Son üç
makâlemizde de ufocuların çok önemli gördükleri
iddialarını İslam ve Bilim ışığında cevaplamaya devam
edelim. Onlar,
“
bu sonsuz evrende insan
dışında ona benzer biyolojik varlıklar yoksa ve sadece
insanlar için evren varsa, yaratış anlamında bu durum
Allah’a bir noksanlık, sınırlılık, eksiklik getirmez mi?
Bu uçsuz bucaksız evren boşuna yaratılmış olmaz mı?”
sorularını,
mantık açısından ufoların varlığına delil olacak şekilde
cevaplamaktadırlar. Üstelik, galaksimizde bizler gibi
anlamlı bir canlı yaşamın olma olasılığının 1- 2400
arasında olabileceğini (olasılığını) söyleyen Drake
formülünün de bilimsel olarak söylemlerini
desteklemişken. Bunu ayrıca, maddeyi esas ve temel alan
ateist bilim adamları da dile getirmektedir. Bir defa bu
bakış açısı, onların hem Allah hem de O’nun İlminde
meydana getirdiği sistem hakkında en ufak bir
bilgilerinin olmadığını göstermektedir. Çünkü bu sistem,
gördüğümüz madde ve onun katmanlarından ya da Nari boyut
ve sayısız katmanlarından ibaret değildir. Sistem, Nur
boyutunu da içine alacak şekilde bir bütün olarak var ve
işlemektedir. Dolayısıyla sadece madde veya Nar boyutuna
göre olaya bakmak, gerçeği açıklamamakla birlikte,
bizleri yanlış noktalara, varsayımlara da
saptırmaktadır. Ufocular, maddi ve manevi âlem diye iki
ayrı âlemin varlığını kabul etmelerinden ve maddi âlemde
canlılık açısından boşluk gördüklerinden madde âleminde
insandan başka, maddi biyolojik varlıkların mevcut
olması gibi bir mecburiyette (zorunluluğa)
saplanmaktadırlar.
Oysa
evren, ne bizim düşündüğümüz gibi cansızlık anlamında
bir boşluk içermekte ne de gördüğümüz canlılarla
kayıtlıdır. Bir defa evren, Kainat denilen şey en
temelde tüm boyutlarıyla tamamen meleklerden, sayısız
türdeki meleki yapılardan meydana gelmiş “Bütünsel
Tekil Bir Yapıdır”. İçindeki varlıklar,
bulunduğu boyut
itibariyle
insan, cin ve melek ismini
alırlar (melekler aynı zamanda ayrı birer varlıktır da).
Evrende madde de dahil, bu üç grup dışında varlık
yoktur (bkz. Enerji
- Melek).
Dolayısıyla evrende tek bir zerre bile cansız ve şuursuz
değildir. Yani, hem maddi yapısı yönüyle hem de Nar ve
Nur boyutları itibariyle makrodan mikroya her yer, her
bir alan, çeşitli boyut, suret ve şekillerde sonsuz
türlü canlı varlıklarla (gruplarla) tıka basa, iç içe
doludur. Evrende canlılardan oluşmuş doluluktan başka
bir şey yoktur. Ve bu sayısız suretli varlıkları ise
bizim hayal etmemiz bile mümkün değildir
(1).
Allah’ın Salt Özellikleri ve
bu özelliklerinin, Onun ilminde oluşturduğu sonsuz mana
suretlerinde eksiklik, sınırlılık, boşluk, kesiklilik,
boşuna, gereksiz, işe yaramaz yaratılma, …vs. söz konusu
değil ki, bunun yansıması olan çokluk boyutunda böyle
bir şey olabilsin.
Anti
parantez, “maddesel boyuttaki insanın aksine, neden Nari
boyuttaki cinler, o boyutun her yerinde vardır?”
sorusunun cevabını da, başka yazımda açıklamıştım.
Onların
dillendirdiklerinin de çok üstünde, yüz binlerce,
milyonlarca bizim gibi anlamlı yaşamın olduğunu düşünsek
bile (denklemi savunan Carl Sagan dahi modern canlılara
ait olabilecek yaşamın oranının on ve biraz üzeri
olduğunu belirtmektedir), bizim orta boy galaksimiz
içindeki trilyonlarca gezegen ve uydu ile yüz
milyarlarca galaksiyi göz önüne aldığımızda canlı
yaşamın varlığının, cansız olarak gördüğümüz yaşamın
varlığı yanında yine bir hiç hükmünde kaldığını, haliyle
evrenin yine boşuna yaratılmış olmaktan kurtulamadığını
görmekteyiz. Yani, Drake denkleminin yorumu ve
ufocuların iddialarını ön plana aldığımızda da, aslında
yine değişen bir şey olmamaktadır. Ayrıca Drake
formülünün kesin olmayıp güçlü olasılıkları içinde
barındıran ve belirsizliği oldukça çok fazla olan sadece
bir kabulden, varsayımdan ibaret olduğunu söylemekte
fayda var. İsteyen, istediği ihtimalli değeri vererek
kendince mantıklı bir sonuç elde edebilmektedir.
