Yerler (Arz), Gökler (Sema) Ve Uzaylı Aldatmacası – 6 –

Fiz.Müh. Kenan Keskin
 

“Kar

Ufocular Resulullah’ın Cebraili (a.s) görmesini de Uzaylı kavramıyla açıklamaktadırlar. Bu konuyla ilgili bazı Hadislerdeki ifadeler ise şöyledir: “ Bir defasında yürümekte iken, Semadan bir ses işittim. Başımı kaldırınca ne göreyim. Hira Dağında iken bana gelen Melek. Arz ile Sema arasında bir Kürsü üzerinde oturup duruyor. Ondan çok ürktüm, hemen eve gidip – beni örtün, beni örtün- dedim” / “ Resulullah Onu asıl suretinde görmek istediğinde o sırada her yerde bir karaltı olur. Sonra o karaltı yükselip her yeri sarmaya başlar. Bu Cebrail idi. Resulullah onu görünce hemen düşüp bayılır. En sonunda Cebrail tekrardan eski suretine bürünerek onu ayıltır” / “ Bir defasında da Cebrail’i altı yüz kanadıyla tüm Sema’yı kaplar şeklinde görmüştür” / “ Bir başka zaman da Cebrail’i kanadıyla tüm Sema’nın etrafını yeşil bir kumaşın örtmesi gibi kaplamış olarak görür”

Ufocular bu hadislere de yüzeysel olarak bakarak burada anlatılanları, geçmişin Germen, Fin, eski Yunandaki, …vs. Avrupa’da ya da Uzak doğu dinlerinde veya dünyanın  çeşitli yerlerindeki Şamanizmde ifade edilen Tanrının veya Tanrıların Bulut şeklinde ya da Kartal, Kuğu, …vs. hayvan şeklinde insanlara görünmesi ve devamlı bu suretleri değiştirmeleri olayıyla birleştirerek gerçekte Cebrail’in (a.s) da onların bir tür devamı olan uzaylı olduğunu iddia etmektedirler. Dolayısıyla ufocular Resulullah’ın, Vahyi, aslında Kuran ve hadislere ters bir biçimde bir melek şeklindeki Tanrı olan Ufolardaki Uzaylılardan aldığını dile getirmekte yanı sıra da Resulullah’ın uzaylıları göremeyeceği, onlara güç, takat getiremeyecek konumda güçsüz olduğunu belirtmektedirler. Böylece İslam Dininin de Putperestlikle (Paganizmle) aynı kefeye koyarak temelde farklı şeyler olmadıklarını, onun farklı bir şekle bürünmüş bir devamı olduğunu, dolayısıyla Paganizmi ön plana çıkartarak hariçteki güçlere, suretlere, kudret atfedilmiş nesne (gök cisimler de dahil) ve varlıklara ya da bunların ruhlarına tapınmanın doğruluğunu insanlarda yerleştirmekte, bu tapınılacak şeylerin de Kendileri yani, gerçekte Cin olan Uzaylılar olduğunu vurgulamaktadırlar. Aramıza gelecek olan Deccal Lakaplı Şeytaniyet Vasıflı İnsan da kendisinin gerçek Tanrı olduğunu iddia edip insanları kendisine tapındırmayacak mıydı? (1)

