“ Artık sizi, alevleri kabardıkça kabaran bir ateşle
uyardım”
(92/ 14)/
“Fasık olanlar içinse, artık onlarında barınma yeri
ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde geri
çevrilirler ve onlara – kendisini yalanladığınız
ateş azabını tadın - denir”
(32/20)
/ Ve onlar için demirden kamçılar vardır. Ne
zaman oradan, gamdan, kederden çıkmak istediklerinde
demir kamçılar ile oraya geri çevrilirler. Ve onlara
–yakıcı azabı tadın- denir.
(22 /21,22)
/ “Onların üzerinde, kapatılıp kilitlenmiş olan,
hapishane olmuş bir Nar (ateş) vardır”
(90 /20).
Ayet ve hadislere baktığımızda, cehennem alevinin çok
güçlü olduğu, cehennem ehlinin, içinde bulundukları
alevler tarafından cehennem dışına doğru fırlayacağı,
alevlerle birlikte kuş gibi uçacakları ve akabinde içe
doğru çekilecekleri yani alev dilimleri içinde batıp
çıkacakları (ve diğer her şeyde olduğu gibi bu güçlere
de karşı koyamayacakları), çıkmaya doğru hareket
ederlerken cehenneme bağlı oldukları zincirler nedeniyle
(ve ellerinde topuz bulunan meleklerce de dövülerek)
geri çevrilecekleri, bu yüzden cehennemin ateşten bir
hapishane olacağı anlatılmaktadır. Burada, (topuzlu
melekleri biraz sonraya bırakarak) diğer ucu cehenneme
bağlı olan
“zincirler, çengeller, demirden kamçılar”
kelimesiyle, cehennemin maddesel yönü itibariyle,
gravitasyonel (Kütle çekimine) alanı ile manyetik çekim
alanına, dolayısıyla yine cehennemin ikiz yapısındaki
çok güçlü manyetik çekimine işaret edilmektedir. Bu
arada güneşin gaz yığınlarının oluşturduğu kütle-çekim
gücüne karşı, termonükleer reaksiyonu sonucu açığa çıkan
değişik frekanstaki foton ve parçacık basıncının da
büyük gaz yığınlarını (plazmayı) güneşin yüzeyine,
dışına doğru ittiğini, plazmayı çalkalandırıp
dalgalandırdığını, dev boyutlarda ve lokal olarak
siklonlar, girdaplar oluşturduğunu ve bu plazmanın,
bütününe kıyasla ihmal edilecek olan (bize göreyse
oldukça büyüktür) kısmının tamamen dışa atıldığını daha
önceden belirtmiştik. Güneşin yok olma safhasında
genişleyerek dünyayı vurması ve yoluna devam etmesi
sırasında Ruh bedenler, güçlü manyetik çekim altına
girerken diğer bir taraftan da,
“kabardıkça kabaran, siklonlar çizen plazma (ve bu
plazmanın sahip olduğu manyetik alanlar) ve fotonlar”
tarafından dışarı doğru itileceklerdir
(1).
Böylece çekim ile itim arasında çalkalanacaklardır. Bu
arada, cinlerin ve o boyutta yer alan insan ruhlarının,
o boyutun kuralları gereği ışık hızına çok yakın
hızlarda hareket etme yeteneklerine sahip olmalarına
karşın, o ortamdaki yüksek çekim altında bu
yeteneklerinin bloke olması, o birimler tarafından
ayrıca bir azap olarak algılanacaktır.
Şuursal anlamda ise bu
“çengeller, zincirler”,
birimin terkipsel yapısının bir sonucu olarak kendisini
cehennem boyutuna bağlayan o terkibin özelliklerdir.
“Allah Ahlakıyla Ahlaklanmamanın”
getirdiği maddi ve manevi bağlardır ki, sonu azaptır,
sıkıntıdır, üzüntüdür, korkudur, endişedir, …vs. Böylece
birimler cehennemde maddi ve manevi anlamda
tamamıyla hapis durumdadırlar.
“Zebanilere - onu tutun ve sürükleyerek cehennemin
ortasına götürün. Sonra başının üstüne azap olarak
kaynar su dökün- emri verilir. Zebaniler onlara – azabı
tat çünkü sen iddianca kavmin azizi ve şereflisi idin.
