aynı Sistemi Daha Derinden Okuyan Mistisizm, bu konuda
ne söylemektedir?
Mistik alan,
varlığın yaratılışını Zatın, sıfatlarıyla meydana
getirdiği Esmasının (Salt Data olan 99 isminin) “nokta”
dan belli terkipler halinde Bir Bütün Olarak açığa
çıkartmasıyla oluştuğunu söyler. Yani Efal (çokluk)
boyutu. Ya da başka bir deyişle, “Kürsü” adı altındaki
“Ruh Adlı Melek”. Bizim “nokta” ya ait bu çokluk boyutu
içindeki algılanan veya algılanamayan tüm sonsuz
boyutlarıyla enerji- madde boyut ve varlıkları, bu Ruh
Adlı Melek tarafından meydana getirilmiştir. Zaten
enerji ve madde boyutunun,”nokta” dan (Salt Datadan)
varlığını alan enerji-bilgi boyutunun projeksiyonu
sonucu oluştuğuna da bir önceki yazımızda değinmiştik.
Sonsuz “nokta” ların bulunduğu platformdaki bu “nokta”
lar ise, yan yana bir arada “nokta” lar denizi şeklinde
de bulunmazlar. Tüm “nokta” lar yani, Salt Datalar
(Esma), aynı Tek “Nokta” nın sonsuz sayıdaki
özelliklerine işaret etmektedir. Bu yüzden Ruh Adlı
Melek, bu “Nokta”nın, “nokta” lar adı altındaki
projeksiyonudur, tüm Kürsülere hakim olarak. Bu “nokta”
tadaki, Datadaki Esmadan yaratıldığımız için de diğer
“nokta” projeksiyonlarını ya da her biri bir “an” lık
(ki, bu “an” da, kendi içinde sonsuz “an” ları içerir)
bambaşka dalgalanmaya karşılık gelen enerji- data
boyutlarını algılayamaz, anlayamayız. “Allah’ın
Zatını tefekkür etmeyin, yarattıklarını düşünün, yoksa
günaha girersiniz” hadisi buna işaret etmektedir.
Ruh Adlı Melek, Bilincinde Öze ait tüm bu mertebelere en
geniş kapsamda sahiptir (çünkü ötesi, ötesinde bir
Tanrının yarattığı bir varlık değil, Ferttir). Yani,
zaman ve mekânın geçerli olmadığı, enerji-bilgi boyutu.
Bu arada, çok boyutlu Tek Kare Resim içindeki
enerji-data ya da dalga-bilinç titreşimini de bildiğimiz
anlamda iki ayrı şeyin birleşmesi, birleşik (dualite)
ikili yapı şeklinde olmayıp aynı tek şeyin farklı iki
yüzünden oluşmuş yapı olarak düşünmeliyiz. Algılayana
göre dalgayı zahir, bilgiyi ise, o şeyin batını olarak
ihtiva ettiği şey ya da bilgiyi (manayı) dalganın
bilinci, dalgayı ise, o bilginin (bilincin) bedeni
şeklinde düşünebiliriz. Çünkü bunlardan birini ortadan
kaldırırsak (yok edersek) otomatikman diğerini,
dolayısıyla tamamını yok etmiş oluruz. Tıpkı maddeyi yok
ettiğimiz zaman, otomatikman enerji yapısını da ortadan
kaldıracağımız gibi. Ayrıca, bu enerji-data boyutuna bir
yönüyle enerji dalgaları, bir yönüyle de bilgi paketleri
olarak da bakabiliriz, bakış açımıza göre. Bununla
birlikte, “nokta” nın açılımı olan enerji-data boyutunun
her bir noktası da, bu enerji-data boyutunun
projeksiyonuyla oluşan tüm boyutların (alemlerin) her
bir noktası da, aslında o “nokta” nın çıkışı oranında
yine kendisinden başka bir şey değildir. Ve “O her an
yeni bir yaratıştadır” hükmünce, O her an yeni
bir yaratışta olduğunun gereği olarak, holografik
özellikle düzenlenmiş ve ne madde, ne de mana
diyebileceğimiz enerji-data boyutundaki
dalgaların her an yeni bir hal alması sonucu, bu boyutun
projektesiyle, her an enerji-madde boyutu içinde, bu
enerjiden yeni yeni big-bang ler patlamakta, yeni yeni
boyutlar oluşmakta ve o boyut varlık türlerini
yaratmakta ve bu durum bize göre de ezelden-
ebede kadar devam etmektedir. Bu nedenle,
Allah’ın özellik ve vasıflarının bir başı ve sonu