Dolayısıyla bu formülün ihtimal içeriği o kadar büyük ve
oynaktır ki parametrelerdeki küçük değişiklikler, sonucu
çok büyük oranda etkileyip olayı tamamen anlamsız
kılmaktadır. Mesela Frank Drake için bu sayı 10 bin
iken, I. Asimov için bu 580 bin kadardır. Kaldı ki bunu
da, tesadüfler zincirine bağlı olarak düşündükleri,
evrimsel süreçlere göre temellendirmektedirler. Oysa
yeryüzündeki yaşamın tesadüfi olma olasılığı bile
matematiksel anlamda imkansızlıkla eşdeğer rakamların
kat be kat çok çok üstündedir (bunu kuantum fiziği
açısından başka makalelerimizde detaylarıyla göreceğiz).
Bu da, rastgele bir yaşamın kesinlikle meydana
gelemeyeceğini, dolayısıyla diğer planetlerde böylesi
bir yaşamın oluşamayacağını ve ufoların buna dayanarak
iddia ettikleri uzaylıların var olamayacağını bize
göstermektedir. Özetle, Drake’ın ifadesi, Newton ya da
Einstein yasalarını gösteren denklemler gibi evrensel
bir yasa değildir. Tıpkı yeryüzündeki yaşamın tesadüf
yaratıldığı türünden söylemlerin bilimsel ya da evrensel
yasalar olmayıp o bilim adamlarının kendi inanç ve
yorumları olması gibi.
Ayrıca, bu
maddesel boyutun da gerçekte bir meleki yapı olması
sebebiyle, eğer insan var olmamış olsa idi, bu maddesel
boyut ve içindekileri algılayacak (özlerinden gelen bir
biçimde projecte edecek) melekler yine mevcut
olacağından, evren, kâinat yine de mevcut olurdu. Ancak,
bunu kesinlikle klasik fiziğin söylediği gibi:
“algılananların
algılayıcıdan bağımsız olarak var olması”
şeklinde düşünmemek gerekir.
Bu duruma kuantum fiziği açısından,
“Gördüğün Yarattığın mıdır?”
makâlemizde açıkça değinmiştim. Bir başka açıdan, insan
olmasa da, “İNSAN”
olarak âlemler seyredilmektedir. İnsan için bu âlemlerin
var olduğunun söylenmesi olayını ise,
“ Din- Bilim –16”
makâlemizde detaylıca açıklamıştım. Tanrının sisteminde
madde, öte âlem ve varlıkları ya da üç boyutlu canlı-
cansız ikilemi geçerli olduğundan insan dışında
biyolojik akıllı varlıkların var olmasının beklentisi
(inancı) otomatikman oluşmaktadır. Farklı deyişle
ufocular, Allah’ı, dolayısıyla Rabbi de Tanrı olarak
kabul ettikleri için Tanrının, kendinden ayrı olarak
yoktan yarattığı engin evreninde, insan dışında, tanrı
ile insan arasında canlılık açısından boşluk görüp maddi
türden varlıkların yaratılması gerektiği gibi yanlış
düşünceye saplanmaktadırlar. Bu arada, sadece bizlerin
var oluşuna bağlı bir evrenin boşuna mevcut olacağının,
bunca oluşuma yazık olacağının, evrenin ve yaşamın
tesadüfler sonucu geldiğine inanan bilim adamlarınca
dillendirmesi ise ne garip, ucube bir çelişkidir. Bunun
için daha başka bir tanımlama bulamıyorum.
