UFOcular,
temeli olmayan birtakım fikirler ortaya atıyor ve
akabinde bu fikirleri, yine temelsiz yeni yeni olası
düşüncelerle süslüyor, bunu yaparken de olması mümkün
olmayan ya da çok zor olabilecek şeyleri olur kabul
ederek bu hayallere, sonucunun nerelere uzandığını
bilmediği bilimsel verileri de yapıştırarak, insanları,
kendilerine güzel görünen bu fantezilerine inandırmaya
çalışıyorlar. Zaten Merkür’ün ikiz yapısından
(boyutundan) yayınlanan enerji alanından çok güçlü
beslenen şeytani cinlerin en büyük silahlarından
birinin fikir olduğunu da belirtmekte fayda var
(1).
UFOlarla ilgili böylesi durumlardan biri de, UFOcuların
bir kısmının dillendirdiği gibi onların gerçekte zamanda
yolculuk yapan torunlarımız olduğu fikridir. Uzaylıların
da, gemilerinin şeffaflaşıp birden yok olmalarının
zamanda yolculuk yapıyormuş, zamana da hakim oluyormuş
imasının ötesinde, bunu açıkça dillendirmeleri, bu
türden görüşlerin daha da güçlü çıkmasını sağlamaktadır
(nasıl anlarsan anla yeter ki yanlış anla, uzaylılar
için hiç fark etmemektedir). Güya gelecekte
insanlar, geçmişteki atalarının kendi elleriyle
yaptıklarının sonucu olan kıyametten kendilerini
kurtarmak için (bu kıyamet, insan kaynaklı olmasaydı tüm
bunlara gerek kalmazdı) biz büyük büyük, … babalarını
uyarmakta, geçmişlerine müdahalelerde bulunup kaçınılmaz
sonlarından kendilerini kurtarmaya çalışmaktadırlar.
Görüldüğü gibi burada da yine suçlanan, hatalı, kusurlu,
yaptıklarıyla yetersiz olan bizler olmaktayız. Bu da
bizleri aşağılamanın diğer bir başka yolu olsa gerek.
Bu ve bunu temel alan tüm görüşlerin kesinlikle doğru
olmadığını uzaylıların bizatihi kendi verdikleri
mesajlar, öğretiler ve uygulamaları göstermektedir.
Çünkü onların felsefesinin ve yaptıklarının, zamanda
yolculuk fikriyle tamamıyla uyuşmamakta, en ufak bir
bağlantı ve ilişki bulunmamaktadır. Dolayısıyla,
zamanda yolculukla ilgili anlatılan ve anlatılabilecek
tüm senaryolar daha baştan çürümüş ve geçersiz
olmaktadır.
En basitinden, uzaylıların bazı tiplerinin insanın
evrimleşmişi olduğunu söylüyorlar, oysa çeşit çeşit ve
birbirinden tamamıyla farklı olan bu uzaylı tiplerinin
de insanın yapısıyla hiçbir alakası bulunmamaktadır.
UFOcuların yine kendi söylemlerine baktığımızda bile
bunun olamayacağını açıkça görmekteyiz. Mesela, onların,
bu uzaylıların anatomisi hakkında verdikleri bilgilerde,
iç organlarının hem az sayıda hem de bambaşka şeyler
olması, bir kısım organlarının da var olmasına karşın
çalışmaması sebebiyle bizimkilerden tamamen farklılık
arz etmektedir. Bizdeki organların çoğu onlarda olmadığı
gibi üstelik yine bizden tamamen farklı olarak, iki, üç
organın yaptığı işlev onlarda tek bir organ biçiminde
vazife gördüğü düşünülmekte, bunların da ne işe
yaradıkları kesinlikle açıklanamamaktadır. Kan olarak da
damarlarında tanımlayamadıkları garip bir sıvı
bulunmaktaymış. Dikkat ederseniz yapıları, tıpkı
gemilerde olduğu gibi alay eder türünden oldukça basit.
Beyinlerindeki duyu ve organları yöneten bölgeler bile
bizimkilerinden farklı farlı yerlerde bulunmaktadır.
