Din ile
Bilimi, birbirlerinden farklı iki ayrı şey olarak görüp
de aralarındaki ilişkinin yan yana gelme biçiminde
olmadığını, çünkü bir Tanrı ve Sisteminin, bir de
bununla uyumlu çalışan, varlığa ait olan apayrı bir
sistemin var olamayacağını, bunun yerine bu ilişkinin ne
şekilde mevcut olduğunu,
“ Din – Bilim Soru Ve Cevapları – 11 ve 12”
yazımız başta olmak üzere birçok yerde detaylarıyla
anlatmıştık. Aynı şekilde ikisinin apayrı şeyler
oldukları için her birinin kendi kulvarında uğraş
vermesi, birbirlerine müdahale etmemesi gerektiği
yolundaki Materyalistlere ait olan düşünceler de
otomatikman iptal olmaktadır. Aralarındaki bu ayrım
nedeniyle Teizm ile Bilimi yan yana getirmeye
çalışanların (bilhassa Müslümanların) en büyük eksikliği
ve dolayısıyla hatalarının başında ise, tüm her şeyi
sadece “Newtonsal” ve “Rölativistik” verilere göre
tanımlamaları gelmektedir (Rölativite anlayışı bile
varlığın Tekliğine, Bütünselliğine bizleri
götürmektedir. Ancak, bu dahi Klasik Fizik ağırlıklı göz
önüne alındığından dolayı, ilgili veriler yeterince
değerlendirilememektedir ).
Zaten İslam Dünyasında, maalesef ne “La ilahe İllallah
(Tanrılar, dolayısıyla bir Tanrı yoktur, yalnızca
Allah)” sözünün Hakikati, ne de “B Sırrı” ile ayetlere
bakış söz konusu olmadığı, dikkate alınmadığı için,
“Allah kavramı ve İlminde yarattığı Sistem ve Düzen”,
Tanrı ve Tanrı’nın sistemi biçiminde algılanmakta,
sonuçta ise, Dinsel veriler ile insanı Hakikatine
götüren günümüz biliminin ortaya koyduğu zirve
anlayışlar hiçbir şekilde bağdaştırılamamaktadır.
Mesela, araştırmacılar big- bang olayını sırf bir
Tanrıya bağlamak için bir üstte ifade ettiğimiz bakış
açılarına dayalı Klasik Kozmolojiyi kullanırlarken,
“Kuantum Kozmolojisini (Vakum Boyutu ve bundaki
etkinliğini)” hiç hesaba katmamakta, “Kuantum
Potansiyelinden” ise hiç bahsetmemektedirler.
Bunların içinde Tasavvufu kabul edenler ise (haliyle
Sufizmin tamamen tersine) Tanrıya dayalı, yani insanı,
sahip olduğu varlığıyla birlikte, hiçlikteki Tanrıya
belli bir mesafeye gelinceye kadar yaklaştırmayı
amaçlayan, Tasavvuf anlayışlarını dillendirmektedirler.
Oysa Klasik Kozmolojiye işaret eden ilgili ayet ve
hadisler bile, aynı zamanda “Kuantum ve Kuantum Altı
Boyutuna da” işaret etmektedir ki, işin asıl olan yanı
da budur.
Mesela
“ (katmanlarıyla birlikte) Arz ve Gök bitişikken biz
ayırdık onları”
ayetine
bakacak olursak, bu ifade bir taraftan, (Klasik fizik
açısından) yeryüzünün ve güneş sisteminin, daha doğrusu
tüm yıldız sistemleri ve galaksilerin mevcut olmadığı,
evrenin çoğunlukla Hidrojen ağırlıklı, Hidrojen ve
Helyumdan oluşmuş (big-bang’den yaklaşık iki yüz – üç
yüz bin yıl sonrasındaki) gaz aşamasına işaret ederken,
aynı zamanda diğer taraftan (Kuantum Fiziği açısından)
“Kuantum Boyutundaki” “Süper-Pozisyon” durumunu ya da
daha derin boyuttan “Kuantum Potansiyelindeki” Projekte
olmamış durumu bizlere anlatmaktadır. Böylece,
gördüğümüz sistem ve düzen var olmazdan evvel, “Yer” ve
“Gök” tamamen farklı bir yapıda birleşik haldeyken,
“Süper pozisyon” durumunun çökertilmesi ya da “Kuantum
Potansiyelinin” Projeksiyonu sonucu algıladığımız evren,
boyut boyut (aşama aşama) meydana gelmiştir. Yine aynı
şekilde mesela,
“Ben yürüyen Kur’an’ım” diyen
Hz Ali de (r.a),
“İlim bir Nokta idi, Cahiller onu çoğalttı”
ifadesiyle, “algılananların, algılayıcılar tarafından
meydana getirildiğini belirterek hem “Kuantum
Potansiyeli” Boyutuna, hem de “Kuantum Boyutuna” işaret
etmektedir.
