İnsanlık
harp felaketinden kurtulmak istiyorsa bunun çaresi
birbirinden daha kuvvetli silahlar yapmak değildir.
Çünkü silahlar kuvvetlenip dehşet saçtıkça insanlar
bu silahları ellerinde tutanların hükmü hatta
zorbalığı altına düşeceklerdir. Nitekim ikinci
paylaşım savaşı da böyle olmuştur. Almanya’da Hitler
çok kuvvetli silahlara sahip olduğuna inandıkça
şiddet yoluna gitmekten çekinmemiştir. İnsanlık
büyük bir felakete sürüklenmekten kendisini
kurtaramamıştır.
Dünya
idarecileri insanlığı harp felaketinden korumak
istiyorlarsa ve hakikaten attıkları barış
naralarında samimi iseler, bunda ancak terbiye
yolundan gitmek suretiyle başarılı olabilirler.
İnsanların evvela ruhlarını terbiye etmeli
emellerini zorla elde etmek yolundan onları
uzaklaştırarak zorbalık ve tahakküm yerine
karşılarındaki milletlerinde en doğal haklarını
kabullenmeleri sağlanmalıdır. Baskıcı, faşist
liderler yerlerine insanlık için bir şeyler yapma
kaygısı taşıyan kişiler yetiştirilmeli ve aklın
icaplarını yerine getirmeye ikna edilmelidir. Eğer
davalarında haksız iseler haklı çıkmaya çalışmanın
en büyük ahlaksızlık olduğu onlara öğretilmelidir.
Kuvvetli iseler zorla, kuvvetsiz iseler bir kuvvetli
haminin koltuğunun altına girerek hile ile
emellerini elde etmeye çalışmanın iftihar edilecek
bir tutum değil, utanılacak bir gidiş olduğunu fark
etmeleri sağlanmalıdır.
Bu
yapılmazsa ne coğrafyada yaşayan fertlerin,
ailelerin huzura, ne cemiyetin selamete ne de
milletlerin ebedi sulha ulaşması mümkün değildir.
Uzlaşıcı bir ruha kavuşmamış ya da kavuşamamış
insanlar bir davayı, bir meseleyi görüşerek
anlaşarak, imkânları yoklayarak, haklıyı haksızı
ayırt ederek halletmeye ruhlarını alıştırmamış
kimseler, uzlaşıdan sadece kendi davalarının
kayıtsız kabulünü düşünen kavimler, daima
rahatsızlığa, karışıklığa ve büyük felaketlere sebep
olacaklardır.
Davalarını
çıkar yolları arayarak değil de zorla
gerçekleştirmeye kalkan yahudilerin Ortadoğu
coğrafyasında sebep oldukları rahatsızlıkları burada
uzun uzun yazmaya gerek yok. Ortadoğu’da yaşanan tüm
acıların sebebini bu uzlaşmaz ruhlar teşkil
ediyorlar. Bu ruhların beslendikleri kaynak din
adında topluma sürülünce de tartışmaların önü
kesiliyor ve insanlar tahrif edilmiş Tevrat ayetleri
adına katliama tabi oluyor. 60 sene evvel atılan
tohum hamdolsun bugün istenilen meyveyi verememiş ve
kendi döktükleri kanda kendi vatandaşları da acı
içerisinde kıvranmaktadır.
60. yılında
ruhu da itikadı da zulümden peyda olmuş bir
ideolojinin takipçileri sadece acı ve gözyaşları var
edebilmişlerdir. Bu insanların her bakımdan habis
bir ruh taşıdığı, şahsi emellerini gerçekleştirmek
için dünyayı birbirine katmaktan çekinmeyecek
derecede gemi azıya aldıkları şüphe götürmez bir
hakikattir. Gazze’de ya da Filistin’de günlük
ekmeklerini kazanarak huzur içerisinde yaşamaktan
başka bir dilekleri olmayan masum insanları çoluk
çocuk demeden doğramak bölgede tek bir Arap
bırakmamak bunların tek emelleridir.
Bunlar bir din kisvesine bürünmüşler, kan ve acı
dolu ideolojilerini Musa’ya atfederek zulümlerine
temel hazırlamışlardır. Tuttukları yol Akdeniz’in
ılık sularını kaynatmakta insanlığı daha büyük
acılara sürüklemektedir. Sevindirici olan şu ki, 60.
seneyi devriyelerini eski neşe ile
kutlayamayacaklar, yenilmez denilen, devletlere
karşı kafa tutan işgal ordusu bir avuç mü’min yürek
karşısında tarihi yenilgileri tatmıştır.60. yıl
inşallah sonun başlangıcıdır. Belki de işgalin 70.
yılı bağımsız Filistin Devletinin kuruluş
şenliklerine gebe olacaktır. Kim bilir belki daha da
yakın bir tarihte. |