Yerler (Arz), Gökler (Sema) Ve Uzaylı Aldatmacası – 12 –

Fiz.Müh. Kenan Keskin
 

“Kar

UFOcular, temeli olmayan birtakım fikirler ortaya atıyor ve akabinde bu fikirleri, yine temelsiz yeni yeni olası düşüncelerle süslüyor, bunu yaparken de olması mümkün olmayan ya da çok zor olabilecek şeyleri olur kabul ederek bu hayallere, sonucunun nerelere uzandığını bilmediği bilimsel verileri de yapıştırarak, insanları, kendilerine güzel görünen bu fantezilerine inandırmaya çalışıyorlar. Zaten Merkür’ün ikiz yapısından (boyutundan) yayınlanan enerji alanından çok güçlü beslenen şeytani cinlerin en büyük silahlarından birinin fikir olduğunu da belirtmekte fayda var (1). UFOlarla ilgili böylesi durumlardan biri de, UFOcuların bir kısmının dillendirdiği gibi onların gerçekte zamanda yolculuk yapan torunlarımız olduğu fikridir. Uzaylıların da, gemilerinin şeffaflaşıp birden yok olmalarının zamanda yolculuk yapıyormuş, zamana da hakim oluyormuş imasının ötesinde, bunu açıkça dillendirmeleri, bu türden görüşlerin daha da güçlü çıkmasını sağlamaktadır (nasıl anlarsan anla yeter ki yanlış anla, uzaylılar için hiç fark etmemektedir). Güya gelecekte insanlar, geçmişteki atalarının kendi elleriyle yaptıklarının sonucu olan kıyametten kendilerini kurtarmak için (bu kıyamet, insan kaynaklı olmasaydı tüm bunlara gerek kalmazdı) biz büyük büyük, … babalarını uyarmakta, geçmişlerine müdahalelerde bulunup kaçınılmaz sonlarından kendilerini kurtarmaya çalışmaktadırlar. Görüldüğü gibi burada da yine suçlanan, hatalı, kusurlu, yaptıklarıyla yetersiz olan bizler olmaktayız. Bu da bizleri aşağılamanın diğer bir başka yolu olsa gerek. Bu ve bunu temel alan tüm görüşlerin kesinlikle doğru olmadığını uzaylıların bizatihi kendi verdikleri mesajlar, öğretiler ve uygulamaları göstermektedir. Çünkü onların felsefesinin ve yaptıklarının, zamanda yolculuk fikriyle tamamıyla uyuşmamakta, en ufak bir bağlantı ve ilişki bulunmamaktadır. Dolayısıyla, zamanda yolculukla ilgili anlatılan ve anlatılabilecek tüm senaryolar daha baştan çürümüş ve geçersiz olmaktadır.