Oysa diğer hadislere baktığımızda sadece Cebrail için değil, diğer “Sema Melekleri” için de aynı benzetmelerin kullanıldığını görmekteyiz. Mesela, insanların ve Cinlerin, Azrail (a.s)’ da görmeye güçlerinin yetmeyeceği, belirli sayıdaki kanatlarını açtığında tüm batıyı, doğuyu yani Arzı ve Sema’yı kapladığı ve tüm her şeyi içine aldığı öyle ki, bütün Arz ve içindekiler onun kucağına konsa, çok büyük bir çöldeki bir kum tanesi mesafesinde kalacağı, Yerler, Gökler ve içindekilerini yutmak için izin verilse bunu bir anda yapabileceği anlatılmaktadır. Yine Resulullah Miraç olayında, Kürsünün üstünde oturan bir Meleğin yanından geçerken bütün dünya ve içindekilerinin onun dizleri önünde oturduğunu görmüş, bunun kim olduğunu Cebrail (a.s)’ a sorduğunda da onun Azrail (a.s) olduğu cevabını almıştır. Bunun gibi benzetmeler kaynaklarda epeyce vardır. Oysa, Kur’anın açık bir ayetinde, bazı ayetlerin (elbette hadislerin de) bizler tarafından anlaşılması için mecaz ve sembolik anlatımlar oldukları, dolayısıyla bazılarının ise, ifadelerin işaret ettiği anlamlar öncelikli temel alınarak zahirin değerlendirilmesi gerektiğini bu yüzden eğer bu mecazlar ya da ifadeler hakikat sanılırsa yani, öylece anlatıldığı gibi kabul edilirse kesinlikle çelişkilerin, kaotik düşüncelerin ve haliyle yanlış yorumların açığa çıkacağını bunla birlikte yine Kuran ve Hadislerin bize bildirdiği Şeytaniyet vasıflı Cinlerin de bunları kullanarak, bu gerçek dışı düşünce ve yorumlarda paylarının olacağını bize açıkça bildirilmiştir.

Cebrail’in (a.s) altı yüz kanatlı oluşunu “ Enerji- Melek II” yazımızda değinmiştik. Burada da “Sema”, mekânsal anlamda “Gök” değil, tüm “Arz” boyutlarını kapsayan “Evrensel Bilinç Boyutudur”. Dolayısıyla hadis, Cebrail’in (a.s) tüm Evrene dönük olarak sayısız sistemlerde işlevlerde bulunduğunu anlatmaktadır. Cebrail’i(a.s) asıl suretiyle görme esnasında bayılma olayı ise (burada görme ve duyma fiziki göze, kulağa dayalı bir görme, duyma değil, Bilincin gözüyle, kulağıyla yani, Basiretle Onu mana boyutunda mana suretleri halindeki asıl yapısıyla müşahede etmesidir ki, bunu da beş duyuda yaşayan bir birimin bünyesinin kaldırması mümkün değildir.) bu esnada “tüm her yerin kararması” şekil ve suretten, maddi boyut algılamasından geçildiğini de ifade etmektedir. Çünkü Din denilen şey, hayali, varsayımlara dayanan bir kurgu değildir, İnsan biyolojisini, kimyasını da içine alan Evrensel Sistem Ve Düzenin adıdır. Bilinç boyutlarına adapte olunması için bedenin tüm kimyasının da ona göre çalışması, hazırlanması gerekmektedir. Tasavvuf çalışmalarında yüklü ibadetlerin yapılmasının bir nedeni de budur. Kaldı ki, Resulullah bunun da ötesinde diğer tüm Resullerden farklı olarak Cebrail’i (a.s) tamamıyla Suretsiz olarak görmüştür ki, diğer Resullerde bu görüşün sadece bilgisi vardır.

Kuran ve Hadislerin işaret ettiği Din bize, “Sema Meleklerinin” tamamen sınırsız olarak her bir zerrede mevcut olduğunu, tüm her şeyi kapsadığını bildirmektedir. Her bir “Sema Meleğinin” evrenin her bir noktasında bizatihi var olması ise, Klasik Fiziğin ve bizim buna dayalı olarak yorumlarımızın tamamen aksine, aralarında ayrıcı bir sınırın olmadığını gösterir. Çünkü olay Klasik fiziğin kapsamı dışında Kuantum Boyutları açısından ele alındığından bu durumun tamamıyla Boyutsal olarak düşünülmesi gerekmektedir. Bunu daha iyi anlamak için Hologram plakasını göz önüne alabiliriz. Nasıl ki, birbirinden farklı ve ayrık gibi görünen nesneler, plakada bir bütün olarak onun her bir noktasında aynen kayıtlı ise, aynı şekilde Sema Melekleri de o Evrensel Plakanın her bir zerresinde aynen bulunurlar. Farklılığı oluşturan şey ise,Esma Bileşimlerinin” farklı oluşu, dolayısıyla görev alanlarının farklılığı ile ilgilidir. Bu yüzden açığa çıktıkları tüm evren ve boyutlarda, o boyutun varlıklarında da bu özelliği yansıtırlar. Cebrail’in (a.s) ya da Azrail’in (a.s) “Sema ile Arz arasındaki Kürsünün” üstünde bulunmasını (oturmasını) başka bir yazıda açıklamak üzere size bırakıyorum.