Uzaylılar,
kimi söylemlerinde de kendilerinin insan nüfusunun kat
be kat üstünde bir sayıda olduklarını (sayısal anlamda
da bizi ezmeye çalışıyorlar) ve bunun % 95’ inin olumlu,
geri kalanının ise, olumsuz varlıklar olduklarını
(anlaşılan onlara sözlerini geçiremediklerinden) ve
onlarla devamlı savaş halinde bulunduklarını hatta
insanlara acı veren kaçırılmaların, tecavüzlerin, zorla
alıkoymaların, tıbbi incelemelerin, çip
yerleştirmelerin, …vs. de güya yine bunlar tarafından
yapıldıklarını belirtmektedirler. Kimilerin övünerek,
yararlı, bilimsel olarak yaptığı ve burada olmalarını
dayandırdıkları aynı işi, kimileri de kötü olarak
nitelendirerek tam bir çelişki ve kafa karışıklığı
yaratmaktadırlar. Ve güya bu galaktik çapta olan
savaşlarını da güneş sistemimize, dünyamıza kadar
taşıdıklarını, her an çarpışma halinde olduklarını
dillendirmekteler. Bu dev uzay gemileri birbirlerine
giriyor, savaşıyor ama ne hikmetse bunları sadece
onlarla irtibatta olan üstün insanlar görüp şahit
oluyor, buna karşın milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki
galaksileri, süper novaları gözlemleyen Hublle teleskopu
ya da her an uzayı gözlemleyen amatörlerin de içinde
bulunduğu astronomlar göremiyorlar. Üstelik, olayın
yakınlığı nedeniyle bunların dünyamıza olan somut
etkileri de hiç hissedilmiyor. Bu da bu olayların
tamamen o kişilerin algılamalarında gerçekleştiğini,
gerçek dünyayla bir ilgisinin olmadığını kesinlikle
göstermektedir. Maalesef bazı ufocular, kendi
inandıkları çelişkili tebliğler yanında birazcık
saçmalığa kaçan bu türden tebliğ ya da açıklamaları da
sahiplenerek ne kadar komik duruma düştüklerinin
farkında olamamaktalar. Bununla birlikte uzaylılar
ağdalı sözler eşliğinde, bizlerin evrensel sevgiyi,
barışı ve huzuru sağlamadığımız müddetçe kesinlikle
ortaya çıkmayacaklarını belirtmektedirler, sanki onlara
ihtiyacımız varmışçasına. Çünkü bizim birbirimizi
öldürmemiz, kitle imha silahlarını kullanmamız, çevreyi
kirletip yok edişimiz, …vs. diğer sistemlerdeki,
galaksilerdeki, hatta kantarın topuzunu iyiden iyiye
kaçırarak diğer evrenlerdeki uzaylı varlıklar için birer
tehdit oluşturup bu zararların onlara kadar ulaştığını
belirtmekteler. İyi de onlar tüm sistem ya da evrende
(kendi içlerinde) barışı, huzuru, sevgiyi tesis etmişler
mi ki, evrende bir hiç hükmünde olan, adımızın bile
geçmediği bizlerden böyle bir şeyi istiyorlar. Bunun
hiç mantığı var mı? Hani onlar, bu özellikleri bizde
oluşturmak için dur durak bilmeden çalışıyorlardı. Neden
hala somut oluşlar ortada yok? Anlaşılan, bu işi de
beceremediler. Savaş ve katliamların eksik olmadığı ve
her geçen gün toplu yok oluşlara doğru giden dünyamızı
göz önüne alınca, kendileri gibi söylemlerinin de hayal,
gerçek dışı olduğu açıkça görülmektedir.
Üstelik
uzaylılar, devamlı kuantum fiziğinden ve olumlu
düşüncelerin bizlere, çevremize, yakın uzaya ve mesafe
kavramı olmaksızın oradaki varlıklara olan çok güçlü
etkilerinden bahsediyorlar, ama aynı şekilde onlar da bu
yöntemi kullanmak suretiyle, bizim bütün olumsuz
eylemlerimizin tüm uzayda ve uzaylılarda yaptığı negatif
etkilerini hem bloke edip hem de bizatihi bizleri de
değiştirebilme imkânları varken ve bu daha da etkiliyken
bunu yapmayıp onca fiziki uğraş vermeleri ne kadar
akılcı ve mantıklı? Biz bunu dua ile yapıyoruz, gücümüz
nispetinde. Bildiğimiz üzere, klasik fizik boyutundan
bizlerin onları etkilememiz tamamıyla imkânsızdır, böyle
bir şey olamaz, hem dalgaların şiddetinin azalması hem
de yerel nedensellik ilkesi (ışık hızının sınırlı olması
ve mesafelerin korkunç uzunlukta bulunması) nedeniyle.
