Yüzlerce bilim adamı şu günlerde Avrupa’nın en büyük
nükleer araştırma merkezindeki (CERN) o süper
mikroskoptan çıkacak sonuçları merakla bekliyor.
CERN’de deneyler temmuz 2008 den itibaren
başlayacak. Bu deney için bilim adamları 14 yıldır
hazırlık yapıyordu. 4.4 milyon sterlin harcama
yapıldı. 27 kilometrelik alanda yerin 100 metre
altındaki tünellerde dev mıknatıslar yerleştirildi.
Mıknatıslık, -271 derecede süper iletkenlerden
elde ediliyor.
Heyetin baş fizikçisi ve Bilim Direktörü Jos Engelen,
"Bu deneyler sonunda çok
heyecan
verici yeni bulguların ortaya çıkacağından eminiz"
diyor. Evet ne bulunacağı kesin bilinmese de
kapasite ve özellikleri bakımından parçacık fiziği
tarihindeki en güçlü “yeni çarpıştırıcı” sistem
ile bilimde
çok
büyük bir sıçrama yaşanacağına kesin gözüyle
bakılıyor ve fiziğin
yeni
bir dönüşümün eşiğinde olduğuna inanılıyor.
Bir engel çıkmazsa Deneyler Temmuzda başlayacak.
Yeni buluşlarla evrendeki tüm olayların tek bir
denklemle ifade edileceği bir noktaya gelineceğini
umuyor bilim dünyası. Bütün formüllerin temelinde
yatan ana formüle ulaşmanın heyecanlı bekleyişi
yaşanıyor. Bilimi meşhur fizikçi John Wheeler’in
dediği noktaya doğru emin adımlarla ilerlediğini
söyleyebiliriz:
Wheeler şunu demişti? "Bir gün gelecek, bütün
eşyayı tek, harikulâde bir görüntü içinde
anlayacağız. Bu görüntü öylesine sade, öylesine
güzel
olacak ki, hepimiz birbirimize "Ah, biz ne kadar
aptalmışız! Nasıl oldu da anlayamadık. Başka türlüsü
olamazdı herhalde" diyeceğiz.
Maddenin temelinde ne bulunduğu ve maddenin aslının
neden ibaret olduğu öteden beri insanoğlunun en çok
merak ettiği konulardan birisi oldu. Madde esas
itibarı ile atom çekirdeğinden ibaret olduğuna göre
peki çekirdek elemanları (proton ve nötron) ne
kadar maddedir? Onlar maddeye ne kadar benziyorlar?
İşte bu sorulara kimse net cevap veremiyor.
19. yüzyılın sonunda, bilim dünyasında hâkim görüş
artık her şeyin keşfedildiği ve geriye ayrıntıların
kaldığı şeklinde idi. 20. yüzyılın başlarında
gelişen Kuantum Mekaniği ile bakış açımız genişledi
ve diğer başka boyutların varlığı ortaya çıktı.
Bilim olabildiğince mesafe aldı almasına ama
maddenin neden ibaret olduğu hala sır perdesi
arkasında saklı kalmaya devam ediyor.
İlk zamanlar madde âlemini ayakta tutan dört temel
kuvvetin (elektromanyetik kuvvet, çekim, nükleer ve
zayıf nükleer kuvvetler) atomun temelinde tek bir
kuvvet hâlini aldığı fark edildi. Bu defa kâinatı
izah edecek daha temel ve basit bir teorinin, bütün
hâdiseleri açıklayacak her şeyin teorisinin
kurulabileceğini akla getirdi. ‘Birleşik Alanlar
Teorisi’ bu yönde ulaşılmış önemli bir merhale oldu.
Bu teori, önceleri ayrı ayrı mefhumlar kabul edilen
kuvvet alanları, ışık, ısı, elektrik ve
manyetizmanın artık tek bir yapının ‘farklı
görünüşleri’ olduğunu anlatıyordu. Şimdi Büyük
Birleştirme teorisi (GUT) gündemde. Bütün
sistemlerin âhenkle işlemesinde rol alan kuvvetler
ve bütün maddî unsurlar, tek bir hakikatin değişik
yansıma ve tecellilerinden başka bir şey olmadığını
söylüyor bu teori.
Kâinatın bütünlüğü ve hiyerarşisine olan inanç,
bilim adamlarını Kâinatı izah edecek daha temel ve
basit bir teoriyi bulmaya doğru koşturuyor.
