Din-Bilim Soru ve Cevapları

10. Bölüm

Fiz.Müh. Kenan Keskin
 

* Yaratılma, Hiper Uzay ya da Boş Uzay itibariyle midir? Aynı Sistemi Daha Derinden Okuyan Mistisizm, bu konuda ne söylemektedir?

Mistik alan, varlığın yaratılışını Zatın, sıfatlarıyla meydana getirdiği Esmasının (Salt Data olan 99 isminin) “nokta” dan belli terkipler halinde Bir Bütün Olarak açığa çıkartmasıyla oluştuğunu söyler. Yani Efal (çokluk) boyutu. Ya da başka bir deyişle, “Kürsü” adı altındaki “Ruh Adlı Melek”. Bizim “nokta” ya ait bu çokluk boyutu içindeki algılanan veya algılanamayan tüm sonsuz boyutlarıyla enerji- madde boyut ve varlıkları, bu Ruh Adlı Melek tarafından meydana getirilmiştir. Zaten enerji ve madde boyutunun,”nokta” dan (Salt Datadan) varlığını alan enerji-bilgi boyutunun projeksiyonu sonucu oluştuğuna da bir önceki yazımızda değinmiştik. Sonsuz “nokta” ların bulunduğu platformdaki bu “nokta” lar ise, yan yana bir arada “nokta” lar denizi şeklinde de bulunmazlar. Tüm “nokta” lar yani, Salt Datalar (Esma), aynı Tek “Nokta” nın sonsuz sayıdaki özelliklerine işaret etmektedir. Bu yüzden Ruh Adlı Melek, bu “Nokta”nın, “nokta” lar adı altındaki projeksiyonudur, tüm Kürsülere hakim olarak. Bu “nokta” tadaki, Datadaki Esmadan yaratıldığımız için de diğer “nokta” projeksiyonlarını ya da her biri bir “an” lık (ki, bu “an” da, kendi içinde sonsuz “an” ları içerir) bambaşka dalgalanmaya karşılık gelen enerji- data boyutlarını algılayamaz, anlayamayız. “Allah’ın Zatını tefekkür etmeyin, yarattıklarını düşünün, yoksa günaha girersiniz” hadisi buna işaret etmektedir. Ruh Adlı Melek, Bilincinde Öze ait tüm bu mertebelere en geniş kapsamda sahiptir (çünkü ötesi, ötesinde bir Tanrının yarattığı bir varlık değil, Ferttir). Yani, zaman ve mekânın geçerli olmadığı, enerji-bilgi boyutu. Bu arada, çok boyutlu Tek Kare Resim içindeki enerji-data ya da dalga-bilinç titreşimini de bildiğimiz anlamda iki ayrı şeyin birleşmesi, birleşik (dualite) ikili yapı şeklinde olmayıp aynı tek şeyin farklı iki yüzünden oluşmuş yapı olarak düşünmeliyiz. Algılayana göre dalgayı zahir, bilgiyi ise, o şeyin batını olarak ihtiva ettiği şey ya da bilgiyi (manayı) dalganın bilinci, dalgayı ise, o bilginin (bilincin) bedeni şeklinde düşünebiliriz. Çünkü bunlardan birini ortadan kaldırırsak (yok edersek) otomatikman diğerini, dolayısıyla tamamını yok etmiş oluruz. Tıpkı maddeyi yok ettiğimiz zaman, otomatikman enerji yapısını da ortadan kaldıracağımız gibi. Ayrıca, bu enerji-data boyutuna bir yönüyle enerji dalgaları, bir yönüyle de bilgi paketleri olarak da bakabiliriz, bakış açımıza göre. Bununla birlikte, “nokta” nın açılımı olan enerji-data boyutunun her bir noktası da, bu enerji-data boyutunun projeksiyonuyla oluşan tüm boyutların (alemlerin) her bir noktası da, aslında o “nokta” nın çıkışı oranında yine kendisinden başka bir şey değildir. Ve “O her an yeni bir yaratıştadır” hükmünce, O her an yeni bir yaratışta olduğunun gereği olarak, holografik özellikle düzenlenmiş ve ne madde, ne de mana diyebileceğimiz enerji-data boyutundaki dalgaların her an yeni bir hal alması sonucu, bu boyutun projektesiyle, her an enerji-madde boyutu içinde, bu enerjiden yeni yeni big-bang ler patlamakta, yeni yeni boyutlar oluşmakta ve o boyut varlık türlerini yaratmakta ve bu durum bize göre de ezelden- ebede kadar devam etmektedir. Bu