* Âlemlerin
aslının nasıl hayal olduğuna tekrar değinerek, bundan
çıkan bazı sonuçlar ile sorulara açıklık getirebilir
misiniz?
Kuantum
fiziğinin bulgularına göre, evrendeki tüm madde, aslı
olan enerji ile birlikte daha öz boyutlarda, bilinç
titreşimlerine, enerji-bilgi paketlerine dönüşmekte idi.
Biraz daha açarsak, derinliğine indiğimizde maddenin,
atom, çekirdek, kuark...gibi çeşitli boyutlarını
geçtikten sonra, aslında enerji bir yapı olduğu, madde
katmanları ve madde görünümünün de, bu enerjinin daha
yoğun bir enerji görünümünden başka bir şey olmadığı,
daha öze indiğimizde ise, artık enerjinin daha da latif
başka bir türüne değil, tamamıyla farklı bir biçimde
“enerji-data ya da dalga-bilgi (bilinç) paketleri
hareketliliği” diyebileceğimiz bir şekline dönüşmekte
olduğunu ifade edebiliyorduk. Burada kastedilen bilgi,
şartlandığımız şekildeki bilgi türü olmak yerine, tıpkı
bilgisayarda görüntü ve sesin aslında, doğru akımla
hareket eden elektrik akımları üzerindeki, 0 ve 1’ den
kurulu bir dille kodlanmış veriler olması gibi (bu
kodlar, doğru akımda olduğu gibi, elektromanyetik
dalgalara da yüklenebilmektedir), Salt Data
diyebileceğimiz Allah’ın 99 isminden kurulu bir dille
oluşmuş enerji-data kodları (terkipleşmiş bütünlük)
şeklinde olmaktadır. Şimdi yukarıdan aşağıya bakış
açısıyla tekrardan aynı olaya bakacak olursak, gerçekte
sonsuz-sınırsız enerji-data okyanusunda yer alan ve her
an gelen bilgiyle yeni bir şan alan enerji-datalarının,
tıpkı hologram plakasına yansıtılan lazer ışınlarının,
dışta üç boyutlu durağan ya da hareketli görüntüler
oluşturması gibi (ki bu ışın, enerji-data boyutunun
dışından değil, yine enerji- data boyutu içinde
olmaktadır) projeksiyonuyla var olan enerjinin, kademe-
kademe yoğunlaşmasıyla algıladığımız ya da
algılayamadığımız madde ve katmanları meydana gelmekte,
bu nedenle gerek projeksiyon sonrası, yoğunlaşma ile
katmanları oluşturan enerjiye, gerekse de projeksiyonu
meydana getiren enerji-data boyutuna göre madde,
tamamıyla bir hayalden ibarettir. Başka bir açıdan,
madde ve katmanı olan enerji, onu yoktan meydana getiren
ya da projekte eden enerji-data boyutuna göre bir
yanılsama olarak sanal gerçeklikten başka bir şey
değildir. Daha ayrı bir ifadeyle, evrenimizin tüm
katmanları, “evren içre evrenler” ve “paralel evrenler”
dediğimiz tüm âlem, her an hareket halinde olan bu
enerji-data boyutundaki kodların birbirlerini deşifre
etmesinden başka bir şey değildir. Ve dahi, enerji-data
boyutundan madde olarak algıladığımız bu boyut bile
aslında, yine kendince kodlardan, şifrelerden oluşmuş
olup beynimiz duyu organları vasıtasıyla bunları deşifre
etmektedir. Hologram plakası ve önünde oluşan
görüntüleri düşünün. Suretli görüntüler birbirlerini ve
kendilerini maddesel (somut) olarak algılarken,
plakadaki kodlara göreyse tüm bunlar, bir sanal
gerçeklik, bir hayaldir. Plakadaki dalgasal şifreler,
açığa çıkmadıkları zamansa yani, bilgiler projekte
edilmediği taktirde ise, bu suretler tamamen ortadan
kaybolurlar. Böylece, madde-mana ikilemi ortadan
kalkmakta, her şeyin varlığını oluşturan şeyin, manalar
olduğu hatta terkibe girmemiş Salt Data dan ibaret
olduğu görülür. Dolayısıyla, enerji- data boyutundaki
projeksiyon tamamen kesilse, madde ve madde ötesi madde
boyutları da tamamen ortadan kalkmış olur. Yaşadığımız
boyutun bir hayalden oluştuğunu Hz. Resulullah “insanlar
uykudadır, ölünce uyanırlar”, “ölmeden önce, ölünüz”,
“dünya müminin rüyasıdır” veya
“ mümin rüya
görmez, gördükleri rüyadır”
derken Kuran
ise, “bu dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka
bir şey değildir” (6/32) diyerek bunu açıkça
ifade etmektedir.
