Kuantum ve
Din – 7

Fiz.Müh. Kenan Keskin
 

 

Din ile Bilimi, birbirlerinden farklı iki ayrı şey olarak görüp de aralarındaki ilişkinin yan yana gelme biçiminde olmadığını, çünkü bir Tanrı ve Sisteminin, bir de bununla uyumlu çalışan, varlığa ait olan apayrı bir sistemin var olamayacağını, bunun yerine bu ilişkinin ne şekilde mevcut olduğunu, “ Din – Bilim Soru Ve Cevapları – 11 ve 12” yazımız başta olmak üzere birçok yerde detaylarıyla anlatmıştık. Aynı şekilde ikisinin apayrı şeyler oldukları için her birinin kendi kulvarında uğraş vermesi, birbirlerine müdahale etmemesi gerektiği yolundaki Materyalistlere ait olan düşünceler de otomatikman iptal olmaktadır. Aralarındaki bu ayrım nedeniyle Teizm ile Bilimi yan yana getirmeye çalışanların (bilhassa Müslümanların) en büyük eksikliği ve dolayısıyla hatalarının başında ise, tüm her şeyi sadece “Newtonsal” ve “Rölativistik” verilere göre tanımlamaları gelmektedir (Rölativite anlayışı bile varlığın Tekliğine, Bütünselliğine bizleri götürmektedir. Ancak, bu dahi Klasik Fizik ağırlıklı göz önüne alındığından dolayı, ilgili veriler yeterince değerlendirilememektedir ).

Zaten İslam Dünyasında, maalesef ne “La ilahe İllallah (Tanrılar, dolayısıyla bir Tanrı yoktur, yalnızca Allah)” sözünün Hakikati, ne de “B Sırrı” ile ayetlere bakış söz konusu olmadığı, dikkate alınmadığı için, “Allah kavramı ve İlminde yarattığı Sistem ve Düzen”, Tanrı ve Tanrı’nın sistemi biçiminde algılanmakta, sonuçta ise, Dinsel veriler ile insanı Hakikatine götüren günümüz biliminin ortaya koyduğu zirve anlayışlar hiçbir şekilde bağdaştırılamamaktadır. Mesela, araştırmacılar big- bang olayını sırf bir Tanrıya bağlamak için bir üstte ifade ettiğimiz bakış açılarına dayalı Klasik Kozmolojiyi kullanırlarken, “Kuantum Kozmolojisini (Vakum Boyutu ve bundaki etkinliğini)” hiç hesaba katmamakta, “Kuantum Potansiyelinden” ise hiç bahsetmemektedirler. Bunların içinde Tasavvufu kabul edenler ise (haliyle Sufizmin tamamen tersine) Tanrıya dayalı, yani insanı, sahip olduğu varlığıyla birlikte, hiçlikteki Tanrıya belli bir mesafeye gelinceye kadar yaklaştırmayı amaçlayan, Tasavvuf anlayışlarını dillendirmektedirler. Oysa Klasik Kozmolojiye işaret eden ilgili ayet ve hadisler bile, aynı zamanda “Kuantum ve Kuantum Altı Boyutuna da” işaret etmektedir ki, işin asıl olan yanı da budur.

Mesela “ (katmanlarıyla birlikte) Arz ve Gök bitişikken biz ayırdık onları” ayetine bakacak olursak, bu ifade bir taraftan, (Klasik fizik açısından) yeryüzünün ve güneş sisteminin, daha doğrusu tüm yıldız sistemleri ve galaksilerin mevcut olmadığı, evrenin çoğunlukla Hidrojen ağırlıklı, Hidrojen ve Helyumdan oluşmuş (big-bang’den yaklaşık iki yüz – üç yüz bin yıl sonrasındaki) gaz aşamasına işaret ederken, aynı zamanda diğer taraftan (Kuantum Fiziği açısından) “Kuantum Boyutundaki” “Süper-Pozisyon” durumunu ya da daha derin boyuttan “Kuantum Potansiyelindeki” Projekte  olmamış durumu bizlere anlatmaktadır. Böylece, gördüğümüz sistem ve düzen var olmazdan evvel, “Yer” ve “Gök” tamamen farklı bir yapıda birleşik haldeyken, “Süper pozisyon” durumunun çökertilmesi ya da “Kuantum Potansiyelinin” Projeksiyonu sonucu algıladığımız evren, boyut boyut (aşama  aşama) meydana gelmiştir. Yine aynı şekilde mesela, “Ben yürüyen Kur’an’ım” diyen Hz Ali de (r.a), “İlim bir Nokta idi, Cahiller onu çoğalttı” ifadesiyle, “algılananların, algılayıcılar tarafından meydana getirildiğini belirterek hem “Kuantum Potansiyeli” Boyutuna, hem de “Kuantum Boyutuna” işaret etmektedir.