olmadığı için bunun sonucu açığa çıkan bilgi-enerji
boyutunun ve dolayısıyla bunun yansıması olan enerji ve
bunun yoğunlaşmasıyla oluşan evrenlerin, evren içere
evrenlerin (boyutsallığının), evren dışı evrenlerin
(birbirini kapsayan) yani, tüm boyutlarıyla Kâinatın ne
başı vardır ne de sonu mevcuttur. Bir bütün olarak açığa
çıkma özelliği, projekte de aynen mevcut olduğundan
Kâinat da, enerji –data boyutundan bir Bütün olarak
meydana gelmiştir. Big-banglerin tek tek oluşmasıyla
değil. Bu yüzden evrenimiz gerçekte, zaten var olan
sonsuz-sınırsız âlem içerisinde açığa çıkması nedeniyle
bize göre genişlerken, âlemin kendisi açısından böyle
bir genişlemeden bahsedilemez. Yeni galaksilerin
oluşmakta olduğunun gözlemlenmesi de, evrenin geçmişte
tek bir big-bangle oluştuğunun iflasını getirerek,
sonsuz big-banglerin hala devam etmekte olduğunu bize
göstermektedir. Evren, evrenler derken de her ne kadar
beş duyumuza görünen bölümü kastedilse de gerçekte, tüm
big- bang noktalarının kaynağı olan enerjinin içinde
bulunduğu, Hiper Uzay, Üst Uzay, Süper Uzay ya da Boş
Uzayla anılan boyut kastedilmektedir. Yani, enerji-madde
boyutunun, enerji boyutu (saf enerji de denir buna).
Dolayısıyla tüm boyutlarıyla evrenler, Hiper uzayın
boyutsal derinliğinde yer almaktadır. Madde ve maddeye
bağlı olan boyutlar da sonsuz-sınırsız olsalar da, madde
ötesi tüm sonsuz boyutları kapsayan Hiper Uzay indinde
(boyutsallığında) bir hiçtir. Bir başka yoruma göre
tıpkı balonlar gibi birbirlerinden ayrı ama
birbirleriyle bağlantılı ve her an birbirlerini
etkileyen sonsuz sayıdaki Evrenler topluluğu, o boyuttan
çeşitli oranlarda genişleyebilir, tekrardan büzülebilir,
büzülüp genişleyebilir veya plank ölçeğine gelip yani 10
üssü (-33) cm boyutlarında var olduktan hemen sonra
evren olarak açılmadan sıfıra inip yok olabileceği
düşünülebilir ve hatta bu şekliyle bile
bölünmez-parçalanmaz Tek Bir Yapı yerine, bu evrenler
topluluğu tamamen birbirinden bağımsız, kopuk olarak
yine bu şekilde hareket etmiş olsalar dahi, boş uzay
denilen, ama geçekte boşluk kavramının bile söz konusu
olmadığı Hiper uzay itibariyle Kâinat, yine
bölünmez-parçalanmaz, sonsuz- sınırsız tekil bir
yapıdır, Ruh Adlı Meleğin Bilinci ve Onun varlığı (Salt
Enerji boyutu) tarafından yaratılan. Bu yüzden suretler
boyutunda yani, evrenlerde parçaymış gibi algılananlar,
bizim sadece yetersiz, sınırlı bakışımızdan başka bir
şey değildir. Bu nedenle, Hiper Uzay boyutuna göre
(aslında her boyut için geçerlidir) öte, ötesi gibi
kavramlara yer yoktur. Dolayısıyla bugün bilimin geldiği
genel yaygın görüşe göre evren, kendi dışında bir
varlık yani bir tanrı olmaksızın, kendi kendini
yokluktan, Hiper uzaydan meydana getirmiştir. Yani, olay
kendi içinde olmaktadır. Bu doğru olmakla birlikte, aynı
zamanda bu çok çok yetersiz, yüzeysel ve eksik bir
görüştür. Çünkü bilim o noktayı ya son kabul etmekte ya
da boyutsal derinliğinde ne olabileceğini
anlamsızlaştırarak, “neden” sorusunun cevabının
verilemeyeceğini söylemekte böylece, yaratılma anı ve
öncesinin tamamen dinin sahası olduğunu belirterek
aslında din ile bilimin tamamen ayrı şeyler olduklarını
yani, aslında dinin hayali bir şey olarak bunun olup
olmamasının pek önem teşkil etmediğini dile getirmek
suretiyle bir başka çelişkiye ve yanlışa düşmektedirler.
