“Kıyamet gününde insanlar üç sınıf olarak
dirileceklerdir. Yaya sınıfı, süvari sınıfı, yüzüstü
haşır edilen sınıf” / “ (Kıyamet gününde) İki kişi bir
deve üzerinde, üç kişi bir deve üzerinde, dört kişi … on
kişi bir deve üzerinde haşır olur” (hadis)
Kıyamette haşrolan insanların, Rablerinin huzuruna
çeşitli bineklerle gitmesi (çıkması) olayı, yine bir
sembolik anlatım
olup “ kıyamette Rabbinizi açık seçik göreceksiniz”
hadisi hükmünce mahşerde istisnasız her birimin
Hakikâtlerini müşahede etmesi, Özünden gelen bir biçimde
onlara ayan beyan görünmesi (ki bu, boyutsal bir
görüştür), ancak Onun İlim ve Kudretini kendilerinde
görmelerine karşın bu halin, yaşanılanların otomatikman
veri tabanlarındaki verilerle eşleşmesi sonucu ya
tamamıyla kapanacağı ya da sadece veritabanlarının
kapasiteleri oranında devam edeceği anlatılmaktadır.
Farklı bir deyişle
“Hayvanlarla taşınmaları”,
amellerinden oluşan kuvveleri, güçleri, kendilerinde
açıldığı kadar İlim istikametinde kullanabilecekleri, bu
kuvveleri (melekeleri) hareket ettirebilecekleri
vurgulanmaktadır.
“Arz uzatılıp yayıldığında” (84- 3)”/ “ Kıyamet gününde
insanlar beyaz unun çöreği gibi bembeyaz, kızıl-beyaz
bir yerde toplanacaklardır.” / “ Kıyamet gününde yer,
tek bir çörek gibi olur.” (hadis)
Mahşer anındaki bazı olaylar, dünyanın içine girer
girmez buharlaşma durumunda alacağı şekle göre
tanımlanmıştır. Gerçekten de dünya güneşin ucundan içine
girer girmez, buharlaşma süreci daha da hızlanır. Bu
esnada dünya, tıpkı bir karadeliğin ya da Nötron veya
Beyaz Cücenin çok güçlü olan kütle çekimi dolayısıyla
yanında bulunan bir yıldızın hammaddesini hortumlaması
ve bu sırada dönüşü daha da artan yıldızın kutuplarından
çöküp (basılıp) ekvator bölgesinden genişleyerek bir
disk halini alması gibi, dönüşü artan ve güneş plazması
içinde çözünen dünyanın şeklide kutuplardan başlayarak
çörek gibi yassılaşıp dümdüz bir hali alacak ve güneşin
saatte yarım milyon km’ lik hızla dönen dev girdaplarına
katılacaktır. Çözünmeye başladığında 6-7 bin derece
ısınan dünya maddesi, siyah cisim ışımasına göre
beyazımsı kırmızı rengini alacaktır ki, görüldüğü üzere
hadis birebir bu duruma işaret etmektedir.
“Beyaz Un”
denmesinin nedeni ise, parçacıklardan oluşmuş atomlardan
kurulu olan dünyanın, atomlarına, onun da temel bileşeni
olan zerrelerine ayrılacak olmasındandır. Yani, dünya bu
aşamada iken (bu aşamanın bir başlangıcı ve sonu vardır)
ruh bedenlerin, enerji yapısı üzerinde yaşayacakları
durum, o sırada dünyanın maddesel yönü de göz önüne
alınarak örnekleme ile anlatılmıştır. Kaldı ki ruh
bedenler, aynı zamanda o düz hale gelecek olan Dünyayı
da, enerji haliyle algılayacaklardır.
“ Cehennem ateşi bin yıl yakıldı. Öyle ki Kıpkırmızı
oldu. Sonra bin yıl daha yakıldı, öyle ki Beyazlaştı.
Sonra bin yıl daha yakıldı. Şimdi o siyah ve
karanlıktır”
Bu hadise, “Din, Bilim Soru Ve Cevapları – (5)”
başlıklı makalede değinmiştik. Şimdi aynı hadisin
aynı anda işaret ettiği bir başka gerçeğe değinelim.