Buna karşın uzaylıların melek kavramı bundan tamamıyla farklı olarak insan beş duyusuna, şartlanmalarına, değer yargıları ve duygularına hitap eder bir biçimde tamamıyla Klasik Fizik kapsamında bir mekânda yerleşik olmakla birlikte, asıl yapılarıyla da yan yana gelebilen, maddesel dünyamıza (Klasik Fiziğe dayalı Boyuta) ait olan bilim ve teknolojiye gereksinim duyan varlıklara dönüşmekte, sonuçta da mecazi anlatımlar zaman anlayışımıza uygun bir biçimde biçimlendirilerek üstün vasıflı, bilgili uzaylı kahramanlar şeklinde yalan yanlış tekrardan bize pompalanmaktadır. Özetle Cebrail’i (a.s) öz yapılarıyla görme, mekânsal bir olay olmayıp Boyutsal olması, bunun yanında Meleki boyutların tüm boyutları ihtiva etmesi ve bu meleklerin aynı zamanda Holografik esasa göre birimin Özündeki güçler, Kuvveler olması, Resulullah tarafından anlatılanların, O’nun Bilinç Boyutlarında gerçekleştiğini, Bilincin Özelliklerinin meleki kuvvelerle sistemde açığa çıktığını bize gösterir. Tıpkı Hz. Ayşe’nin Resulullah’ı bir defasında “ayağının yerde vücudunun ise ta Arş’a kadar uzandığını görmesi” olayının, yine Klasik Fizik açısından değil, Kuantum Fiziği açısından O’nu Bilinç Boyutlarında derinliğine müşahede etmesi gibi. Zaten gerçekten Klasik Fizik açısından böyle bir şey olsaydı o dönemdeki tüm insanların da Cebrail’i (a.s) bu şekilde görmesi gerekirdi ya da diyelim ki olay gece olmuşsa o zamanda Resulullah’ın karanlıktan yine onu görmemesi icap ederdi.

Demek ki olay, derinliğine nüfuz edemeyip yüzeysel olarak konulara yaklaşan,  bu yüzden de benzer olayların detaylarını kendi anlayışlarına uygun olarak dolduran ve sonuçta da olayı farklı noktalara çekip çarpıtan uzaylıların ya da ufocuların dediği gibi, Klasik fizik boyutlarınca dışta fiziki bir olay olmayıp söyledikleri tamamıyla uydurma ve gerçek dışıdır. Bu arada çok önemli bir nokta da, Resulullah’ın temelde bu müşahedenin sonucunda ya da yansıması olarak, aynı anda beş duyu algılamaları içinde Afakta bizatihi tasvir edildiği şekilde görmesi, duyması da söz konusu olabilmektedir ki, bu dahi onun beyni dışında geçekleşen bir şey değildir. Ayrıca görmeyebilir de (bu yüzden boyutsal anlamı öncelik taşımaktadır). Dolayısıyla birazcık analiz edildiğinde başta Cebrail (a.s) olmak üzere Meleklerin, Resulullah zamanında çok çok nadir olarak insan suretine girip insanlara görünmelerinin (ki Resulullah da beş duyuda büyük çoğunlukla insan suretinde görmüştür), hatta yine Kuran ve Hadislerde açıkça belirtildiği üzere onların yardımcılarıyla savaşa katılmalarının ve kâfirlerin de bunları görüp o meleklerce darp edilip öldürülmelerinin ya da diğer benzer olayların, uzaylıların söylemleriyle, kesinlikle aynı şeyler olmadıkları çok rahatlıkla görülmektedir. Bunun oluşum sistemini ise Klasik fizik değil, yine Kuantum Fiziği bize açıklayarak evrenin her bir boyutunda ve noktasında mekânsız ve yönsüz bir biçimde enerji halinde var olan bu yapıların, dilediğinde insan algısı içine girecek şekilde ilgili frekanslardaki dalgalara kodlama yapıp insan beyninde beş duyunun tüm ihtiyacını karşılayacak şekilde açığa çıkabileceğini söyler. Ancak bu yapılar aynı zamanda, Afaki boyut (Boyutlar) yanında her birimin Özünde de bir fiil güç, kudret olarak mevcut olduğundan, maddeyi de yapılandırdığından, bizlerde ve nesnelerde oluşturmak istedikleri her tür etkiyi zaman içinde ya da bir anda meydana getirebilir, savaşlarda bir kısım insanlara görünürken bir kısım insanlara da görünmeyecek şekillerde insanları öldürebilirler. Yani olay, uzaylıların aksine, Meleklerin temelde Klasik fiziğin geçerli olduğu boyutta olmamalarından ötürü Kuantum boyutlarından Klasik boyutları etkilemeleriyle meydana gelmektedir.

