Amerika’da FERMİ adında bir laboratuar
var. Burayı ziyarete gittiğinizde,
içeriye girmeden önce yakındaki açık
alana götürüp ‘işte burada evrenin sırrı
çözülmek üzere’ diyebilirler.
Baktığınızda çimenlik ve otlayan birkaç
besili inekten başka bir şey
göremezsiniz. Oysa tam oranın altında
yüzlerce metre uzunluğunda tüneller
vardır.
Bunlar aynen bizim gazetede dün
yayınlanan başka bir laboratuvarda,
CERN’de çekilmiş olan fotoğraflarda
görülen tünellere benzer. İki
laboratuvar bir süredir birbirleriyle
aynı deneyi sonuçlandırmak için
yarışıyorlardı. Çok da önemli bir
yarıştı bu, çünkü sonuç alacak taraf,
evrenin en büyük sırrını çözmeye bir
adım daha atacaktı.
Dünyanın dört bir yanında büyük
beyinler, teorik fizikçiler pür dikkat
bu yarışın nasıl sonuçlanacağına
bakıyorlardı.
Dikkat ettiyseniz; AKŞAM gazetesi olarak
biz, bir süredir teorik fiziğin hayli
zor konularına geniş yer veren ve
evrenin sırlarıyla uğraşan teorileri
tanıtan bir yazı dizisi yayınladık.
Bu sadece benim özel ilgimi çektiği için
yapılmadı tabii ki... Okuyucuların olan
bu gazeteyi kendi hobilerimin kaynağı
olarak kullanmam, buna gerek yok. Çünkü
ben vaktimin önemli bir bölümünü o
teorileri anlamaya ayırıyorum zaten.
Gazetede o dizi yapıldı, çünkü
yarışmadaki laboratuvarlardan bir tanesi
olan CERN, deneyini sonuçlandırma
aşamasına bir adım daha yaklaşmış
durumda ve biz bu kuruluşa deneyin
yapıldığı kısmı görmek için çağrılan
gazetelerden bir tanesiydik.
İstedik ki, bir gün diğer gazetelerin
yaptığı gibi durup dururken, arka
planını filan anlatmadan bu haberle
sürpriz yapar gibi ortaya çıkmayalım. O
deneyin neden önemli olduğunu anlamak
isteyen okuyucularımıza yüksek düzeydeki
bilgiyi aktaralım. Sanıyorum bunda da
başarılı olduk. Yazı dizisi çok zor
meseleleri bir gazetede yadırganmayacak
şekilde ustalıkla ele aldı ve CERN’de
yapılan deneylere geldik şimdi de...
Ne yapılıyor burada? Bir daha özetle
yazmaya çalışayım. Einstein, Newton’un
çözemediği sorunlara cevap bulduktan ve
sistemini oluşturmaya başladıktan sonra
hayatının sonuna kadar basitçe ‘Her
şeyin cevabı’ olarak adlandırılabilecek,
evrenin tüm işleyişini tek bir model
içinde anlatacak tek bir formül üzerine
çalıştı.
Herhalde anlattıklarımdan anlaşılmıştır
umarım, bu hayli güç bir işti ve
Einstein ölüm döşeğinde bile hali
olduğunda formülünü bitirmek için
çalıştı ama süre yetmedi. O günden bu
yana teorik fizik dünyası bunu çözmeye
çalışıyor.
Einstein büyük parçalar üzerine kurmuştu
teorisini. Evrene, Güneş’e, gezegenlere
bakıyordu.
Ama teorik fizik dünyasında ayrı bir
ekol daha çıktı. Onlar evren yerine
çıplak gözle görünmeyen parçacıklara
çevirdiler dikkatlerini. Atom ve atom
altı parçacıklardı onların dünyası.
Birçok sistem kurdular o dünyayı
açıklamak için.
Kuantum teorisi özetle bu. Einstein’ın
dünyası çok daha düzenli, belirli
kurallara uygun çalışan bir dünyaydı.
Kuantum teorisinin dünyası ise bir
tımarhaneyi andırıyordu. Orada hiçbir
kural geçerli değil gibiydi, atomlar ve
atom altı parçacıklar çılgın gibi
davranıyorlardı.
Kuantum fizikçileri bu hiçbir kurala
uymaz gibi gözüken, keyfi hareket ediyor
gibi duran dünyaya bir düzen, bir model
getirmeye giriştiler.
Sonunda bir hipotez ortaya atıldı. Buna
göre yaşadığımız dünyada her şey,
insanlar bile adına String denilen küçük
enerji parçacıklarının bir araya
gelmesinden oluşuyordu. Nasıl ki çello (String)
her teline farklı dokunulduğunda farklı
ses verirse bu String parçacıklarının
her farklı titreşimi dünyada farklı
oluşumlara neden oluyordu. String’in
şekli tarif edildi ve iş bunun matematik
modelini yazmaya kaldı.
Bir büyük beyin, bakmakta olduğu
formülün String parçacığının titreşimini
andırdığını fark etti ve formülü yazdı.
İnsanlık için büyük adımdı bu. String
teorisi ortaya çıkıyordu ama bir süre
sonra dünyamızın Stringlere göre
işleyişini açıklayan beş ayrı
matematiksel model vardı.
Bir başka büyük beyin, beş ayrı formülü
tek bir formüle indirgeyerek
birleştirdi. İnsanlık için bir başka
büyük adımdı bu.
Kuantum teorisinin temel matematik
formulü çıkmıştı ortaya. Eğer bu modelin
anlattığı dünyada yaşıyorsak bizim 11
boyutu olan bir evrende yaşıyor olmamız
ve zamanda yolculuk yapmamız da
mümkündü. Bunu matematik açıdan
ispatlayabiliyorduk.
Dedim ya tuhaf, çılgın bir dünyayıydı
bu. Einstein’ın dünyasından çok
farklıydı... Küçük parçacıklardan oluşan
dünyayı belki açıklayabilmiştik ama
büyük parçacıklarla bunun bağlantısını
kurmak gerekiyordu.
Teori hemen oluşturuldu, gezegenler ve
evren de String adı verilen bu enerji
parçacıklarından oluşmaktaydı.
Böyle deyince büyük parçacıklar ile
küçük parçacıkların bağlantısı
matematiksel olarak kurulabiliyordu.
Ama matematik formülü yapılsa da buraya
kadar anlattıklarım henüz bilim değildi.
Çünkü bu String denilen şeyi hiç gören
yoktu. Bu bir varsayımdı. Onca teori,
matematiksel çaba ise bilim değil
felsefeydi.
İşte bu noktada laboratuvarlar devreye
giriyor. CERN ile FERMİ, kurdukları
karmaşık ve bilim kurgusal tünellerde
atom çarpışması yapıyorlar. Tünelin bir
yanından müthiş süratle fırlatılan atom
öteki yandan atılan atomla
çarpıştırılacak ve umut olacak patlamada
ortaya çıkacak parçacıklar arasında
String’in de görülmesi. Eğer görülür ise
Einstein’ın bitiremediği büyük teori
tamamlanacak, ayrıca 11 boyutlu bir
dünyada yaşadığımız bilimsel olarak
söylenebilecek. Bu demektir ki; hemen
yanıbaşımızda bizlerin farkında
olmadığımız başka paralel evrenler de
var ve ayrıca orada hayat da bulunuyor.
Bilim kurgu yaşamına geçiş bu. Başka
kimseleri bilmiyorum da ben çok ama çok
heyecanlıyım ve CERN’den gelecek haberi
bekliyorum. Çünkü bu insanlık için büyük
çok büyük adım olacak...
|