Öncelikle, her an Vahiy ile hareket eden Resulullah,
zaman ve mekânın geçerli olmadığı İlim Boyutunda “an”
içinde algıladığı bu olayın üç farklı aşamasına işaret
etmektedir. Önce bin yıl yakılarak
“Kırmızı”
olması, termonükleer yanması
sonucu içine dünyayı da alacak şekilde Mars yörüngesine
kadar genişleyerek “Kızıl Dev”
olma aşamasına, sonra bin yıl daha yakılarak
“Beyazlaşması”
da, güneşimizin “Beyaz
Cüce” aşamasına
geçerek (yüzey sıcaklığı yaklaşık yirmi bin ile
otuz bin derece arasındadır) çok parlak Beyaz ağırlıklı
beyazımsı mavi renk yayınlama sürecine dikkâti çekmekte,
“ O Şimdi Karanlıktır”
denerek de güneşin en sonunda dönüşüme uğrayacağı
“ Siyah (Kara) Cüce”
olma evresini bize anlatmaktadır.
“Bin yıl yakılarak Beyaz Cüce”
olma süreci ise, dış
katmanları genişleyerek üzerinden atan güneşin, iç
katmanının merkezine çökmesiyle ikincil reaksiyonu
başlatması ve bunun da bitimiyle tekrardan merkeze doğru
çöken yıldızın, bu sefer elektronlarının birbirlerini
itmesiyle tekrardan daha küçük ama çok daha yoğun bir
biçimde ayakta durmasıyla gerçekleşecektir ki, bu
aşamada ısı, yüz milyonlarca yıl boyunca hapis durumda
kalacaktır.
Çok daha ilginci, bu aşama ile “Siyah Cüce” olması
arsında da “Bin
yıl daha yakılacak olması”
olayıdır.
Gerçekten de bu ifade, bir taraftan ısının yüz
milyonlarca yıl daha var olacağını tanımlarken diğer bir
taraftan da, güneşimiz boyutlarındaki yıldızların bir
anda üçüncül reaksiyona girecek kütlede olmadığından
merkezindeki Karbon ve Oksijen, ancak çok çok yavaş bir
biçimde içten içe reaksiyonuna (yanmaya) devam ederek
demir elementine dönüşür ki, hadis işte mucizevi bir
biçimde bu duruma işaret etmektedir. Buradaki
“Bin Yıl”
cümlesi de elbette mecazi olup hafsalaların alamayacağı
çok çok uzun süreler anlamındadır. Burada, “Şimdi
O Siyah ve Karanlıktır”
denerek aslında bir anlamda da güneşin bir Karadelik
sürecine dönüşebileceğine işaret edilmektedir (1).
Bugün bilim, kuantum fiziği açısından mesela, bir tür
proton bozunmasına bağlı olarak güneşin (dolayısıyla
diğer tüm nesnelerin) karadelik haline dönüşebileceğini
de belirtmektedir. Bu ise başka bir yazıda ele alacağız.
Bununla birlikte “ Güneşin Siyah Cüceye Dönüşümü Ve
Kıyamet – 1” başlıklı makalemizin sonunda
“ güneş bu haliyle sonsuza kadar böyle kalır”
demiştik. Bunun anlamı, başka hiçbir etki almazsa, başka
etkiler hesaba katılmazsa bu şekilde olacaktır
anlamındadır. Yoksa tüm maddenin bir gün gelecek
tamamıyla yok olacağını daha önceki yazılarımızda
belirtmiştik. Daha detaylı açıklama içinse Din- Bilim
(7) adlı makalemize bakabilirsiniz.
Şimdi de bununla ilgili çok önemli bir noktaya daha
değinelim. Harvard- Smithsonian Astrofizik merkezinde
çalışan J. Cox ve A. Loeb tarafından yapılan ayrıntılı
bilgisayar similasyona göre, galaksimizin 2,5 Milyar yıl
sonra Andromeda galaksisiyle çarpışacak olmasına karşın,
güneşimiz yok olmayacak varlığına devam edecektir.