nedenle, Allah’ın özellik ve vasıflarının bir başı ve sonu olmadığı için bunun sonucu açığa çıkan bilgi-enerji boyutunun ve dolayısıyla bunun yansıması olan enerji ve bunun yoğunlaşmasıyla oluşan evrenlerin, evren içere evrenlerin (boyutsallığının), evren dışı evrenlerin (birbirini kapsayan) yani, tüm boyutlarıyla Kâinatın ne başı vardır ne de sonu mevcuttur. Bir bütün olarak açığa çıkma özelliği, projekte de aynen mevcut olduğundan Kâinat da, enerji –data boyutundan bir Bütün olarak meydana gelmiştir. Big-banglerin tek tek oluşmasıyla değil. Bu yüzden evrenimiz gerçekte, zaten var olan sonsuz-sınırsız âlem içerisinde açığa çıkması nedeniyle bize göre genişlerken, âlemin kendisi açısından böyle bir genişlemeden bahsedilemez. Yeni galaksilerin oluşmakta olduğunun gözlemlenmesi de, evrenin geçmişte tek bir big-bangle oluştuğunun iflasını getirerek, sonsuz big-banglerin hala devam etmekte olduğunu bize göstermektedir. Evren, evrenler derken de her ne kadar beş duyumuza görünen bölümü kastedilse de gerçekte, tüm big- bang noktalarının kaynağı olan enerjinin içinde bulunduğu, Hiper Uzay, Üst Uzay, Süper Uzay ya da Boş Uzayla anılan boyut kastedilmektedir. Yani, enerji-madde boyutunun, enerji boyutu (saf enerji de denir buna). Dolayısıyla tüm boyutlarıyla evrenler, Hiper uzayın boyutsal derinliğinde yer almaktadır. Madde ve maddeye bağlı olan boyutlar da sonsuz-sınırsız olsalar da, madde ötesi tüm sonsuz boyutları kapsayan Hiper Uzay indinde (boyutsallığında) bir hiçtir. Bir başka yoruma göre tıpkı balonlar gibi birbirlerinden ayrı ama birbirleriyle bağlantılı ve her an birbirlerini etkileyen sonsuz sayıdaki Evrenler topluluğu, o boyuttan çeşitli oranlarda genişleyebilir, tekrardan büzülebilir, büzülüp genişleyebilir veya plank ölçeğine gelip yani 10 üssü (-33) cm boyutlarında var olduktan hemen sonra evren olarak açılmadan sıfıra inip yok olabileceği düşünülebilir ve hatta bu şekliyle bile bölünmez-parçalanmaz Tek Bir Yapı yerine, bu evrenler topluluğu tamamen birbirinden bağımsız, kopuk olarak yine bu şekilde hareket etmiş olsalar dahi, boş uzay denilen, ama geçekte boşluk kavramının bile söz konusu olmadığı Hiper uzay itibariyle Kâinat, yine bölünmez-parçalanmaz, sonsuz- sınırsız tekil bir yapıdır, Ruh Adlı Meleğin Bilinci ve Onun varlığı (Salt Enerji boyutu) tarafından yaratılan. Bu yüzden suretler boyutunda yani, evrenlerde parçaymış gibi algılananlar, bizim sadece yetersiz, sınırlı bakışımızdan başka bir şey değildir. Bu nedenle, Hiper Uzay boyutuna göre (aslında her boyut için geçerlidir) öte, ötesi gibi kavramlara yer yoktur. Dolayısıyla bugün bilimin geldiği genel yaygın görüşe göre evren, kendi dışında bir varlık yani bir tanrı olmaksızın, kendi kendini yokluktan, Hiper uzaydan meydana getirmiştir. Yani, olay kendi içinde olmaktadır. Bu doğru olmakla birlikte, aynı zamanda bu çok çok yetersiz, yüzeysel ve eksik bir görüştür. Çünkü bilim o noktayı ya son kabul etmekte ya da boyutsal derinliğinde ne olabileceğini anlamsızlaştırarak, “neden” sorusunun cevabının verilemeyeceğini söylemekte böylece, yaratılma anı ve öncesinin tamamen dinin sahası olduğunu belirterek aslında din ile bilimin tamamen ayrı şeyler olduklarını yani, aslında dinin hayali bir şey olarak bunun olup olmamasının pek önem teşkil etmediğini dile getirmek suretiyle bir başka çelişkiye ve yanlışa düşmektedirler.