Yiyip içtiklerine ait bir kanıt da yokmuş. Erkek ve dişi
ayrımı varmış, ama üreme organları bulunmamakta, üremeyi
de bizdeki yapay döllenme, tüp bebek yöntemine benzer
teknolojik şekillerde yapmaktaymışlar. Tıpkı
kaçırılmalarda gördüğümüz teknolojik rahimlerdeki
üretimler gibi. Böylece amaçları olan, yeni bedenler
üretip, tanrının bir parçası olan varlıklar âlemindeki
ruhların o bedenlere girmelerini sağlayarak
evrimleşmelerini temin etmekmiş. Kimi uzaylılara göreyse
bu işlem, aynı zamanda daha üst, spritüel boyutlara olan
enkarneyi başlatmakmış, ta ki ömürleri yüz binlerce,
milyonlarca yıl olandan daha da yüksek spritüel
boyutlara hatta ölüm nedir bilmeyen (Tatmayan) varlıklar
gibi ölümsüzlük boyutlarına ulaşmak için.
Unutmadan UFOculara göre uzaylıların kafalarının büyük
olması da beyinlerinin çok büyük olması, haliyle beyin
güçlerinin çok yüksek olmasıymış. Ancak yapılan son
bilimsel çalışmalar göstermiştir ki, insan beyni büyümek
yerine gittikçe küçülmektedir
(2).
Dolayısıyla bu konuda önemli olan beynin büyüklüğü
değil, işlevsel yeteneğidir.
Bu nedenle onların bizim torunlarımız olması tamamıyla
imkânsızdır. Ayrıca uzaylılar içinde öyle tipler var ki,
bunların kafası Aslan, kertenkele, …vb hayvanlardır ve
bu hayvanlar günümüz hayvanlarıyla aynı olup
evrimleşmemiş haldedirler. Daha başka çelişkilerde
var ama konuyu uzatmamak için değinmiyorum. Özetle
bunlar ne, hiçbir benzerliği olmayan insanın
evrimleşmiş haline ne de dünya dışı uygarlığa ait bir
canlının sahip olabileceği bir yapıya benzemektedirler.
Böylece temelsiz, bilimsel olarak yanlış olan bu
görüşleri de iflas edip çürümektedir.
Bununla birlikte zamanda yolculuk yapmaları demek
geleceği de tamı tamına tüm zamanlamasıyla biliyorlar
demektir. Ama bu varlıkların kendilerini ispat etmek
için gelecekten verdikleri haberlerin hiçbirinde
olayın tam zamanını vermek bir tarafa yanına bile
yaklaşamadıklarını, haber verdikleri çoğu olayı bile
bilemediklerini, çok az sayıda bildikleri olayları
ise, yarım yamalak tanımladıklarını, bunların da bir
insanın bile tahmin edeceği şeyler olduklarına önceki
yazılarımızda değinmiştik. Ayrıca yüzlerce, binlerce
araçla birlikte zamanda yolculuğu göze alarak zamanı
denetlemeye kalkışmak çok ciddi, güçlü, yoğunluklu
(sayıca çok fazla olaya) müdahaleleri gerekli
kılmaktadır. Bu da bize uzaylıların en başta
söyledikleri,
“özgür iradelerinize kesinlikle müdahale edemeyiz”
sözüyle taban tabana zıt olmasının yanı sıra, bir olaya
müdahale, tüm insan ve olaylara zincirleme
yansıyacağından bunun denetlenmesi de tamamıyla
imkânsızlıkla eşdeğer olmakta, hatalar ise kaçınılmaz
olmaktadır. Geçmiş atalarının hataları yüzünden yok
olmaktan kurtulmak için bir üstte belirttiğimiz üzere
oldukça fazla sayıda geçmişi değiştiriyorlarsa, o zaman
geçmişteki ve günümüze yansıyan (uzanan) kötü, olumsuz
ilgili olayların da değişmesi, ortadan kalkması, en
azından etkilerinin azaltılması gerekirdi. Oysa kötü
olaylar geçmişte varlıklarını korudukları gibi, şimdi
bile devam etmekte, hatta geçmişten beri yaptıklarımız
bırakın uzak geleceği, şu anda bizim geleceğimizi bile
tehdit etmektedir. Özetle, bu görüşleri de, içinde
çeşitli olabilirlikleri, olasılıkları bile
barındırmayacak şekilde gerçek yaşamla hiçbir biçimde
uyuşmamakta, bunun yerine tıpkı diğer iddiaları gibi
hayal ve vehimden ibaret olmaktadır.
