Akıp giden zamana karşı kürek çeken bir adam
tanıdım. Her şeyiyle mazinin güzelliklerini
yaşatmaya çalışan bir adam. Kendisi için zamanın
değeri önemli değil. Modası geçmiş bile olsa
maziye ait, onu mesut eden şeylerle ilgilenir,
bunlar ile mesut olurdu.
Tanıdıkları, sevdikleri haftasonları aileleriyle
beraber sinemalara, tiyatrolara giderdi.
Arkadaşları serin pazar günlerinde kafelerde
fesfutlarda buluşurlardı. O ise Çengelköyde
oturur, Salacakta Kızkulesiyle sevda maneleri
mırıldanırdı. Öğlen yemeklerini fesfutlarda
yemez, buralarda hangi lezzetlerin sunulduğunu
da hiç merak etmezdi. Bazen kurufasulye pilav
yer, genelde Fatih'te yada Sirkeci'deki
işkembecilere giderdi. Bazen kellepaça alır
bazen de tuzlama içerdi. Sirkeli ve bol acılı
severdi.
Zamana ve gelişmelere ayak uydurma gibi bir
kaygı içine hiç bir zaman girmedi. Yakınları
gibi modern yaşamın mühim ihtiyaçlarına (!)
binlerce lira harcamak hiç aklından
geçmedi.Teyzesinin
oğlu şukadar liraya bir cihaz almış.CD çalıp
filim de oynatıyormuş. Bunlar ilgisini hiç
çekmedi. O baba yadigarı lambalı radyosundan TRT
yi dinliyordu.Türk Sanat Musikisinin keyifli
nameleriyle
beraber, akşamları keyifli çayını yudumluyordu.
Zaman hızla ilerliyor. Yakın bir tanıdığı
internete bağlanmış. Oturduğu yerden bütüm dünya
elinin altında, diye anlatıyor.Dostumun kafasına
hiç yatmadı. Sanal, ruhsus alemi kendine
uyduramadı. O alışmıştı, fırsatı oldukça
Beyazıt'a gider çınar altında Konya'daki
akrabalarına, İskenderun'daki asker arkadaşına
uzun nameler yazardı. Dostlarından mektup
alıncada büyük lezzet alırdı.
Modern hayatın getirdiklerine bulaşmadan
yaşıyordu. Arkadaşları kendisini bir derviş gibi
görüyorlardı.Kendileri milenyumu sindirmeye
çalışırken, dostum ellilerin altmışların
İstanbulunu soluyordu. Yitip giden şehirle
beraber yok olan değerler içini yakıyordu.
Eskiye ait ne bulursa yaşatmaya çalışıyor,
onlarla nefes alıyordu. yitip giden şehirde hala
yaşıyan kedilerle konuşuyor, Yeni Cami'nin
avlusunda güvercinlerin tewganni ettiği
ilahileri dinliyordu.
İstanbul'dan hayattan arta kalanların tadını
çıkarıyordu. Eskinin izlerini sürüyor Ahmet
Rasim'in
Yahya Kemal'in istanbul'undan kalanları içine
sindire sindire yaşamaya çalışıyordu. Kaybolan
şehre ağlıyor, yüreğinde siyah beyaz
fotoğraflarda kalan İstanbulu saklıyordu.
Çengelköyünde Boğaza karşı oturduğu tabureden
karşı kıyıların perişan haline ağlıyordu. Beton
binaların gölgesinde yaşayan insanların
mücadelesine ağlıyordu. Modern şehrin yükünü
omuzlarında taşıyarak ezilen insanların
emeklerini modernizme kurban edişlerine
ağlıyordu.
|