Ama Kuantum fiziği (kuantum altı boyutu) açısından ele
aldığımızda, oluşumların kendisi değil de, zaman ve
mekâna bağlı olmayan kuantum etkileşmelerinin etkileri
meydana getirmesi söz konusudur. Böylece bizden çok
üstün olan bu varlıklar daha kolay ve güçlü biçimde bunu
ortaya koyabilirler. Böylece onların sayıları ve güçleri
göz önüne alındığında hep dillendirdikleri gibi, sahip
oldukları olumlu düşünceleri daha da güçlendirerek hem
yerel nedensellik ilkesi içindeki kuantum etkileşimleri
sonucu yakın uzaya yayılan dalgalar vasıtasıyla kötü
olan uzaylılardan hem de aynı anda meydana gelen
zaman ve mekân üstü kuantum etkileşimleriyle
tamamıyla bizden kaynaklanan olumsuzluktan
kurtulabilirler. Üstelik bizim hiç mi iyi tarafımız yok?
Nedense, iyi olan dalgalarımızın onlardaki etkilerinden
hiç bahsedilmemektedir. Mesajlarında, mesafeler ne
olursa olsun, bizleri gözetleyip bizlerle iletişim
kurabildiklerini, mesajlarını rüyalarımıza müdahale
etmek suretiyle bile iletebildiklerini, her şekilde, bu
şekillerde bile yardım ettiklerini söylüyorlar, ama
anlattığımız bu tür şeylerin hiçbirini oluşturamıyorlar.
Gerçek dünyada bunlar gözlemlenemiyor. Ya yasalar yanlış
ki olması düşünülemez ya da onlar yalan söylüyor. Bu da
onların söyledikleriyle, uygulamalarının hiç
bağdaşmadığını bir kez daha göstermektedir
(2).
Bütün
söylemleri ve davranışlarını göz önüne alarak tekrar
bunlara baktığımızda yine peş peşe çelişkiler açığa
çıkmaktadır. Şöyle ki, uzaylıların % 5’lik kısmını
oluşturan yine epeyce sayıda varlığa her türden
savaşarak her an müdahale ediyorlar, ama kendilerine ve
evrenin tümüne karşı çok büyük tehdit gördükleri
insanlara, özgür iradeye saygı nedeniyle müdahalede
bulunmuyorlar. Bir defa, siz bir tehditle
karşılaştığınızda hem de her şeyi yapacak güce ve
yeteneğe sahipken ona saygı duyup seyreder misiniz?
Yoksa oradan hemen uzaklaşır veya o şeyi ortadan
kaldırmak için tüm gücünüzle çaba mı gösterirsiniz?
Tıpkı küçük bir çocuğun bile yapabileceği şekilde.
Madden ve manen her şeyinden üstün olduğu insanın, güya
genetiğiyle bile oynayıp tüm insanlık ırkına yön
verebilecek bir ilim ve kudrete sahipken neden bunları
engellemeye dönük eylemler ortaya koymuyorlar,bizleri
durdurup engellemiyorlar? Üstelik, bunu açık değil,
bizlere belli etmeden gizli bir biçimde bile
gerçekleştirmiyorlar? Savaşlara, nükleer
felaketlere, nükleer denemelere, insanların açıklıktan
ölmelerine, …vs. dur demiyorlar? İnsanların canlıların
genetiğiyle oynayacak düzeye geldiğini ve bunu kötü
amaçlı olarak kullanmaları ve bunun da uzaylıların
bizler üzerindeki evrimini tehlikeye atması
kaçınılmazken neden onları, bu tür çalışmaları
durduracak bir şey yapmıyorlar?
Bir
taraftan müdahale etmeyiz, derken diğer taraftan bu
durumu delerek bizlerin başına kakarcasına devamlı
bizleri depremlerden, çok büyük felaketlerden
koruduklarını iddia ediyorlar, ama mesela, 28 Temmuz
1976’da 700 bin insanın ölümüne, milyonlarca insanın
yaralanmasına neden olan Çin’in Tangsham depremine,
bırakın engel olmayı, geleceğimiz için endişe duyup
devamlı uyarı amaçlı olarak gelecekten haber vermelerine
karşın, önceden bizleri bu konuda uyarıp kurtarmadılar
(şu ana kadar böyle bir olay da hiçbir zaman olmadı)
ya da milyonlarca insanın ölüp yaralanmasıyla sonuçlanan
ve muhtemel birçok olayı da tetikleyip daha da büyük
kayıpların oluşmasına yol açacak olan 11 Eylül
saldırılarını engellemediler. 1999 Gölcük depreminin
birkaç gün öncesinden görünen ufolar da, faylara aval
aval bakacaklarına çok düşündükleri bizlere olayın
arefesinden haber verip kırk bin insanın ölmesine, yüz
binlerce insanın da acı çekmesine dur diyebilirlerdi.