En basitinden, uzaylıların bazı tiplerinin insanın evrimleşmişi olduğunu söylüyorlar, oysa çeşit çeşit ve birbirinden tamamıyla farklı olan bu uzaylı tiplerinin de insanın yapısıyla hiçbir alakası bulunmamaktadır. UFOcuların yine kendi söylemlerine baktığımızda bile bunun olamayacağını açıkça görmekteyiz. Mesela, onların, bu uzaylıların anatomisi hakkında verdikleri bilgilerde, iç organlarının hem az sayıda hem de bambaşka şeyler olması, bir kısım organlarının da var olmasına karşın çalışmaması sebebiyle bizimkilerden tamamen farklılık arz etmektedir. Bizdeki organların çoğu onlarda olmadığı gibi üstelik yine bizden tamamen farklı olarak, iki, üç organın yaptığı işlev onlarda tek bir organ biçiminde vazife gördüğü düşünülmekte, bunların da ne işe yaradıkları kesinlikle açıklanamamaktadır. Kan olarak da damarlarında tanımlayamadıkları garip bir sıvı bulunmaktaymış. Dikkat ederseniz yapıları, tıpkı gemilerde olduğu gibi alay eder türünden oldukça basit.  Beyinlerindeki duyu ve organları yöneten bölgeler bile bizimkilerinden farklı farlı yerlerde bulunmaktadır. Yiyip içtiklerine ait bir kanıt da yokmuş. Erkek ve dişi ayrımı varmış, ama üreme organları bulunmamakta, üremeyi de bizdeki yapay döllenme, tüp bebek yöntemine benzer teknolojik şekillerde yapmaktaymışlar. Tıpkı kaçırılmalarda gördüğümüz teknolojik rahimlerdeki üretimler gibi. Böylece amaçları olan, yeni bedenler üretip, tanrının bir parçası olan varlıklar âlemindeki ruhların o bedenlere girmelerini sağlayarak evrimleşmelerini temin etmekmiş. Kimi uzaylılara göreyse bu işlem, aynı zamanda daha üst, spritüel boyutlara olan enkarneyi başlatmakmış, ta ki ömürleri yüz binlerce, milyonlarca yıl olandan daha da yüksek spritüel boyutlara hatta ölüm nedir bilmeyen (Tatmayan) varlıklar gibi ölümsüzlük boyutlarına ulaşmak için. Unutmadan UFOculara göre uzaylıların kafalarının büyük olması da beyinlerinin çok büyük olması, haliyle beyin güçlerinin çok yüksek olmasıymış. Ancak yapılan son bilimsel çalışmalar göstermiştir ki, insan beyni büyümek yerine gittikçe küçülmektedir (2). Dolayısıyla bu konuda önemli olan beynin büyüklüğü değil, işlevsel yeteneğidir. Bu nedenle onların bizim torunlarımız olması tamamıyla imkânsızdır. Ayrıca uzaylılar içinde öyle tipler var ki, bunların kafası Aslan, kertenkele, …vb hayvanlardır ve bu hayvanlar günümüz hayvanlarıyla aynı olup evrimleşmemiş haldedirler. Daha başka çelişkilerde var ama konuyu uzatmamak için değinmiyorum. Özetle bunlar ne, hiçbir benzerliği olmayan insanın evrimleşmiş haline ne de dünya dışı uygarlığa ait bir canlının sahip olabileceği bir yapıya benzemektedirler. Böylece temelsiz, bilimsel olarak yanlış olan bu görüşleri de iflas edip çürümektedir.

Bununla birlikte zamanda yolculuk yapmaları demek geleceği de tamı tamına tüm zamanlamasıyla biliyorlar demektir. Ama bu varlıkların kendilerini ispat etmek için gelecekten verdikleri haberlerin hiçbirinde olayın tam zamanını vermek bir tarafa yanına bile yaklaşamadıklarını, haber verdikleri çoğu olayı bile bilemediklerini, çok az sayıda bildikleri olayları ise, yarım yamalak tanımladıklarını, bunların da bir insanın bile tahmin edeceği şeyler olduklarına önceki yazılarımızda değinmiştik. Ayrıca yüzlerce, binlerce araçla birlikte zamanda yolculuğu göze alarak zamanı denetlemeye kalkışmak çok ciddi, güçlü, yoğunluklu (sayıca çok fazla olaya) müdahaleleri gerekli kılmaktadır. Bu da bize uzaylıların en başta söyledikleri, “özgür iradelerinize kesinlikle müdahale edemeyiz” sözüyle taban tabana zıt olmasının yanı sıra, bir olaya müdahale, tüm insan ve olaylara zincirleme yansıyacağından bunun denetlenmesi de tamamıyla imkânsızlıkla eşdeğer olmakta, hatalar ise kaçınılmaz olmaktadır. Geçmiş atalarının hataları yüzünden yok olmaktan kurtulmak için bir üstte belirttiğimiz üzere oldukça fazla sayıda geçmişi değiştiriyorlarsa, o zaman geçmişteki ve günümüze yansıyan (uzanan) kötü, olumsuz ilgili olayların da değişmesi, ortadan kalkması, en azından etkilerinin azaltılması gerekirdi. Oysa kötü olaylar geçmişte varlıklarını korudukları gibi, şimdi bile devam etmekte, hatta geçmişten beri yaptıklarımız bırakın uzak geleceği, şu anda bizim geleceğimizi bile tehdit etmektedir. Özetle, bu görüşleri de, içinde çeşitli olabilirlikleri, olasılıkları bile barındırmayacak şekilde gerçek yaşamla hiçbir biçimde uyuşmamakta, bunun yerine tıpkı diğer iddiaları gibi hayal ve vehimden ibaret olmaktadır.