Evrendeki tüm sistemlerin ahenkle işlemesinde rol
alan kuvvetlerin ve topyekun maddî unsurların,
sonuçta tek bir hakikatin değişik yansımalarından ve
tecellilerinden başka bir şey olmadığı gün geçtikçe
bilim aynasında daha iyi belirmektedir. Tabi konunun
diğer bir yönü ise, gelişmelerin her şeyin Tek bir
Elden yönetildiği ve Yaratanın birliği gerçeğine
ışık tutmasıdır, “tevhide” delil olmasıdır.
Keşfedilmeyi Bekleyen Sırlar
Fiziğin beklenen keşifleri ya da problemleri neler?
Başrolde günümüzün geçerli madde kuramının
keşfedilmemiş tek parçası olan HİGGS parçacığı var.
Bu parçacık keşfedilirse, bağlantılı olarak kozmosla
ilgili bir çok paradoks ve probleme çözüm
bulunacak. Dahası Dört temel kuvvetten ikisi olan
elektromanyetizma ile zayıf nükleer kuvvetleri
farklı kılanın ne olduğunun aydınlanacak. Bu iki
kuvvet neden birbirinden farklı? Evet tüm bu
keşifler günlük hayatımızda çok şeyi değiştirecek.
Bununla bağlantılı olarak evrene bakışımız
farklılaşacak.
Deneylerde ulaşılacak noktayı ve deneyin temelini
bir de CERN’de çalışan Bilgisayar mühendisi Osman
Zorba’dan dinleyelim: "Dev Parçacık Hızlandırıcı"
adlı cihazda, ışık hızıyla hareket eden protonlar
800 milyon kez çarpıştırılacak. Böylece Kâinatın var
olduğu büyük patlama (Big Bang) yeniden
oluşturulacak. Patlamanın sonunda "Higgs Bosson"a
yani "Tanrı’nın Zerrecikleri"ne ulaşılacağı
umuluyor. Zorba, deneyde ulaşılmak istenen noktayı
şu şekilde dile getiriyor: "Higgs Bosson yani
Tanrı’nın Zerrecikleri, bugüne kadar keşfedilmemiş
ancak teorik olarak var olması gereken bir
parçacıktır. En azından hesaplamalar bunu
gösteriyor. Cisimlerin birbirini çekmesinin
kaynağının bu parçacık olduğu düşünülüyor. Tanrı’nın
Zerrecikleri, ’Neden
Dünya
ve Ay’ın ya da Güneş’in çekim gücü vardır?’ sorusuna
cevaptır. Bu deney bunu ortaya koyacak ve bilimde
yeni açılımlar sağlayacaktır." Ayrıca şunları
ekliyor: , "Müthiş heyecanlı bir döneme girdik"
Evet görüldüğü gibi eğer Higgs Bossonları bulunursa
sadece çekim gücünün değil karanlık maddenin sırrı
da çözülecek.
Bu
çalışmanın sonuçları neden böylesine önemseniyor?
Çünkü bilim adamları varlığın ve yaratılışın
sırlarının açıklığa kavuşacağına inanıyorlar bu
çalışmalarla. Niye atomlar var? Kimyanın gereği ne?
Kararlı atom yapılarını mümkün kılan nedir?
Görüldüğü gibi en temel sorulara cevap aranacak
CERN’deki deneylerde. Öyle görünüyor ki elde
ettiğimiz sonuçlar evrene ve varlığa yüklediğimiz
manayı değiştirecek. Hatta öyle beklentiler var ki
ortaya çıkacak sonuçlar nereden gelip nereye
gittiğimiz ve ne amaçla yaratıldığımız gibi
yaratılış sırlarına açıklık getirebilir; din ile
bilimi buluşturacak sonuçlara götürebilir.
Dünya Büyük Bir Tehlike ile Karşı Karşıya mı?
CERN , Dan Brown’un çok satan romanı "Melekler ve
Şeytanlar "a da konu oldu. Romanda, CERN "in
başarılı fizikçilerinden Leonardo Vetra cinayete
kurban gider. Vetra "nın tek gözü oyulmuş ve göğsü "Illuminati
" sembolüyle dağlanmıştır. Ancak CERN "in tek kaybı
Vetra değildir. Ünlü fizikçinin son derece tehlikeli
buluşu "anti madde" çalınır.
