Toplumsal hayatta örneğin ilişkileri, idealleri, çalışmaları düzenleyen, olumsuzlukların, alışkanlıkların insanı teslim almasını önleyen, çöküşten kurtaran yegâne şey akıldır.
Akıl, bireyle birlikte, toplum için de reddi mümkün olmayan bir simgedir.
Kafa kafaya kalınan noktalarda sorgulamayı bu vasıf yapar. Sevgi, akıl ile birleşince yapamayacağı şey yoktur. Ancak, beşeri duygular, aklı anlaşılmaz, içinden çıkılmaz hale getirir.
İnsanın aklının ermediği şey aslında budur.
Akıl körlenince, bilgi örtülür, mahsur kalır. Bedensel istekler, arzular artmaya, cismani hevesler yoğunlaşmaya başlar.
Sadist ve zalim bir insanın aklı, bedenine dönük çalışır ki, ona da akıl sahibi demek pek uygun olmaz.
Akıllı davranmamak, dertleri de beraberinde getirmeyi çok iyi bilir. Akılsızlık, uyumsuzluğu ve karamsarlığı oluşturur. “Aklı olmayan bir kişi” henüz dünya üzerinde var olmamıştır. Akıl doğurgandır, yapaylığı sevmez. Aksine, coşan, coşturan, canlandıran bir yapı taşı, beynin manaya ulaşmaya çalışan yakıtıdır.
Her aksiyon, startını akıl ile alır.B elki sonunda akıl örtülü hale gelebilir, ama gerçek budur!
Akıldan yoksun hareketler, sonuçta bir pandomimci oluşturur. İlk hayal kırıklıklarının eseri, aklın kendini gizlemesiyle ortaya çıkar. Bireyler arasındaki diyalektik bağlantılar onunla yerini alır. Kişi, kafasındaki gerilme ve boşalmaları, kendi gerçeğine veya çelişkileri yaşamaya dair soruları, geriye dönüşleri, kuşkuculuğun nasıl birden bire yok edileceğini akılla çözümler.
Özdeşleşmeyi, insanların birbirleriyle kardeş gibi yaşamalarının gayesini hep o temin eder. Değişmez gibi kabul edilen ilkeleri dönüştürmeyi başarır. Kimi düşünceleri belirgin biçimde değiştirir. Öfke selinin dışa vurmasını bu olgu önler. Onun dile getirmekten korktuğu yegâne şey, vehim duygusudur. Çünkü vehim, aklı teslim alır. Aklı açıktan takip eden, bu duygudur. Ona çok ciddi, stratejik hatalar yaptırır. Bu konumdan yola çıkarsam aklın acil bir diyete ihtiyacı var diyebilirim.
Ruhu tutkulardan temizleyebilme, hafızanın canlılığı, karakter belirlemeleri, yaşanacak veya yaşanılması istenmeyen olayları hep akıl tespit eder.
Şayet, ortam içinde “durgunluk” gerekiyorsa, o dahi aklın bir eseridir. İdealist olmayı da yine bu fonksiyon oluşturur.
Akıl, tabiri caizse insanı rezil de, vezir de edebilir.
Çözemediği konuları bir üst akla müracaat ederek neticelendirir.
Çünkü o türü evrenseldir, bölünme ve parçalanma kabul etmez...
“Ol” hükmüyle, önce akıl olmuştur. Bu boyuttaki akıl, Mutlak Yaratıcının eseridir.
O’nun, aklı evrenden önce var etmesi, insanların eylemden önce düşünme yetisine sahip olmaları içindir. Buna bir çeşit programlama da diyebiliriz.
Hz. Musa’nın elinden bırakmadığı simge haline getirdiği"asa"sı "Aklı"dır. Asası ile yaptığı işlerin mecazi olduğu, bunları aklı ile yürüttüğünün işaretidir.
Kuşkusuz, her yerde akıl atağa geçmiş, evrenin başına buyruk olmamasını temin etmiştir.
Elif’le başlayan serüven, her boyutta akıl ile varlığını idame ettirmektedir.
Akıl insana sevdirilmiş, ona değişik isimler takılmış, özendirilmiştir. Bu olguya sahip olanlar kötülükten uzaklaşır, sırları çözer, cennete ulaşır. |