İnsanlara çeşitli şekillerde görünüp temasa geçen uzaylı tiplerine iyice bakacak olursak (ki, bununla ilgili çelişkilere, “Boyutlar Ve Maddeleşmeler - (4)” yazımızda değinmiştik) her bir tipin aynı fabrikadan çıkmışçasına birbirlerine benzedikleri, birbirinden ayırt edilemedikleri görülmektedir. Çünkü önceden de dediğimiz üzere ışınsal varlıklar taşıdıkları özellikler nedeniyle, ortaya koydukları her şeyde yüzeysel olarak en kolay yolu seçtikleri için detaya fazla girmemekte, böylece olayı hemen geçiştirmeye çalışmaktadırlar. Bu özelliklerini, tipleri aynı anda ortaya çıkartmayarak da göstermektedirler. Çünkü kayıtlara baktığımızda bu tipler, bir anda değil, ortalama 4-6 yıl gibi bir aralıkla ilk kez ve yoğun olarak görünmüşlerdir. Dolayısıyla bu da, onların uzaylı olmadıklarının bir başka göstergesidir. Bunu yapmalarının bir sebebi de, kendilerinden devamlı söz ettirmek, aynı havayı canlı tutmak, devamlı gündemde kalmak, …vs. içindir (aynı durum sayıları 70, 80’i bulan UFO araç tipleri için de geçerli olup dönem- dönem belli tipler yoğun olarak tespit edilmeye başlanmıştır). Mesela, ilkin 1947’de yeşil cüceler (griller) görünürken (en çok görünen bu tiptir) sırasıyla ortaya çıkan diğer tipler de, kıllı cüceler, 3 metre boyundaki tepegözlüler, cüce adamlar, üç gözlü devler, böceksiler, robotlar, sürüngenler, periler ve kertenkele adamlardır. Bu uzaylı tipleri içinde bazı yaratıklar da yukarıda değindiğimiz gibi yeryüzünden bildiğimiz türdeki hayvanlardan olup bir de bunlar çok pis kokmaktadırlar. Hatta diğer tiplerin yaptığı kaçırılma olaylarında bazı gemilerin içi de aynı şekilde çok kötü kokarken kimi gemilerde de bunun aksine insanın hoşuna giden yapay güzel kokular oluşturulmaktaydı. Işınsal varlıkların en sevdiği kokunun pis koku olduğuna sistemiyle birlikte eski yazılarımızda değinmiştik. Bu kıllı yaratıklar bir anda belirdiği gibi, yine bir anda başka noktalarda belirmekte ve yine bir anda ortadan tamamen kaybolmaktadırlar. Bu da bize, bunların bildiğimiz maddi boyutun varlıkları olmadığını göstermektedir.