Oysa yaratılış, eldeki donelere göre kıyasla Süper Uzay
itibariyle görünse de ve bu kısmen doğru olsa da
(tanımlananların, tanımlanamayanların yanında adeta yok
gibi kaldığını düşünürsek) gerçekte tanımlanamayan
boyutları itibariyle yaratılmış ilk varlık olan Ruhu
Azam (ki bize göre O Ruh yaratılmamıştır) itibariyle
değil, her türlü yaratılmışlık kavramından münezzeh
Allah İlmindeki vasıflarının meydana getirdiği
özelliklerinin belli bir terkip halinde kuvveden fiile,
soyuttan, somuta yani Salt enerji (ve haliyle Onun
Bilinci) olarak açığa çıkmasıyla yaratılmıştır.
Yaratılışın başlangıcı, yaratılmışa göre soyutun somuta
dönüştüğü yani, Esma ile Efal (çokluk) arasında ya da
terkibe gelmiş ve gelmemiş boyutlar arasındaki sınır
olan Arş isminin verildiği boyut itibariyledir.
Arşın üstü ise, Allah’ın ilmi boyutudur. Böylece varlık,
yoktan var olmuştur. Allah isimlerinin bir terkip
halinde olmadığı için de Allah yaratılmaktan
münezzehtir. Ve Ruh Adlı Melek dahi, Allah’ın ilminde,
“nokta” olarak sadece ilmi suret şeklinde mevcuttur.
Yoksa yaratılış, yaratılmış boyutların içinde meydana
gelen yaratılmışlık boyutları itibariyle yani,
enerji-data, hiper uzay veya big-bang itibariyle
değildir. Böylece her şey Allah’ın Rahmetiyle meydana
gelmiştir. Rahmetin esas anlamı, evrensel boyutlardaki
anlamı budur. Bunun gibi diğer kavramları da mesela,
Allah’ın adaletini, merhametini,...vb. de bulunduğumuz
boyutun anlayışı ötesinde bu evrensel platformda
düşünmemiz gerekir. Ayrıca, manaların soyuttan, somuta
yani birimselliğe, fiiller boyutuna dönüşmesi, “arşın
altına tenezzül ediş” şeklinde de ifade
edilmektedir. Bu arada, o boyuttaki somutluluk, bize
göre olan değil, yine bizim bakış açısından manalara
göre olan somutluktur. Yoksa Arşın altından madde
boyutumuza kadar olan boyutlar bize göre yine soyuttur.
Çünkü Allah için, somut ya da soyut kavramlarını
kullanamayız. Zatı itibariyle ise, böyle bir şeyden dahi
bahsedilemez.
Ayrıca bizler, zamansızlığı zamanla değerlendirdiğimiz
için Ruh Adlı Meleğin ve bunun projeksiyonu olan
Kâinatın da zamansal bir başlangıcı ve sonu olduğunu
düşünüyoruz. Bu bize göre, evrenimiz ya da evrenler için
söz konusu olabilir ama tüm Kâinat için böyle bir şey
düşünülemez. Çünkü zamanın olmadığı yerde anladığımız
anlamda başlangıç ve son söz konusu olamaz.
Bu yüzden Efal boyutunun, Kâinatın, yaratılışı ya da yok
oluşu, zaman olmadığı için tamamıyla boyutsaldır.
Bunu bir adım daha ilerletirsek; gerçekte Kâinatın
yaratılışı fiili değil, Hükmidir. Çünkü Kainat, Allah’ın
ilminde İlmi Suretler, İlminde mana suretleri şeklinde
bir “an” da yokluktan yok olarak var kabul edilmiş ve
yine bir “an” da yok edilmiştir. Yani, kainat adı
altında her şey, Allah’ın ilminde yok olarak bir “an” da
yaratıldığı gibi, yine o “an” da yok edilmiştir. Bu
varoluş ve yok oluş özelliği, ilmindeki suretlere göre
yaratılmış olarak algılanan varlık boyutlarına da
çeşitli şekillerde yansımaktadır ki, bunu da, zaman
boyutunca dizilen üç boyutlu uzayın ya da uzay- zamanı
oluşturan fotonların sürekli olmayıp kesikli yapıda
oluşları sonucu tüm varlığın bir “an” da var olup tekrar
yok oldukları...vs şeklindeki anlatımlarla, ilgili
yazılarımızda değinmiştik (Hangi Evreni Algılamaktayız
II, III, Din-Bilim- 8, Rölativite Teorisi III.)