İnsanlara çeşitli şekillerde görünüp temasa geçen uzaylı
tiplerine iyice bakacak olursak (ki, bununla ilgili
çelişkilere,
“Boyutlar Ve Maddeleşmeler - (4)”
yazımızda değinmiştik) her bir tipin aynı fabrikadan
çıkmışçasına birbirlerine benzedikleri, birbirinden
ayırt edilemedikleri görülmektedir. Çünkü önceden de
dediğimiz üzere ışınsal varlıklar taşıdıkları
özellikler nedeniyle, ortaya koydukları her şeyde
yüzeysel olarak en kolay yolu seçtikleri için detaya
fazla girmemekte, böylece olayı hemen geçiştirmeye
çalışmaktadırlar. Bu özelliklerini, tipleri aynı
anda ortaya çıkartmayarak da göstermektedirler. Çünkü
kayıtlara baktığımızda bu tipler, bir anda değil,
ortalama 4-6 yıl gibi bir aralıkla ilk kez ve yoğun
olarak görünmüşlerdir. Dolayısıyla bu da, onların uzaylı
olmadıklarının bir başka göstergesidir. Bunu
yapmalarının bir sebebi de, kendilerinden devamlı söz
ettirmek, aynı havayı canlı tutmak, devamlı gündemde
kalmak, …vs. içindir (aynı durum sayıları 70, 80’i bulan
UFO araç tipleri için de geçerli olup dönem- dönem belli
tipler yoğun olarak tespit edilmeye başlanmıştır).
Mesela, ilkin 1947’de yeşil cüceler (griller) görünürken
(en çok görünen bu tiptir) sırasıyla ortaya çıkan diğer
tipler de, kıllı cüceler, 3 metre boyundaki
tepegözlüler, cüce adamlar, üç gözlü devler, böceksiler,
robotlar, sürüngenler, periler ve kertenkele adamlardır.
Bu uzaylı tipleri içinde bazı yaratıklar da yukarıda
değindiğimiz gibi yeryüzünden bildiğimiz türdeki
hayvanlardan olup bir de bunlar çok pis kokmaktadırlar.
Hatta diğer tiplerin yaptığı kaçırılma olaylarında bazı
gemilerin içi de aynı şekilde çok kötü kokarken kimi
gemilerde de bunun aksine insanın hoşuna giden yapay
güzel kokular oluşturulmaktaydı. Işınsal varlıkların
en sevdiği kokunun pis koku olduğuna sistemiyle birlikte
eski yazılarımızda değinmiştik. Bu kıllı yaratıklar bir
anda belirdiği gibi, yine bir anda başka noktalarda
belirmekte ve yine bir anda ortadan tamamen
kaybolmaktadırlar.
Bu da bize, bunların bildiğimiz maddi boyutun varlıkları
olmadığını göstermektedir.
Bu tipler arasında efsane haline gelen ve filmlere de
konu olan Siyah Elbiseli Adamlar (SEA) adı altında başka
bir tür de vardır ki, bu tipler insan görünümünde olan
Nordiklerin yan türü olarak nitelendirilmektedirler.
Ancak bunlar Nordiklerin tersine esmer tenli, çekik
gözlü olup doğulu bir havaya sahiptirler. Baştan aşağı
siyah takım elbise giyip, fötr şapka takan ve
kendilerini gizli servis ajanı ya da gizli hükümet
yetkilisi gibi tanıtan bu varlıklar, dost canlısı da
olmayıp sert görünümlüdürler. Diğer tiplerde olduğu
gibi, bunların da (boyları biraz farklı olsa da) detayı
içeren özellikleri hep aynıdır. Yani bunlar da aynı
atölyeden çıkmışçasına birbirinden ayırt
edilememektedirler. Sesleri de, normal olmayıp tıpkı
spritüalist celselerdeki gibi metalik ses tonunda
olmaktadır. UFOcular, çok yakın temas içinde bulunmaları
ve olayların yeterli sayıda olması (ki, kırka yakın olay
tespit edilmiştir) nedeniyle bunların, uzaylıların
varlığı hakkında çok ciddi ve önemli bir delil teşkil
ettiğini belirtmektedirler. Oysa bu varlıklara ve
uygulamalarına yakından bakacak olursak bunların da
uzaylı olmadıklarını kolaylıkla görebilmekteyiz.
