Bizim Çocuklarımız
Bilal Atış
 
 

Çocuklar, bizim çocuklarımız. Güleç yüzlü, kırmızı yanaklı, güzel çocuklar. Yaşamları coşkuları, yazgıları değişen çocuklar.

Bizler yüz bebeden on küsurunun daha kundağı açılmadan, daha ana sütüne doymadan ölüp gittiği bir ülkede yaşıyoruz. Yani tesadüfen yaşıyor çocuklarımız.

Kimileyin doğa bile acımasız onlara karşı. Kilometrelerce uzaktaki okullara giderken yolda perişan olan çocuklarımız var. Bir ceketi bile olmayan çocuklar. Bir öyküde şöyle okumuştum.

“Belki Birgen güneş her çocuğun ceketi olduğu bir dünyada doğar.” Güzel bir ümitleniş.

Kimileyin yüzyılın teknolojik harikası olarak nitelenen bombalar bile cephe almış çocuklara. İşte Hiroşima, işte Vietnam. İşte Filistin, işte Bağdat. İşte medeniyet diyarı Avrupa işte Sarayevo. Anasız, babasız, sakat kalan çocukların ardından sadece gözyaşı döken insanlık. Geleceklerini yitiren çocuklar. Hepsi bizim çocuklarımız.

Savaşı yaşayan çocuklar hayatta kalabilme savaşı veriyorlar. Onca olanaksızlık içinde. Üstelik çocukluklarını yaşamadan.  Oysa çocuklar ne savaşı, ne de savaşan bir dünyayı seviyorlar. Onlar sıcacık savaşsız bir dünya düşlüyorlar.

Neler veriyoruz çocuklara? Onlara yönelik televizyon yayınları, çocuk şenlikleri, ümit dolu sözler gerçekten tatmin edici mi? Tek yanıt geliyor kulağıma, yüzlerce çocuğun bir ağızdan haykırışı çınlıyor kulağımda; Hayır...

Oysa onlar yuvalarımızın neşe kaynağı. Gelecek güzel günlerin gençleri olacaklar. Onlara değer verelim istiyorum. Onları savsaklamayalım. Giyecek ceketleri, mutlu bir yuvaları, onları seven anne ve babaları olsun istiyorum. Sokaklarında şehirlerimizin gönüllerince bağra çağra oynasınlar istiyorum.

Ağız tatlarıyla şeker yesinler istiyorum.