“Nokta” daki
Esma mertebesinin (terkibe gelmemiş Salt Datanın)
açılımı (projeksiyonu) olan ve dini tabirle her şeyin
aslı, orijini (kaynağı) olan Ruh Adlı Meleğin
(Kürsünün), projeksiyonu olduğu boyutun, tüm özellik ve
vasıflarını, Zatı ile kaim olarak içermesi ve sahip
olduğu bu vasıf ve özellikleri ile meydana getirdiği
enerji-data boyutunun sonsuz-sınırsız olması, bu
boyuttan meydana gelen tüm enerji ve madde boyutlarını
da sonsuz, sınırsız kılmaktadır (bu arada, bir yönüyle
projekte boyutunu, bu Ruh Adlı Meleğin bedeni, enerji
data boyutunu da bu bedenin Bilinci olarak
düşünebiliriz). Başka bir deyişle, gerek maddesel
katmanımızı gerekse de algılayamadığımız sonsuz kendince
maddesel olan katmanları meydana getiren enerji
boyutunun da, bir başı ve sonu yoktur. Bu sonsuz enerji
denizi ve bunun yoğunlaşmalarıyla meydana gelen tüm
sonsuz evren içi evrenler, paralel evrenler bütünü olan
âlem dahi, bölünmez-parçalanmaz enerji-data boyutunun
bir “an” lık dalgalanmasıyla meydana gelmiştir. Böylece
âlem ve âlemler, bir “an” içinde var olup tekrardan
yok olan ve tekrardan başka bir “an” da görünen çok
boyutlu Tek kare dalga- bilgi okyanusunun, tıpkı kendi
Tek Kare Resim içinde de olduğu gibi, her an yeni bir
şan alması, değişmesi sonucu yokluktan meydana gelmekte
ve yine o “an” içinde yok olmaktadır. Yani, ister bir
“an” ın projektesiyle oluşan tek bir âleme bakalım
istersek “an” lardan oluşan projektelerle oluşmuş
âlemlere bakalım fark etmez, tüm âlemler, yokluktan
meydana gelmiştir. Ve bu iki “an” arası yoklukta,
tamamen durulan enerji-data dolayısıyla da, projeksiyonu
yani, sonsuz evren içre evrenler, paralel evrenler de,
tamamıyla yok olurlar. Ve bu sonsuz “an” lar ise, bu
“nokta” nın (Salt Datanın) tek bir nazarından
(bakışından, projeksiyonundan) ibarettir. Gerçekte Tek
Bir “An” daki “Nokta” olan bu “nokta” lar ise, sonsuz
olup her bir “nokta” açılımı farklı farklı Kürsüleri
dolayısıyla farklı, farklı evren içre evrenleri...vs.
meydana getirmekte, fakat çok farklı bir yapı ile.
“Nokta”nın batını ise “Ama”. “Dehr” kelimesi ile
anlatılmak istenen boyut, bu sonsuz-sınırsız
platformdaki “nokta” ların bulunduğu boyuttur. Tek bir
“nokta” açılımının (projeksiyonunun), projeksiyonu olan
sonsuz evren içre evrenler boyutu yani, bizim Hiper Uzay
dediğimiz boyut değildir. Bu yüzden, tek bir “nokta” nın
zuhuru ve dolayısıyla sonsuz “nokta” lar içinde tek bir
“nokta” olan İnsan, Dehr’de gerçekten anılası bir şey
değildir. “Nokta”, “nokta” nın projeksiyonuyla yokluktan
oluşan enerji-data boyutu ve bu sefer bu enerji-data
boyutunun projektesiyle yoktan var olan evren içre
(boyut, boyut) evrenler gerçeği geçmişte, âlemlerin
aslının hayal içinde hayal içinde hayal şekliyle
özetlenmiştir (1).
Maddenin de, onu
meydana getiren enerji ile birlikte sonsuz ve sınırsız
olması, mekânsal anlamda maddenin dışı diye bir şeyin
olamayacağını, bunun yerine ancak onun katmanları ve
Özünden, Hakikâtinden bahsedilebileceğini bize söyler.