Mesela, bu tipler de belli dönemde çok yoğun olarak
görünüp belli bir süre sonra hiç görünmez olmuşlardır.
Bu varlıkların açığa çıkışı ise, insanların şahit
oldukları veya onlar hakkında önemli bilgilere
ulaşıldığı anın hemen akabinde o kişileri ziyaret
etmeleriyle oluşmaktadır. Bu bazen de gerçekte var
olamayan bir hükümet biriminden gelen bir telefonun
hemen sonrasında olmaktadır. Bunlar, elbiseleri gibi
yine çok titiz siyah arabayla bir anda evin önünde
belirmekte ve büyük çoğunlukla o kişileri tamamıyla
yalnızken yakalamakta ve bu insanlar dışında hiçbir
kimse de bu olaylara şahit olmamaktadır, tıpkı
kaçırılmalarda olduğu gibi. Gerçi olsa bile, durum yine
değişmezdi. Genelde üç kişi olan bu kişiler kapıyı çalıp
açılan kapıdan içeri girmekte, bazılarına ise öncelikle
onları etkilemek için sadece onların bildikleri bazı
şeyleri dillendirmekte (bazen de onların akıllarından
geçeni açıkça söylemekte) ve hemen sonrasında da
gördüklerini ya da bildiklerini kimseye anlatmamaları
konusunda şiddet içermeyen ama tehdit eder bir biçimde
onları uyarıp korkutmakta, beklenmeyen bir anda da
geldikleri gibi çekip gitmektedirler. Görüşmeler ise,
kısa sürmektedir. Kiminde ise bu ziyaret, içeri girip
oradakinin yüzüne bakmaksızın, hiçbir şey konuşmaksızın
sağı solu yüzeysel olarak tarayıp ardından birden
gitmeleri şeklinde de olmuştur. Bazılarında da bu durum
sadece telefon tehditleriyle sınırlı olmaktadır.
Tıpkı kaçırılmalarda olduğu gibi bu olaylarda da gayri
ciddi, anlamsız, çelişkili, insanı güldürtecek komik
şeyler de yaşanmıştır.
Mesela, tehditleri tamamen boş olup hiçbiri
gerçekleşmediği gibi, konuşmalar esnasında da
tamamıyla ilgisiz sorular sorup cümleler kullanmış,
insana yakışmayan, insandan beklenmeyen ilkel, kaba
davranışlar, garip bakışlar, hareketler
sergilemişlerdir. Bu ziyaretçiler, bir taraftan
zihinlerde çok biliyormuş havası uyandırırken, diğer
taraftan da bazı basit şeyleri atladıkları, bazı
sıradan, olağan şeyleri bilmiyormuşçasına, bunlardan
tamamen habersiz çok cahilce davrandıkları da
görülmüştür. Bu da bize onların da gerçekte insan,
daha doğrusu maddi yapılı olmayıp, insan kılığına
bürünmüş insan taklidi yapmaya çalışan ama detaylarına
giremeyen varlıklar olduğunu göstermektedir. Bunu
destekler diğer örnekler ise, onlara yakından
bakıldığında derilerinin oldukça garip görünmesiyle
birlikte, yüz organlarının da gerçek olmaktan çok, yapay
(suni), “öyle sanısı verilmiş” gibi sıra dışı durması
(öyle ki, kiminde kaş, kirpik, dişler bile
bulunmamaktadır), bu ziyaretçilerden birinin, giderken
yolda duran çok parlak renkli bir ışık küresi içine
girerek yok olması, başka bir olayda da arabalarının
belli bir mesafeden sonra havaya doğru uçarak birden
gözden kaybolması, markaları da belli olmayan aynı
arabaların oldukça eski model görünümünde olup bilinen
benzerlerinden oldukça farklılık göstermesi, çoğu zaman
arabalarının sesinin duyulmaması, bazı vakalarda görülen
araba izlerinin çok kısa süreler içinde tamamen ortadan