Böylece, bu iki galaksi çarpışıp tekbir galaksi haline
geldiklerinde (ki, merkezlerindeki dev karadeliklerde
birleşip tek bir karadelik olacaktır) konumları değişen
diğer yıldızlar gibi güneşimizin de yeri değişecek ve
merkezden 100 bin ışık yılı uzaklığında galaksin
çeperlerindeki bir noktada yerini alacaktır. İşte,
“her biri belli bir süreye kadar akıp giden güneş
ve ayı emri altına almıştır…” (Zümer- 5)
ayetindeki
“belli bir süreye kadar”
ifadesiyle de bir anlamda (güneşin en sonunda yeni
galaksinin yok oluşu sürecinde, diğer yıldızlar gibi
merkezdeki karadeliğe düşerek yok oluşu anlamı dışında),
Galaktik çarpışmaya kadar devam edecek olan yörünge
süreci belirtilmiştir.
Bu
sırada, çarpışma ile sarmal şeklinde olan galaksimiz,
ortadan tamamen kalkıp yerini eliptik tipteki galaksiye
bırakacaktır. Bu çarpışma süreci bile hemen olup
bitmeyecek birkaç milyar yıl süre alacak ve güneşimiz
yazılarımızda anlattığımız şekillerde “Kızıl Dev”
halini alıp önce bir “Beyaz Cüceye” sonra da bir “Siyah
Cüce” Yıldıza dönüşerek varlığını, tamamıyla yok olana
kadar sürdürecektir. Zaten bazı galaksilerin birleştiği,
bazılarının, fazla etkilenmeksizin birbiri içinden geçip
ayrıldığı, bazılarında da birinin diğerine delik açarak
ayrıldığı ama bu deliğin zamanla onarıldığı bilim
adamlarınca tespit edilmiş bir gerçektir. Bu galaktik
çarpışmalarda etkilenme olmayışının sebebi ise,
yıldızlar arası boşluğun ortalama 6-8 ışık yılı devasa
boyutlarda olmasından ileri gelmektedir. Yaklaşık 2,5- 3
milyar yıl sonra yaşanılacak olan Galaktik Kıyamette,
bu iki galaksi ortadan kalkarak (dağılarak) tek bir
galaksi halini aldıkları sırada, yıldızların bir
kısmı yörüngelerinden fırlayacak, bunlardan bir kısmı
galaksi dışına çıkarken bir kısmı galaksi merkezindeki
karadelikte yok olacak, bir kısmı da ya başka
yıldızlarla çarpışıp birleşecek veya parçalanacak ya da
o yıldızın yörüngesine oturacak. Bu birleşik galakside
yaklaşık 1,5 trilyon yıldızın varlığı düşünüldüğünde,
kayıp giden yıldızların sayısı bize göre sayılamayacak
kadar çok çok fazla olsa da, galaksinin indinde bu durum
fazla bir önem taşımamaktadır.
1,5 trilyon yıldızdan bahsettik çünkü yine aynı merkezde
çalışan Mark Reid’un keşfettiği yeni tespitlere göre,
Samanyolu galaksimizin bilinenden % 15 daha geniş
olduğu, bilinenden % 50 daha yoğun yani, daha fazla
yıldız ve nebula (gaz ve toz) içerdiği, öncekine
nispetle daha da hızlı yani, saatte 914 km hızla döndüğü
anlaşılmıştır.