 

Oysa yaratılış, eldeki donelere göre kıyasla Süper Uzay itibariyle görünse de ve bu kısmen doğru olsa da (tanımlananların, tanımlanamayanların yanında adeta yok gibi kaldığını düşünürsek) gerçekte tanımlanamayan boyutları itibariyle yaratılmış ilk varlık olan Ruhu Azam (ki bize göre O Ruh yaratılmamıştır) itibariyle değil, her türlü yaratılmışlık kavramından münezzeh Allah İlmindeki vasıflarının meydana getirdiği özelliklerinin belli bir terkip halinde kuvveden fiile, soyuttan, somuta yani Salt enerji (ve haliyle Onun Bilinci) olarak açığa çıkmasıyla yaratılmıştır. Yaratılışın başlangıcı, yaratılmışa göre soyutun somuta dönüştüğü yani, Esma ile Efal (çokluk) arasında ya da terkibe gelmiş ve gelmemiş boyutlar arasındaki sınır olan Arş isminin verildiği boyut itibariyledir. Arşın üstü ise, Allah’ın ilmi boyutudur. Böylece varlık, yoktan var olmuştur. Allah isimlerinin bir terkip halinde olmadığı için de Allah yaratılmaktan münezzehtir. Ve Ruh Adlı Melek dahi, Allah’ın ilminde, “nokta” olarak sadece ilmi suret şeklinde mevcuttur. Yoksa yaratılış, yaratılmış boyutların içinde meydana gelen yaratılmışlık boyutları itibariyle yani, enerji-data, hiper uzay veya big-bang  itibariyle değildir. Böylece her şey Allah’ın Rahmetiyle meydana gelmiştir. Rahmetin esas anlamı, evrensel boyutlardaki anlamı budur. Bunun gibi diğer kavramları da mesela, Allah’ın adaletini, merhametini,...vb. de bulunduğumuz boyutun anlayışı ötesinde bu evrensel platformda düşünmemiz gerekir. Ayrıca, manaların soyuttan, somuta yani birimselliğe, fiiller boyutuna dönüşmesi, “arşın altına tenezzül ediş” şeklinde de ifade edilmektedir. Bu arada, o boyuttaki somutluluk, bize göre olan değil, yine bizim bakış açısından manalara göre olan somutluktur. Yoksa Arşın altından madde boyutumuza kadar olan boyutlar bize göre yine soyuttur. Çünkü Allah için, somut ya da soyut kavramlarını kullanamayız. Zatı itibariyle ise, böyle bir şeyden dahi bahsedilemez.

 

Ayrıca bizler, zamansızlığı zamanla değerlendirdiğimiz için Ruh Adlı Meleğin ve bunun projeksiyonu olan Kâinatın da zamansal bir başlangıcı ve sonu olduğunu düşünüyoruz. Bu bize göre, evrenimiz ya da evrenler için söz konusu olabilir ama tüm Kâinat için böyle bir şey düşünülemez. Çünkü zamanın olmadığı yerde anladığımız anlamda başlangıç ve son söz konusu olamaz. Bu yüzden Efal boyutunun, Kâinatın, yaratılışı ya da yok oluşu, zaman olmadığı için tamamıyla boyutsaldır. Bunu bir adım daha ilerletirsek; gerçekte Kâinatın yaratılışı fiili değil, Hükmidir. Çünkü Kainat, Allah’ın ilminde İlmi Suretler, İlminde mana suretleri şeklinde bir “an” da yokluktan yok olarak var kabul edilmiş ve yine bir “an” da yok edilmiştir. Yani, kainat adı altında her şey, Allah’ın ilminde yok olarak bir “an” da yaratıldığı gibi, yine o “an” da yok edilmiştir. Bu varoluş ve yok oluş özelliği, ilmindeki suretlere göre yaratılmış olarak algılanan varlık boyutlarına da çeşitli şekillerde yansımaktadır ki, bunu da, zaman boyutunca dizilen üç boyutlu uzayın ya da uzay- zamanı oluşturan fotonların sürekli olmayıp kesikli yapıda oluşları sonucu tüm varlığın bir “an” da var olup tekrar yok oldukları...vs şeklindeki anlatımlarla, ilgili yazılarımızda değinmiştik (Hangi Evreni Algılamaktayız II, III, Din-Bilim- 8, Rölativite Teorisi III.)    

