Tür:Aksiyon/Macera/Gizem
Yön:Paul Greengrass
Senaryo:Robert Ludlum(Romanından
uyarlama),Tony Gilroy,Scott Z.Burns
George Nolfi
Görüntü Yönetmeni:Oliver
Wood
Müzik:John Powell
Süre:112dk.
Yapım:Amerika
Oyuncular:Matt Damon(Jason Bourne),Julia Stiles(Nicky
Parsons),
David Strathairn(Noah
Versen),Albert Finney(Dr. Albert Hirsch), Joan Allen(Pamela
Landy),Edgar Ramirez(1.Tetikçi-Paz),Joey Ansah(2.Tetikçi-Desh
Bouksani)
7.SANATI ÇOK İYİ KULLANAN ÜÇLEMEDEN
ÜLTİMATOMLU KAPANIŞ
Karşımızdaki yapıt sinema sanatının farklı
katmanlarını ve özelliklerini çok iyi
kullanan,özellikle hikaye anlatma sanatını
senaryodan son görsel haline kadar
gayet başarılı ele alıp uygulayan,ticari sinema
sektöründen son dönemde çıkmış
en etkili üçlemelerden biri.Bu üçlemenin son halkası
olan Bourne Ültimatom’a
bir bakış getireceğiz.Her şeyden önce son iki filmin
yönetmeni Paul Greengrass
eserine çok farklı bir tarzda yaklaşıyor.Serinin
ikinci halkası olan Bourne Supremacy
ile bu projeye dahil olan yönetmenin çoğu zaman
gerçekle kurguyu seyircisine
unutturan,izleyeni geleneksel film izleme hissinden
uzaklaştırıp seyircisini olayların
tamamen içine sokan ve çoğu zaman insanda bir
belgesel hissi oluşturan yönetmenin
kamera kullanımı,açıları,sahne kurguları,mekanların
kullanımı izleyende değişik bir
ilgi oluşturuyor.Biraz önce değindiğim gibi bu
üçlemeyi özellikle “sinema”da görme
şansınız oldu ise bu
konular çok daha belirgin hale geliyor.Tabi ki bunda
bu üçlemenin ilk halkasını oluşturan 2002 yapımı
“Bourne Identity” yi yöneten
Doug
Liman’ın
ve tüm üçlemeyi kaleme alan senarist Tony Gilroy’un
Robert Ludlum’un
romanından ortaya çıkardıkları orijinal dünya
bulunmakta.Yinede bu uyumlu
ekibin başında yer alan Greengrass son iki filmde
çıtayı bir hayli yükseltiyor.
Kendisi film sektöründe çok emin adımlarla
ilerlemekte ve şimdiden adını Berlin Film
Festivalinde “Altın Ayı” ödülü alan “Bloody Sunday”
ve Oscar adaylığı ile birlikte birçok farklı ödül
almış olan “United 93” adlı yapımlar
gösterilebilir.Kolektif bir sanat olan sinema
sanatında hiç şüphesiz yönetmenlerin rolü çok
özeldir.Yönetmen kendi vizyonunun farklı
derinliklerini ve kişisel yeteneklerini bu
görselleştirilmesi
gereken eser üzerinde kendisi bir heykeltıraşın
eserini inceden inceye ortaya çıkardığı gibi
yönetmende bu şekilde sinema eserini diğer kolektif
unsurları
kullanarak ve bir araya getirerek oluşturur.Bu
birbirinden ayrılmaz unsurlara sahip
bir sanat türünde elbette bunu her yapım için
söylemek mümkün değil maalesef.
