Kur'an'da insanın ve/veya Adem’in yaratılışıyla, cennet
ve cehennemi kapsayan ahiret hayatıyla ilgili birçok
ayet, vahyin zaman ve mekan ötesi niteliğinden dolayı,
mecazi, sembolik bir dildedir. Bu, şer’i ayetlerde
dâhil, vahyin niteliğinden dolayı, tüm ayetler için
geçerli bir özelliktir; ancak, yaradılış ve ahiretle
ilgili ayetlerde daha da çok göze çarpar. Bunun bir
nedeni de, insan anlayışının sürekli olarak kuşaktan
kuşağa değişmesi ve vahyin her idrake seslenebilme
kapasitesi göstermesidir. Mecazi bir metin, her zaman
tarihsel ve kültürel formlarla ya da dönemin bilimsel
formlarıyla sınırlandırılmaktan kurtularak, her an ve
mekânda, her ayrı zihinde hatta aynı zihnin değişik
hallerinde, metne bakan idrake göre şekillenen, evrensel
bir nitelik kazanır.
Bu kısa açıklamaya dayanarak ve Elmalılı M. Hamdi
Yazır’ın
(öl.1942) görüşlerinden de
faydalanarak deriz ki, çoğu tefsircilerin dediği gibi,
Kur’an’ın hem zahiri hem de batini anlamları vardır.
Fakat “Eğer Kur’an Allah’tan başkası tarafından
olsaydı, elbette içinde birçok çelişkiler bulurlardı.”
(4/82) ayetinde de denildiği gibi, geniş bir idrakle
algılandığında, gerçekte farklılık ve çelişkilerden
uzak, son derece açık bir kitap olduğu, zahir ve
batınının birbirini tamamladığı görülür. “İki denizi
salıvermiştir, birbirleriyle neredeyse kavuşacaklar.
Aralarında engel vardır, bir an birbirlerine tecavüz
etmezler” (55/19–20) ayetinin olabilecek bir batıni
yorumuyla bakarsak, zahir ve batın denizlerinin
karışmalarıyla birlikte, zahiri yorumun batini yorumları
ya da batini yorumun zahiri yorumları aşmayacak bir
tarzda yapılması gerekir. Bu sınırlarla sınırlı bir
haddi aşmamak üzere, Kur’an’dan alınacak ilhamların da
sonu yoktur. Zira “De ki eğer Rabb’imin kelimeleri
için deniz mürekkep olsa idi, kesinlikle Rabb’imin
kelimeleri tükenmeden denizler tükenirdi. Bir o kadar
daha yardımcı getirsek bile.” (18/109) Yine bu
manalardan dolayı, kâinat kitabı, entelektüel ya da
sıradan bir zihnin düşünsel, duygusal, bilimsel ya da
sanatsal aktivitelerine ayna olabilecek, kısacası her
idrak seviyesine kendi algılayış dünyasından
seslenebilecek enginliğe sahiptir. Bu nedenle haddin
aşılmaması koşuluyla, Kur’an, her türlü yoruma da
açıktır ve O’nun asıl zenginliği, Allah’ın bitmez
tükenmez ve Kemal olan İlim zenginliğinin bir tezahürü
olmasındandır. Sufi yorumların çeşitliliği de
bu anlayışa dayanır. |