Maddenin mekânsal anlamda ötesi diye bir şey olmadığı,
olamayacağı için de gerek bilimsel, gerekse de dinsel
anlamdaki madde ötesi oluşumları maddenin özünde, onun
boyutsal derinliğinde olarak anlamak zorundayız. Bu
yüzden, ahiret, berzah, mahşer, cehennem, cennet
boyutları, melekler, yedi kat yer ve semaları, Kürsü,
Arş, Esma, Sıfat ve Zat boyutları yani, yaratılmış ve
yaratılmamış tüm boyutlar, maddenin ya da madde olarak
algılanan sınırlı enerjinin öz boyutlarında mevcut olup
holografik sistem dolayısıyla da aynıyla yine bir
enerji yığını olan insanın Hakikâtinde, boyutsallığında
yer almaktadır. Bu yüzden de Hz Resulullah,
“Allah’ım bana eşyanın (şeyin çoğuludur) Hakikâtini
göster” diyor. Burada “Hakikâti” demek, şeylerin
hakikâtinin ötelerde, ötede, ötesinde değil, o şeyin
“zerre külün aynasıdır” hükmü dolayısıyla, sahip
olduğu holografik özelliğiyle kendi Bilincinin,
yapısının Özünde olduğunu açıkça belirtmektedir. Zaten
daha önceki yazılarımızda da açıkça değindiğimiz üzere,
kuantum fiziği bize, kuantum boyutunun nesnenin
kendisinden farklı bir boyut olmak yerine görünen canlı,
cansız tüm nesnelerin bir boyuttaki yapısı ve
davranışını anlatmıyor muydu? Kuran’ın “B sırrı” denilen
sırrı anlama, idrak etme ve bunu yaşama dönüştürme
yolunda en genel, geniş anlamıyla Kuantum Fiziğini çok
iyi değerlendirmemiz gerekir. Burada anlatılan
“eşyanın (şeylerin) hakikâti” ise, algı sınırları
içinde olsun ya da olmasın tüm sonsuz türden varlığı ve
boyutu oluşturan, bu enerji- data veya enerji-mana
boyutunu, dolayısıyla da Salt Data boyutunu
kastetmektedir. Bu nedenle gerek Resulullah’ın gerekse
de onun varisleri olan evliyanın, kendilerine
yönelenleri bilmesi bu yönüyledir (beyinler arası
dalgasal iletişim, bunun sonucu olarak zahir boyutta
gerçekleşmektedir). Yine aynı şekilde, her şeyin
Kur’an’da bulunması, onun Özünün (Ümmül Kitabın),
eşyanın Özü ile aynı olması nedeniyledir. Yoksa her
şeyin kelime kelime onda yazılı olması
kastedilmemektedir.
Nasıl ki,
enerjinin yoğunlaşmış hali olması sebebiyle maddeyi,
enerjiden çekip alamıyorsak aynı şekilde madde-mana
(bilinç) de aynı şeyin farklı yönleri (yüzleri) olmaları
sebebiyle birini diğerinden ayıramayız. Çünkü
şartlandığımız gibi madde, enerji, mana ayrı, ayrı
şeyler olup da birbirlerini bu şekilde
etkilememektedirler. Bu bilimsel temele dayanan
gerçekleri hiçbir zaman aklımızdan çıkartmamalı, bu
konuda okuduğumuz her şeyi bu temel esasa dayalı olarak
inşa etmemiz gerekir. Yoksa kaos ve çelişkiler
kaçınılmaz olur. Madde ve mana ayrımı, ancak tanrısal ve
tanrısal gözle açıklanan din anlayışında geçerlidir ki,
madde-mana ikileminin hiçbir zaman var olmadığının
gösterilmesi sonucu, tanrı anlayışına dayalı olarak
anlatılan tüm sistemler de çökmüş, iflas etmiş
durumdadır. Her katmanı sonsuza uzanan sonsuz boyutlu
evrende iki farklı sisteme yer olmadığını modern bilim
bize açık seçik ispatlarken Kuran’ da ise bu, “ eğer
göklerde ve yerde Allah’tan başka İlahlar olsaydı, ikisi
de fesada uğrardı. Arşın Rabbi olan Allah onların
vasıflandırmalarından münezzehtir” (21/22), “
Allah’ın sünnetinde (sistem ve düzeninde) asla
değişiklik yoktur” (42/43) diyerek birbirlerinin
varlığına göre mevcut bulunan Tanrıların, Tanrının
gerçekte yok olduğunu tek bir sistemde Tek Bir İlim ve
Kudretin bulunduğunu açıkça söylemesine karşın, hele
hele bir de bu verileri akademik düzeyde bilimsel olarak
anlamaya çalışıp bundan ötürü de belli bilimsel akademik
payeler alan din uzmanlarının (ki, hepsini
kastetmiyorum) tüm bu bilimsel verileri görmezden
gelerek bunları bir kenara bırakıp hâlâ bundan yüzlerce,
binlerce yıl önceki insanlar gibi hatta, daha geçtiğimiz
yüzyıla bile hitap etmeyen, günün bilimsel anlayışına
ters gelen, uymayan çağ ötesi anlayışlarla yorumlama
yapmaları ve sonuçta, bırakın insanı ikna, tatmin etmeyi
bunlardan bir kısmının işi komediye dönüştürdüklerinin
farkında bile olamamaları maalesef hayret vericidir.
