Isparta'nın Keçiborlu
ilçesi yakınlarında düşen Atlasjet uçağında ölen
yolcular arasında bulunan Boğaziçi Üniversitesi Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Engin Arık'ın, İsviçre'nin Cenevre kenti
yakınlarında kurulu, ''European Organization for Nuclear
Research (CERN)''deki ''Atlas Deneyi''nde çalıştığı
öğrenildi.
AA muhabirinin aldığı
bilgiye göre, Avrupa ülkelerinin ortak girişimleri ile
kurulan bir nükleer araştırma merkezi olan CERN'de
yürütülen ''Atlas'' deneyine Ankara ve Boğaziçi
üniversiteleri ''Gözlemci'' statüde katılıyor.
Boğaziçi Üniversitesi Grubunun başında ise Isparta
Süleyman Demirel Üniversitesinde düzenlenen çalıştaya
katılmak üzere Isparta'ya giderken uçağın düşmesi sonucu
hayatını kaybeden yolculardan Prof. Dr. Engin Arık
bulunuyor. Arık başkanlığındaki grup, aynı zamanda
''Karanlık madde'' arayan ''CAST deneyi''nde de
çalışıyor.
Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Fizik
Bölümü yetkilileri, ''Atlaj Deneyi''nin, yüksek enerji
fiziği ile ilgili deneysel bir çalışma olduğunu,
''Atlas''ın da bir ''detektör'' adı olduğunu bildirdi.
Bu arada, Prof. Dr. Engin Arık'ın eşinin de aynı bölümde
öğretim üyeliği yapan Prof. Dr. Metin Arık olduğu
belirtildi.
Prof. Dr. Engin Arık 17 Mart 2007 tarihinde Hürriyet
yazarı Ayşe Özek Karasu'ya proje ile ilgili olarak
açıklamalarda bulunmuştu.
İşte o röportaj:
Parçacık aleminin Türk fizikçileri
"Dan Brown iyi ki Melekler ve Şeytanlar’ı yazmış. Onun
sayesinde parçacık fiziği áleminde olup bitene dikkat
kesilebiliyoruz" dememe parçacık fizikçileri hiç
alınmadı.
Şu CERN’deki Büyük Patlama deneyini sulandırdığımı
düşünmediler. Hatta tam tersi. CERN’deki ATLAS deneyinde
çalışan Boğaziçi Üniversitesi grubunun lideri Prof. Dr.
Engin Arık romandan memnun, ancak bazı yanlışlar
olduğunu söylüyor, "Antiproton orada yapılıyor ama, öyle
götürüp de Vatikan’ın altına koymaya imkan yok tabii.
Yine de öyle popüler bir kitap çok iyi oldu. CERN’e
özellikle gençler ekstra ilgi göstermeye başladı" diyor.
Engin Hoca, CERN’deki "yeraltı parçacık dünyasını",
ATLAS dedektöründeki Büyük Patlama’dan çıkacak sürpriz
parçacıkları, dördüncü kuark ailesini ve tabii ki Higgs
parçacığını anlatıyor. Ancak bir eksik var. "Neden bir
Avrupa ülkesi olarak Türkiye, CERN’e üye olmuyor?
Türkiye atılım yapsa 15 yılda bilim ve
teknoloji
ülkesi olur" diyor.
Engin Hoca, protonları hızlandırma ve çarpıştırma işini
öyle tatlı anlatıyor ki, insan parçacık fizikçisi olmak
istiyor. Umutsuzca tabii.
"Hocam şimdi siz bu çarpıştıracağınız parçaları
hızlandırıcının içine nasıl koyuyorsunuz, yani bu proton
nereden bulunur" diyorum. Dünyanın en kolay kek tarifini
verir gibi anlatıyor; atomu en basit element olan
hidrojeni alıyorsun, çekirdeğinde bir proton var,
iyonize ederek etrafındaki elektronu ayıklıyorsun.
Protonun aynı pildeki gibi pozitif elektrik yükü var...
Prof. Dr. Engin Arık’ın Boğaziçi Üniversitesi Fizik
Bölümü’ndeki laboratuvarında da bir hızlandırıcı var.
CERN’deki 27 kilometrelik devasa Büyük Hadron
Hızlandırıcısı (LHC) ile kıyası mümkün değil tabii.