Bu tipler arasında efsane haline gelen ve filmlere de konu olan Siyah Elbiseli Adamlar (SEA) adı altında başka bir tür de vardır ki, bu tipler insan görünümünde olan Nordiklerin yan türü olarak nitelendirilmektedirler. Ancak bunlar Nordiklerin tersine esmer tenli, çekik gözlü olup doğulu bir havaya sahiptirler. Baştan aşağı siyah takım elbise giyip, fötr şapka takan ve kendilerini gizli servis ajanı ya da gizli hükümet yetkilisi gibi tanıtan bu varlıklar, dost canlısı da olmayıp sert görünümlüdürler. Diğer tiplerde olduğu gibi, bunların da (boyları biraz farklı olsa da) detayı içeren özellikleri hep aynıdır. Yani bunlar da aynı atölyeden çıkmışçasına birbirinden ayırt edilememektedirler. Sesleri de, normal olmayıp tıpkı spritüalist celselerdeki gibi metalik ses tonunda olmaktadır. UFOcular, çok yakın temas içinde bulunmaları ve olayların yeterli sayıda olması (ki, kırka yakın olay tespit edilmiştir) nedeniyle bunların, uzaylıların varlığı hakkında çok ciddi ve önemli bir delil teşkil ettiğini belirtmektedirler. Oysa bu varlıklara ve uygulamalarına yakından bakacak olursak bunların da uzaylı olmadıklarını kolaylıkla görebilmekteyiz. Mesela, bu tipler de belli dönemde çok yoğun olarak görünüp belli bir süre sonra hiç görünmez olmuşlardır. Bu varlıkların açığa çıkışı ise, insanların şahit oldukları veya onlar hakkında önemli bilgilere ulaşıldığı anın hemen akabinde o kişileri ziyaret etmeleriyle oluşmaktadır. Bu bazen de gerçekte var olamayan bir hükümet biriminden gelen bir telefonun hemen sonrasında olmaktadır. Bunlar, elbiseleri gibi yine çok titiz siyah arabayla bir anda evin önünde belirmekte ve büyük çoğunlukla o kişileri tamamıyla yalnızken yakalamakta ve bu insanlar dışında hiçbir kimse de bu olaylara şahit olmamaktadır, tıpkı kaçırılmalarda olduğu gibi. Gerçi olsa bile, durum yine değişmezdi. Genelde üç kişi olan bu kişiler kapıyı çalıp açılan kapıdan içeri girmekte, bazılarına ise öncelikle onları etkilemek için sadece onların bildikleri bazı şeyleri dillendirmekte (bazen de onların akıllarından geçeni açıkça söylemekte) ve hemen sonrasında da gördüklerini ya da bildiklerini kimseye anlatmamaları konusunda şiddet içermeyen ama tehdit eder bir biçimde onları uyarıp korkutmakta, beklenmeyen bir anda da geldikleri gibi çekip gitmektedirler. Görüşmeler ise, kısa sürmektedir. Kiminde ise bu ziyaret, içeri girip oradakinin yüzüne bakmaksızın, hiçbir şey konuşmaksızın sağı solu yüzeysel olarak tarayıp ardından birden gitmeleri şeklinde de olmuştur. Bazılarında da bu durum sadece telefon tehditleriyle sınırlı olmaktadır.

Tıpkı kaçırılmalarda olduğu gibi bu olaylarda da gayri ciddi, anlamsız, çelişkili, insanı güldürtecek komik şeyler de yaşanmıştır. Mesela, tehditleri tamamen boş olup hiçbiri gerçekleşmediği gibi, konuşmalar esnasında da tamamıyla ilgisiz sorular sorup cümleler kullanmış, insana yakışmayan, insandan beklenmeyen ilkel, kaba davranışlar, garip bakışlar, hareketler sergilemişlerdir. Bu ziyaretçiler, bir taraftan zihinlerde çok biliyormuş havası uyandırırken, diğer taraftan da bazı basit şeyleri atladıkları, bazı sıradan, olağan şeyleri bilmiyormuşçasına, bunlardan tamamen habersiz çok cahilce davrandıkları da görülmüştür. Bu da bize onların da gerçekte insan, daha doğrusu maddi yapılı olmayıp, insan kılığına bürünmüş insan taklidi yapmaya çalışan ama detaylarına giremeyen varlıklar olduğunu göstermektedir. Bunu destekler diğer örnekler ise, onlara yakından bakıldığında derilerinin oldukça garip görünmesiyle birlikte, yüz organlarının da gerçek olmaktan çok, yapay (suni), “öyle sanısı verilmiş” gibi sıra dışı durması (öyle ki, kiminde kaş, kirpik, dişler bile bulunmamaktadır), bu ziyaretçilerden birinin, giderken yolda duran çok parlak renkli bir ışık küresi içine girerek yok olması, başka bir olayda da arabalarının belli bir mesafeden sonra havaya doğru uçarak birden gözden kaybolması, markaları da belli olmayan aynı arabaların oldukça eski model görünümünde olup bilinen benzerlerinden oldukça farklılık göstermesi, çoğu zaman arabalarının sesinin duyulmaması, bazı vakalarda görülen araba izlerinin çok kısa süreler içinde tamamen ortadan kalkması (arabanın plakası çoğu zaman yok, olanların da kimi bulanık, silik ya da sahte çıkmakta), kimi vakalarda ise, birimin uykuya dalıp tam uyku ile uyanık arasında iken odanın içinde bir anda beliren SEA’ların onu aynı şekillerde korkutup uyarması, bu arada telepatik olarak da konuşabilmesi, akabinde hemen yine bir anda yok olması ve onca olaylara rağmen bu olayların hiçbirinde ciddi somut, elle tutulur bir izin bulunmamasıdır ki, görüldüğü üzere tüm bu olaylar da deminde ifade ettiğimiz gibi gerçek şeyler olmayıp, insan zihninde oluşturulmuş vizyonlardan başka bir şey değillerdir. Çok ilginçtir, UFOlarla, uzaylılarla hiçbir ilgisi olmayan ve cinni etkilere maruz kalarak onlar tarafından işkenceye uğrayan bazı insanların gördüğü varlıklardan biri de bu SEA’ın tıpatıp aynısı olmaktadır. Tıpkı, bazı insanlarla cinsel ilişkiye giren bu ışınsal varlıkların çok çekici ve oldukça güzel suretli kadın ve erkek görünümündeki Nordik Tipinde olmaları gibi. Zaten tarihe baktığımızda da birçok kültürde bunların aynı siyah renkte, fakat o döneme ait kıyafetlerle insanların karşısına çıkıp sert görünümleriyle yine insanları tehdit ettikleri, korkuttukları görülmektedir. Dolayısıyla bunlar, yeni, bilinmedik şeyler olmayıp uzaylılarla ilgisi bulunmayan eski olayların zamanımız versiyonuna dönüşmüş biçimleridir.

