"Google" arama motorunda arayacak olduğunuz kelimeyi
veya cümleyi eğer "..." (çifti tırnak) arasına hangi
kelimeleri yazarsanız yazınız, yazmış olduğunuz her
veriyi sayısal olarak değerlendiren (compitür) denilen
makineler, belirlenmiş olan kriterlere göre işin içine
torpil karıştırmadan: Objektif bir şekilde ne varsa o
anda belleğinde size var olanı ortaya koyarak
verecektir.
Elbette Google' den başka arama motorları da var.
Kullanım ve dil desteğinden dolayı bu gün tüm dünyada en
önde gelen sitelerden birisi olmaya devam ediyor.
Sanırım, hizmetlerindeki kalitesine devam ederse de;
insanlar gereği gibi davranarak hizmet edeni baş tacı
yapmaktan zerre geri durmayacaktır.
Biz
konumuza da gerekli desteği "Google"den alarak
meselemizi izah etmeye gayret etmekteyiz.
Zaman zaman sizlerle paylaşmaya devam ettiğimiz
yazılarımızda “Sevgipolog” kelimesi üzerine kendi
kişisel hikâyemizi aktarma fırsatını,(aralarında
olmaktan onur duyduğum) Sufizmveinsan.com sitesinde
bulabilmiştimı. Bu konuda merak edenler
Psikolojinin P'si
Kayboldu Yetiş İmdadıma Sevgipoloji
isimli yazımızda nelerden bahsettiğimizi tekrar gözden
geçirebilirler. Çünkü bu sefer izah edeceğimiz konumuzun
bu zeminde anlaşılması gerekmektedir.
Neden Psikolog değil de Sevgipolog neden psikoloji değil
de Sevgipoloji ?
Bu
iki kavramda insan için dizayn edilmiş kavramlardır. İlk
önce İnsanı ele alarak başlayan her kelime zamanla asıl
fonksiyonunu ve icra alanını kaybetmektedir.
Bazen işin içine başka tür kaygılar da
girebilmektedirler.
İnsan ne iş yaparsanız yapınız, İnsanlar
değerlendirecekleri alan konusunda genlerine kadar
işlemiş olan, tarihin derinliklerindeki değerlerinin
oluşumuyla birikimleri sonucunda karar vermektedirler.
Bu
yönde, Cumhuriyet Üniversitesi Çok değerli
öğretim görevlisi sayın Necati DEMİR “İnsanda
semantik düşünsel” isimli denemesinden parçalar halinde
yer verecek olduğum aralıklarla çağdaşımız olan
Cassirer,
(1874-1945) İnsan Üstüne yazdığı Bir
Deneme’sinde ‘İnsan Nedir? Sorusunu sorarak. (-maddeci
ve evrimci düşünürlerin göremediği-)
İnsanla hayvan arasındaki ayrım belgelerinden biri de,
insanın kendisi tarafından yaratılmış bir çevresi olduğu
halde hayvana o çevre daha baştan verilmiş olması
gerçeğini gündeme getirerek hayvana özgü işlevsel
çevrenin alıcı ve etkileyici dizgeleri hayvanı anlamada
çok işe yaradığını ancak, insanı anlamada yeterli
olamayışına,dikkat
çekiyor ve devamında…
“Aslında,
insan psikolojisini, hayvanlar üzerinde yapılan deney
verilerine indirgemekle Psikoloji çalışmalarını
nesnelleştirdiklerini savunan atomcu, işlevci davranışçı
psikoloji okulları psikolojiyi asli alanından
uzaklaştırıp fizyoloji konumuna düşürdüklerini fark
edemediler”.
İnsanı insan yapan en önemli özelliği onun olgu ve
olaylara fenomenal görüntülere tek bir anlam
yüklememesidir.
Simgesel dizge vasıtasıyla insan tek anlamlılıktan
kurtulduğu için onun düşünen hayvan olarak tanımlanması
yetersiz kalmaktadır. Onun en belirgin tanımı,
simgeleştiren varlık olmasıdır. İnsan Sokrates'ten beri
'kendini bilen canlı' ise insanın kendini bilmesinin en
iyi yolu da bu simgeler dizgesidir. Casirer'e göre,
Bunlar (dil, mitoloji, din, sanat ve tarih) insan
yaşamının karmaşık olan kültürel evreninin dokularıdır.
Cassirer, insanı doğanın sade bir uzantısı sayan
anlayışlara aykırı bu anlayışını temel alarak insanın
bir organizma olarak biyolojik ilkelere bağlı olduğunu
ancak onu salt organizma olarak görmenin de yetersiz
kalacağını çünkü, insanın bir de işlevsel yönünün
bulunduğunu ve bunun biyolojik ilkelere göre
açıklanamayacağı kanısındadır.
Kısaca
tarihin en yakın düşünürlerinden de yorumlarının
yorumlarımıza parelel olduğunu görmek sevindirici
doğrusu. Bu konuda bilinen küçük bir fıkra vardır,
sürekli hayvanları inceleyerek deney deney diyen bir
araştırmacı sabırla çalışarak iki fareye acıktıkları
zaman burunları ile bir zile basmayı öğretmiş.....