Parçalarını Amerika’dan göndermişler. Peki yıl sonuna
doğru, CERN’deki dairesel hızlandırıcıda protonlar
saniyede 40 milyon kez çarpışınca ne olacak?
Laboratuvardaki Büyük Patlama’nın insanlığa ne yararı
olacak?
Anladığım kadarıyla bir kere evren bulmacasındaki eksik
parça yerine oturacak. Yani maddeye kütlesini
kazandırdığı varsayılan ve adını İngiliz fizikçi Peter
Higgs’ten alan Higgs parçacığı bulununca sırlar
çözülecek.
Engin Hoca, "Evrenin başlamasında bir simetri olması
gerekiyordu" diye anlatıyor. Yani madde ve antimadde
şeklinde. Ancak antimadde yok oluyor. Asimetrik bir
düzende sadece madde kalıyor. Oysa bir anti-galaksi de
olması gerekiyordu. Peki evrendeki parçacıklar
kütlelerini nasıl bir mekanizma ile kazandı? Teoriye
göre bunların kütle kazanması için Higgs parçacığının
varlığı gerekiyordu. O parçacık olmasa evren olmazdı.
Acaba Higgs’in bugüne kadar bulunamamasının nedeni,
kütlesi ağır olduğu için o enerjiye ulaşılamaması mıydı?
SANİYEDE 40 MİLYON OLAY
Şimdi Higgs’in kütlesinin LHC’de ortaya çıkacak muazzam
enerjinin sınırları içinde olduğu varsayılıyor.
İsviçre’deki CERN yeraltı laboratuvarında LHC’ye entegre
olarak inşa edilen dünyanın en büyük dedektörü ATLAS,
protonların çarpışması sonucu ortaya çıkacak
parçacıklardan data toplayıp Higgs’i ve diğer
sürprizleri bulacak.
Parçaları CERN üyesi ülkelerin firmaları tarafından imal
edildikten sonra yerin 100 metre altındaki kuyuya
indirilerek inşa edilen ATLAS, 10 katlı bina
yüksekliğinde ve 45 metre genişliğinde. Bu deneyde bir
araya gelen insan sayısı yaklaşık 2 bin. Türkiye dahil
35 ülkeden fizikçiler var.
ATLAS’ın tespit edeceği o sürprizler arasında, Türk
grubunun da üzerinde çalıştığı dördüncü kuark ailesi de
olabilir. "Higgs’in bulunması kadar önemli olacak. Türk
grubu olarak bunun içinde bulunmak bizi çok
gururlandırıyor. Hep birlikte bunu kutlamayı umuyoruz"
diyor Engin Arık.
Peki kuarklar nedir? "Evren başladığı zaman sadece
kuarklar ve leptonlar vardı. Bu kuarklar birleşip
protonları yaptı. Onlar birleşip çekirdekleri, atomları;
atomlar da birleşip galaksileri yaptı. Atomların içine
girdikçe daha küçük parçacıkları nötronları, protonları
gördük çekirdeğinde. Ondan sonra protonları ve
nötronları çarpıştırdıkça, kuarkları gördük. Bir de
baktık ki, bütün evreni yapmak için, birinci ailedeki o
iki kuark ve bir de elektron yeterli. CERN’deki
deneylerde ikinci aile kuarklarını ve leptonlarını
bulduğumuz zaman şaşırdık. Sonra üçüncü aileyi de
bulduk. Bu temel parçacıklar arasında etkileşme kuvveti
var ve dördüncü bir ailenin de olması gerekiyor. Bu
tabii teorik, varsa ATLAS deneyinde göreceğiz."
ATLAS deneyinde saniyede 40 milyon olay meydana gelecek
ve bilgisayarda milyonlarca işlemle ayıklama yaparak
olayların sayısını 5-10’a indirecekler.
TÜBİTAK PARA VERMİYOR
Deneyler, Türk parçacık fizikçilerini heyecanlandırıyor
ama, yeterince mutlular mı? Hayır. Çünkü Türkiye CERN’e
üye değil, gözlemci statüsünde ve TÜBİTAK katkı payını
ödemediği için deneyler tavsıyor. Öğrenciler CERN’deki
programlara katılamıyor, burs alamıyor. TÜBİTAK, AB’nin
Altıncı Çerçeve Programı’ndan gelen paraya rağmen temel
bilimle ilgili projeleri desteklemiyor. Deneylere katkı
yapsa bile gidiş-geliş masraflarını karşılamıyor, sonra
da tamamen bırakıyor. Oysa CERN ile işbirliğine girişen
Suudi Arabistan öğrencilerini yaz programlarına
gönderiyor.