Ruh Adlı Melek, her ne kadar Allah’ın Zatı ile aynı olup
tüm isim ve sıfatlarına tüm kemaliyle ayna olmuş olsa
da, tüm bu kemalatına rağmen Ondan meydana gelmiş tüm
sonsuz birimler gibi (ki O birimden meydana gelmemiş tek
bir birim, yaratılmış yoktur) O da onların misli olarak
bir Kuldur. Ve yine bu nedenle O, Allah değildir. Çünkü
Allah, sonsuz-sınırsız bir Enerji ve Bilinç değildir, O
surette görünenin kendisi olsa da. Bununla birlikte
Allah, her şeyi ilminde bizim anladığımız anlamda bir
neden-sonuç ilişkisine göre değil, nedensiz bir biçimde
meydana getirmiştir. Bu durum kendi ilminde olduğu gibi
yaratılmışlık boyutunda yani Ruh Adlı Meleğin Bilinci
olan Kozmik Bilinç açısından da böyledir. Bu yüzden
nedensellik, neden-sonuç ilişkisi Kuantum Altı
Boyutundaki evrensel girişim deseninde dalga-bilinç
titreşimi olan varlıklar tarafından oluşturulmakta,
algılanmaktadır. Holografik özellikli kuantsal boyutta
bir dalga-bilinç olması nedeniyle de gerçekte
“Evrensel Objedir” İnsan. Bu nedenle İnsan,
varlığını topraktan değil, Halife olması nedeniyle bu
Ruh’ tan almıştır. Evrensel sonsuz boyuta uzanan
Resulullah’ı anlamak için de, onu Evrensel Düzeyde
algılayıp, değerlendirmemiz gerekmektedir.
Yeri gelmişken, burada önemli bir husus da Hiçlik
kavramıdır. Hiçlik kavramı da bizler tarafından hep
yanlış ve eksik anlaşılan bir konu. Allah’a göre,
Allah’ın kendisine göre Hiçlik kavramı, hiçbir şekilde
söz konusu bile olamaz. Hiçlik de birimlere özgü bir
kavramdır (aynı şekilde,
sonsuzluk, sınırsızlık, büyüklük, küçüklük, öncesizlik,
sonrasızlık gibi... kavramlar da hep onu algılayana göre
mevcut olup Allah için bu kavramlar tamamıyla
geçersizdir). Bu da iki şekilde, boyutta ifade
edilir. Birincisinde, hiçlik, hiçlik boyutu derken,
mikro yada makro ölçekli olsun fark etmez, bir varlığın
yada varlıkların hiç olmaması değil, sonsuz-sınırsız bir
varlık indinde, kendine ait birimliliği yoktur demektir,
yoksa her bir birim Allah’ın varlığıyla mevcut olması
dolayısıyla birimin mutlak anlamda yok olması Allah’ın
yok olması, ortadan kalkması demek olur ki böyle bir şey
söz konusu bile olamaz. Bir diğer ifadeyle bu boyuta
yokluk denizi de denir. Bu nedenle sonsuz- sınırsız
dalga-bilgi boyutu, bir yönüyle de hiçlik denizidir.
İkinci anlamda ise, Zati Boyuttaki Mutlak Karanlık,
Mutlak Hiçliktir ki, bu boyutta da hiçlik yerine,
gerçekte Allah’ın Bilinmezliğinden
bahsedilebilir. Bu Nokta içi Hiçlik boyutu, noktanın
projeksiyonu olan enerji-data boyutunda da, iki an
arasındaki, (dalgalanmayı sağlayan esmayı barındıracak
şekilde) enerji-data dalgalanmasının durulması,
titreşimlerin ortadan kaybolması şeklinde kendini
göstermektedir ki, bu Mutlak Yokluk, Mutlak Hiçlik
haline, “Allah, altında ve üstünde hava olmayan Ama
daydı”, “Allah var idi, Onunla birlikte hiçbir
şey yok idi” sözüyle Hz Resulullah, bu söze binaen
de “bu “an”, O “an” dır” ifadesiyle Hz. Ali (r.a)
tarafından işaret edilmiştir.