üç
gün sonra bu farelerden biri diğerine şöyle demiş....:
'
enayiyi amma da alıştırdık yahuuu... her zile
bastığımızda bize peynir veriyor
'.:))
Tabi mesele bu kadar basit değil elbette…
Ortada bir enayi yok. Ancak milleti enayi yerine koyan
pek çok kişi ve kuruluş var maalesef.
Ben de üzerime düştüğü kadarıyla kompitürümde
incelemeler yaparken elbette Google'den oldukça çok
yararlanmaktayım.
Kimisi “google”de arar kimisi “youtube” da
Aradığı her neyse zihniyeti tıklar görür ekranda
Her
bilim, ilim, sanat, veya sanatı-atçı belden aşağı ve
yukarıda hangi işlerle meşgul olursa olsun insanlar,
“google” herkese açık hizmet anlayışına devam
etmektedir.
Googleden yapılan açıklamalar ışığında, hatta zaman
zaman raporlarda yayınlayarak hangi ülkenin en çok hangi
kelimeyi aradığını duyurmaktadır. Ülkemizin hangi konuda
hangi kelimeleri aradığını sanırım hemen herkes duydu
bir şekilde.
Yani
kelimeler birikimin tartanıdırlar. Eğer siz çocuk
pornosu konusunda en öndeki ülkelerden seniz kelimelerin
birer ahlak veya şeref pusulası olduklarını inkâr
edemezsiniz.
Konuya
Cassirer
in de dediği gibi simgesel anlayan varlıklar oluşumuzdan
dolayı şimdilik sadece kelimelerle açıklık getirmeye
çalışacağım.
Kelimeler anlam tuğlalarıdır.
Kelimeler semantik olarak ilmeklediğiniz kaderinizin en
temel örgüsüdür.
Nörolojik silah veya nörolojik ilaçtır kelimeler.
Birer tablettir renkli renkli cezp edici
Her
bir hece her bir ses veya tek bir harfi yok edici.
Ne
hastadır insan nede sağlıklı olan
Kelimeler hastadır, Kelimeler değildir şifa
Ona
verilen manalardadır.
İnsanın Kafatasındaki Darüşşefeka
Kelimelerdir her neyse verilen, anlam içinde, yaşamda
olan
bütün etiketler kelimelere takılmış aslında,
taşınması zorunlu birer tasma...
Her
insanca tasmanın malum anlamı bilindi üzere; Tasmanın
sahibine hav hav derler. Deneysel Metotlarla hav hav
lara yönelik deneylere de pav pav derler.
Tarihte bu tasmaları yanlışlıkla köpeklerin boyunları
yerine kendi beyinlerine takanların sayısı sayılamayacak
boyutlardadır.
Şartlandılar hep birlikte birlikte Ha hav, ha pav
amaannn işte canım dilim sürçtü özür özür Pavlow Pavlow
Kim
bu Pavlow derseniz eğer adamın kendi şahsiyetiyle
bir alıp veremediğimiz yok. Elbette katkıları olmuştur
elinden geldiğince, dilinin döndüğünce anlatmaya da
çalışmış adamcağız. Batı materyalizminin torunu olarak
hizmet etmiş kafasına göre. Ancak, ahhh ne olurdu
köpeklerin salyasının
şırıngayla miktarını ölçeceğine, kendi iç alemine
dönseydi de özündeki hakikatin sırlarına erişebilseydi
fena mı olurdu. Veya onun gibi adının önünde bilimsel
olan ne kadar takı varsa kullanan güruhun hala
hissetmekten uzak olduğu bazı gerçekleri Kuantum
fiziğiyle beraber maddenin de mananın da aynı özden
oluştuğunu keşfedememiş olsalar bile hissetmelerine kim
engel olabilir di ki. O yüzden Köpeğin her hav lama
sesine duydukları lezzet ve haz o güruhu o kadar
etkilemiştir ki. Bu gün o güruhun peşinden giden
yüzlerce aciz hala adına bilimsel dedikleri metotlara
ısrarla devam etmekteler.
Bu
acizlerin ülkemizde de temsilcileri yok değil sayıları
az olsa da kendi zihniyetlerinin devamına hizmetkâr
olamaya devam ettikleri ortadadır.
Kim
en çok dikkat edecek bu kelimelere veya kimin dikkat
etmesi lazım gelir kelimelere karşı dikkat konusunda
hassasiyetin toplum tarafından algılanmasına kim ön ayak
olmalıdır. Elbette uzman'lar ne güzel kelime. Ancak içi
boş olursa o zaman “uzman” değil “azman”
kelimesinin anlamıyla özdeşleşir.
İster uzmanlar isterse azmanlar farkına varsınlar ya da
varmasınlar bizler farkına vardığımız düşüncelerimizi
sizlere “usta” olarak aktarmaya devam edeceğiz.
"Uzman farazide çalışır usta arazide,
Çalışmanın paydası
üretmenin faydası
varsa vebali her neyse hakkı
Sonuç: Şaşmayan ilahi terazi de"
|