Cinayeti gizleyen CERN direktörü, Harvard
Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon "u
İsviçre "ye çağırır. Dr. Vetra "nın kızı Vittoria
ile Langdon, Roma sokaklarında soluk soluğa,
Illuminati’nin 400 yıllık izini sürerek cinayetleri
önlemeye çalışacaklardır.
Dan Brown'un kitabında iddia ettiği gibi bu
deneylerden sonra Dünya'yı büyük bir tehlike mi
bekliyor? Kimi bilim adamına göre Brown meşhur olmak
için yapıyor tüm bunları. Evet burada küçük bir "Big
Bang" örneği yaşanacak. Prof. Dr. Rössler, bütün
insanlığın büyük bir tehlike altında olduğunu
söylüyor ve ekliyor: "Eğer kara delik dengede
tutulamazsa, hesaplamalarıma göre 50 ay içinde
dünyamızı yutacak. Dünyanın ağırlığı minicik bir
noktada yoğunlaşacak" Bu fikre katılan başka
araştırmacılar da bulunuyor: Walter Wagner ve Luis
Sancho , oluşacak kara deliğin dünyanın, hatta
evrenin sonunu getirebileceğini savunuyor. Amerika
’da bu deneylere karşı dava bile açıldı. CERN
yetkilileri ise “Dev kara delik teorisini saçmalık
” olarak değerlendiriyorlar. Çünkü bu deney doğrudan
Big Bang Yaratılış Patlaması esnasında neler
olduğuna yönelik değil. Atomaltı parçacıkları
çarpıştırarak bir bilgi birikimi elde etmek ve bu
bilgi birikimini kullanarak Big Bang ve evrenin
yaratılışı ile ilgili yeni teoriler geliştirmek…
TeV ölçeği
Bu
deneylerle dünyada erişilmiş en yüksek çarpışma
enerjisi olacak. Bilim tarihinin en büyük en güçlü
mikroskobunda 1 trilyon elektronvolt (kısaca 1 TeV)
enerji üretecek bir sistemi tasarlıyorsunuz.
İşte bir kısım çevreler, ilk defa çıkılacak
olağanüstü şiddetteki bu elektrik potansiyelini
korkutucu buluyorlar. Bir parçacığın bu kadar
elektrikle yüklenmesi durumunda orada bir karadelik
oluşabileceğini ihtimalinden söz ediyorlar. Ama çoğu
bilim adamına göre tüm bunlar saçma düşünceler.
TeV (trilyon elektron volt) ölçeğini keşiflere açmak
, yepyeni bir deneysel fizik dünyasına girmek
anlamına geliyor. Önceki deney düzeneklerinde ancak
milyar elektron volt düzeyine çıkılabiliyordu.
Elektrozayıf simetri kırılması, hiyerarşi problemi
ve karanlık maddenin sırrı gibi konular, bu
problemlerin ancak TeV ölçeğinde çözülebileceğine
inanıyorlar. Şimdiye kadar bir türlü bulunamayan
Higgs parçacıklarının ancak bu enerjilerde
ulaşılabileceğine inanılıyor. Kim bilir belki de
evrendeki maddenin çok büyük bölümünü oluşturan
“karanlık madde” dediğimiz şeyin aslının Higgs
Bossonları olduğunu anlayacağız. Belki de hatta 19
yüzyılın sonlarında (ve 20. Yüzyılın başlarında)
bilim dünyasının yoğun bir şekilde tartıştığı
“esir maddesi”nin “karanlık madde” ile ilişkili
olduğu, hatta ondan ibaret olduğu ortaya çıkacak.
Deneyin temelini kısaca anlatmaya çalışırsak; dev
parçacık hızlandırıcısında önce parçacık demetleri
oluşturulacak. Parçacıklar önce tek yönde
hızlandırılacak. Daha sonra ters yönlerde
hızlandırma ve sonunda çarpıştırma duraklarından
geçilecek. Önce düşük enerji düzeyleri, sonra tera
ölçeği... Nisbi zayıf deney yoğunluklarından,
kontrolü daha zor olan yüksek yoğunluklara
geçilecek. Sonra?.... Yol üzerindeki her adımda,
görev alan binlerce bilim insanı, mühendis ve
öğrenci sonuçları yorumlayacak.
Dünya parçacık fizik camiası da LHC den gelecek ilk
sonuçları heyecanla bekliyor. MIT dan Fransk Wiczek,
LHC nin Fizikte bir altın çağ başlatacağı yolundaki
sözleriyle fizik camiasının ortak duygularına
tercüman oluyor. Bilimciler yeni bir dönemin
bereketli buluşlarının eşiğine geldiklerini ve
sağanak sağanak buluşlarla gündemin sarsılacağını
ifade ediyorlar.