Bununla birlikte, diğer ayet ve hadislerde geçen Arz,
Sema, Arş, Su, …vb kavramlar da aynı şekilde,
“Kuantum Boyutlarındaki gerçekleri ifade etmektedir”.
Şimdi de bunlardan bazılarını görelim.
“ Yedi Gök, Yer ve bunlarda bulunanlar, O’ nu tespih
ederler” / “ Yedi Göğü ve Yerden bir o kadarını da
yaratan Allah’tır”, “ Arşı Su üzerinde iken,
hanginizin daha güzel iş işleyeceğini ortaya koymak için
Gökleri ve Yeri Altı Günde yaratan O’dur”, “
Allah var idi ve onunla birlikte hiçbir şey yok idi. Ve
Allah’ın Arşı Su üzerinde duruyordu. Sonra Allah,
Kâinatın tamamını taktir ve tespit etti. Ve Göklerle,
Yeri yarattı”/ “Rahman Arşı istiva etmiştir”, “
Gökleri gördüğünüz gibi direksiz yükselten, sonra
Arşa hükmeden her biri belli bir süreye kadar
hareket edecek olan güneşi ve ayı buyruğu altına alan,
işleri yürüten, ayetleri uzun uzun açıklayan Allah’tır”,
“ O, Gökleri, Yeri ve aralarında olanları Altı Günde
yaratan sonra Arşın üzerine hükümran olandır, O
Rahmandır”, “ Allah Gökleri, Yeri ve bunların arasındaki
şeyleri Altı Günde yaratan sonra Arş üzerine istiva
buyurandır”, “ Rabbin O Allah’tır ki Gökleri ve Yeri
Altı Günde yarattı. Sonra Arş üzerine hükümran oldu
her şeyi tedbir eder” , “ Allah hiçbir şey yaratmazdan
önce Arşı Su üzerinde idi”. (1)
Öncelikle, anlatılan ifadeleri, yukarıdan aşağıya doğru
olarak Arz (ve katmanları) da dahil olmak üzere
hepsini “Kuantum Potansiyeli Boyutu” içinde olan şeyler
olarak düşünmemiz gerekir (Arz kavramının, bir
yönüyle evren ve ışınsal boyutlarla ilgili olduğunu da
hatırlamakta fayda var). Projeksiyon (Suretler)
boyutu içindeki şeyler olarak değil. Çünkü “Suretler
Alemi” dediğimiz yapı (evren, kâinat içindeki her şey)
gerçekte, “Kuantum Potansiyelindeki” dalgalarda mevcut
olup o dalgalanmadaki bilgi birikimlerinin (data
paketlerinin) birbirlerini terkipleri kadar deşifre
etmeleri sonucu meydana gelmekteydi. Böylece ayet ve
hadisler, Allah’ın “İlminde” var ettiğini, Arş’ın
altında ortaya koyuşunu yani, “Yerleri (Arz’ları) ve
Gökleri (Semaları)” yaratışını ve tüm o boyuta olan
hükmedişini anlatmaktadır. Burada ifade edilen “Su”,
“enerji/ data okyanusu” olup “Arş’ın, Su üzerinde
olması” ise, İlim Boyutuyla, “enerji/ data” okyanusu
arasındaki hayali “boyutsal sınır” olduğunu, dolayısıyla
Arş’ın tüm “enerji okyanusunu” kapsadığını bize
söylemektedir. Başka bir deyişle Arş, İlmindeki
manaların Kuvveden fiile dönüştüğü yani çokluk boyutu
dediğimiz Ef’al boyutuna dönüştüğü sınırdır. Allah’ın
Yedi Sema ve O Semalar içindeki, tüm katmanlarıyla
birlikte (ki, bu da Yedi boyuttur) Arz’ı yaratıp
sonra da Arş’a hükmetmesi de, Sonsuz- Sınırsız “State
(Durgun)” haldeki “Salt Enerjinin”, Sonsuz Varlığın tüm
boyutlarını meydana getirmek üzere Dalgalanması ve bu
Dalgalanma sonucu oluşan tüm “enerji/ data” türlerine
her an hükmetmekte olduğunu, tasarrufta bulunduğunu
anlatmaktadır
(“ Boyutlar Ve Maddeleşmeler – I” ile “ Yerler, Gökler
Ve Kıyamet – II”
de açıkladığım bu Yedi Katmanı, daha sonra detaylarıyla
açıklamaya çalışacağım Stringler açısından daha da net
olarak görebileceğiz).