kalkması (arabanın plakası çoğu zaman yok, olanların da
kimi bulanık, silik ya da sahte çıkmakta), kimi
vakalarda ise, birimin uykuya dalıp tam uyku ile uyanık
arasında iken odanın içinde bir anda beliren SEA’ların
onu aynı şekillerde korkutup uyarması, bu arada
telepatik olarak da konuşabilmesi, akabinde hemen yine
bir anda yok olması ve onca olaylara rağmen bu olayların
hiçbirinde ciddi somut, elle tutulur bir izin
bulunmamasıdır ki, görüldüğü üzere tüm bu olaylar da
deminde ifade ettiğimiz gibi gerçek şeyler olmayıp,
insan zihninde oluşturulmuş vizyonlardan başka bir şey
değillerdir. Çok ilginçtir, UFOlarla, uzaylılarla
hiçbir ilgisi olmayan ve cinni etkilere maruz kalarak
onlar tarafından işkenceye uğrayan bazı insanların
gördüğü varlıklardan biri de bu SEA’ın tıpatıp aynısı
olmaktadır. Tıpkı, bazı insanlarla cinsel ilişkiye giren
bu ışınsal varlıkların çok çekici ve oldukça güzel
suretli kadın ve erkek görünümündeki Nordik Tipinde
olmaları gibi. Zaten tarihe baktığımızda da birçok
kültürde bunların aynı siyah renkte, fakat o döneme ait
kıyafetlerle insanların karşısına çıkıp sert
görünümleriyle yine insanları tehdit ettikleri,
korkuttukları görülmektedir. Dolayısıyla bunlar, yeni,
bilinmedik şeyler olmayıp uzaylılarla ilgisi bulunmayan
eski olayların zamanımız versiyonuna dönüşmüş
biçimleridir.
Ayrıca madem bunlar uzaylı, neden Amerika da
görünüyorlar da birkaç ülkede çok çok az olmakla
birlikte, diğer UFO gözlemlenen ülkelerin hiç birinde
görünmüyorlar. Mesela, oldukça çok görüntülendiği ve
haklarında bir hayli fazla bilgiler verildiği ülkemiz
gibi. Bununla birlikte, madem insanları engellemeye
çalışıyorlar neden bunların sayısı, engelleyemedikleri
insanların sayısı yanında adeta hiç kalıyor. Ya da neden
onların varlığı hakkında görüntü çeken veya epeyce bilgi
sahibi olduğu iddia edilen insanları korkutmak bir yana
onlara görünmüyorlar bile. Aslında tüm bunlar,
uzaylıların diğer uygulamalarında olduğu gibi
kendilerini gizlemekten, olayları örtbas etmekten çok,
kendilerini deklare etmek, uzaylı kimliğiyle gerçekten
var olduklarını herkese yayıp göstermek amacı
taşımaktadır. Bunların dışında ve bunlardan tamamen
farklı bir biçimde UFO’larla bağlantılı olarak kabul
edilen bazı nadir olaylar da vardır ki, bunlarda
birtakım insanlar tarafından gerçekleştirilmesine karşın
SEA’lar tarafından gerçekleştirilmiş şeyler olarak
yanlış algılanmış ve bu haliyle de insanlara hatalı
olarak yansıtılmıştır.
Bu arada, kaçırılma vakalarının birinde, uzaylılarca,
kaçırdıkları insanlara kendilerinin geldikleri yer
hakkında bilgi verilmesi ve o dönem bilinmeyen bu yıldız
sisteminin birkaç yıl sonra astronomlarca keşfedilmesi
de onların gerçekten uzaylı olmalarından ötürü değil,
ışınsal varlıkların Nari boyutta bulunmalarının avantajı
ile görüşlerinin keskin olması nedeniyle (ki, o boyutta
mesafe kavramı yoktu, sınırlılık boyutsaldı) bizim
tespit edemeyeceğimiz yıldız, gezegen sistemlerini çok
net olarak görüp bilebilmelerinden kaynaklanmaktadır.