Bu azap sizin şüphe edip durduğunuz şeydir – derler”
(44 -47-50)
/ “ O cehennem üzerinde çok şiddetli ve sert melekler
vardır. Onlar, Allah’ın kendilerine emrettiği
şeylere karşı isyan etmezler. Kendilerine emrolunan
şeyi yaparlar” (66- 6) / “Cehennem nedir sen bilir
misin? Hep yakar, hiçbir şey bırakmaz. O derileri
kavurup mahveder. Onun üzerinde 19 vardır. Biz
cehennem bekçilerini meleklerden kıldık ”
(74/31-32)
/ “Kafirler bölük-bölük cehenneme sevk olunurlar. Oraya
geldiklerinde cehennemin kapıları açılır. Cehennem
bekçileri onlara - size içinizden, Rabbinizin ayetlerini
okuyan ve sizi bugününüze karşılamakla kokutan Resuller
gelmedi mi? - Onlara –cehennem kapılarından girin. Orada
ebedi kalacaksınız… Kibirlenenlerin mekânı ne kötüdür –
denir”
(39/71)
/ … Oraya her güruh atıldığında cehennem bekçileri
(Zebaniler) onlara, “size azapla korkutan bir uyarıcı
gelmedi mi? – diye sorarlar”
(67/8).
Ayet, hadis ve buna dayalı İslam’ın önde gelenlerin
görüşlerine göre (ki, İbni Abbas bunlardan biridir),
Zebanilerin Meleklerden olduğu, haşin, sert, acıma
duygusu ve merhameti olmayan, dolayısıyla dilediğini
zorla yaptıran, dilediği yaptırımı uygulayan bir güce
sahip varlıklar olduğu, o kadar güçlüdürler ki, on
binlerce insanı bir topuz vuruşuyla cehennemin dibine
bir anda indirip yeryüzündeki dağları da parçalayacak
kuvvete sahip oldukları, yine büyüklüğü konusunda
onların kulak yumuşaklığı ile omuzları arasında yetmiş
yıllık yürüme mesafesi bulunduğu (ya da sadece, omuzları
arasındaki uzaklığın üç günlük at mesafesinde olduğu) ve
onun (bu genişlik) içinde de
“kan ve irin”
vadilerinin bulunduğu anlatılmaktadır.
“Zebanilerin, birimleri cehennemin ortasına götürmeleri
ve üzerlerine su dökmeleri, onları sözel olarak
aşağılamaları…”
bu varlıkların, kontrolün tamamıyla ellerinde olarak
istedikleri gibi her türlü fiziksel etkilerde
bulunmaları, gerek, direkt kendilerinin gönderdikleri
dalgalarla gerekse de, ateşe hükmederek birimler
üzerinde radyasyonun, enerji alanlarının yoğunlaşmasını
sağlayabildiklerini böylece azabı da
yönlendirebildiklerini, bunun yanında
“Zebanilerin insan yığınlarını cehennem dibine kadar
göndermeleri”
(ki, mecazidir) bu varlıkların insan hafsalasının
ötesinde var olan güçlerle birimlere fiziksel azap
etmeleri yanında,
“şuursal anlamda da”
birtakım gerçekleri çeşitli sözlerle yüzlerine
vurarak, onları taciz edip küçük düşürerek, ezerek
“yerin dibine geçmiş bir duruma”
getireceklerini, böylece birimlerin veri tabanlarına
türlü- türlü senaryolarla çok güçlü bir biçimde
yönlenerek daha fazla azap çekmelerini yani, “Nefislerini”
arındırarak terbiye olmalarını, arınmalarını
sağlayacaklarını açıklamaktadır.
Yine,
“ Zebanilerin ısırarak ya da elindeki topuzla dağları
parçalayacak, un ufak edecekleri güçte olması ”
gibi ifadeler de mecazi olup on, yüz binlerce,
milyonlarca derecelik sıcak ortama adapte olan bu
varlıkların, eğer dünya şartlarında açığa çıkmış
olsalardı maddeyi parçalayıp onu “enerji yığını” haline
dönüştüreceğini, dolayısıyla sistemimizi alt üst edip,
yok edeceğini anlatmaktadır. Keza, “Cehennemden
birisi dünyaya gelse, onun korkunç görünüşü ve saçtığı
pis kokudan herkes ölür”
denerek eğer, o boyuttaki bir birim, o haliyle
boyutumuzda belirse ya da bizler, onun o boyuttaki
yaşamını görmüş olsaydık, o ortamın tüm dehşetinin
şuurumuzun her bir noktasına sirayet edip vehmimiz
dolayısıyla yaşamlarımızın tamamen bozulup yok
olacağını, sistem diye bir şeyin kalmayacağını
belirtmektedir.