Ayrıca madem bunlar uzaylı, neden Amerika da görünüyorlar da birkaç ülkede çok çok az olmakla birlikte, diğer UFO gözlemlenen ülkelerin hiç birinde görünmüyorlar. Mesela, oldukça çok görüntülendiği ve haklarında bir hayli fazla bilgiler verildiği ülkemiz gibi. Bununla birlikte, madem insanları engellemeye çalışıyorlar neden bunların sayısı, engelleyemedikleri insanların sayısı yanında adeta hiç kalıyor. Ya da neden onların varlığı hakkında görüntü çeken veya epeyce bilgi sahibi olduğu iddia edilen insanları korkutmak bir yana onlara görünmüyorlar bile. Aslında tüm bunlar, uzaylıların diğer uygulamalarında olduğu gibi kendilerini gizlemekten, olayları örtbas etmekten çok, kendilerini deklare etmek, uzaylı kimliğiyle gerçekten var olduklarını herkese yayıp göstermek amacı taşımaktadır. Bunların dışında ve bunlardan tamamen farklı bir biçimde UFO’larla bağlantılı olarak kabul edilen bazı nadir olaylar da vardır ki, bunlarda birtakım insanlar tarafından gerçekleştirilmesine karşın SEA’lar tarafından gerçekleştirilmiş şeyler olarak yanlış algılanmış ve bu haliyle de insanlara hatalı olarak yansıtılmıştır.