Bununla birlikte, diğer ayet ve hadislerde geçen Arz, Sema, Arş, Su, …vb kavramlar da aynı şekilde, “Kuantum Boyutlarındaki gerçekleri ifade etmektedir”. Şimdi de bunlardan bazılarını görelim.

“ Yedi Gök, Yer ve bunlarda bulunanlar, O’ nu tespih ederler” / “ Yedi Göğü ve Yerden bir o kadarını da yaratan Allah’tır”, “ Arşı Su üzerinde iken, hanginizin daha güzel iş işleyeceğini ortaya koymak için Gökleri ve Yeri Altı Günde yaratan O’dur”, “ Allah var idi ve onunla birlikte hiçbir şey yok idi. Ve Allah’ın Arşı Su üzerinde duruyordu. Sonra Allah, Kâinatın tamamını taktir ve tespit etti. Ve Göklerle, Yeri yarattı”/ “Rahman Arşı istiva etmiştir”, “ Gökleri gördüğünüz gibi direksiz yükselten, sonra Arşa hükmeden her biri belli bir süreye kadar hareket edecek olan güneşi ve ayı buyruğu altına alan, işleri yürüten, ayetleri uzun uzun açıklayan Allah’tır”, “ O, Gökleri, Yeri ve aralarında olanları Altı Günde yaratan  sonra Arşın üzerine hükümran olandır, O Rahmandır”, “ Allah Gökleri, Yeri ve bunların arasındaki şeyleri Altı Günde yaratan sonra Arş üzerine istiva buyurandır”, “ Rabbin O Allah’tır ki Gökleri ve Yeri Altı Günde yarattı. Sonra Arş üzerine hükümran oldu her şeyi tedbir eder” , “ Allah hiçbir şey yaratmazdan önce Arşı Su üzerinde idi”. (1)

Öncelikle, anlatılan ifadeleri, yukarıdan aşağıya doğru olarak Arz (ve katmanları) da dahil olmak üzere hepsini “Kuantum Potansiyeli Boyutu” içinde olan şeyler olarak düşünmemiz gerekir (Arz kavramının, bir yönüyle evren ve ışınsal boyutlarla ilgili olduğunu da hatırlamakta fayda var). Projeksiyon (Suretler) boyutu içindeki şeyler olarak değil. Çünkü “Suretler Alemi” dediğimiz yapı (evren, kâinat içindeki her şey) gerçekte, “Kuantum Potansiyelindeki” dalgalarda mevcut olup o dalgalanmadaki bilgi birikimlerinin (data paketlerinin) birbirlerini terkipleri kadar deşifre etmeleri sonucu meydana gelmekteydi. Böylece ayet ve hadisler, Allah’ın “İlminde” var ettiğini, Arş’ın altında ortaya koyuşunu yani, “Yerleri (Arz’ları) ve Gökleri (Semaları)” yaratışını ve tüm o boyuta olan hükmedişini anlatmaktadır. Burada ifade edilen “Su”, “enerji/ data okyanusu” olup “Arş’ın, Su üzerinde olması” ise, İlim Boyutuyla, “enerji/ data” okyanusu arasındaki hayali “boyutsal sınır” olduğunu, dolayısıyla Arş’ın tüm “enerji okyanusunu” kapsadığını bize söylemektedir. Başka bir deyişle Arş, İlmindeki manaların Kuvveden fiile dönüştüğü yani çokluk boyutu dediğimiz Ef’al boyutuna dönüştüğü sınırdır. Allah’ın Yedi Sema ve O Semalar içindeki, tüm katmanlarıyla birlikte (ki, bu da Yedi boyuttur) Arz’ı yaratıp sonra da Arş’a hükmetmesi de, Sonsuz- Sınırsız “State (Durgun)” haldeki “Salt Enerjinin”, Sonsuz Varlığın tüm boyutlarını meydana getirmek üzere Dalgalanması ve bu Dalgalanma sonucu oluşan tüm “enerji/ data” türlerine her an hükmetmekte olduğunu, tasarrufta bulunduğunu anlatmaktadır (“ Boyutlar Ve Maddeleşmeler – I” ile “ Yerler, Gökler Ve Kıyamet – II” de açıkladığım bu Yedi Katmanı, daha sonra detaylarıyla açıklamaya çalışacağım Stringler açısından daha da net olarak görebileceğiz).