 

Ruh Adlı Melek, her ne kadar Allah’ın Zatı ile aynı olup tüm isim ve sıfatlarına tüm kemaliyle ayna olmuş olsa da, tüm bu kemalatına rağmen Ondan meydana gelmiş tüm sonsuz birimler gibi (ki O birimden meydana gelmemiş tek bir birim, yaratılmış yoktur) O da onların misli olarak bir Kuldur. Ve yine bu nedenle O, Allah değildir. Çünkü Allah, sonsuz-sınırsız bir Enerji ve Bilinç değildir, O surette görünenin kendisi olsa da. Bununla birlikte Allah, her şeyi ilminde bizim anladığımız anlamda bir neden-sonuç ilişkisine göre değil, nedensiz bir biçimde meydana getirmiştir. Bu durum kendi ilminde olduğu gibi yaratılmışlık boyutunda yani Ruh Adlı Meleğin Bilinci olan Kozmik Bilinç açısından da böyledir. Bu yüzden nedensellik, neden-sonuç ilişkisi Kuantum Altı Boyutundaki evrensel girişim deseninde dalga-bilinç titreşimi olan varlıklar tarafından oluşturulmakta, algılanmaktadır. Holografik özellikli kuantsal boyutta bir dalga-bilinç olması nedeniyle de gerçekte “Evrensel Objedir” İnsan. Bu nedenle İnsan, varlığını topraktan değil, Halife olması nedeniyle bu Ruh’ tan almıştır. Evrensel sonsuz boyuta uzanan Resulullah’ı anlamak için de, onu Evrensel Düzeyde algılayıp, değerlendirmemiz gerekmektedir.

 

Yeri gelmişken, burada önemli bir husus da Hiçlik kavramıdır. Hiçlik kavramı da bizler tarafından hep yanlış ve eksik anlaşılan bir konu. Allah’a göre, Allah’ın kendisine göre Hiçlik kavramı, hiçbir şekilde söz konusu bile olamaz. Hiçlik de birimlere özgü bir kavramdır (aynı şekilde, sonsuzluk, sınırsızlık, büyüklük, küçüklük, öncesizlik, sonrasızlık gibi... kavramlar da hep onu algılayana göre mevcut olup Allah için bu kavramlar tamamıyla geçersizdir). Bu da iki şekilde, boyutta ifade edilir. Birincisinde, hiçlik, hiçlik boyutu derken, mikro yada makro ölçekli olsun fark etmez, bir varlığın yada varlıkların hiç olmaması değil, sonsuz-sınırsız bir varlık indinde, kendine ait birimliliği yoktur demektir, yoksa her bir birim Allah’ın varlığıyla mevcut olması dolayısıyla birimin mutlak anlamda yok olması Allah’ın yok olması, ortadan kalkması demek olur ki böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Bir diğer ifadeyle bu boyuta yokluk denizi de denir. Bu nedenle sonsuz- sınırsız dalga-bilgi boyutu, bir yönüyle de hiçlik denizidir. İkinci anlamda ise, Zati Boyuttaki Mutlak Karanlık, Mutlak Hiçliktir ki, bu boyutta da hiçlik yerine, gerçekte Allah’ın Bilinmezliğinden bahsedilebilir. Bu Nokta içi Hiçlik boyutu, noktanın projeksiyonu olan enerji-data boyutunda da, iki an arasındaki, (dalgalanmayı sağlayan esmayı barındıracak şekilde) enerji-data dalgalanmasının durulması, titreşimlerin ortadan kaybolması şeklinde kendini göstermektedir ki, bu Mutlak Yokluk, Mutlak Hiçlik haline, “Allah, altında ve üstünde hava olmayan Ama daydı”, “Allah var idi, Onunla birlikte hiçbir şey yok idi” sözüyle Hz Resulullah, bu söze binaen de “bu “an”, O “an” dır” ifadesiyle Hz. Ali (r.a) tarafından işaret edilmiştir.