Karanlık Madde
Evren, gerçekte evrende olması gereken maddenin
yüzde onu kadardır. Bu evren, yüzde doksan, ne
olduğunu bilmediğimiz, hakkında hiçbir fikrimizin
bulunmadığı, "Karanlık Madde"den oluşmaktadır. Bu
demektir ki uzay “boş” olmayıp, gözlenen maddenin
dokuz katı kadar ağırlıkta görünmeyen kütle
bulunmaktadır. Görünmediğinden ve doğrudan
belirlenemediğinden karanlık unvanı verilen “kayıp
kütle” ya da “karanlık Madde"dir. Karanlık maddenin
ve “kara enerji”nin varlığını gerektiren bir çok
gözlem bulunuyor. Sürekli genişleyen evreni ivmeli
olarak genişleten etkinin bu “kara enerji” olduğu
bildiriliyor. Tüm evrene hâkim olan bu kuvvet
beraberinde yıldızları ve galaksileri de bir düzen
içinde tutuyor, dengeyi sağlamada “aracı” ve
“vasıta” bir madde ve enerji olduğu anlaşılıyor.
İşte Dünyanın en büyük süper iletken mıknatısı,
Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN’in yeraltı
laboratuarındaki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı ile
parçacık çarpıştırma deneyinde bu karanlık maddenin
temsilcisi Higg Bossonlarına ulaşılması bekleniyor.
Varlığın Düğümlendiği Noktalar
Bilim insanları hep daha da küçük parçacıklara
ulaşmanın hayalini kurarken, fiziğin o tuhaf yasası
karşımız çıkıyor: Parçacıklar küçüldükçe,
ağırlıkları artıyor, öyle ki bütün evreni
tartabilecek bir nokta çıkıyor karşımıza. Bu
parçacıklardan bir tanesinin parçalanması, yeni bir
büyük patlamaya yol açıp evrenin yeniden
şekillenmesine neden olabilir?
Varlığın düğümlendiği noktalara baktığımızda
karşımıza süper sicimler çıkıyor: Yaşamın en küçük
yapı taşı nokta şeklinde değil, iç içe geçmiş
titreşen sicimler (strings) şeklindeki yapılardan
ibaret. Sicimlerin en şaşırtıcı yanlarından birisi
sadece bilinen boyutlara (zaman ve uzay) değil, on
ya da hatta on bir boyuta sahip olması. Bu haliyle
sicimler madde ve madde ötesi tüm varlıkların temeli
olabilir. Bir yerlerde, görünmez bir şekilde, yumak
halinde sarılı olduğu için bu boyutları göremiyoruz.
Bu
nesnelerin (tabii söz konusu olanın nesne olup
olmadığı da bilinmiyor) tarif edilmesi imkânsız.
Princeton'daki Elite Üniversitesi'nde görevli bir
fizik dahisi sayılan Edward Witten bile, süper
sicimler söz konusu olunca, büyülendiğini ve onları
çok garip bulduğunu ifade ediyor. Witten, bazen
saatlerce koltuğuna uzanıyor ve gözlerini tavana
dikerek evrenin yapısını açıklamayı amaçlayan
"M-Teorisi" üzerine düşünüyor. Teoriyi henüz tek bir
formül haline getiremiyor. Daha, M harfinin anlamını
bile çözmüş değil. Süper sicim teorisini irdeleyen
bilim insanları M kelimesinin sır, gizem anlamına
gelen "Mysterium"dan geldiğini düşünüyorlar.
Tariflerin fiziki anlamdan ziyade dini bir nitelik
taşıması karşısında şaşkın… Bilgi ve akılcı
araçlarla analiz yapan yöntemlerden farklı bir sır
ile mi karşı karşıyayız acaba? Tüm çabalara rağmen
varlığın en merkezinde yer alan şeye
ulaşılamayacağı bir nokta mı var?
Varlığın derinliklerine iniyorsunuz. Ama her
araştırma, karşımıza yeni sorular çıkarıyor.
