Türban meselesinin arka planı
Nazım Akpınar
 

Ülkemizi uzun yıllardır meşgul etmekte olan türban meselesi tekrar gündemde yerini aldı. Mesele, uzun yıllar tartışılmakla beraber görüş olarak uzlaşmanın sağlanamadığı da bir gerçek.

Özellikle günümüz önde gelen İlahiyatçı düşünürler,   başörtüsünün Türk aile geleneğinde yer aldığına,  türbanın ise tamamen bir siyasi simge olduğuna vurgu yapmaktalar. Konuyla alakalı olarak Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Şahin Filiz yeni bir araştırma kitabı yayımladı. Kitap, “Başörtüsü Söyleminin Dinsel Temelsizliği ve İslam Felsefesi Açısından Eleştirisi” başlığını taşıyor. Kitabın meseleyle ilgili orijinal tespitler ve yaklaşımlar taşıdığını düşünüyorum. Dr.  Filiz’e göre referans gösterilen ilgili ayetlerde türban ya da başörtüsü yer almıyor. Olayın sürekli gündeme taşınmasının ise ideolojik arka planı bulunuyor. Bu ve benzeri görüşleri Yaşar Nuri Öztürk,  eski Samsun İlahiyat Fakültesi Dekanı Osman Zümrüt ve benzer aydınlar da savunuyor. Öncelikle ilgili ayetlerde geçen kelimeleri kısaca irdeleyelim:

Nur 31’de Farc tekil. Çoğulu Furuc. Anlamı erkek ve kadının cinsel uzvu.  

Cayb tekil. Çoğulu Cuyub. Anlamı Meme, göğüs.

Himar tekil. Çoğulu Humur. Anlamı cahiliye dönemi Arapların giydiği bir dokuma elbise türü.  

Ahzap 59’da ise cilbab kelimesi geçiyor. Bu da göğsün yaka bölümünü kapatan bir örtü işlevi görüyor. Ayetlerin nüzul (iniş) sebepleri de oldukça ilginç. Nur 31’in iniş sebebi, Hz.Ayşe’nin boynundaki gerdanlığını düşürmesi üzerine ziynet eşyalarının gizlenerek koruma altına alınması hedefleniyor. Burada ziynet hem takı ve mücevher,  hem de kadının ilgi çekici uzuvları anlamında değerlendiriliyor. Ahzap 59’un iniş sebebi de dönemin hür ve cariye kadın ayrımında yatıyor. Örtünme o dönemde hür kadınlar için bir işaret anlamı taşıyor ve cariyelerden ayırt edilmelerini sağlıyor. Cariyeler vücut hatları açık olduğu için özellikle geç vakitlerde dışarı çıktıklarında dönemin art niyetli insanları tarafından tacize uğruyor. Bunun üzerine ayet iniyor. Kuran’da cariye ve kölelik müesselerini düzenleyen ayetlerin ruhuna indiğimizde ise aslında bu tür sınıflandırmaların ortadan kaldırılmasının hedef alındığını müşahede edebilmekteyiz. Ayetleri toplu olarak değerlendirdiğimizde meselenin tamamen ahlaklı ve erdemli bir toplum yaratma amacına dönük olarak sosyolojik ve insani düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Günümüz şartlarında ise mesele maalesef, salt dış görünüşe ve şekle indirgenmiştir. Zaten ölçüyü yine bir başka ayet açık olarak vermektedir. Ayette “Takva elbisesi daha hayırlıdır” beyanıyla fenalıklardan sakınma noktasında aslolan unsurun takva boyutu olduğu ve korunmanın da ancak takva ile gerçekleşebileceği vurgulanır. Bir başka deyişle örtü,  bir iffet ve özgürlük ölçüsü olarak değerlendirilmemelidir kanaatimce. Zira, örtünmeyen bayanlar içinde de iffetli insanlar bir hayli çoktur. Görünüşte örtünen,  fakat art niyet taşıyan kadınların varlığı da bir vakıadır.

Özellikle ülkemizde, örtünen kesimde, birçok uygulama farklılığı da göze çarpmaktadır. Örneğin, kimisi başını örterken vücut hatlarını ve ziynetlerini açabilmektedir. Kimisi komple çarşafa bürünmekte, kimisi de sadece klasik başörtüsüyle yetinebilmektedir. (Henüz peçe takanlara rastlamış değilim). Tek tip kıyafet uygulaması ise daha çok İran,  Afganistan gibi ülkelerde görülür. Esasen, türban meselesinin arka planı da bu noktaya dayanmaktadır şöyle ki:

Bildiğimiz gibi Emperyalizmin (sömürge sisteminin) en önemli hedef ve amacı,  kontrolüne almak istediği ülkeleri gerek ekonomik gerekse sosyal kargaşaya sokarak iç savaşa sürüklemek ve parçalamaktır. Geri bırakılan belirli ülkeler zaten kontrollerindedir. Önlerinde en büyük engel ise ülkemizdir. Bu nedenle hassas meseleler sürekli kaşınarak kaos ortamı yaratılmak istendiği açıktır. Bunu önlemek için farklı görüşlerde olunsa da herkesin sağduyu ve aklı selimle hareket etmesi elzemdir. Cumhuriyetimizin başta laiklik ilkesi olmak üzere demokratik ve üniter yapısına sahip çıkmalı,  hassas değer ve ilkelerimizden asla ödün vermemeliyiz. Zira ülke olarak bekamızın temel prensibi vatanperverlik hissidir. Vatan mevhumu taşımayan insan bana göre maneviyatını da yitirmiş demektir. Özellikle art niyetli kesime prim verecek yaklaşımlardan şiddetle kaçınmalı,  her zaman bütünleştirici ve birleştirici olmalıyız. İnançlı ya da inançsız gibi ayırımlar bize hiçbir şey kazandırmayacaktır. Aksine kutuplaşma ve kamplaşma artacaktır.  

Mesele neredeyse türban eşittir Müslümanlık noktasına getirilmiş ve indirgenmiştir. Kurân 23 yılda tamamlanmış, tebliğin 17. senesinde ise örtünmeyle alakalı teklifler beyan edilmiştir. Esasen inanç esaslarında da başörtüsü yer almamaktadır. Öncelikle iman edilesi esaslar belirlenmiştir. Şayet bir hanım kardeşimiz, örtünme ayetlerini başörtüsü olarak olarak algılıyorsa ona da anlayış gösterebilmeliyiz. Asıl sorun ve tehlike ise belirttiğimiz sömürgeci çevrelerin ve ülkelerin dinimizi devletleştirme ve saltanata dönüştürme projesi ve çabalarıdır. Her ne kadar şeriat devleti söylemi ve özlemi belirli çevrelerce dile getirilse de gerçekte asıl amaç,  Hıristiyan ve Yahudi örgütlerin (samimi dindar ruhanileri tenzih ederiz) tek dünya imparatorluğu planlarını gerçekleştirme idealleridir. (Evangelistler, Hıristiyan görünümündeki Yahudilerdir).

    Velhasıl,  şekilperestlik insanın sonsuzluk yolunu tıklamakla kalmamakta,  insanların aldatılmalarına da neden olmaktadır. Bunu fark edemeyen toplumlar ve uygarlıklar da sonuç olarak mahvolma sürecine girmiş olmaktadırlar. Antropologlar da benzer bir tespitte bulunarak sembollerin ve şekillerin artmasıyla medenileşmenin gerileyeceğine ve gelenekçi tutumun artacağına vurgu yapmışlardır. Buradan hareketle şu sonuç değerlendirmesini yapmamız yerinde olacaktır:

“Evrensel sistem ve düzeni açıklayan İslam,  asla âdet ve örf uygulamaları değildir. Manevi yaşantımızda önceliğimiz, Kurân’ın ruhuna nüfuz edebilmektir. Bunu başarabilirsek kavga ve çekişmeler son bulacaktır. O zaman insanlar,  içinde yaşadıkları toplumun giyim,  kuşam ve davranış biçimleriyle hiç uğraşma gereği bile hissetmeyeceklerdir. İslam’da insanlara gösterilen asıl ve öncelikli hedef, kendi potansiyellerinde mevcut bulunan İlahi özellik ve güçleri keşfetmeleri ve açığa çıkarmalarıdır. Özlerindeki Allah isimlerinin özelliklerini müşahede ederek Rablerini tanıttırmak, Rabbani kuvvelerini yaşamlarına geçirmek, yaşam sistemini algılatmak ve sistemin evrendeki açığa çıkış özelliklerini fark ettirerek seyrettirmektir. Bu kadar öncelikli ve hayati kazanımlar dururken hâlâ dış görünüşte takılıp kalmak ne kadar hazindir. Yazımızı günümüz mânâ büyüklerinden birinin mesnevi dizeleriyle bitirelim:

Günah olan görünen şey değil! Bakış tarzı

Art niyeti terbiye için örtünme farzı.

Çıplağa ressamca bak!Göz zinasından sakın.  

Cennette çırılçıplaktık ama Allah’a yakın.

Asıl çıplak edepten yoksun olan insandır!

Hicap,  perde demektir! Ar Allah’tan ihsandır.

Yüz örtülmez! Orda var çünkü secde izleri!

O izleri izlersen yakalarsın Biz’leri (Hak erenleri)

Allah kendini örtüp insanı yaptı perde!

En büyük tesettür bu! Aç onu Hakk’a er de!

İstafade Edilen Kaynaklar:
Üstad Ahmed Hulûsi (İslam-İnsan ve Din)
Yaşar Nuri Öztürk (Kuran’ı Anlamaya Doğru)
Süleyman Ateş (Yüce Kuran’ın Çağdaş Tefsiri)

 

 
 
Samsun - 19.02.2008
ahad103@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com