Şimdi haklı
olarak şöyle bir soru sorulabilir: Eğer her şey hayalden
ibaret ya da sanal gerçeklikse o zaman Resul ve
Nebilerin bildirdikleri birer hayal mi? Kendisinin de
açıkça dile getirmesine karşın, Hz Resulullah bize hayal
mi anlattı? Önerdiği çalışmalar, kabir hayatı, berzah
yaşamı, mahşer, cehennem ve cennet boyutları birer hayal
mi? Gerçeklik dışımı? Evet, her şey hayalse tüm
bunların, yaşamın anlamı ne? Bundan önceki yazılarımızda
ve bilhassa kuantum fiziği ile ilgili
açıklamalarımızdaki kesin bilimsel verilere göre,
algıladığımız dünya gerçekten bir hayalden ibarettir.
Ancak, bir boyutun hayal olması, o boyut itibariyle
değildir. O boyut itibariyle her şey Hak ve gerçektir. O
boyutun hayal olması bir üst boyut ya da boyutlar
itibariyledir. Yani bir boyut, üst boyutlara nispetle
bir rüya hükmündedir. Bu yüzden, insanların uykuda
oldukları, ölünce uyanacakları ya da müminlerin
(Müslüman demiyor, mümin diyor yani, daha derinlikli
düşünebilen, görebilen anlamında) rüya görmediği,
gördüklerinin rüya olduğu ifade edilerek ölmeden
önce ölmek suretiyle gördüklerinin daha doğrusu,
yaratılmış olan tüm boyutların rüya olduğunun farkında
oldukları belirtilmektedir. Keza, ölüm ötesi boyuta
geçmesi sırasında Resulullah’a, “Allah, sana ikinci
bir ölümü tattırmaz” denerek, yine bu noktaya işaret
edilmiştir. Ancak bu, sistemin bir yönü olduğu
için, sistemin başka başka yönlerini de görüp tüm
bunları bir bütün olarak değerlendirme yapmamız gerekir.
Dolayısıyla sapma, olayı kavrayamama, yanlış anlama,
anlaşılma...vs hep sistemin bir yönünü değil, tüm
yönlerini açıklayan Kuran ve Resulullah açıklamalarını
bir bütün olarak dikkâte almamaktan kaynaklanmaktadır.
Bu nedenle, sistemin bir yönünü ele alıp sistem bundan
ibaretmiş gibi düşünemeyiz. Çünkü sistemde işleyen bir
kural da, dünya yaşamı içinde de geçerli olan bir
sonraki aşamada ya da geçilecek boyut, boyutlarda
yaşanılacak olanların, bir öncekinin, bir önceki yapılan
düşünce ve fiillerin sonuçlarının otomatikman yaşanması
olayıdır. Yani, insan hangi boyuta geçerse geçsin her
zaman bulunacağı boyutu gerçek, somut olarak algılayacak
ve bir önceki aşamadakilerin sonuçlarını (karşılığını)
orada somut olarak alacaktır. Bu yüzden, sistemde (velev
ki bilmiş dahi olsak) gerekli önlemleri almayıp bir
sonraki boyutun kurallarına göre gereken şekilde şu anda
hazırlanmamış olursak, bir başka boyut göre hayal olan o
boyut ve sonraki aşamalarda acı ve ızdırap kaçınılmaz
olacaktır. Tıpkı şu anda da üst boyutlara göre sanal
boyutta yaşamamıza rağmen acıyı, ızdırabı, sıkıntıyı
yaşadığımız gibi. Dolayısıyla, varlığın aslının hayal
olması başka bir şeydir, hem bulunduğu hem de geçiş
yapacağı boyutlar için, birimin gereken çalışmaları
yapması ayrı bir şeydir. Bunları asla birbirine
karıştırmamak gerekir. Böylece, ölüm ötesi boyuta göre
bu dünya yaşamı, hem de üç-beş saniyeye tekabül eden bir
rüya hükmünde ise ve aynı şekilde mahşer yaşamına göre
kabir hayatı, cehennem yaşamına göre mahşer ve o ana
kadar olan tüm aşamalar birer yanılsamadan ibaret
olsalar da bulunulan boyutun yaşamı dünya yaşamı gibi
