Bir Eski İstanbullu
Hurşid Nasıri
 
 
 

Akıp giden zamana karşı kürek çeken bir  adam tanıdım. Her şeyiyle mazinin güzelliklerini yaşatmaya çalışan bir adam. Kendisi için zamanın değeri önemli değil. Modası geçmiş bile olsa

maziye ait, onu mesut eden şeylerle ilgilenir, bunlar ile mesut olurdu.

Tanıdıkları, sevdikleri haftasonları aileleriyle beraber sinemalara, tiyatrolara giderdi. Arkadaşları serin pazar günlerinde kafelerde fesfutlarda buluşurlardı. O ise Çengelköyde oturur, Salacakta Kızkulesiyle sevda maneleri mırıldanırdı. Öğlen yemeklerini fesfutlarda yemez, buralarda hangi lezzetlerin sunulduğunu da hiç merak etmezdi. Bazen kurufasulye pilav yer, genelde Fatih'te yada Sirkeci'deki işkembecilere giderdi. Bazen kellepaça alır bazen de tuzlama içerdi. Sirkeli ve bol acılı severdi.

Zamana ve gelişmelere ayak uydurma gibi bir kaygı içine hiç bir zaman girmedi. Yakınları gibi modern yaşamın mühim ihtiyaçlarına (!) binlerce lira harcamak hiç aklından geçmedi.Teyzesinin

oğlu şukadar liraya bir cihaz almış.CD çalıp filim de oynatıyormuş. Bunlar ilgisini hiç çekmedi. O baba yadigarı lambalı radyosundan TRT yi dinliyordu.Türk Sanat Musikisinin keyifli nameleriyle

beraber, akşamları keyifli çayını yudumluyordu.

Zaman hızla ilerliyor. Yakın bir tanıdığı internete bağlanmış. Oturduğu yerden bütüm dünya elinin altında, diye anlatıyor.Dostumun kafasına hiç yatmadı. Sanal, ruhsus alemi kendine uyduramadı. O alışmıştı, fırsatı oldukça Beyazıt'a gider çınar altında Konya'daki akrabalarına, İskenderun'daki asker arkadaşına uzun nameler yazardı. Dostlarından mektup alıncada büyük lezzet alırdı.

Modern hayatın getirdiklerine bulaşmadan yaşıyordu. Arkadaşları kendisini bir derviş gibi görüyorlardı.Kendileri milenyumu sindirmeye çalışırken, dostum ellilerin altmışların İstanbulunu soluyordu. Yitip giden şehirle beraber yok olan değerler içini yakıyordu. Eskiye ait ne bulursa yaşatmaya çalışıyor, onlarla nefes alıyordu. yitip giden şehirde hala yaşıyan kedilerle konuşuyor, Yeni Cami'nin avlusunda güvercinlerin tewganni ettiği ilahileri dinliyordu.

İstanbul'dan hayattan arta kalanların tadını çıkarıyordu. Eskinin izlerini sürüyor Ahmet Rasim'in

Yahya Kemal'in istanbul'undan kalanları içine sindire sindire yaşamaya çalışıyordu. Kaybolan şehre ağlıyor, yüreğinde siyah beyaz fotoğraflarda kalan İstanbulu saklıyordu. Çengelköyünde Boğaza karşı oturduğu tabureden karşı kıyıların perişan haline ağlıyordu. Beton binaların gölgesinde yaşayan insanların mücadelesine ağlıyordu. Modern şehrin yükünü omuzlarında taşıyarak ezilen insanların emeklerini modernizme kurban edişlerine ağlıyordu.

 
 

 

 
 

http://sufizmveinsan.com
hursidnasiri@gmail.com