Bir başka bakış açısından anlatıma geçmeden önce, Dalgalar ve Özellikleri 8.,9.,10. bölümlerde değindiğimiz üzere, sağ duyumuzla tamamen çelişen fisyon ve füzyon reaksiyonlarındaki çok çok küçük boyutlarda muazzam, akıl almaz güçlerin bulunması ya da bildiğimiz anlamdaki enerjinin somut hale dönüştüğü Planck boyutundaki yani, 10 üssü (-33) cm de, gözlemleyebildiğimiz tüm evrenin enerji halinde mevcut olması, bize göre tanımlanan sıfır “nokta” sındaki (boyutundaki) Saf Enerji ve bunu meydana getiren İlmin, sonsuz oluşunun anlaşılmasına yardım etmektedir. Big-bang’ in (0). sn de, sıfır "nokta” da, enerji sonsuzdur. Yani, Planck mesafesinden, Planck noktası içine doğru (burası, tünel ağzından merkez “nokta” ya kadar hızın artarak gittiği ışık hızı ötesi boyuttur ki bu, bir yönüyle düşünce boyutu bir bakış açısıyla da soyut enerji boyutudur, merkezde ise hız, sonsuzdur) soyut enerji (Takyon) bölgesini geçerek 0. saniyeye indiğimizde, Hiper uzaydaki her biri bir evrene karşılık gelen sonsuz Planck boyutlu big-bang noktaları tek bir “nokta” halinde sıfır “nokta” sında o sıfır “noktası” olarak aynılaşır. Öncesi ise, bize göre soyutun da soyutu diyebileceğimiz Allah’a ait, terkibe gelmemiş (varlığın, kâinatın yaratılmadığı) Salt Manalar boyutudur. Ancak bu, boyutsal bir önceliktir, mekânsal ya da zamansal bir öncelik değil. Çünkü burada, ne zaman ne de mekân söz konusudur. Zaman kavramının geçerli olmadığı bu sıfırıncı “an” daki sonsuz enerjide de terkip yoktur, terkipsizdir. Bu sonsuz küçüklükte, sonsuz büyüklük mevcuttur. Bununla birlikte ister açılarak belli boyutlardaki sonsuz varlıkları meydana getirsin, isterse de belli boyutlardan sıfırıncı saniyeye geri dönsün fark etmez, tüm big-banglere ait plan ve programları yada kaderleri bu ilk “nokta” da aynen mevcuttur.  Çünkü, Planck boyut içi tüneldeki takyon boyutu, ışık hızının üstünde bir boyut olup zaman tersine aktığı, evrenin ya da daha genel bakışla evrenlerin geçmişine yolculuk yapıldığından her bir evrenin, bu İlk “nokta” da son hareketleri belli olmaktadır. Her bir evrenin kendi içindeki her bir noktasının diğer tüm noktalarıyla olan bağlantısı gibi, tüm sonsuz evrenler de yine, ister sonsuz sayıda zar (kapalı) evrenler biçiminde olsun isterse de sonsuz tek bir yapıda olsun fark etmez yine takyon boyutundaki sonsuz tünellerle birbirleriyle bağlantılı olup bu tünellerin hepsi tek bir tünel olarak yada bu tek bir tünel içinde tüneller olarak bu ana “nokta” ile bağlantılıdır. Daha doğrusu tüm bu tüneller bu ana “nokta”nın açılımlarıdır (ayrıca tüm bu noktalar, tünel içinde birbirleriyle ışık hızının belli katlarına karşılık gelen tünellerle de bağlantılıdırlar (1)). Tüm sonsuz sayıdaki bi:)g- bangler bu “nokta” dan, bu “nokta” nın içindeki (Özündeki) Esmanın terkipsel bir biçimde açığa çıkmasıyla ya da projeksiyonuyla  meydana gelmiştir. Tüm big-bang noktalarının ya da bunların açılımıyla oluşan evren içre evrenlerin, paralel evrenlerin tüm kodlarını içeren enerji-data boyutunun holografik özellikli (en küçük birim alanında tümün bulunması ya da en Özden en dışa doğru tüm mertebelere sahip) olması ve bu özelliğin projekte ettiği bu bu big-bang noktaları ya da enerji- madde boyutunda da var olması nedeniyledir ki, tüm sonsuz big-bang noktaları (ki, Planck boyutludur), gerçekte Tek Bir “nokta” olarak mevcutturlar ya da bu Tek “nokta” sonsuz big-bang noktaların kendisi olarak açığa çıkmaktadır, kapasiteleri oranında. Bu “nokta” da kendini bulan bir birim (Bilinç), aynı zamanda enerji-data boyutunda, dolayısıyla tüm bunların projekte olduğu Esma Mertebesi dediğimiz “nokta” da kendini bulur. Hiper Uzaydaki Tek Bir “nokta”nın, sonsuz nokta olarak görünmesiyle oluşan Planck kütle ve boyutlu kuantum köpüklerinin de, tek tek patlamasıyla değil, Bir Bütün olarak patlaması ya da açılmasıyla kâinat, âlemler meydana gelmiştir ki, bu sonsuz noktaların içinde birinin açılımı ile oluşan evrenimiz, yaratılmadan önce de bu Kâinat mevcuttur. Ya da farklı bir anlatımla, bizim big-bang evreni yokken, hiçbir şey yoktur değildir. Sadece bizim evren yoktu.Âlem, Âlemler bizim evrenimizle oluşmuş yapılar değillerdir. Bu “nokta” yani, Salt Data (Esma Mertebesi) gibi, sınırsız bir biçimde sonsuz “nokta”ların içindeki aynı Vasıfların (Sıfatların) ürettiği fakat sayısız farklı esmanın (Salt Dataların) açılımından, projeksiyonlarından oluşmuş sonsuzluk içinde yine sonsuz evren açılımları bulunmaktadır ki, Kâinat dediğimiz şey gerçekte bu yapıdır. Keza, Ruh Adlı Melek de. Bunlar dahi, Zatından “Tek Bir Noktanın” açılımından başka bir şey değildir, dinin temeli olan mistik öğretiye göre. Hangi boyuttan olursa olsun projeksiyonda, yine aynı o “Nokta”lar dan oluşmakta olup projeksiyonun varlığı sadece hayalden ibarettir.