Ayette geçen
“Göklerin (Semaların) direksiz olarak yükseltilmesi”
ise, olayın somut boyutla ilgili olmadığını, tamamen
soyut boyutla alakalı olduğunu belirtmektedir.
“Yedi kat Gök (Sema) ile Yedi Kat Arz’ın yaratılmasının
Altı Günde olması”
durumu ise “gün” kavramının boyutsal anlamda “an” ya da
eski dille “tecelli” olduğunu göz önüne alırsak,
“Kuantum Potansiyelinde”, ayrı bir deyişle Stringler
boyutunda, içinde Arz katmanlarına ait kodların da
bulunduğu “Yedi Sema Boyutunun”, “String’lerin” Altı
yönlü (boyutsal) hareketliliği ile Altı “an’ da”
veya “tecelli de” meydana geldiğini ifade
etmektedir.
“Fussilet Suresi 9. 11. ve 12. ayetinde ise,
“ De ki, Arz’ı iki süreçte yaratmış olanı mı inkâr
ediyorsunuz; Ona denk Tanrılar mı oluşturuyorsunuz? İşte
O Rabbül Alemindir… / Sonra Duhan (Şekillenmemiş
yapı) halindeki Sema’ya yerleşerek Sema’ya ve Arza
dedi ki, isteyerek yahut zorunlu olarak gelin ikiniz.
İkisi de dediler ki: isteyerek itaat ediciler olarak
geldik… / Böylece onları “iki süreçte” Yedi Sema
olarak hükmetti ve her Sema da onun işlevini vahyetti…”
diyerek 9. ve 12. ayette yukarıda anlatılan durumdan
farklı olarak “Yedi kat Sema ve Arzı”, “iki aşamada”
yaratıldığını söylemektedir. “Yerlerin ve Göklerin”
“iki aşamada” yaratılışının da, aslında iki farklı
boyuta karşılık gelen açıklamaları bulunmaktadır.
Alt boyuttaki bakış açısına göre, Arz’ın (Yer’in)
yaratılışındaki iki aşamadan birincisi, Dünyanın maddi
yapıya dönüşme süreci iken, ikinci aşaması da,
yeryüzündeki Canlıların oluşum sürecidir.
“Göklerin iki aşamada oluşunun” ilki ise, Kuantum
Köpüğündeki sonsuz Aknoktalardan biri olan ve bizim
evrenimizi oluşturan o tek Aknoktanın açılımı ile
başlayıp, Hidrojen ve Helyumdan meydana gelmiş gaz
yapıya dönüşüm ile sonuçlanan süreçtir ( bu süreç içinde
dört temel kuvvetin aşama- aşama ayrışması, taneciklerin
oluşması yani, plazma durumu söz konusudur). İkinci
aşaması da, bu dev gaz bulutun belli odaklarda çökerek
galaksilerin ve yıldızların (yıldız sistemlerinin,
haliyle bizim güneş sistemimizin) oluşma sürecidir. Bu
ayetin üst boyut açısından açıklamasını da size
bırakıyorum.