Tıpkı Hz İsa’yı (a.s) ele veren ve kaldığı odayı bularak Romalı askerlerden önce içeri giren Yahuda İskaryot’un, “bir anda” Melekler tarafından Hz İsa’ya (a.s) benzetilmesi olayında olduğu gibi. Dolayısıyla bu hadislerde de ne uçan araçlarla, ışıklı cisimlerle ilgili, ne de o uçan araçlardan gelen, imasını içeren varlık türleriyle ilgili bir açıklama var. Bu esnada hiç kimse böyle bir şey de görmemiştir. Yine çok ilginçtir ki, çarpıttıkları eski metinlerdeki uzaylılara ait olaylar çok sayıda olmasına karşın, uzaylılar, Resulullah zamanında böylesi fazla miktarda görüntü ve olayları sergilememektedirler. Miraç’da İsra hadisesini yani, Kudüs’e bir anda gidişini “Burak” ile “Allah’ın huzuruna çıktı” denilen olaydaki yükselmesini sağlayan “Refrefin” ise gerçekte bilimden, bilimsellikten haber olmamaları nedeniyle “İlahiyatçıların” ya reddettikleri ya da ufocular gibi Klasik Fizik açısından kabul ettikleri türden bir şey olmadığını, olmasının bile bilimsel anlamda mümkün olamayacağını bunun yerine Kuantum Fiziği açısından bunun ne anlama geldiğini de çeşitli makalelerimizde oldukça değinmiştik.

Ayrıca cinlerin, burada melekleri de Tanrılaştırma, birer Tanrı olarak göstermeleri de söz konusudur. Tıpkı cinlerin eski dönemlerdeki insanlara farklı suretlerde görünerek onları kandırmaları gibi. Böylece insanlar, Tanrılarla özdeşleşen Melekler adı altında çeşitli putları İlah edinmişlerdi. Şimdi de bunlar, uzaylılarla biçim olarak yer değiştirmiş olsalar da ana kavram olarak yine aynı durumu devam ettirmektedirler. Tüm tarih boyunca, görünerek ya da görünmeksizin insanları çeşitli tanrılar edinmelerini sağlayan bu varlıklara karşı Resulullah başta Kelimei Tevhid olmak üzere ilgili birçok açıklamalarıyla temel olarak “tanrı, tanrılık kavramı ve ona dayalı sistemler yoktur, sadece Allah vardır” diyerek sistemin ne dışında ne de içinde bir tanrı ve tanrılık kavramının kesinlikle mevcut olmadığını söylemiş böylece bu sözüyle o ana kadar olan bu tür anlayışları tamamıyla iptal ettiği gibi, geleceğe dönük olarak da böyle bir şeyin asla olamayacağını bize açıkça bildirmiştir.