 

Son olarak çok önemli bir husus, bundan önceki ilgili makalelerimizde hiper uzayı, orijin aldığımız konuya göre tanımladığımızdan, sistemi o nokta itibariyle irdelediğimizden sanki anlatımlar arasında bir çelişki varmış imajı oluşmamalıdır. Örneğin Hiper Uzay, bakış açısına göre bir yönüyle enerji-madde boyutunun enerji halinin (ki buna saf enerjide diyebiliriz) mevcut olduğu boyut, bir yönüyle “nokta” dan Planck boyutuna kadar uzanan takyon boyutu hatta başka bir yönüyle de bu takyon boyutunu da meydana getiren enerji-data boyutu ...vb. olması gibi. Böylece bazı anlatımlar, diğer bazı anlatımların daha detayı, daha derinlikli açıklamasından başka bir şey değildir.

Not 1: Konunun daha iyi anlaşılması için /Karadelikler I, II, III, IV / Kurtdelikleri / Tepkinin Etkisi/ Zamanın Doğası/ Birleşik Alanlar Teorisi 6 / Rölativite Teorisi I, II, III. /Evrenin geometrisi, Karanlık Madde ve Boşluk Enerjisi / (son yazılan) Sıfır Nokta Enerjisi, makalelerini okumanızı tavsiye ederim.

Not 2: Stringler açısından, bu konuya tekrar değinilecektir.

(1) Kuantum fiziğinde, parçacıkların aralarındaki mesafeler ne olursa olsun ışık hızı sınırı aşılarak birindeki olan konum, hız...vs değişikliğinin diğerinde de (belli bir süre sonra değil) ayna anda etkisini göstermesi ve bu değişikliğe göre hareketini belirlemesinin takyonlar açısından sistemi ise, birinci parçacıktaki ilgili değişimin bilgisi, takyonlar aracılığıyla (zamanda geriye giderek) geçmişteki ilk konumlarına dönüp eşini bilgilendirerek onun değişim anında ne tür pozisyon alacağını programlaması şeklindedir. Bizler de gerçekte takyon boyutunda sonucu belirlenmiş nedenleri yaşamaktayız. Bugün ışık hızı kat be kat aşılarak sonucun nedenden önce oluştuğu, bilimsel olarak bir çok kez gösterilmiş durumdadır. Bu ise başka bir yazıda ele alınacaktır.

(bkz. Allah, Evrensel Sırlar, Cuma Sohbetleri, Tekin Seyri, Akıl Ve İman, Ruh-İnsan- Cin, Okyanus Ötesi 1, İnsan ve Din, Yenilen – Ahmet Hulusi / Zaman Ötesi, Esma Terkibi - Ahmet Fevzi Yüksel (Cuma Notları- tasavvuf))

 

 
 
İstanbul - 10.10.2007
hologramk@yahoo.com
http://sufizmveinsan.com