Ayette geçen “Göklerin (Semaların) direksiz olarak yükseltilmesi” ise, olayın somut boyutla ilgili olmadığını, tamamen soyut boyutla alakalı olduğunu belirtmektedir. “Yedi kat Gök (Sema) ile Yedi Kat Arz’ın yaratılmasının Altı Günde olması” durumu ise “gün” kavramının boyutsal anlamda “an” ya da eski dille “tecelli” olduğunu göz önüne alırsak, “Kuantum Potansiyelinde”, ayrı bir deyişle Stringler boyutunda, içinde Arz katmanlarına ait kodların da bulunduğu “Yedi Sema Boyutunun”, “String’lerin” Altı yönlü (boyutsal) hareketliliği ile Altı “an’ da” veya “tecelli de” meydana geldiğini ifade etmektedir.  

“Fussilet Suresi 9. 11. ve 12. ayetinde ise, “ De ki, Arz’ı iki süreçte yaratmış olanı mı inkâr ediyorsunuz; Ona denk Tanrılar mı oluşturuyorsunuz? İşte O Rabbül Alemindir… / Sonra Duhan (Şekillenmemiş yapı) halindeki Sema’ya yerleşerek Sema’ya ve Arza dedi ki, isteyerek yahut zorunlu olarak gelin ikiniz. İkisi de dediler ki: isteyerek itaat ediciler olarak geldik… / Böylece onları “iki süreçte” Yedi Sema olarak hükmetti ve her Sema da onun işlevini vahyetti…” diyerek 9. ve 12. ayette yukarıda anlatılan durumdan farklı olarak “Yedi kat Sema ve Arzı”, “iki aşamada” yaratıldığını söylemektedir. “Yerlerin ve Göklerin” “iki aşamada” yaratılışının da, aslında iki farklı boyuta karşılık gelen açıklamaları bulunmaktadır. Alt boyuttaki bakış açısına göre, Arz’ın (Yer’in) yaratılışındaki iki aşamadan birincisi, Dünyanın maddi yapıya dönüşme süreci iken, ikinci aşaması da, yeryüzündeki Canlıların oluşum sürecidir.

“Göklerin iki aşamada oluşunun” ilki ise, Kuantum Köpüğündeki sonsuz Aknoktalardan biri olan ve bizim evrenimizi oluşturan o tek Aknoktanın açılımı ile başlayıp, Hidrojen ve Helyumdan meydana gelmiş gaz yapıya dönüşüm ile sonuçlanan süreçtir ( bu süreç içinde dört temel kuvvetin aşama- aşama ayrışması, taneciklerin oluşması yani, plazma durumu söz konusudur). İkinci aşaması da, bu dev gaz bulutun belli odaklarda çökerek galaksilerin ve yıldızların (yıldız sistemlerinin, haliyle bizim güneş sistemimizin) oluşma sürecidir. Bu ayetin üst boyut açısından açıklamasını da size bırakıyorum.