Bu özelliklerini kullanarak akıl almazmış gibi görünen
daha başka şeyleri de ortaya koyabilirler. Önemli
bir husus da, UFOcuların bazı sabit olarak görünen
uzaylı tiplerinin, gerçekte maddi yapılarda olmayıp,
enerji formunda yer alan ama maddesel yapıda olan
uzaylılarca o formada oluşturulmuş somut görüntüler de
olabileceklerini daha kuvvetlice dile getirmeye
başlamalarıdır. Biraz daha açarsak, evrenin birçok
katmanının bulunduğunu, bize enerji olarak görünen bu
katmanların kendince maddi olarak algılanması
dolayısıyla, o boyutta üstün teknolojilere sahip
bizler gibi maddi varlıkların mevcut olduğunu ve
bunları da onların gerçekleştirdiklerini
söylemektedirler. Oysa enerji boyutundaki varlıklar
kendi boyutlarını maddi olarak algılar, bu doğrudur,
ancak yanlış olan, bu maddi boyutların bizim boyutlar
gibi maddi olmaması ve kendince madde olarak
algılamaları nedeniyle, bizim gibi ya da başka
şekillerde (anlamlarda) maddesel teknolojilere sahip
olunamayacağıdır. Yani, bilimsel açıdan böyle bir
şey kesinlikle olamaz. Ancak o boyutta, o boyutça
maddi olarak yaşayan ve uygun olduğu zamanda bu boyutta
dilediği görüntüler ve birtakım etkiler oluşturabilen
varlıklar vardır ki, zaten bunların da Cinler
olduklarını ve Uzaylılar adı altında da tüm
anlatılanları gerçekleştirdiklerini, gerek bu, gerekse
de başka yazılarda sistemiyle birlikte açıklamaya
çalışıyoruz.
Yazı dizimizde değineceğim son olay ise, güya
uzaylıların her aşamada uzay programımızı incelemekte
oluşlarıdır. Acaba neden, uzay çalışmalarımızı, atmosfer
dışı ve Ay’a olan uçuşların her safhasını yakından
araştırmak ve bunu yaparken de görünmek zorunda
kalıyorlar? Hani hep dediğimiz gibi bu olayda da yine
gizlilik esas değil miydi? Amaç, bizleri inceleyip
anlamaksa onların bilimsel açıdan bile bizlere imkânsız
görünen şeyleri başardıkları o üstün teknolojileriyle ve
hatta mesafe olmaksızın kullanabildikleri telepati,
duyu dışı algılama yöntemleriyle teknolojimizi ve
ondaki eksiklikleri, hataları en ince ayrıntısına kadar
rahatlıkla görebilirken bu şekilde araştırma
yapmalarının hiçbir mantığı yok. Eğer, uçuşun güvenlikli
olması açısından korumaya dönük olarak bizlere refakatçi
oluyorlarsa o zaman da, başta Challenger ve Columbia
uzay araçları olmak üzere ölümle sonuçlanan diğer
kazalara neden müdahale etmediler veya zamana da
hükmedebildiklerine göre neden bu konuda bağlantılı
oldukları insanlara bile haber vermeyip daha da iyisi
ilgili birimleri, uyarmadılar? Bundan da vazgeçtik,
neden böyle bir riskin olabilirliliği hakkında bile
uyarıda bulunmadılar? Fakat onlar bunu yapmak yerine,
bazı UFO olaylarında olduğu üzere, takip etmeleri veya
yakınında bulunmaları nedeniyle UFO’ların,
otomobillerin, uçakların, evdeki cihazların, …vs.
elektrik devrelerini, mekanizmalarını engelleyerek
geçici süreliğine devre dışı bırakabiliyor,
kaçırılmalardaki gibi, nesneleri dilediği şekilde
hareket ettirebiliyor, ama bilinen yüzün üzerindeki
ölümlü uzay kazalarında hiçbirinde etkinliklerini
göstermiyorlar. Tüm dünyanın merakla izlediği
Apollo- 13’teki Astronotlar bile uzayda altı gün
boyunca, mekikteki oksijen tankının patlaması sonucu
mahsur kalıp ölüm kalım savaşı verirken yine
uzaylılardan hiçbir ses çıkmamış, bunun yerine
astronotlar son anda ve yine kendi imkânlarıyla mutlak
bir ölümden kurtulmuşlardı. Uzaylılar görünerek bir
taraftan, ballandıra ballandıra
“ bizler buradayız, bakın sizlere dostça davranıyoruz,
sizi her an izliyoruz, biz her yerdeyiz”
imasında bulunurken diğer taraftan da,
“başkalarını kendinize tercih edin, her zaman ve her
şartta başkalarına, diğer canlılara yardımcı olun, …
Sevgi, sevgi, sevgi, yalnızca sevgi, …vs.”