“ Dönen Sema’ya Ant Olsun”, (Tarık – 11)
Bu ayet temel anlamda, evrende ne kadar mikrodan-
makroya nesne varsa yani, fotondan, taneciklere, atom
çekirdeklerinden, atomlara, moleküllere buradan da
gezegen, yıldız ve galaksilere kadar her şeyin hem
kendi ekseninde hem de bağlı olduğu bir merkez etrafında
sistemler olarak hareket edip dönmekte olduğunu
anlatmaktadır. Dünyayla birlikte güneşin ekseni
etrafında dönen ve“ Yer Semaları” olarak bilinen
atmosfer katmanları da yani, bu katmanlardaki atom,
molekül ve tanecikler de o katmanlarda sabit olmayıp
dünya etrafında hareket halindedirler. En dış katmandaki
manyotosferin kutupları da çok uzun süreçler içinde
kutupları yer değiştirerek dönerler. İkinci anlamda ise,
Astrolojik Sistemin varlığına dikkâti çekmektedir ki,
Allah bir surenin de adı olan Burçlara yemin etmekteydi
(bkz. Astroloji-Bilim). Daha derin manada da, Semanın,
mekânsal bir dönüş değil, Boyutsal bir dönüşüm
içinde olduğundan bahsedilmektedir, hem “Yer
Semaları” hem de “Gök Semaları” olarak. Dolayısıyla
“Yer Semaları” içindeki dönüşüm (daha önceki yazılarda
tanımlamıştık), “Salt Enerji Dalga Denizinden”
başlayarak aşama aşama maddesel boyuta yoğunlaşma ve
buradan da tekrardan Salt Enerjiye dönüşüm iken (2),
Şuur boyutlarındaki dönüşüm ise, “Salt Enerji Dalga
Denizi” içindeki “Bilinç Boyutları” arasındaki
dönüşümdür. Bu ayetteki Sema’yı, “Birimin Seması” olarak
düşünürsek, “Semanın Dönüşü”, Salt Enerji Denizinden
yani, yokluktan, yok olarak Holografik Özellikli
bu Dalga Denizdeki bir girişim dalgası halinde tüm
Kâinatla birlikte var olan ve sonucunda kendini madde
dünyasında bulan bir birimin, yaşarken kendi
“Semasında”, tekrardan aslı olan bu Enerji Dalga
Denizine ve Salt Enerji haliyle de Yokluğuna, Hiçliğine
dönmesi (dönüşmesi) anlatılmaktadır (Salt Enerji
Deniziyle, Salt Enerji Dalga Denizi arasındaki
ayrıma dikkât edin (3)).
Son olarak, bildiğimiz üzere evrende bilinen en yüksek
hız, ışık hızıdır. Evren içinde ışık hızından
daha hızlı bir hızla gidemezsiniz. Işık hızına yüz
binde, milyonda, milyarda, trilyonda, …vs. bir oranla
yaklaşsanız bile yine de bu, ışık hızı değildir. Cinler
bile ışık hızına hem yakın hareket edip hem de algılama
içinde olmalarına karşın, Tam Işık hızında
değillerdir. Bu hızda da asla hareket edemezler. Bu
yüzden de sonsuza dek her an, her aşamada zamana
tabidirler. Kısacası Işık Hızı, Mutlak Hızdır.
Tam ışık hızında zaman ve mekân (uzay-zaman) anlamını
yitirir. Mesafe, uzaklık, yakınlık, büyüklük, küçüklük,
hacimsel yapılanma, …vb. kavramlar ortadan kalkar.
Merkez, Orijin olacak bir nokta, varlık da, tabi olarak
bu boyutta yer alamaz. Dolayısıyla bu boyutta çokluk,
yerini Bölünmez- Parçalanmaz Tekliğe, Bütünselliğe
bırakır. Bu boyutta her şey mana suretleri olarak
vardır. Işık hızı altındaki hızlarda ya da bu hızlara
eşdeğer çekim ortamlarında ise, Mutlaklık ortadan
kalkar, İzafi (göresel), yani bir şeyin diğer bir şeye
nispetle mevcut olduğu boyut ve varlıkları meydana
gelir. Farklı bir deyişle, her bir şeyin varlığı, bir
diğer şeyin varlığına bağlı olarak vardır ki, Çokluk
Boyutu bu şekilde oluşur ve her bir şey kendi bakış
açısına göre gerçek, doğru bir biçimde algılanıp
değerlendirilir. Mutlak Hızda ise çokluk boyutu,
bir varsayım olarak vardır, bu da bir mananın diğer
bir manayı ya da bir mana grubunun, diğer bir mana
grubunu algılamasıyla meydana gelir. Dolayısıyla
İzafiyet (Göresellik) terkibiyetten doğar.
