Ülkemizi uzun
yıllardır meşgul etmekte olan türban meselesi tekrar
gündemde yerini aldı. Mesele, uzun yıllar tartışılmakla
beraber görüş olarak uzlaşmanın sağlanamadığı da bir
gerçek.
Özellikle
günümüz önde gelen İlahiyatçı düşünürler, başörtüsünün
Türk aile geleneğinde yer aldığına, türbanın ise
tamamen bir siyasi simge olduğuna vurgu yapmaktalar.
Konuyla alakalı olarak Selçuk Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Şahin Filiz yeni
bir araştırma kitabı yayımladı. Kitap, “Başörtüsü
Söyleminin Dinsel Temelsizliği ve İslam Felsefesi
Açısından Eleştirisi” başlığını taşıyor. Kitabın
meseleyle ilgili orijinal tespitler ve yaklaşımlar
taşıdığını düşünüyorum. Dr. Filiz’e göre referans
gösterilen ilgili ayetlerde türban ya da başörtüsü yer
almıyor. Olayın sürekli gündeme taşınmasının ise
ideolojik arka planı bulunuyor. Bu ve benzeri görüşleri
Yaşar Nuri Öztürk, eski Samsun İlahiyat Fakültesi
Dekanı Osman Zümrüt ve benzer aydınlar da savunuyor.
Öncelikle ilgili ayetlerde geçen kelimeleri kısaca
irdeleyelim:
Nur 31’de
Farc tekil. Çoğulu Furuc. Anlamı erkek ve
kadının cinsel uzvu.
Cayb
tekil. Çoğulu Cuyub. Anlamı Meme, göğüs.
Himar
tekil. Çoğulu Humur. Anlamı cahiliye dönemi
Arapların giydiği bir dokuma elbise türü.
Ahzap 59’da ise
cilbab kelimesi geçiyor. Bu da göğsün yaka
bölümünü kapatan bir örtü işlevi görüyor. Ayetlerin
nüzul (iniş) sebepleri de oldukça ilginç. Nur 31’in iniş
sebebi, Hz.Ayşe’nin boynundaki gerdanlığını düşürmesi
üzerine ziynet eşyalarının gizlenerek koruma altına
alınması hedefleniyor. Burada ziynet hem takı ve
mücevher, hem de kadının ilgi çekici uzuvları anlamında
değerlendiriliyor. Ahzap 59’un iniş sebebi de dönemin
hür ve cariye kadın ayrımında yatıyor. Örtünme o dönemde
hür kadınlar için bir işaret anlamı taşıyor ve
cariyelerden ayırt edilmelerini sağlıyor. Cariyeler
vücut hatları açık olduğu için özellikle geç vakitlerde
dışarı çıktıklarında dönemin art niyetli insanları
tarafından tacize uğruyor. Bunun üzerine ayet iniyor.
Kuran’da cariye ve kölelik müesselerini düzenleyen
ayetlerin ruhuna indiğimizde ise aslında bu tür
sınıflandırmaların ortadan kaldırılmasının hedef
alındığını müşahede edebilmekteyiz. Ayetleri toplu
olarak değerlendirdiğimizde meselenin tamamen ahlaklı ve
erdemli bir toplum yaratma amacına dönük olarak
sosyolojik ve insani düzenlemeler olduğunu görüyoruz.
Günümüz şartlarında ise mesele maalesef, salt dış
görünüşe ve şekle indirgenmiştir. Zaten ölçüyü yine bir
başka ayet açık olarak vermektedir. Ayette “Takva
elbisesi daha hayırlıdır” beyanıyla fenalıklardan
sakınma noktasında aslolan unsurun takva boyutu olduğu
ve korunmanın da ancak takva ile gerçekleşebileceği
vurgulanır. Bir başka deyişle örtü, bir iffet ve
özgürlük ölçüsü olarak değerlendirilmemelidir
kanaatimce. Zira, örtünmeyen bayanlar içinde de iffetli
insanlar bir hayli çoktur. Görünüşte örtünen, fakat art
niyet taşıyan kadınların varlığı da bir vakıadır.
Özellikle
ülkemizde, örtünen kesimde, birçok uygulama farklılığı
da göze çarpmaktadır. Örneğin, kimisi başını örterken
vücut hatlarını ve ziynetlerini açabilmektedir. Kimisi
komple çarşafa bürünmekte, kimisi de sadece klasik
başörtüsüyle yetinebilmektedir. (Henüz peçe takanlara
rastlamış değilim). Tek tip kıyafet uygulaması ise daha
çok İran, Afganistan gibi ülkelerde görülür. Esasen,
türban meselesinin arka planı da bu noktaya
dayanmaktadır şöyle ki:
Bildiğimiz gibi
Emperyalizmin (sömürge sisteminin) en önemli hedef ve
amacı, kontrolüne almak istediği ülkeleri gerek
ekonomik gerekse sosyal kargaşaya sokarak iç savaşa
sürüklemek ve parçalamaktır. Geri bırakılan belirli
ülkeler zaten kontrollerindedir. Önlerinde en büyük
engel ise ülkemizdir. Bu nedenle hassas meseleler
sürekli kaşınarak kaos ortamı yaratılmak istendiği
açıktır. Bunu
önlemek için farklı görüşlerde olunsa da herkesin
sağduyu ve aklı selimle hareket etmesi elzemdir.