Bir başka bakış açısından anlatıma geçmeden önce,
Dalgalar ve Özellikleri 8.,9.,10. bölümlerde
değindiğimiz üzere, sağ duyumuzla tamamen çelişen fisyon
ve füzyon reaksiyonlarındaki çok çok küçük boyutlarda
muazzam, akıl almaz güçlerin bulunması ya da bildiğimiz
anlamdaki enerjinin somut hale dönüştüğü Planck
boyutundaki yani, 10 üssü (-33) cm de,
gözlemleyebildiğimiz tüm evrenin enerji halinde mevcut
olması, bize göre tanımlanan sıfır “nokta” sındaki
(boyutundaki) Saf Enerji ve bunu meydana getiren İlmin,
sonsuz oluşunun anlaşılmasına yardım etmektedir. Big-bang’
in (0). sn de, sıfır "nokta” da, enerji sonsuzdur. Yani,
Planck mesafesinden, Planck noktası içine doğru (burası,
tünel ağzından merkez “nokta” ya kadar hızın artarak
gittiği ışık hızı ötesi boyuttur ki bu, bir yönüyle
düşünce boyutu bir bakış açısıyla da soyut enerji
boyutudur, merkezde ise hız, sonsuzdur) soyut enerji (Takyon)
bölgesini geçerek 0. saniyeye indiğimizde, Hiper
uzaydaki her biri bir evrene karşılık gelen sonsuz
Planck boyutlu big-bang noktaları tek bir “nokta”
halinde sıfır “nokta” sında o sıfır “noktası” olarak
aynılaşır. Öncesi ise, bize göre soyutun da soyutu
diyebileceğimiz Allah’a ait, terkibe gelmemiş (varlığın,
kâinatın yaratılmadığı) Salt Manalar boyutudur.
Ancak bu, boyutsal bir önceliktir, mekânsal ya da
zamansal bir öncelik değil. Çünkü burada, ne zaman
ne de mekân söz konusudur. Zaman kavramının geçerli
olmadığı bu sıfırıncı “an” daki sonsuz enerjide de
terkip yoktur, terkipsizdir. Bu sonsuz küçüklükte,
sonsuz büyüklük mevcuttur. Bununla birlikte ister
açılarak belli boyutlardaki sonsuz varlıkları meydana
getirsin, isterse de belli boyutlardan sıfırıncı
saniyeye geri dönsün fark etmez, tüm big-banglere ait
plan ve programları yada kaderleri bu ilk “nokta” da
aynen mevcuttur. Çünkü, Planck boyut içi tüneldeki
takyon boyutu, ışık hızının üstünde bir boyut olup zaman
tersine aktığı, evrenin ya da daha genel bakışla
evrenlerin geçmişine yolculuk yapıldığından her bir
evrenin, bu İlk “nokta” da son hareketleri belli
olmaktadır. Her bir evrenin kendi içindeki her bir
noktasının diğer tüm noktalarıyla olan bağlantısı gibi,
tüm sonsuz evrenler de yine, ister sonsuz sayıda zar
(kapalı) evrenler biçiminde olsun isterse de sonsuz tek
bir yapıda olsun fark etmez yine takyon boyutundaki
sonsuz tünellerle birbirleriyle bağlantılı olup bu
tünellerin hepsi tek bir tünel olarak yada bu tek bir
tünel içinde tüneller olarak bu ana “nokta” ile
bağlantılıdır. Daha doğrusu tüm bu tüneller bu ana
“nokta”nın açılımlarıdır (ayrıca tüm bu noktalar, tünel
içinde birbirleriyle ışık hızının belli katlarına
karşılık gelen tünellerle de bağlantılıdırlar (1)).
