60. senenin düşündürdükleri
Bilal Atış
 

İnsanlık harp felaketinden kurtulmak istiyorsa bunun çaresi birbirinden daha kuvvetli silahlar yapmak değildir. Çünkü silahlar kuvvetlenip dehşet saçtıkça insanlar bu silahları ellerinde tutanların hükmü hatta zorbalığı altına düşeceklerdir. Nitekim ikinci paylaşım savaşı da böyle olmuştur. Almanya’da Hitler çok kuvvetli silahlara sahip olduğuna inandıkça şiddet yoluna gitmekten çekinmemiştir. İnsanlık büyük bir felakete sürüklenmekten kendisini kurtaramamıştır.

Dünya idarecileri insanlığı harp felaketinden korumak istiyorlarsa ve hakikaten attıkları barış naralarında samimi iseler, bunda ancak terbiye yolundan gitmek suretiyle başarılı olabilirler. İnsanların evvela ruhlarını terbiye etmeli emellerini zorla elde etmek yolundan onları uzaklaştırarak zorbalık ve tahakküm yerine karşılarındaki milletlerinde en doğal haklarını kabullenmeleri sağlanmalıdır. Baskıcı, faşist liderler yerlerine insanlık için bir şeyler yapma kaygısı taşıyan kişiler yetiştirilmeli ve aklın icaplarını yerine getirmeye ikna edilmelidir. Eğer davalarında haksız iseler haklı çıkmaya çalışmanın en büyük ahlaksızlık olduğu onlara öğretilmelidir. Kuvvetli iseler zorla, kuvvetsiz iseler bir kuvvetli haminin koltuğunun altına girerek hile ile emellerini elde etmeye çalışmanın iftihar edilecek bir tutum değil, utanılacak bir gidiş olduğunu fark etmeleri sağlanmalıdır.

Bu yapılmazsa ne coğrafyada yaşayan fertlerin, ailelerin huzura, ne cemiyetin selamete ne de milletlerin ebedi sulha ulaşması mümkün değildir. Uzlaşıcı bir ruha kavuşmamış ya da kavuşamamış insanlar bir davayı, bir meseleyi görüşerek anlaşarak, imkânları yoklayarak, haklıyı haksızı ayırt ederek halletmeye ruhlarını alıştırmamış kimseler, uzlaşıdan sadece kendi davalarının kayıtsız kabulünü düşünen kavimler, daima rahatsızlığa, karışıklığa ve büyük felaketlere sebep olacaklardır.

Davalarını çıkar yolları arayarak değil de zorla gerçekleştirmeye kalkan yahudilerin Ortadoğu coğrafyasında sebep oldukları rahatsızlıkları burada uzun uzun yazmaya gerek yok. Ortadoğu’da yaşanan tüm acıların sebebini bu uzlaşmaz ruhlar teşkil ediyorlar. Bu ruhların beslendikleri kaynak din adında topluma sürülünce de tartışmaların önü kesiliyor ve insanlar tahrif edilmiş Tevrat ayetleri adına katliama tabi oluyor. 60 sene evvel atılan tohum hamdolsun bugün istenilen meyveyi verememiş ve kendi döktükleri kanda kendi vatandaşları da acı içerisinde kıvranmaktadır.

60. yılında ruhu da itikadı da zulümden peyda olmuş bir ideolojinin takipçileri sadece acı ve gözyaşları var edebilmişlerdir. Bu insanların her bakımdan habis bir ruh taşıdığı, şahsi emellerini gerçekleştirmek için dünyayı birbirine katmaktan çekinmeyecek derecede gemi azıya aldıkları şüphe götürmez bir hakikattir. Gazze’de ya da Filistin’de günlük ekmeklerini kazanarak huzur içerisinde yaşamaktan başka bir dilekleri olmayan masum insanları çoluk çocuk demeden doğramak bölgede tek bir Arap bırakmamak bunların tek emelleridir.

Bunlar bir din kisvesine bürünmüşler, kan ve acı dolu ideolojilerini Musa’ya atfederek zulümlerine temel hazırlamışlardır. Tuttukları yol Akdeniz’in ılık sularını kaynatmakta insanlığı daha büyük acılara sürüklemektedir. Sevindirici olan şu ki, 60. seneyi devriyelerini eski neşe ile kutlayamayacaklar, yenilmez denilen, devletlere karşı kafa tutan işgal ordusu bir avuç mü’min yürek karşısında tarihi yenilgileri tatmıştır.60. yıl inşallah sonun başlangıcıdır. Belki de işgalin 70. yılı bağımsız Filistin Devletinin kuruluş şenliklerine gebe olacaktır. Kim bilir belki daha da yakın bir tarihte.