İnsanlık
tarihindeki en büyük bilimsel devrimlerin birinin
eşiğinde DURUYORUZ. Bilim, çok derin bir dönüşümden
geçiyor: Dönüşümü keşif çağından ustalık çağına
yapıyoruz. Bu bazılarının ileri sürüp savunduğu gibi
‘’bilimin sonu’’ değil, fakat doğanın dansının pasif
gözlemcileri olmaktan onun aktif koreografları
olmaya olan tarihsel dönüşümümüzdür.
BBC4 belgeseli,
Geleceğin Geniş Görüşü’nde, kendini açığa
çıkaran üç anahtar alanı incelemeye karar verdik:
Bilimin üç direği olan zeka, hayat ve madde. Bu
dönüşümün temellerinin bu üçüne dayalı olduğunu pek
az insan farkediyor.
Bilgisayar devrimi ve
elektroniğin yaygınlaşmasıyla, zekanın yapay
formlarını idare ediyoruz. DNA ve İnsan Genom
Projesi’nin çözülmesiyle, genleri sadece
kataloglamakla kalmayıp ustalıkla idare ediyoruz ve
Kuantum
Teorisi’nin keşfiyle de, bireysel atomların
davranışlarını yönlendiriyoruz.
Zeka devrimiyle
başlayalım. Hepimiz biliyoruz ki, bilgisayar gücü
her 18 ayda bir ikiye katlanır. Fakat bu üstel
patlamanın çevremizdeki her yerde, kıyafetlerimizde,
mobilyada, arabalarda, hatta gözlüklerimizde
mikroçiplerle katıştırılmış, aynı anda birden fazla
yerde olan, hesaplanan bir çağı getirdiği gerçeğinin
değeri indirgenmektedir. Elektrik gibi bilgisayar da
‘’ortadan kaybolacak’’ ve zeka her yerde ve hiçbir
yerde, duvarlarda ve hayatlarımızın yapısında
sessizce isteklerimizi yerine getirecektir.
‘’Bilgisayar’’ kelimesi lisandan bile kalkabilir.
Mesela, arabalar kendi
kendilerini sürecekler. Serilerde, bu şoförsüz
arabaların birini bir metreden az mesafede arabanın
yerini kesin olarak saptayabilen bir GPS ünitesinin
kılavuzluğuyla ben ‘’sürüyorum’’. Sonunda bu, trafik
lambalarını ve hatta trafik kazalarını ortadan
kaldırabilir.
Şu anda size gülünç
gelebilir ama, yakında taktığımız gözlükler tüm
internet kapasitesiyle bir ofis gibi olacaklar. Bu
gözlüklerin içerisinde insanların yüzlerini de
hatırlayan ve bize komut veren, böylece kiminle
konuştuğumuzu her zaman bilebileceğimiz tüm ses ve
video ev-eğlence sistemine sahip olabilirdik.
Sadece çevremiz
bilgisayarla-geliştirilmiş olarak kalmayacak,
tamamen yapay bilgisayarla-üretilen bir çevre
yaratmak mümkün olacaktır. Şimdiden, milyonlarca
insan İkinci Hayat gibi olan sanal yerlerde oynuyor,
aşık oluyor ve hatta para kazanıyorlar. Yapay
zekanın alanında, bilim adamları robotlara duygular
katmaya çalışıyorlar, çünkü onlar şimdi fark
ediyorlar ki duygular yapay zekanın kayıp
anahtarlarının bir tanesini elinde tutabilir.
Bütün bunlar çok derin
sosyal soruları arttırıyor. Bu teknolojiye daha ne
kadar devam etmek istiyoruz? Makineler egemen olup,
bizim yerimizi mi alacaklar? Muhtemelen. Fakat
konuştuğumuz araştırmacılar alternatif senaryoları
da ana hatlarıyla belirttiler: Mesela, kendi
zekamızı nerede geliştirdiğimiz, veya,
makinelerimizin zekasını sınırlandırmamız, veya
hatta buluşlarımızın içine karışıp, kaybolarak son
bulmamız gibi.
Biyotek,
bu devrimin ikinci direğidir. Program için kanım
analiz edildi ve genomum CD-ROM’a koyuldu. Gelecekte
hepimiz, zarar görmüş olan genlerimizi listeleyen bu
genetik “kullanıcı el kitabını’’ kullanacağız.
Aileme Alzheimer hastalığı uğramış gözükürken,
bireylerin Alzheimer hastalığına eğilimini
belirleyen ApoE geni mutasyonunu taşıyıp
taşımadığımı bilmekte hevesliydim.
Kuzey Carolina,
Winston Salem’deki Wake Forest Üniversitesi’ni
ziyaret etmek büyüleyiciydi. Oradaki araştırmacılar
insan organlarının hücrelerden büyüyebildiği bir
‘’insan vücudu mağazası’’ yarattılar. Deri,
burunlar, kulaklar, kemik ve kalp kapakçıkları
üretildi. Geçen sene, bu üniversitenin bilim
adamları dünyanın ilk fonksiyon gören idrar
torbasını yarattıklarında haber manşetlerine
çıkmışlardı. Şimdi karaciğer üzerinde çalışıyorlar.
Başka bir yerde,
araştırmacılar yaşlanmayı etkileyen genleri ayırmada
çok şaşırtıcı gelişmeler kaydediyorlar. Binlerce
yaşlı insandan genleri tarayıp ve onları genç
insanların genleriyle karşılaştırarak, yaşlanmanın
bütün genetiğini ayırabiliriz. İnsan ömrünü uzatmak
artık çılgın bir konuşma olmayabilir.