Şimdi Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) bünyesinde 11
kişilik bilim komitesi kuruldu ve CERN deneylerine bütçe
ayrılması konusunda biraz umut var. Bu komitenin üyesi
olan Prof. Arık, "Türkiye bir Avrupa ülkesi olarak neden
CERN’e üye olmasın? Bilimsel platformda olmak büyük
prestij kazandırır. Türkiye’nin önüne hedefler koyması
gerekir. Biz projeleri tartışıyor, sonra rafa
kaldırıyoruz. Atılım yapsak, Türkiye 15 yılda bilim
ülkesi olur" diyor. Örnekler veriyor. Bulgaristan,
1999’da 20. üye olarak CERN’e katılmış. Romanya üye
olmak üzere. Ermenistan yoksul, ama 1000 kişilik Erivan
Enstitüsü’nde dedektör kuruluyor. İspanya bir zamanlar
Türkiye ile kıyaslanabilir bir ülkeydi, oysa şimdi
parçacık fiziğinde ilerledi, yeraltı laboratuvarı kurdu.
Türkiye’deki parçacık fizikçilerinin sayısı ise 10-20
kişiyi geçmiyor ve hızlandırıcı kurmak için destek
bulamıyor.
Bir hızlandırıcı merkezi kurmanın pratik hayata ne
faydası var? Faydası şu ki, temel bilimin teknolojiye
dönüşmesi kalkınmayı beraberinde getiriyor. Fizikçiler
arasındaki haberleşme ihtiyacından ötürü internetin
1990’da CERN’de doğduğunu da belirtelim. Parçacık
hızlandırıcıları, moleküler biyoloji ve tıptan nükleer
fiziğe, gıda sterilizasyonu ve enerji üretiminden
savunma sanayiine yüzlerce alanda kullanılıyor. Bununla
da kalmıyor, şimdi bir de hızlandırıcıya dayalı nükleer
santral projesi çıkıyor ortaya.
Bulgar şirketleri prototipini yapıp, bu santralı üretmek
üzere harekete geçmiş. Hızlandırıcılı reaktörde uranyum
yerine toryum kullanılıyor. Toryum yeryüzünde,
uranyumdan üç kat daha fazla bulunuyor ve Türkiye’de de
fazlasıyla var. Nasıl çalışıyor bu santral?
Engin Hoca tarif veriyor: "Hızlandırıcıda proton
atıyorum, etrafına da kurşun koyuyorum, tabancayla
attığım proton kurşunla hızlı nötron çıkarıyor, o da
gidiyor toryumun çekirdeğine çarpıyor ve fizyon yapar
hale getiriyor. Atıklar daha az, patlama çatlama riski
yok. Türkiye de girsin diye 2003’te projenin başıyla
görüştük, enerji bakanına anlattık, şan şöhret getirecek
bir şey olmadığı için rafa kaldırıldı. Çünkü ölü yatırım
gibi geldi."
CERN’deki deneylere katılan iki Türk grubunun lideri de
kadın
Türkiye, 1956’dan beri CERN’de gözlemci statüsünde ve
iki deneyde çalışan iki Türk grubunun lideri de kadın.
Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Engin Arık ATLAS
grubunun başında. Bu grup aynı zamanda karanlık madde
arayan CAST deneyinde de çalışıyor. CMS deneyindeki
Çukurova Üniversitesi grubunun lideri Prof. Dr. Gülsen
Önengüt. CMS dedektörü de bu yıl sonlarında LHC’deki
çarpışmadan veri toplayacak, o da Higgs parçacığını
arayacak. Ankara ve Boğaziçi üniversitelerinden gruplar
ATLAS deneyine; Boğaziçi, Çukurova ve ODTÜ’den gruplar
ise CMS deneyine katılıyor. Ancak bir bilim ve teknoloji
politikası bulunmadığı için ve yüksek enerji fiziğine
ayrılan kaynaklar çok kısıtlı olduğundan, CERN’deki
başka deneylere katılma imkanı bulamıyorlar.
Kaynak;
Enson haber Sitesi |