Dün yağan yağmurun temizlediği sokaklardan tek tük
geçiyordu arabalar. Dünkü havanın serinliği halen
devam ediyordu. Yağan yağmur ağaçların üzerindeki
tozu atmış, yaprakları pırıl pırıl parlıyordu.
Yağmurla yoğrulan parklardan, bahçelerden kalkan
toprak kokusu huzur veriyordu şehrin insanlarının
gönüllerine.
Bahar gelmişti şehre, soğuk günler, karlı günler
gerilerde kalmıştı. Bahardı mevsim ve ay nisan. Doğa
baharla beraber canlanırken bir ağırlık bir rehavet
çökmüştü insanların üzerine. Okulların kapanmasına
da az kalmıştı. Dışarıda cıvıldaşan kuşlar, okula
gitmeyen çocukların gürültüsü, üst kattakı Saliha
hanımın teybinden yükselen musiki engel oluyordu
ona. Derslerine çalışması gerekirdi, okulların
kapanmasına az kalmıştı, aklını bir türlü derse
veremeyen Mevlüt dışarıdan gelen seslerle önündeki
derslerden iyiden iyiye uzaklaşmıştı.
Beşinci sınıfa gidiyordu, bir de ağabeyi vardı. Oda
bu sene üniversiteyi bitirecekti. Aynı masanın
başında oturmuşlar son imtihanlara
hazırlanıyorlardı. Ağabeyi çalışırken onun aklı
dışarıdaydı. Bir müddet sonra ağabeyi de durumun
farkına varmıştı. Onun çektiği sıkıntıyı gayet iyi
anlıyordu, o da bu yollardan gelmişti bu yaşına.
Ağabeyi saatine baktı on iki olmuş, hava da iyi
sayılır, kardeşiyle beraber parka gitmeyi düşündü,
bu ikisi içinde değişiklik olacaktı. Mevlüt biraz
oynarken o da bir ağacın altında kitabını okurdu.
Aklından geçenleri kardeşine anlatınca çok sevindi,
dönünce derslerine devam etme sözü alarak evden
çıktılar.
Caddeyi geçerek kaldırımda hem yürüyor hem de
konuşuyorlardı, her ikisinin okulun bir an evvel
bitmesini istedikleri anlaşılıyordu. Park cıvıl
cıvıldı, çocuklarını alan anneler gelmişlerdi, kimi
genç kızlar bisikletleriyle turlarken kimi anneler
de bebeklerini gezdiriyorlardı arabalarında.
Salıncakların olduğu yer neşe içindeki çocuklardan
ırak yerlerde ise kuş sesleri hakimdi. Yaşlı amcalar
burada sohbet edip gazetelerini okuyorlardı. Parkın
tek büfesinin garsonu Rıza Dayı aksak ayağıyla çay
servisi yapıyordu.
Parkın iki sokak berisindeki camiden ezan sesi
yankılanmaya başlayınca çeki düzen verildi
hareketlere, kuş sesleri bile kesildi, cümle
mahlukat ezanın namelerini dinliyordu sanki.
Mevlüt'de oyunu bırakmış ağabeyinin yanına gelmişti,
parktan birlikte çıktılar.
Abdest alıp girdiler camiye ağabeyi namazını
kılarken Mevlüt de camide dolaşıyordu. Evlerine
yakın olmasına rağmen çok sık gelmezdi buraya.
Gerçektende büyük bir mekan diye düşündü. Bu arada
cemaat çıkmış tek tük insan kalmıştı
içerde.Ağabeyinin yanına gelince içerdeki ahenkli
sesi duymaya başladı, bu ses yabancı gelmedi Kur'an
okuyordu birisi. Evet hemen tanıdı bazı akşamlar
ağabeyide okuyordu ama bu ses daha bir başka idi
sanki daha evvel duymadığı kadar güzel bir sesti,
ağabeyininkine hiç benzemiyordu.
Camiden dışarı çıktıklarında Mevlüt'ün etkilendiği
belli oluyordu. Bir ara ağabeyinin elini çekip
durdurdu: Kur'an okumak zormudur? diye sordu.
Bu soru karşısında şaşıran ağabeyi zor olmadğını
sadece yürekten istemek gerektiğini söyledi.
Yürekten isteyeneAllah yardım ediyordu, kendisi bunu
bizzat yaşamıştı.
Kararını vermişti Mevlüt, okullar kapanır kapanmaz
ilk işi Kuran'an öğrenmek olacaktı. |