Doğru proje,doğru ekip,doğru yönetmen her zaman
mükemmel bir şekilde bir
araya gelemeyebiliyor.Bunu birçok durumda sadece
yönetmene bağlanmasını da
doğru bulmuyorum.Bunu bu üçlemeye bağlayacak olursak
Greengrass bu proje
için kendisinin biçilmiş kaftan olduğunu fazlası ile
kanıtlıyor.Belirtmekte fayda
gördüğüm diğer ince bir nüans ise genellikle
yönetmenlerin devam filmlerine
olan yaklaşımları.Çoğunlukla yönetmenler ve
oyuncular devamı olan projelerin bir sonraki
aşamalarında yer almaktan kaçınır.Ama Greengrass
bunun aksine projesine
daha da ivme katmayı başarıyor.Filmimizin kısaca
hikayesine değinecek olursak
Jason Bourne artık gerçek kimliğini öğrenmekte
kararlı ve kedi fare oyununu
bitirmek amacıyla saklanmayıp ona bunu yapanların
ve arkasında olanların
kimliğini ortaya çıkarmaktır.Ama bunu yapması kolay
olmayacaktır.Devlete bağlı
organizasyonlar içerisinde derin devlet hissi
uyandıran gizli projeler ve entrikaları
ortaya çıkarmak için amansız bir mücadele
vermelidir.Bu mücadelesinde daha
önce onu yakalamaya(daha doğrusu ortadan kaldırmaya)
çalışan ekipteki bazı
kişiler ile ilginç ilişkiler içerisine
girecektir.Filmin aksiyon dozuna kısaca değinecek
olursak ikinci halkadan hiç aşağıda kalmayan hatta
bazı sahneleri ile öne geçen,
daha önce değindiğim seyirciye birebir gerçek
izlenimi veren profesyonel bir
dublör ekibinin katkıları ile ortaya çıkan bir
çalışma görüyoruz.Bu eserin ilk
halkasından beri derininde yatan bazı konulara
değinmek istiyorum.Kim kimi
öldürecek yada kedi fare oyunun arkasından kim
çıkacak,örgüt mü,devlet mi
yoksa bir kişi mi sorularını bir kenara bırakırsak
bazı amaçlar uğruna insan
hayatının nasıl kolay harcanabildiği ortaya
çıkıyor.Ve ne kadar ironiktir ki
biz birine zulmettiğimizde aslında kendimize
zulmediyor,gerçek insan
bilincinden uzaklaşıp kendimizi ve mutlak
geleceğimizi heba ediyoruz.
İnsan
yeryüzünde zulmetmek,zulüm görmek,üzmek,üzülmek için
zuhur
etmemiş aksine mutlak aşktan aşk ile aşk için
yaratılmıştır.Evrensel
sistemin işleyişi gereği yapmış olduğunuz,hatta
yapmayı bilincinizde
yoğun olarak düşündüğünüz ister iyilik ister
kötülük size mutlaka geri
döner.Gerçekte bizler sadece aksiyonlarımızdan değil
aynı zamanda
düşüncelerimizden de sorumlu varlıklarız.Bu eserdeki
gibi bazı gizli ajandalarını gerçekleştirmek uğruna
kendi insanlarını bile göz kırpmadan heba edebilecek
kadar gözü dönmüş ve kendi mutlak hakikatinden uzak
düşmüş kişiler,gruplar,
öbür tarafta bilinçsiz bir şekilde
güdülen,uyutulan,uyanmaları istenmeyen,
sorgulamayan,mangurtlaştırılan,tefekkür etmeyen
geniş kitleler ve onların güdücü güçleri çok vahim
ve bir o kadar tehlikeli bir çaba
içerisindeler.İncelemiş olduğumuz eserde de buna
benzer bir yapıdan söz edebiliriz.Burada buna benzer
bir düşüncede olanlar kendi yarattıkları unsur veya
bireyler tarafından kendileri avlanır hale
geliyorlar. Yaratmış oldukları şeyde kendilerine
katlanmış olarak dönüyor.
Paul Greengrass yönettiği bu eserde hikayenin sonunu
çok keskin çizgilerle
bitirmese de bu üçlemeyi kanımca ticari sinemada ve
özellikle son dönem
Amerikan sinemasında çok özel bir yerde
konumlandırıyor. |