"karanlık enerjiyi" keşfetmiş bulunuyoruz. Ama
nereden geldiğini bilmiyoruz. Üstelik evrende
bulunan kütlelerin yüzde 90'ı karanlık maddeden
ibaret. Düşünebiliyor musunuz? Evrenin çoğunluğunu
neyin teşkil ettiğini hala bilemiyoruz. Varlığın
şahit olduğumuz kısmı devede kulak mesabesinde.. Tüm
bunlar perdenin arkasında daha nice alemler ve
evrenler bulunduğu düşüncesine götürüyor
zihinleri. İşte CERN’deki deneyler karanlık
maddeden süper sicimlere kadar teorilere
destekleyici bulgular getirebilir.
Maddenin Temeli
Maddenin çekirdeğini, temelini bulmak için
yüzyıllardır süren arayışların içine girdik.
Maddenin derinliklerine daldık. Önce atomları,
sonra ondan yüzbinlerce daha küçük olan atom
çekirdeğini, ardından da atom çekirdeğindeki alt
yapılar olan protonları, nötronları ve diğer
yüzlerce "temel parçacıklar"ı keşfettik.. Hayvanat
bahçesini andırıyordu parçacıkların dünyası.
"Standart Teori" adını taşıyan karmaşık bir teoriyle
düzenlemeye çalıştık bunları. Ama gördük ki bu o
kadar kolay değil. .
“Standart Teoriye” göre maddenin temeli kuark,
gluon ve leptonlardan ibarettir. Bunlara parçacık
demek de zor. Bazen madde, bazen enerji yapısında
olan ve aniden kaybolan tuhaf parçacıklar.. Bu yapı
taşları hareketlidir. Kuarklar sadece ikili ya da
üçlü gruplar halinde bulunuyor; gluonlar ise proton
ve nötron gibi parçacıkların içinde yaşıyorlar,
kuarkları bir arada tutuyorlar. Onları birbirine
sıkı sıkıya bağlıyor. Hepsi bir araya geldiğinde
ise sanki bir şeyleri gizlemek istercesinde kılık ve
yapı değiştiriyorlar.. İlginçtir ki insan onu
gözlediğini fark edince yapı değiştiriyorlar farklı
bir keyfiyete bürünüyorlar.
Evet her şey gibi zerrelerin de kendi ortamlarında
hususi âlemlerinde pek çok gayeleri, hikmetleri ve
vazifeleri olduğu aşikar. Sürekli hareketleri ve
vazifeleri ile varlığın dokusunu ve esasını teşkil
ediyorlar. Yaratanın kendilerine yüklediği vazifeyi
kendi çaplarında ifa ediyorlar.
Tek başına Genel İzafiyet Teorisi düşünce
sınırlarımızı zorluyor. Teori, uzay ve zamanın,
evrende bulunan büyük kütlelerin etkisiyle
büküldüğünü ifade ediyor. Kuantum mekaniğini
anlayabilmek daha da zor... Bu teori de,
elektronların atom çekirdeğinin çevresinde bulunan
sağlam yörüngeler etrafında dönmediğini, hatta
bunların parçacık bile olmayıp, parçacık ve dalgadan
oluşan tuhaf, çift türlü yapılar olduğunu; bu
nedenle elektronların atom içindeki yerini tam
olarak belirlemenin imkânsızlığını söylüyor.
Formüller karmaşıklaştıkça, ileri sürülen teoriler
de varsayım düzeyinde kalıyor. Belki de maddenin
içinde bulunan en küçük parçacıklar, nokta
biçiminden çok, muhallebi tarzında yapılardır.
İncelemeye kalkışıldığında kayboluyorlar. Uzaydaki
yeri belirsiz; bir burada, bir orada; ama her zaman
tam olarak insanların gözlem yapmadığı bir yerde
bulunuyorlar.
Son Söz
Yaratanın biz insanlara bahşettiği her şeyi anlama
ve çözme merakı ile varlığın sırrını anlama
konusunda hayli bir mesafe alacağız ve belki de
varlığın sınırlarına ulaşacağız. Gelinen noktada
Evrenin % 90’ını teşkil eden “karanlık madde” ve
“karanlık enerji” “madde” ve “enerji” dışında bir
mahiyet olduğu ortaya çıkarsa madde-fizik ötesi
(mana) esaslı bir kâinat tablosu ile karşılaşacağız
demektir: Sonuçta her şeyin kaynağının “madde” ve
“enerji” olduğu ön kabulünden sıyrılacağımızı
bekleyebiliriz.
Kaynak; Haber7.com
Prof. Dr. Osman
Çakmak'ın makalesi |