Hatta çok ilginç olarak başka bir hadiste de, ““Cehennemden
bir damla su gelse, dünyayı zehir eder”
denerek çok az miktardaki cehennem maddesinin, çok büyük
hacimsel ortama etki edeceği söylenmektedir. Bunu ise
bizler ancak günümüz bilimi ile daha yeni
anlayabiliyoruz. Çünkü suyun, “plazma” ya da “Radyasyon”
olduğunu ve gram düzeyindeki maddenin enerjiye
çevrilmesiyle (atom ve hidrojen bombalarını hatırlayın)
ne kadar güçlü Radyasyon yaydığını ve çok çok büyük
ortamlara sirayet ederek varlığını çok uzun sürelerde,
nesillerde devam ettirdiğini ve oradaki tüm hava, kara
ve denizin tamamını zehirlediğini (Çernobil faciasını
hatırlayın) artık somut olarak biliyoruz ki, bunu daha
önceki yazılarımızda detaylarıyla anlatmıştık (2).
Zebanilerin
“çok çok büyük olmalarının”,
fiziksel olarak devasa boyutlarda olmaları yanında diğer
bir anlamı da, insanların onlardan kaçacak yerlerinin
olamayacağını (zaten hareket etmeleri söz konusu
değildir), nereye kaçılırsa kaçılsın çok yüksek hızlarla
orada yine mevcut olacaklarını bununla birlikte, şuursal
anlamda da kapsamı altında tuttukları birimin düşsel
olarak da kaçacak yerlerinin olamayacağını, olduğu
düşünülse bile, yine onların varlığını şuurlarındaki o
noktada görecekleri anlatılmaktadır.
“Büyük bedenleri içinde kan ve irin vadilerinin
bulunması”
ise suretlerle, varlıklarla kayıtlı olan
insanların, hoşuna gitmeyen, onların vehmini
tetikleyecek maddi ve manevi özelliklere sahip olduğunu
ve böylece, ateş dilimlerinden oluşan suretlerinin (öyle
ki plazma yapısına da şekil ve suretler vererek)
korkunç, iğrenç, tiksindirici, ürkütücü, …vs.
olduklarını bildirmektedir. Bir anda açığa çıktıkları
gibi, gerekli işlevleri yerine getirir getirmez yine bir
anda gözden kaybolacak, farklı bir senaryoyu uygulamak
için belli bir süre sonra (birimleri ürkütecek
şekillerde) yine aniden belirerek birimlere
çullanacaklardır.
Başka bir ayette,
“onların üzerinde 19 vardır”
ya da bir
Yahudi’nin Resulullah’a gelerek – cehennem bekçilerinin
sayısı ne kadardır- dediğinde Resulullah’ın, önce 10,
sonra da dokuz sayısını göstererek toplamda 19 olduğunu
belirtmesinde olduğu gibi, Zebanilerin önde gelenlerinin
sayısının ya da onların varlığında, Bilincinde 19
olması, Besmelenin 19 harfli olduğuna işaretle
(bildiğimiz şifrelerle ilgisi yoktur) onların
“B sırrına” vakıf olduklarını
yani, kendilerini, Hakikâtlerini bilen ve “B sırrıyla”
sistemin gereği olarak birimler üzerinde, (her ne kadar
birimler bunu azap olarak algılasalar da) sonucu olumlu
olan işlevler gerçekleştireceklerini belirtmektedir.
Yapı itibariyle Nar boyutunda olsalar da Bilinçleri
itibariyle Kuantsal Boyutta olduklarından güneşin tüm
katmanlarında yer alarak hem bilinç hem de yapı
itibariyle Nar boyutta bulunan tüm varlıkları maddi,
manevi hükümleri altında tutmaktadırlar. Cehennem
bekçilerinin kendini bilen Meleklerden olmasının nedeni
budur
(3).
“ Kıyamet günü, (cehennemden) ateşten bir
parça, gören iki gözü, duyan iki kulağı, konuşan bir
dili bulunan bir boyun çıkar
ve - Ben üç takım (insanı cezalandırmak) için
vazifelendirildim. Allah'la birlikte bir başka ilaha dua
eden kimse, bile bile zulmeden cebbâr, tasvirciler -
der"
/ “Kıyamet gününde Allah cehennem sahibi olan Malik
isimli Meleğe - Ey Malik! Ateşe söyle de onları
amellerine göre yakalasın – şekliyle seslenir. Ateş
onları, annenin çocuğunu tanıdığından daha iyi tanır,
ne kadar azap hak ettiklerini de iyi bilir” Hadis.
“Orada temelli kalırlar, azapları hafifletilmez ve
geciktirilmez” (Al-i İmran 88) / “Onların azapları hiç
hafifletilmez”
(Bakara 86) / “Onların
azapları hafifletilmez ve tehir de edilmez”
(Nahl 85) / “Ateşte
olanlar, Cehennemin bekçilerine -Rabbinize yalvarın da
hiç değilse bir gün, azabımızı hafifletsin- derler.