Bu arada çok çok önemli bir hususa değinirsek, “Kuantum Potansiyelindeki” “Dalgalanmamışlık” yani, “State” durumu, “Hiçlik” Boyutudur. Ancak “Mutlak Hiçlik” dediğimiz, “Ahadiyet” boyutu değildir. “Sanal Vakum” halindeki “Hiçlik” ise hiç değildir. Çünkü “Hiçlik” boyutu, “Esma Boyutunun Zatı’dır”. “Mutlak Hiçlik” Boyutunda, “Hiçlikten” dahi bahsedilemez. Bu nedenle “Allah’ın Ahadiyeti”, “Hiçliğin”, yani “Kuantum Potansiyelinin” de Özüdür. “Sanal Vakum (Kuantum Köpüğü)” yani “Kuantum Boyutunun da”, “Kuantum Potansiyelinin” bir projeksiyonu olduğunu “Kuantum Ve Mistisizm – (4)” yazımızda detaylarıyla açıklamıştık. Demek ki, “dalgalanmama” ve “dalgalanma” durumunu belli bir “Enerji Alanına” bağlı olarak, ayrı ayrı iki farklı boyutta düşünmemiz gerekiyor (bunun Dinsel verilerle olan bağlantısına birkaç yazı sonra değineceğim).    

Fussilet – 11. ayetin yorumuna gelince, bu ayeti de yine iki farklı boyut açısından düşünebiliriz. Ayet, birinci bakış açısıyla bizlere “şekillenmemiş yapının” yani, yine evrenin oluşumunun bir dönemindeki Hidrojen ve Helyumdan oluşmuş devasa gaz yapının, “Allah’ın İlmindeki” manaları açığa çıkartmak için, bildiğimiz “Gök Semaları ile bu Semaların hükmü altında olan Arz ve katmanları” biçiminde ortaya çıkışını anlatmaktadır. İkinci bakış açısına göre de, Kuantum Potansiyelinin “State (Durgun, Dalgalanmamış)” yani, “şekil almamış” yapısının yine Allah’ın bir kısım Esmasını açığa çıkartmak için Dalgalanarak Yedi Kat Sema ve Arz’ı meydana getirmesidir ki, bu yukarıda da dediğimiz gibi “Kuantum Potansiyeli” içinde olan bir durumdur. Böylece ilgili “data’sal” hareketliğin projeksiyonu sonucu “bilgiler”, “Suretler Boyutu” halinde ortaya çıkarlar.

Fussilet Suresi 9.- 11. ayetlerle birlikte “O, Yeryüzünde (Arzda) olanların hepsini sizin için yaratan, sonra Göğe yönelip onları Yedi Gök hâlinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir” Bakara – 29. ayetinde ise, sanki bilimsel verilere, sisteme ters gelecek şekilde, önce yeryüzünün (Arz’ın) yaratılışından sonra da Göklerin (Semaların) yaratılışı ve Arş’a hükmedilişten bahsedilmektedir. Oysa yine daha derinlikli bilimsel verilere (Kuantum Fiziğine) göre bu anlatımın da doğru olduğunu anlıyoruz. Çünkü zamansızlık ve mekânsızlık boyutunda “Newtonsal Fizikteki” gibi gerçekte nedensellik ilkesi bulunmaz. Bu yüzden olayların kendisi bir blok halinde anlatılmakta, olayların sıralamasından ise, bahsedilmemektedir. Kısacası, Kur’ an bu anlatımıyla da bizlere, farklı bir bakış açısının ya da açılarının daha olduğunu göstermektedir.

 

(Yararlanılan Kaynaklar: B- Kur’an Meali, Neyi Okudu, Akıl Ve İman,  Kendini Tanı,  Tek’in Seyri, Yenilen – Ahmed Hulusi / Mukayeseli Boyut Etütleri, İslam Ve Bilim Arasında Çelişki Var mı?, Hayat Bir Bilim Kurgudur – Ahmed Fevzi Yüksel / Diyanet Meali )
(1). İsra – 44, Talak – 12, Hud – 7, Hadis, Taha- 5, Rad- 21, Furkan-59, Secde-4, Yunus-3, Hadis

 

 
 

Kenan Keskin
İstanbul - 27.01.2011
hologramk@yahoo.com
http://sufizmveinsan.com