Bu teknolojiyi ne
kadar uzağa götürebiliriz? Hastalığı tedavi etmek
bir şeydir, fakat kendimizi ve çocuklarımızı
kozmetik için veya egoist nedenlerden dolayı
geliştirmek ise kesin bir olasılık. Programda,
genetiksel olarak gelişmiş fareleri olağanüstü
hafıza ve kuvvetle gösteriyoruz. Bu genlerin
kopyaları vücutlarımızda mevcut, öyleyse bizi
bebeklerin tasarımını yapmaktan ne durdurabilir?
Kanunlar bu
teknolojinin çalışmasını düzenlemek için geçmiş
olabilirler, fakat toplumumuz uyuşturucu ticareti
gibi olan diğer sosyal problemleri kontrol etmede
acınası bir iş yapmıştır. Yasal olmayan genlerde
ticaret yapılırsa ne olur? Şimdiden Olimpiyat
Komitesi, genetiksel olarak geliştirilmiş atletleri
meydana çıkarmanın yollarını araştırmak için bir
çalışma grubunu kurmuştur.
Üçüncü direğimiz
kuantum devrimidir. Bu bütün bilimin temelini
şekillendirir: Bu da bilgisayar devriminin modern
elektronik ve lazer aracılığıyla, biyoteknik
devriminin DNA ve proteinlerin tam 3D atomik
yapısını bize vermesiyle mümkün olmaktadır. Şimdi
kendi görünümlerini açmaya hazırlar.
Mesela, bir zamanlar
görünmezlik olanaksız olarak düşünülmüştü. Bunu
öğrencilerime kendi fizik derslerimde söylerdim.
Ancak olanaksız olan şu anda mümkün hale geldi, en
azından mikrodalga radyasyonu için. Maddenin ‘’meta
maddeler’’ diye adlandırılan yeni tipleri, objenin
mikrodalgalara görünmez hale geldiği şekillerde
mikrodalga radyasyonu bükebilirler.
Birkaç ay önce,
Iowa’daki Ames Laboratuarı’ndaki, Almanya’daki
Karlsruhe Üniversitesi’ndeki ve California Teknoloji
Enstitüsü’ndeki fizikçiler tamamen görünmezlik
olasılığını ileri sürerek bu sonucu görünür ışığa
genişletmişlerdir.
Işınlanma da bilim
kurgu saçması olarak düşünülmüştü, fakat
araştırmacılar şimdi fotonları ve hatta atomları bir
laboratuardan düzenli olarak ışınlıyorlar.
Gelecekte, belki de virüsler ve hatta yaşayan doku
ışınlananacak. “Öğrencilerime görünmezliğin mümkün
olmadığını olduğunu söylerdim. Fakat mümkün olmayan
şimdi mümkün.”
Belki de en büyük
gelecek vaat eden şey bireysel atomları
yönlendirme yeteneği olan nanoteknolojide
yatıyor. Karbon nanotüpler nihayet bir buton
dokunuşuyla uzayın içerisine bizi yükseltecek kadar
kuvvetli bir ‘’uzay asansörü’’ kurmamıza izin
verebilir. Hâlâ onlarca yıl uzakta olan rüya bir
objedeki bütün atomları yeniden düzenleyebilen ve
sanki bir sihir gibi başka bir şeye döndüren bir ‘’nanorobot’’
yaratmaktır. ‘’Nanoüretim’’ fikri acayip gibi
gözükse de doğa, nanomakinelerin varolduğunu zaten
bize göstermiştir: Mesela DNA molekülleri ve
ribozomlar. “Doğal” nanoteknoloji, yiyecek
moleküllerinin yığınını bir bebeğin içerisine
yalnızca dokuz ayda dönüştürür.
Tekrar söylüyorum,
ortada gerçek kaygılar var. Uzak bir gelecekte, bir
nanofabrika ya kontrolden çıkarsa? İşe yaramaz
nanorobotları ortadan kaldırmak için hızlı olan
nanorobotları yaratabilecek miyiz?
İnsanlık tarihindeki
en büyük bilim patlamasının eşiğinde harekete hazır
olabiliriz, fakat buna hazır mıyız? Yakında cansızı
canlandıran ve hayatı imajımızda yaratan Yunan
tanrılarının gücüne sahip olacağız. Fakat buna uymak
için Solomon’un bilgeliğine de sahip olacak mıyız?
Bilgeliğin bu önemli teknikler üzerinde
derinlemesine kuvvetli, demokratik bir tartışmayla
geldiğine inanıyorum. Bu tartışma da yalnızca
eğitimli, bilgili halkla olabilir. Serilerin amacı
bu tartışmaya başlamaktır.
(Kaynak: Scientist Dergisi 2628 no.lu
sayı, 3 Kasım 2007, sayfalar 58-59)
Kısa Biyografi:
Michio Kaku,
Henry Semat Kurulu Başkanı ve New York City
College’de Teorik Fizik Profesörlüğüne sahiptir.
Bütün parçacıkları ve doğanın temel güçlerini onları
küçücük süpersimetrik stringlerin titreşimleri
olarak modelleyerek, tek bir teoride anlatmaya
teşebbüs ettiği süperstring teorisinin bir dalı olan
string alan teorisinin ortak-kurucusudur.