gibi sözleri dillerinden hiç düşürmezken ve bunu da
insanların başına kakarcasına, bıktırırcasına
söylerlerken, ne başka benzeri felaketlerde ne de uzay
uçuşlarının birinde bizlere bırakın yardım etmeyi,
yardımın, sevginin kırıntısını bile göstermemişlerdir.
Dolayısıyla tüm bunlar da gerçekliği ve anlamı
olamayan, içi boş görüntü şovundan ibaret tamamıyla
kandırmaca, göz boyamaktan başka bir şey değildir.
Bu arada ışınsal varlıklar, Statik Elektrik (E), Statik
Manyetik (B) alanlarla, Elektromanyetik (E-M) dalgaları,
dolayısıyla elektriği kullanarak elektrik devrelerini,
bu devrelerin ana merkez noktalarını istedikleri şekilde
etkileyerek, oluşturdukları ilgili vizyonlara çok çok
önemli katkılarda bulunmaktadırlar (kimi zaman bunu da
sadece onların beyinlerinde de oluşturabilmektedirler).
Benzer şekillerde elektrik devresi gibi çalışan beyinle
birlikte ilgili ölçüm cihazları üzerinde de aynı
etkileri oluşturarak bazı olaylarda görüldüğü üzere
insanların,
“ buraya UFO’lar inmiş, izleri var, ayrıca burada enerji
değerleri de çok yüksek, …vs”
deyip bir de gerekiyorsa o izlerin fotoğrafını, filmini
çekip gitmelerini sağlıyorlar. Ama hemen sonrasında
yapılan bir incelemede ne enerji değerlerinin öyle
yüksek olduğu ne de öylesi bir ize rastlanıldığı
görülmektedir.
Şimdilik son söz olarak
şunu belirtmem gerekir ki, bizler bir konu üzerinde
çalışırken öncelikle onda birçok çelişkili şeyler
bulabiliriz, ancak bu normaldir. Çünkü biraz derinliğine
irdeleme yaptığımızda bu çelişkilerin tamamen
kaybolduğunu, o olayın aslında bir bütünsellik arz
ettiğini görürüz. Oysa uzaylılar konusunda durum hiç de
böyle değil. UFOcuların söylemlerini bir kenara bırakıp
çok ciddi olarak kabul edilen uzaylıların direkt kendi
verdikleri mesajları ile uygulamalarını irdelediğimizde
ise çelişkilerin kaybolmadığını, bunun yerine
çelişkilerin daha da artarak kendi içinde bile
bütünselliğin sağlanamadığını haliyle, çok tutarsız,
mantıksız, birbiriyle alakasız (ilgisiz) şeylerin ortaya
çıktığını kolaylıkla görmekteyiz. Ancak tüm gerçeklerin
ortaya çıkartılmasına rağmen, bir gün gelecek onların
beş duyu algılarımıza karşılık gelen öncekilerden
daha da olağanüstüymüş havasındaki şovları, saçmalık
boyutlarına ulaşan bu hayali, boş, mantıksızlıklarını
gölgede bırakıp, zihinlerde bunların doğru oldukları
kanısını oluşturacağından büyük çoğunlukla insanlık
onların oyunlarına aldanacak, bu tür şeylerin peşinden
koşacaktır, Resulullah’ın ve evliyanın açıklamalarına
göre.
----------------------------
(Kaynakça: Ruh- İnsan- Cin, Akıl Ve İman – Ahmed Hulûsi
/ Geleceğe ait Kitle Rüyaları- Dr. Chet B. Snow& Dr.
Helen Wambach / UFO Evidence (İnt. Sayfası))
(1)Daha geniş bilgi için bkz. Ahmed Hulûsi- Akıl Ve İman
/ Ahmed Fevzi Yüksel- Akıl, İman, İkan.
(2) Bkz.
http://www.sufizmveinsan.com/arastirma/beyinleilgili.html |