Tüm sonsuz sayıdaki bi:)g- bangler bu “nokta” dan, bu
“nokta” nın içindeki (Özündeki) Esmanın terkipsel bir
biçimde açığa çıkmasıyla ya da projeksiyonuyla meydana
gelmiştir. Tüm big-bang noktalarının ya da bunların
açılımıyla oluşan evren içre evrenlerin, paralel
evrenlerin tüm kodlarını içeren enerji-data boyutunun
holografik özellikli (en küçük birim alanında tümün
bulunması ya da en Özden en dışa doğru tüm mertebelere
sahip) olması ve bu özelliğin projekte ettiği bu bu big-bang
noktaları ya da enerji- madde boyutunda da var olması
nedeniyledir ki, tüm sonsuz big-bang noktaları (ki,
Planck boyutludur), gerçekte Tek Bir “nokta” olarak
mevcutturlar ya da bu Tek “nokta” sonsuz big-bang
noktaların kendisi olarak açığa çıkmaktadır,
kapasiteleri oranında. Bu “nokta” da kendini bulan bir
birim (Bilinç), aynı zamanda enerji-data boyutunda,
dolayısıyla tüm bunların projekte olduğu Esma Mertebesi
dediğimiz “nokta” da kendini bulur. Hiper Uzaydaki Tek
Bir “nokta”nın, sonsuz nokta olarak görünmesiyle oluşan
Planck kütle ve boyutlu kuantum köpüklerinin de, tek tek
patlamasıyla değil, Bir Bütün olarak patlaması ya da
açılmasıyla kâinat, âlemler meydana gelmiştir ki, bu
sonsuz noktaların içinde birinin açılımı ile oluşan
evrenimiz, yaratılmadan önce de bu Kâinat mevcuttur. Ya
da farklı bir anlatımla, bizim big-bang evreni yokken,
hiçbir şey yoktur değildir. Sadece bizim evren
yoktu.Âlem, Âlemler bizim evrenimizle oluşmuş yapılar
değillerdir. Bu “nokta” yani, Salt Data (Esma Mertebesi)
gibi, sınırsız bir biçimde sonsuz “nokta”ların içindeki
aynı Vasıfların (Sıfatların) ürettiği fakat sayısız
farklı esmanın (Salt Dataların) açılımından,
projeksiyonlarından oluşmuş sonsuzluk içinde yine sonsuz
evren açılımları bulunmaktadır ki, Kâinat dediğimiz şey
gerçekte bu yapıdır. Keza, Ruh Adlı Melek de. Bunlar
dahi, Zatından “Tek Bir Noktanın” açılımından başka bir
şey değildir, dinin temeli olan mistik öğretiye göre.
Hangi boyuttan olursa olsun projeksiyonda, yine aynı o
“Nokta”lar dan oluşmakta olup projeksiyonun varlığı
sadece hayalden ibarettir.
Son olarak çok önemli bir husus, bundan önceki ilgili
makalelerimizde hiper uzayı, orijin aldığımız konuya
göre tanımladığımızdan, sistemi o nokta itibariyle
irdelediğimizden sanki anlatımlar arasında bir
çelişki varmış imajı oluşmamalıdır. Örneğin Hiper Uzay,
bakış açısına göre bir yönüyle enerji-madde boyutunun
enerji halinin (ki buna saf enerjide diyebiliriz) mevcut
olduğu boyut, bir yönüyle “nokta” dan Planck boyutuna
kadar uzanan takyon boyutu hatta başka bir yönüyle de bu
takyon boyutunu da meydana getiren enerji-data boyutu
...vb. olması gibi. Böylece bazı anlatımlar, diğer bazı
anlatımların daha detayı, daha derinlikli açıklamasından
başka bir şey değildir.
Not 1:
Konunun daha iyi anlaşılması için /Karadelikler I, II,
III, IV / Kurtdelikleri / Tepkinin Etkisi/ Zamanın
Doğası/ Birleşik Alanlar Teorisi 6 / Rölativite Teorisi
I, II, III. /Evrenin geometrisi, Karanlık Madde ve
Boşluk Enerjisi / (son yazılan) Sıfır Nokta Enerjisi,
makalelerini okumanızı tavsiye ederim.
Not 2:
Stringler açısından, bu konuya tekrar değinilecektir.
(1)
Kuantum fiziğinde, parçacıkların
aralarındaki mesafeler ne olursa olsun ışık hızı sınırı
aşılarak birindeki olan konum, hız...vs değişikliğinin
diğerinde de (belli bir süre sonra değil) ayna anda
etkisini göstermesi ve bu değişikliğe göre hareketini
belirlemesinin takyonlar açısından sistemi ise, birinci
parçacıktaki ilgili değişimin bilgisi, takyonlar
aracılığıyla (zamanda geriye giderek) geçmişteki ilk
konumlarına dönüp eşini bilgilendirerek onun değişim
anında ne tür pozisyon alacağını programlaması
şeklindedir. Bizler de gerçekte takyon boyutunda sonucu
belirlenmiş nedenleri yaşamaktayız. Bugün ışık hızı kat
be kat aşılarak sonucun nedenden önce oluştuğu, bilimsel
olarak bir çok kez gösterilmiş durumdadır. Bu ise başka
bir yazıda ele alınacaktır.
(bkz. Allah, Evrensel Sırlar, Cuma
Sohbetleri, Tekin Seyri, Akıl Ve İman, Ruh-İnsan- Cin,
Okyanus Ötesi 1, İnsan ve Din, Yenilen – Ahmet Hulusi /
Zaman Ötesi, Esma Terkibi - Ahmet Fevzi Yüksel (Cuma
Notları- tasavvuf)) |