Bu arada, kaçırılma vakalarının birinde, uzaylılarca, kaçırdıkları insanlara kendilerinin geldikleri yer hakkında bilgi verilmesi ve o dönem bilinmeyen bu yıldız sisteminin birkaç yıl sonra astronomlarca keşfedilmesi de onların gerçekten uzaylı olmalarından ötürü değil, ışınsal varlıkların Nari boyutta bulunmalarının avantajı ile görüşlerinin keskin olması nedeniyle (ki, o boyutta mesafe kavramı yoktu, sınırlılık boyutsaldı) bizim tespit edemeyeceğimiz yıldız, gezegen sistemlerini çok net olarak görüp bilebilmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu özelliklerini kullanarak akıl almazmış gibi görünen daha başka şeyleri de ortaya koyabilirler. Önemli bir husus da, UFOcuların bazı sabit olarak görünen uzaylı tiplerinin, gerçekte maddi yapılarda olmayıp, enerji formunda yer alan ama maddesel yapıda olan uzaylılarca o formada oluşturulmuş somut görüntüler de olabileceklerini daha kuvvetlice dile getirmeye başlamalarıdır. Biraz daha açarsak, evrenin birçok katmanının bulunduğunu, bize enerji olarak görünen bu katmanların kendince maddi olarak algılanması dolayısıyla, o boyutta üstün teknolojilere sahip bizler gibi maddi varlıkların mevcut olduğunu ve bunları da onların gerçekleştirdiklerini söylemektedirler. Oysa enerji boyutundaki varlıklar kendi boyutlarını maddi olarak algılar, bu doğrudur, ancak yanlış olan, bu maddi boyutların bizim boyutlar gibi maddi olmaması ve kendince madde olarak algılamaları nedeniyle, bizim gibi ya da başka şekillerde (anlamlarda) maddesel teknolojilere sahip olunamayacağıdır. Yani, bilimsel açıdan böyle bir şey kesinlikle olamaz. Ancak o boyutta, o boyutça maddi olarak yaşayan ve uygun olduğu zamanda bu boyutta dilediği görüntüler ve birtakım etkiler oluşturabilen varlıklar vardır ki, zaten bunların da Cinler olduklarını ve Uzaylılar adı altında da tüm anlatılanları gerçekleştirdiklerini, gerek bu, gerekse de başka yazılarda sistemiyle birlikte açıklamaya çalışıyoruz.

Yazı dizimizde değineceğim son olay ise, güya uzaylıların her aşamada uzay programımızı incelemekte oluşlarıdır. Acaba neden, uzay çalışmalarımızı, atmosfer dışı ve Ay’a olan uçuşların her safhasını yakından araştırmak ve bunu yaparken de görünmek zorunda kalıyorlar? Hani hep dediğimiz gibi bu olayda da yine gizlilik esas değil miydi? Amaç, bizleri inceleyip anlamaksa onların bilimsel açıdan bile bizlere imkânsız görünen şeyleri başardıkları o üstün teknolojileriyle ve hatta mesafe olmaksızın kullanabildikleri telepati, duyu dışı algılama yöntemleriyle teknolojimizi ve ondaki eksiklikleri, hataları en ince ayrıntısına kadar rahatlıkla görebilirken bu şekilde araştırma yapmalarının hiçbir mantığı yok. Eğer, uçuşun güvenlikli olması açısından korumaya dönük olarak bizlere refakatçi oluyorlarsa o zaman da, başta Challenger ve Columbia uzay araçları olmak üzere ölümle sonuçlanan diğer kazalara neden müdahale etmediler veya zamana da hükmedebildiklerine göre neden bu konuda bağlantılı oldukları insanlara bile haber vermeyip daha da iyisi ilgili birimleri, uyarmadılar? Bundan da vazgeçtik, neden böyle bir riskin olabilirliliği hakkında bile uyarıda bulunmadılar? Fakat onlar bunu yapmak yerine, bazı UFO olaylarında olduğu üzere, takip etmeleri veya yakınında bulunmaları nedeniyle UFO’ların, otomobillerin, uçakların, evdeki cihazların, …vs. elektrik devrelerini, mekanizmalarını engelleyerek geçici süreliğine devre dışı bırakabiliyor, kaçırılmalardaki gibi, nesneleri dilediği şekilde hareket ettirebiliyor, ama bilinen yüzün üzerindeki ölümlü uzay kazalarında hiçbirinde etkinliklerini göstermiyorlar. Tüm dünyanın merakla izlediği Apollo- 13’teki Astronotlar bile uzayda altı gün boyunca, mekikteki oksijen tankının patlaması sonucu mahsur kalıp ölüm kalım savaşı verirken yine uzaylılardan hiçbir ses çıkmamış, bunun yerine astronotlar son anda ve yine kendi imkânlarıyla mutlak bir ölümden kurtulmuşlardı. Uzaylılar görünerek bir taraftan, ballandıra ballandıra “ bizler buradayız, bakın sizlere dostça davranıyoruz, sizi her an izliyoruz, biz her yerdeyiz” imasında bulunurken diğer taraftan da, “başkalarını kendinize tercih edin, her zaman ve her şartta başkalarına, diğer canlılara yardımcı olun, … Sevgi, sevgi, sevgi, yalnızca sevgi, …vs.” gibi sözleri dillerinden hiç düşürmezken ve bunu da insanların başına kakarcasına, bıktırırcasına söylerlerken, ne başka benzeri felaketlerde ne de uzay uçuşlarının birinde bizlere bırakın yardım etmeyi, yardımın, sevginin kırıntısını bile göstermemişlerdir. Dolayısıyla tüm bunlar da gerçekliği ve anlamı olamayan, içi boş görüntü şovundan ibaret tamamıyla kandırmaca, göz boyamaktan başka bir şey değildir.