Terkipselliğin olduğu yerde de Göresellik, sınırlı
yetersiz algılamalar oluşur.
Böylece birimler; şartlanmalar, değer yargıları ve
haliyle duygular istikametinde yaşar ki, bu da onların
Cehennemini oluşturur. Göreselliğe dayalı doğrular her
ne kadar kendi içinde doğru ve mantıklı olsalar da,
Mutlak Evrensel Gerçeğe dayanmadığı, dayanarak
yapılmadığı müddetçe, sonsuza dek kendi sınırları
içinde kalmaya devam ederler. Yapılanlar ve düşünülenler
olumlu şeyler olsa dahi (bu olumlu şeyler diğerlerine
nispetle azapları biraz daha azaltsa da) birimi ya
da toplumları, asla Cehennemden çıkartmaz.
Göresel değerler dikkâte alınarak yapılan olumlu düşünce
ve fiillerin karşılığı olan enerjiler, dünya üzerinde
insana fayda verip rahat, huzurlu yaşamları, bazı Cennet
esintilerini yaşatsa da dünyanın kendisi Cehennemlik
hükmünde olduğu (Cehennemde yok olacağı) için ona bağlı
olan bu birimler de doğal olarak onunla aynı sonu
paylaşırlar. İyi, dürüst, karakterli, ahlaklı, …vs. bir
insan olmak ayrı bir şeydir, Mutlak Gerçeğe dayalı
olarak aynı özelliklere sahip olmak ise apayrı
şeylerdir. Çünkü birincisinde amaç iyi ahlaklı olmak
iken, ikincisinde amaç, Mutlak Gerçeğe ulaşmak ve ona
kapasitesince ayna olmaktır. İkincisinde zaten bu
tür olumlu şeyler, otomatikman oluşmaktadır. Bu yüzden
de
“Cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla örülüdür”
denmiştir.
Cehennemde belli bir süre kalacak Müslümanlar da, sahip
oldukları Göreselliğe dayalı tüm özelliklerinden
tabanda da olsa arınmak için o azap ortamında
bulunacaklardır. Kısacası, Terkipsellikten,
Göreselliğin geçerli olduğu boyuttan kendini
sıyırmadıkça (kurtarmadıkça), Vechini (Kişilik Şuurunu),
Hz. İbrahim (a.s) gibi Mutlak Veche (Yüze yani, Bilince)
döndürüp daha doğrusu dönüştürüp Mutlak Gerçeğin
Bilinciyle Âlemleri yani, İzafi Boyutları taban
düzeyde de olsa seyretmedikçe asla Cehennemden
kurtulması gerçekleşmez. Bu yüzden de, her tür
Göresellikten ve buna bağlı tüm değerlerden tamamıyla
sıyrılmış olan Hz. Muhammed’e (sav) iman edip
söyledikleri doğrultusunda eylemler ortaya koymadıkça,
Cehennemden çıkış asla söz konusu olamaz.
Kenan Keskin
(Kaynakça: Evrensel Sırlar/ İnsan Ve Sırları I, II/
Allah/ Neyi Okudu/ Ruh, İnsan, Cin/ Kendini Tanı /
Tek’in Seyri / Yenilen – Ahmed Hulûsi / Evrenin
Manzaraları – Ahmed Fevzi Yüksel / Star Gazetesi –
06-01-2009)
(1) Bkz. “Yıldızların Yaşam Hikayeleri”/ “Güneşin Siyah
Cüceye Dönüşümü Ve Kıyamet – 1”
(2) Bkz. Metafiziksel Yanılgılar - 24
(3) Bkz. Evrenin Geometrisi, Karanlık Madde ve Boşluk
Enerjisi
Not: “Yerler, Gökler Ve Cehennem- 3”
başlıklı makalede, yazıda açıkça belirtilmesine
karşın Andromeda galaksisiyle çarpışacak olanın
yanlışlıkla “güneş sistemi” olduğu yazılmıştır ki, bu
Samanyolu galaksisi olarak değiştirilmiştir. |