Bu arada çok çok önemli bir hususa değinirsek, “Kuantum
Potansiyelindeki” “Dalgalanmamışlık” yani, “State”
durumu, “Hiçlik” Boyutudur. Ancak “Mutlak Hiçlik”
dediğimiz, “Ahadiyet” boyutu değildir. “Sanal Vakum”
halindeki “Hiçlik” ise hiç değildir. Çünkü “Hiçlik”
boyutu, “Esma Boyutunun Zatı’dır”. “Mutlak Hiçlik”
Boyutunda, “Hiçlikten” dahi bahsedilemez. Bu nedenle
“Allah’ın Ahadiyeti”, “Hiçliğin”, yani “Kuantum
Potansiyelinin” de Özüdür. “Sanal Vakum (Kuantum
Köpüğü)” yani “Kuantum Boyutunun da”, “Kuantum
Potansiyelinin” bir projeksiyonu olduğunu
“Kuantum Ve Mistisizm – (4)”
yazımızda detaylarıyla açıklamıştık. Demek ki,
“dalgalanmama” ve “dalgalanma” durumunu belli bir
“Enerji Alanına” bağlı olarak, ayrı ayrı iki farklı
boyutta düşünmemiz gerekiyor (bunun Dinsel verilerle
olan bağlantısına birkaç yazı sonra değineceğim).
Fussilet – 11. ayetin yorumuna gelince, bu ayeti de yine
iki farklı boyut açısından düşünebiliriz. Ayet,
birinci bakış açısıyla bizlere “şekillenmemiş yapının”
yani, yine evrenin oluşumunun bir dönemindeki Hidrojen
ve Helyumdan oluşmuş devasa gaz yapının, “Allah’ın
İlmindeki” manaları açığa çıkartmak için, bildiğimiz
“Gök Semaları ile bu Semaların hükmü altında olan Arz ve
katmanları” biçiminde ortaya çıkışını anlatmaktadır.
İkinci bakış açısına göre de, Kuantum Potansiyelinin
“State (Durgun, Dalgalanmamış)” yani, “şekil almamış”
yapısının yine Allah’ın bir kısım Esmasını açığa
çıkartmak için Dalgalanarak Yedi Kat Sema ve Arz’ı
meydana getirmesidir ki, bu yukarıda da dediğimiz
gibi “Kuantum Potansiyeli” içinde olan bir durumdur.
Böylece ilgili “data’sal” hareketliğin projeksiyonu
sonucu “bilgiler”, “Suretler Boyutu” halinde ortaya
çıkarlar.
Fussilet Suresi 9.- 11. ayetlerle birlikte
“O, Yeryüzünde (Arzda) olanların hepsini sizin için
yaratan, sonra Göğe yönelip onları Yedi Gök hâlinde
düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir”
Bakara – 29. ayetinde ise, sanki bilimsel verilere,
sisteme ters gelecek şekilde, önce yeryüzünün (Arz’ın)
yaratılışından sonra da Göklerin (Semaların) yaratılışı
ve Arş’a hükmedilişten bahsedilmektedir. Oysa yine daha
derinlikli bilimsel verilere (Kuantum Fiziğine) göre bu
anlatımın da doğru olduğunu anlıyoruz. Çünkü zamansızlık
ve mekânsızlık boyutunda “Newtonsal Fizikteki” gibi
gerçekte nedensellik ilkesi bulunmaz. Bu yüzden
olayların kendisi bir blok halinde anlatılmakta,
olayların sıralamasından ise, bahsedilmemektedir.
Kısacası, Kur’ an bu anlatımıyla da bizlere, farklı bir
bakış açısının ya da açılarının daha olduğunu
göstermektedir.
(Yararlanılan Kaynaklar: B- Kur’an Meali, Neyi Okudu,
Akıl Ve İman, Kendini Tanı, Tek’in Seyri, Yenilen –
Ahmed Hulusi / Mukayeseli Boyut Etütleri, İslam Ve Bilim
Arasında Çelişki Var mı?, Hayat Bir Bilim Kurgudur –
Ahmed Fevzi Yüksel / Diyanet Meali )
(1). İsra – 44, Talak – 12, Hud – 7, Hadis, Taha- 5, Rad-
21, Furkan-59, Secde-4, Yunus-3, Hadis |