Bu arada ışınsal varlıklar, Statik Elektrik (E), Statik Manyetik (B) alanlarla, Elektromanyetik (E-M) dalgaları, dolayısıyla elektriği kullanarak elektrik devrelerini, bu devrelerin ana merkez noktalarını istedikleri şekilde etkileyerek, oluşturdukları ilgili vizyonlara çok çok önemli katkılarda bulunmaktadırlar (kimi zaman bunu da sadece onların beyinlerinde de oluşturabilmektedirler). Benzer şekillerde elektrik devresi gibi çalışan beyinle birlikte ilgili ölçüm cihazları üzerinde de aynı etkileri oluşturarak bazı olaylarda görüldüğü üzere insanların, “ buraya UFO’lar inmiş, izleri var, ayrıca burada enerji değerleri de çok yüksek, …vs” deyip bir de gerekiyorsa o izlerin fotoğrafını, filmini çekip gitmelerini sağlıyorlar. Ama hemen sonrasında yapılan bir incelemede ne enerji değerlerinin öyle yüksek olduğu ne de öylesi bir ize rastlanıldığı görülmektedir.

Şimdilik son söz olarak şunu belirtmem gerekir ki, bizler bir konu üzerinde çalışırken öncelikle onda birçok çelişkili şeyler bulabiliriz, ancak bu normaldir. Çünkü biraz derinliğine irdeleme yaptığımızda bu çelişkilerin tamamen kaybolduğunu, o olayın aslında bir bütünsellik arz ettiğini görürüz. Oysa uzaylılar konusunda durum hiç de böyle değil. UFOcuların söylemlerini bir kenara bırakıp çok ciddi olarak kabul edilen uzaylıların direkt kendi verdikleri mesajları ile uygulamalarını irdelediğimizde ise çelişkilerin kaybolmadığını, bunun yerine çelişkilerin daha da artarak kendi içinde bile bütünselliğin sağlanamadığını haliyle, çok tutarsız, mantıksız, birbiriyle alakasız (ilgisiz) şeylerin ortaya çıktığını kolaylıkla görmekteyiz. Ancak tüm gerçeklerin ortaya çıkartılmasına rağmen, bir gün gelecek onların beş duyu algılarımıza karşılık gelen öncekilerden daha da olağanüstüymüş havasındaki şovları, saçmalık boyutlarına ulaşan bu hayali, boş, mantıksızlıklarını gölgede bırakıp, zihinlerde bunların doğru oldukları kanısını oluşturacağından büyük çoğunlukla insanlık onların oyunlarına aldanacak, bu tür şeylerin peşinden koşacaktır, Resulullah’ın ve evliyanın açıklamalarına göre.           

 

----------------------------

(Kaynakça: Ruh- İnsan- Cin, Akıl Ve İman – Ahmed Hulûsi / Geleceğe ait Kitle Rüyaları- Dr. Chet B. Snow& Dr. Helen Wambach / UFO Evidence (İnt. Sayfası))

(1)Daha geniş bilgi için bkz. Ahmed Hulûsi- Akıl Ve İman / Ahmed Fevzi Yüksel- Akıl, İman, İkan.

(2) Bkz. http://www.sufizmveinsan.com/arastirma/beyinleilgili.html

 

 
 
Kenan Keskin
İstanbul - 24.11.2009
hologramk@yahoo.com
http://sufizmveinsan.com