Halbuki kâfirlerin yalvarması boşunadır”
(Mümin 49,50)
/ Ey Malik, Rabbin bizi öldürsün (azabı hissetmez
kılsın) dediler. Malik dedi ki – muhakkak sizler burada
böyle kalıcılarsınız”
(43/77)
Cehennemden insan uzuvlarına benzer bir şey çıkması
elbette mecazdır. Eğer, farklı ve fazla sayıda duyulara
sahip olsaydık o zaman bu tasvirler, o duyularca şekle
bürünüp bize anlatılacaktı. Burada bize anlatılmak
istenen şey ise, cehennemin en temelde
Allah’ın Esmasına
dayandığı, bu yüzden canlı, şuurlu ve kendi boyutunca
Tekil bir yapı olduğu, temelde ise varlığını yine bu
Esmalardan alan Meleklerden oluştuğu daha ayrıntısıyla,
bu meleklerin de kaynağı olan, Hakikâtini, dolayısıyla
Allah’ı çok iyi bilen, tanıyan “Malik” isimli Tekil
Enerji-Şuur yapı tarafından oluşturulduğu, bu yüzden
birimlerle ilgili olan tüm bilgilerin (dataların) enerji
titreşimlerinden oluşan cehennemin her bir noktasında
mevcut olduğu, kıyamet gününde ateşin birimlere nüfuz
edeceği, birimlerin kıyamet ve sonrasındaki süreçlerde
kendilerindeki bilgiler istikametinde azap
görecekleri ve bu yüzden her birimin farklı derecelerde
azap duyacağı (azaplar bitince ateşin yakmaması demek,
onun yok olması değil, birimin arınma sonrası ondan
etkilenmemesi demektir), bir yukarıda değindiğimiz
Zebanileri göz önüne aldığımızda ise o boyut
varlıklarının da ilgili “data’lara” sahip olarak bu
bilgiler istikametinde birimler üzerinde fiziksel ve
şuursal işlevler gerçekleştirecekleri, dolayısıyla
her şeyin bir sistem ve düzen içinde otomatik olarak
gerçekleşeceği için de, zerre kadar eksik ya da fazla
muamelede bulunulmayacağı, ne şekilde, nereden,
kimden darbe alırsa alsınlar asla ölmeyecekleri, ölüm
diye bir şeyin olmadığı anlatılmaktadır. Zebani
isimli varlıklar, her birimin bellek dalgalarını yani,
“data’larına” göre hangi yönlerinin yontulması ya da
rötuşlanması gerekiyorsa o doğrultuda etki
edeceklerinden (baskı uygulayacaklarından) o ortamda
ortak çekilen azaplar yanında, doğal olarak birimden
birime değişen farklı azaplar da oluşacaktır. O
varlıklar her ne kadar Afaktan, birimlerin bellek
dalgalarını “Okusalar” da gerçekte Enfüslerinden Levhi
Mahvuzu okuyarak, o birimler üzerinde eksiksiz,
gecikmesiz, tam bir zamanlama (eşzamanlılıkla) ile
gerekeni uygulayacaklardır.
Bu arada, cehennemde yaşanılacak büyük azaplardan biri
de, o boyutta zamanın neredeyse algılanmayacak derecede
çok çok yavaş akacak olmasıdır. Böylece, birbirinden
tamamen farklı belli bir zaman akışına adapte olan ve
bunun bilgisi ölüm ötesi bedenlerinde de kayıtlı bulunan
insan ve cinler açısından zaman, adeta geçip bitmek
bilmeyecek, ortam şartları yanında, orada sonsuz süre
kalacak olmalarını algılamaları sonucu da kurtulma
ümitlerinin olamayacağını anlayacaklardır ki, ayette
buna işaretle, “Orada
devamlı kalırlar, azapları hafifletilmez, kurtuluş
ümitleri de yoktur”
(43/ 75)
denmektedir.
“Cehennemliklerin Malik isimli Meleğe yalvarmaları ile
Malikin onlara verdiği cevap arasında bin yıllık zaman
geçecektir”
ifadesi de,
zaman
akış hızı oldukça düşük olan cehennemdeki
bu duruma işaret edilmektedir.
Kenan Keskin
(1).
Bkz. Din – Bilim Soru Ve Cevapları – 14 / (2). Bkz.
Dalgalar Ve Özellikleri – 8. , 9. / (3). Bkz. Enerji –
Melek 1, 2, 3, 4.
(Kaynakça: Evrensel Sırlar, Hz Muhammed (S.A.V) Neyi
Okudu, Tecelliyat, Ruh, İnsan, Cin – Ahmed Hulusi / Kim
Bir Cüce Tekmelemek İster– Ahmed Fevzi Yüksel-
http://www.sufizmveinsan.com/konuk/cuce.html ) |