somut ve gerçekçidir, duyulan azap ve sevinçler de. Bu
sebeple, Resul ve Nebiler, asla hayal olan bir şeyi
değil, birimin, hem maddi hem de manevi azabın kaynağı
olan, gerçekçi algılanan boyutlardan kendisini
kurtarabilmesi için, bedensel ve dinsel (enerji ve ilmi)
gerekli çalışmaları önererek, var olan tüm bu
boyutların, birimin Hakikâtine ait özelliklerinin
projeksiyonuyla oluştuğunu fark ettirmek, böylece
birimin, gaybındaki Öz Bilincin meleki kuvveleriyle (ki
bu gayb olmaktan çıkar) bu meleki boyuta kıyasla sanal
olan boyutlar ve varlıklarından etkilenmemeyi, o
boyutlar ve canlı türlerine yön vermeyi
sağlamaktadırlar. Tıpkı ateş içindeki Hz. İbrahim (as)’
ın, o ortamdan etkilenmeyip üstelik bir de zevk içinde
olması gibi. Azabın her türünden kurtulabilmek için,
yaşanılan ve yaşanacak olan boyutların sanal (hayal)
olduğunun bilinmesi değil, bizatihi şuurunda yaşanılması
gerekir. Bilgi yaşantıya dönüşmediği sürece, boyutların
sanal olduğunu bilmek, kurtulmayı sağlayıcı bir faktör
olamamaktadır. Özetle, Resul ve Nebiler, Öz Bilincimizin
bu boyutta kendisini yine kendisine, yani bizlere fark
ettiren dilleridir.
Tüm bunları göz
önüne aldığımızda, şeylerin Hakikâtini bilende, şeylerin
kendisi mevcut olabilir mi? Ayrıca, şeylerin Hakikâti
ile insanın Hakikâti aynı ise bizler, Allah’ın
melekleriyle birlikte Salat ettiği Resulullah’a, çok çok
salavat getirmemizi, O’na uymamızın Allah’a uymak
olduğunu, O’na uymamanın ise, Allah’a karşı gelmek
olduğunu ve Ondan neden şefaat dilenilmesi gerektiğini,
“Ben de misliniz olarak beşerim” diyerek,
kendisinde var olan Hakikâtin İlim ve Kudretin aynıyla
insanda da mevcut olduğunu, bu yüzden Ona yönelmemiz
gerektiğini, yönelirken Onunla birebir muhatap
olduğumuzu, “bana Kuran verildi bir misli de bende
var” diyen Resulullah’ın, içinde olmadığı bir dinin
olamayacağını ve Onsuz Kuran’la, hiçbir yol kat
edemeyeceğimizi fark edebiliyor muyuz? Eşyanın
Hakikâtini müşahede eden Hz. Muhammed’den (sav) ve O
Hakikâtten kapasitelerince algılayan evliyaullahtan,
aynı Hakikâte sahip birimlerin yardım dilerken acaba
kimin, kimden ne dilediğini, nasıl dilediğini...vs
anlayabiliyor muyuz?. “Allah yolunda öldürülenleri
sakın ölü sanmayın, onlar diridirler” ayetinin
tecellileri olan ve Allah yolunda, Resulullah tarafından
büyük cihat olarak adlandırılan nefsini (benlik
bilincini) kurban etmek suretiyle O’ nun gören gözü,
işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olan evliyanın
(gerçek olanlarını kastediyorum) dünyayı terk ettikten
sonra da canlı, dipdiri bir şekilde gelenleri algılayıp
onların veritabanlarına (programlarına) göre cevap
verdiklerini idrak edebiliyor muyuz? Ve dahi, Özümüzün
açığa çıkartamadığı kuvveleri olarak onları görüp
şirksiz bir biçimde onlardan yardım talep edebiliyor
muyuz? Eğer o kişi, gerçekte böyle biri değilse yine de
oluşanın kendi kuvvelerimizin ürünü olduğunu
anlayabiliyor muyuz?...
(
Allah, Evrensel Sırlar, Okyanus Ötesi 1, Dua Ve Zikir,
İnsan Ve Dİn, Yenilenin – Ahmed Hulusi )
(1)
Bu konuya, dalgaların ana yapısı olan Stringler ile
ilgili detaylı yazacağımız yazıda tekrar değineceğiz. |