Cumhuriyetimizin başta laiklik ilkesi olmak üzere
demokratik ve üniter yapısına sahip çıkmalı, hassas
değer ve ilkelerimizden asla ödün vermemeliyiz. Zira
ülke olarak bekamızın temel prensibi vatanperverlik
hissidir. Vatan mevhumu taşımayan insan bana göre
maneviyatını da yitirmiş demektir. Özellikle art niyetli
kesime prim verecek yaklaşımlardan şiddetle kaçınmalı,
her zaman bütünleştirici ve birleştirici olmalıyız.
İnançlı ya da inançsız gibi ayırımlar bize hiçbir şey
kazandırmayacaktır. Aksine kutuplaşma ve kamplaşma
artacaktır.
Mesele neredeyse
türban eşittir Müslümanlık noktasına getirilmiş ve
indirgenmiştir. Kurân 23 yılda tamamlanmış, tebliğin 17.
senesinde ise örtünmeyle alakalı teklifler beyan
edilmiştir. Esasen inanç esaslarında da başörtüsü yer
almamaktadır. Öncelikle iman edilesi esaslar
belirlenmiştir. Şayet bir hanım kardeşimiz, örtünme
ayetlerini başörtüsü olarak olarak algılıyorsa ona da
anlayış gösterebilmeliyiz. Asıl sorun ve tehlike ise
belirttiğimiz sömürgeci çevrelerin ve ülkelerin dinimizi
devletleştirme ve saltanata dönüştürme projesi ve
çabalarıdır. Her ne kadar şeriat devleti söylemi ve
özlemi belirli çevrelerce dile getirilse de gerçekte
asıl amaç, Hıristiyan ve Yahudi örgütlerin (samimi
dindar ruhanileri tenzih ederiz) tek dünya imparatorluğu
planlarını gerçekleştirme idealleridir. (Evangelistler,
Hıristiyan görünümündeki Yahudilerdir).
Velhasıl,
şekilperestlik insanın sonsuzluk yolunu tıklamakla
kalmamakta, insanların aldatılmalarına da neden
olmaktadır. Bunu fark edemeyen toplumlar ve uygarlıklar
da sonuç olarak mahvolma sürecine girmiş olmaktadırlar.
Antropologlar da benzer bir tespitte bulunarak
sembollerin ve şekillerin artmasıyla medenileşmenin
gerileyeceğine ve gelenekçi tutumun artacağına vurgu
yapmışlardır. Buradan hareketle şu sonuç
değerlendirmesini yapmamız yerinde olacaktır:
“Evrensel sistem
ve düzeni açıklayan İslam, asla âdet ve örf
uygulamaları değildir. Manevi yaşantımızda önceliğimiz,
Kurân’ın ruhuna nüfuz edebilmektir. Bunu başarabilirsek
kavga ve çekişmeler son bulacaktır. O zaman insanlar,
içinde yaşadıkları toplumun giyim, kuşam ve davranış
biçimleriyle hiç uğraşma gereği bile
hissetmeyeceklerdir. İslam’da insanlara gösterilen asıl
ve öncelikli hedef, kendi potansiyellerinde mevcut
bulunan İlahi özellik ve güçleri keşfetmeleri ve açığa
çıkarmalarıdır. Özlerindeki Allah isimlerinin
özelliklerini müşahede ederek Rablerini tanıttırmak,
Rabbani kuvvelerini yaşamlarına geçirmek, yaşam
sistemini algılatmak ve sistemin evrendeki açığa çıkış
özelliklerini fark ettirerek seyrettirmektir. Bu kadar
öncelikli ve hayati kazanımlar dururken hâlâ dış
görünüşte takılıp kalmak ne kadar hazindir. Yazımızı
günümüz mânâ büyüklerinden birinin mesnevi dizeleriyle
bitirelim:
Günah olan
görünen şey değil! Bakış tarzı
Art niyeti
terbiye için örtünme farzı.
Çıplağa ressamca
bak!Göz zinasından sakın.
Cennette
çırılçıplaktık ama Allah’a yakın.
Asıl çıplak
edepten yoksun olan insandır!
Hicap, perde
demektir! Ar Allah’tan ihsandır.
Yüz örtülmez!
Orda var çünkü secde izleri!
O izleri
izlersen yakalarsın Biz’leri (Hak erenleri)
Allah kendini
örtüp insanı yaptı perde!
En büyük
tesettür bu! Aç onu Hakk’a er de!
İstafade Edilen Kaynaklar:
Üstad Ahmed Hulûsi (İslam-İnsan ve Din)
Yaşar Nuri Öztürk (Kuran’ı Anlamaya Doğru)
Süleyman Ateş (Yüce Kuran’ın Çağdaş Tefsiri) |