Aralık 1974’te yine Çin’deki yıkıcı bir deprem ise,
uzaylıların yardımıyla değil, hayvanların yardımıyla
önceden haber alınarak yüz binlerce insanın hayatı
kurtulmuştu. Gerek atom bombalarının Japon kentlerinde
patlatılması ya da yapılan sayısız nükleer denemeleri ve
çevreye verdikleri zararlar konusunda, gerekse de
Çernobil faciasında ne bir engelleme, ne önceden bir
haber verme, ne de bu radyasyonun etkilerini yok etmede
bir eylem ortaya koydular. Bilhassa doğanın
kirletilmesi ile günümüz savaşlarının ve insan
topluluklarının toplu yok oluşlarının nedeni olan
petrol, doğal gaz, nükleer enerjiye dayalı yaşam ve
teknolojilerimizi, bize verebilecekleri sadece bilgi
veya gerekiyorsa teknik araçlarla daha ucuz, kolay ve
paylaşılabilir enerjiyle değiştirme imkânları varken
maalesef (onların buralara kadar gelmelerini sağlayan
böyle bir enerji kaynağı mutlaka vardır) böyle bir
şeyi teklif bile etmemekteler. Böyle basit bir şeyi
yapmış olsalardı çevre kirliliği başta olmak üzere tüm
canlılara zarar veren bu tür enerjinin zararlarından
bizleri ve kendilerini kurtarmış olmazlar mıydı?
Toplu yok oluşumuza neden olacak bırakın kitle imha
silahlarını, bundan çok daha da tehlikelisi olan
laboratuar ortamında geliştirilen Virüslerin yok
edilmesi için kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.
Sadece hükümet ya da ilgili yetkililerine bile
görünselerdi bu tür şeylere son verdirtirlerdi. Hatta
bunlara bile gerek kalmaksızın, bizden istedikleri tüm
şeyleri sadece telepatik yönlendirme ile uzaktan ve fark
ettirmeksizin yapabilirlerdi. Ama maalesef hiçbiri
gerçekleşmemektedir. Diğer olayları sıralamıyorum bile.
“Bizler
sizin için, sizlere yardım ve yol göstermek için
buradayız”, “en büyük yardımcılarınız, tanrıya en yakın
ve güçlü olan bizleriz”, “bizler, onun emriyle sizin
koruyucu melekleriniz”
…vs. yaftalarıyla iyi olmuş
her şeye sahip çıkıp iyi gün dostu olarak bizlerin
yanındayken, kötü olayların hiçbirinde yoklar, üstelik
bizleri yüz üstü bırakıp
“ evriminiz, tekamülünüz için,
olgunlaşmanınız, hayattan ders almanız, kendinizi
geliştirmeniz için bizler sizlere müdahale etmiyoruz”, “
olanlar sizin kendi ellerinizle yaptıklarınızın
sonucudur”, “ sizler kendi kendinizi yok ediyorsunuz”,
…vs.
sözleriyle
de olanlardan yine bizleri suçlamaya kalkışmaktalar,
söylemlerinin tam aksi olarak. Bizlere yol göstermek,
yardımcı olmak, bizleri her şeye karşı gözetip korumak,
bizler için seferber olmak, bir de tanrının izniyle
bunları gerçekleştirmek bu mudur? Açık temasta
bulundukları, mesajlarını ilettirdikleri insanların anne
ve babalarını, çocuklarını, dostlarını bile basit
kazalardan, hastalıklardan ölümlerine engel
olamayanların, toplumları koruyup gözetmesi elbette
mümkün değildir.
Çünkü
bunların hiçbir gerçekliği yok; olay kandırmadan,
aldatmacadan başka bir şey değildir.
(Kaynakça: Ruh- İnsan-
Cin, Tek’in Seyri, Kendini Tanı, Gavsiye Açıklaması,
İnsan Ve Sırları I, II : Ahmed Hulûsi/ Kozmos: Carl
Sagan)
(1) Sıfır nokta enerjisi,
Birleşik Alanlar Teorisi – 7, Evrenin Geometrisi,
Karanlık Madde ve Boşluk Enerjisi / Din – Bilim Soru Ve
Cevapları 2. ve 6. bölümler/
(2) Düzensizliğin Düzeni
ve Kuantum Bilinç III, Rölativite Teorisi I, Din- Bilim
Soru Ve Cevapları – 5. ve 8. bölümler. |