Bu yüzden geçmişte ve gelecekteki zaman dilimlerinde bir tanrı gelmemiş ve gelmeyecektir de. Kendisini birtakım akla hayale gelmeyecek olağanüstü olaylar eşliğinde gökyüzünden gelen Tanrı olarak lanse ederek, bugün tüm bunlara deli saçması diyenler de dahil olmak üzere insanlığın çok büyük çoğunluğunu çok güçlü bir biçimde etkileyip peşinden sürükleyecek, iman edenleri de baskı altında tutarak oldukça zorlayacak olan Deccal lakaplı birimin sonu da daha önceki lokalize benzerleriyle aynı olacaktır, yine Resulullah’ın açıklamalarına göre. Bu nedenle Resullah’ın anlattığı farkın, farkına varmamız gerekir, çağdaş bilimler eşliğinde yeniden. Aksi takdir de imtihan vesilesi olarak belli bir süreliğine izin verilecek o Tanrı ve onun birer kuvveleri olan güçlü sınıftaki şeytanların çok güçlü (yoğun) enerji alanında bunları değerlendirmeye çalışmak kolay kolay mümkün olamayacaktır. Ayrıca bunu Deccal’in bizatihi açığa çıkacağı dönem için değil, her an yapmamız gerekir. Çünkü Deccaliyet, yaşamın her anında karşımıza çıkarken, ölüm anındaki sekaret halinde de, insanların imanını almaya gelecek olan şeytanların türlü türlü oyunları olarak karşımıza dikilecektir. Bu nedenle Deccal olayı, sınırlı bir zaman dilimi dışında, her “an’a” yayılmış olan bir kavramdır.   

“Allah Yedi kat Göğü (Sema) ve Yerden de (Arzdan da) onların bir mislini yaratmıştır, emir aralarından nazil olmaktadır” bu ayetin yorumunu “ Yerler, Gökler Ve Kıyamet – 2” ve “Din- Bilimde Astroloji Gerçeği - 3” yazılarımızda açıklamıştık. Ancak Ufocular bu ayetin de üzerine atlayarak yukarıdaki söylemlerinin devamı olarak “emri taşıyanların” gerçekte birer Melek olan uzaylı varlıklar olduklarını iddia etmektedirler. Oysa İslam verilerine baktığımızda bununla tamamıyla ters olan durumlar ortaya çıkmaktadır. Mesela bu varlıklar, biyolojik varlıklar olarak devamlı ya da uzun sürelerle maddi formda yaşam sürmekte, maddesel boyutun değerlerine, ortam ve şartlarına bağlı olarak hareket etmekte, sayısız insanlara görünmekte, bir de onlarla irtibata geçmektedirler. Halbuki melekler, Kuantsal varlıklar olup insan türü, çeşitli maddi, molekül yapılı biyolojik canlılar suretinde ortaya çıkıp (var olup) yaşam sürdürmezler, maddi boyut ve katmanlarının (molekül, atom, parçacık- enerji, …vs.), Nari boyut ve katmanlarının hiçbir değerine, şartlarına kayıtlı değillerdir ve gereksinimde duymazlar. Sadece ve sadece Resul ve Nebilere ve de o Resul ve Nebilere bağlı olarak çeşitli amaç doğrultusunda çok kısa bir süreliğine görünürler, o kadar. Birimler bunu bile fark edemedikleri için yine bu Resul ve Nebilerce onların o surette bize görünen melekler oldukları söylenmiştir. Ayrıca melekler yine, Kuantsal boyutun varlıkları olduklarından bu uzaylılar gibi bir gezegende o gezegeninin şartlarına bağlı olarak yerleşik yaşayıp da bir de oralardan buralara hem de yine maddi dünyaya ait araçlarla mekânsal bir yolculuk yapmazlar. Böyle bir şeyi düşünmek bile çok büyük fahiş hatadır. Üstelik uzaylılar melekse, melekler ihtiyaç duydukları bilgilere zaman ve mekâna ihtiyaç duymaksızın “Levhi Mahfuzdan bir anda Okuyarak” ulaşırken, onlar zaman ve mekân içinde yer alan dünyamızdaki canlı, cansız varlıklar üzerinde uzun süren incelemeler, araştırmalar yapmakta, üstelik bunu da birimler, canlılar üzerinde zor kullanmak suretiyle onları sınırlı yapıdaki gemilerine alıp götürerek ya da kaçırarak gerçekleştirmektedirler.

Halbuki, en temel Enerji Boyutunun varlıkları olmaları sebebiyle Meleklerde, uzaylılardaki gibi hiç Bilim ve Teknoloji kavramları olur mu? Cinlerin kendilerinde bile yokken, Melekler Bilim ve Teknolojiye hiç ihtiyaç duyarlar mı? Bizim ve maddesel dünya için gerekli olan bilim ve teknoloji üzerinde çalışıp, kafa yorup Bilim ve Teknolojiyi geliştirirler mi? Onlarda hiç çalışma olur mu? Ayrıca bu, meleklerin daha önceleri, bunlardan yoksun ilkel varlıklar oldukları anlamına gelmez mi? Zaman ve mekân dışı boyutlarda var olan, hele hele de Sema Melekleri, O teknolojik araçların içinde hapis olup zamana bağlı mekânsal hareket ederler mi? Elbette onlar açısından olur. Tanrıyı bile sınırlayıp gemi içinde getirdiklerine göre. Açıklamaya çalıştığımız şeyler, kendi felsefelerini tamamıyla açıklayan Ciltli Kutsal kitaplarında, üstelik Cebrail (a.s) da nasıl basite alarak şöyle ifade edilmektedir, “ Bizler tanrının düzen kurucu mekânizma elçileri olarak, sizlere bu yolla yardımcıyız. Sizlerin uçan daire (ufo) dediğiniz Diskler, bizlerin iletişim aracıdır…” / “ Şu an kitap boyutu bir üst realiteye bağlandığı için Mustafa Mollamız diğer kanallara yardımcı atanmıştır. Alfa boyutunda bulunan tüm kanalların frekans güçlerine göre, değişik toplumlara sempatize oldukları isimler verilmektedir. İslami boyutta kullanıldığı isim Mustafa Molla’dır… Aslında kendisi Cebrail’dir.” / “ Bu dönemde, birleşik alan mucibince cinler- periler- şeytanlar dediğiniz varlıklar, çok ileri teknolojilerin hüküm sürdüğü boyutlarda Meleklerle iç içe bir bütün olarak yaşamaktadırlar”.

Bununla birlikte uzaylılar dişi ve erkekten oluşmakta, maddi canlılar gibi doğup, üremekte ve ölmektedirler. Hatta bu cinsiyet atfetme olayı meleklerle de sınırlı olmayıp her şeye ve Allah’a da atfetmekte ve bunu da uzaylılar kendi kutsal kitaplarında bizatihi şöyle demektedirler, “ Özde her şey dişidir. Gözde ve fiiliyatta erkektir. Bunu asla unutmayın. Bütün peygamberler ve hatta tanrılar bile dişidir”. Kendilerinin indirdiğini iddia ettikleri Kur’an ise buna asırlar öncesinden şöyle cevap vermektedir, Allah’ı bırakan şirk ehlinin Rab kabul ettikleri, dişi tanrılardır ve onlar ancak inatçı şeytana (cinlere) kulluk etmektedirler” (4- 117). Halbuki meleklerde cinsiyet yoktur. Bu anlamda doğma, üreme ve ölme de yoktur. Onlardaki doğum, yaşam ve ölme kavramlarını, bu hallerin ne anlama geldiğini “Enerji- Melek” ve “ Yerler, Gökler Ve Kıyamet- 7” isimli makalelerimizde detaylarıyla değinmiştik. Çok ilginçtir ömürlerinin de 800- 1200 yıl olduklarını söylemektedirler, tamı tamına Cinlerin bize göre olan ömürleri gibi. Bu uzun ömürleriyle de insanlara olan bu yönlü üstünlüklerini dile getirmektedirler.

 

(Kaynakça: Ruh, İnsan, Cin / Kendini Tanı / İnsan Ve Sırları I /Allah / Akıl Ve İman / Neyi Okudu / Yenilen / İnsan Ve Din – Ahmed  Hulusi / Kur’ anda İnsan – 11- Ahmed  Fevzi Yüksel)

(1) bkz. Metafiziksel Yanılgılar - 30

 

 
 
Kenan Keskin
İstanbul - 10.06.2009
hologramk@yahoo.com
http://sufizmveinsan.com