Birçoklarının Tanrı olarak adlandırdığı
şeye beynin insanoğlunu bağlamasındaki
eşsiz rolünü keşfetmeden önce; onun
fiziksel bedenle Yaradanın kaynağı
arasında ilk bağlantı noktası olduğunu
belirleyen insan kalbi hakkındaki
bilimsel bilgiyi onurlandırmak
gereklidir.
Yakın zamandaki hayret verici bir kanıt;
kalbin beyin şekillenmeden önce bile
doğmamış olan fetusta atmaya başladığına
işaret etmektedir.Bu sebeple, kalbin
insan hayatını başlatıcı olan en temel
konumu tamamen elinde bulundurduğu
gözükmektedir. Tüm bunlara rağmen
bilimadamları yine de bizlere fiziksel
varoluşu veren bu temel otomatik-ritmik
kalp atışı fonksiyonunun otomatik olarak
başlamasına neyin sebep olduğunu
keşfetmelidirler.
Nörobilimadamları şimdi daha önceleri
bilinmemesine rağmen kalbin bazen
‘kalpteki beyin’ olarak da
adlandırılan kendi bağımsız sinir
sistemine sahip olduğuna işaret ederek;
sadece kalpte 40,000’den fazla sinir
hücresi (nöron) olduğunu
keşfettiler.
Buna ilave olarak kalp; beyinden 5,000
kere daha büyük elektromanyetik bir
alana sahiptir ve bu alan fiziksel
bedenin ötesinde manyetometre ile 10
feet’e kadar ölçülmektedir.
Bu da; biz insanların iyileştirici (veya
negatif) düşüncelerinin uzatılmalarına
veya değiştirilmelerine olanak tanıyan,
daimi olarak birbirine karışan enerji
alanlarına sahip olduğumuza işaret eden
dini öğretiler için bir dayanak
oluşturmaktadır.
Kalbin enerji alanı beyninkinden daha
büyük olduğuna göre; kalpten beyine
gönderilen duyguların ve bilginin,
yükseltilen sezgi yollu olan berraklığı
ve artan iyi olma halini tanıtarak beyin
fonksiyonları üzerinde çok derin
etkilere sahip olabileceğini tahmin
ediyoruz. Kalp ve beyin arasında
karşılanan bu denge veya uyum hali
minnetle stresi ortadan kaldırır ve
kendinle barışık olmayla beraber
yaratıcılık olarak adlandırdığımız
kişisel duruma da izin verir!
Bu kuvvetli uyum herbir kişinin kalp
ritminde başladığından dolayı kalbe;
insanoğlunun doğumuyla başlayan aşırı
hassasiyet, yüksek bilinç veya dini
enerjiler arasındaki iletim hattı veya
kanal gözüyle de bakılabilir.
Kalp uyumunun bilimsel olarak belirlenen
bu durumu, insan kalbinin ruhun merkezi
olduğunu belirten pek çok dünya
dinlerinin öğretilerini de
desteklemektedir. Dini öğretiler
kişilerin uyumlu kalp enerjilerinden
birleşmiş tek bir huzur dolu kalbe,
manen ilham almış tek bir iyileştirici
amaca dahil olmasının insanlığın bir
vazifesi olduğunu ileri sürerler.
Beynin sevginin kalp enerji kuvvelerini
desteklemedeki rolü hakkında daha fazla
değerlendirme yapmaya başlamadan önce;
bilimadamlarının insan beyninin pek çok
bölgesinin ve sayısız aktivitelerinin
nöron impalslarının hızlanmasıyla yanıp
yanıp sönmesinin resimlerini
gösterdikleri bir laboratuarda
durduğunuzu hayal edin...
Belirli beyin bölgelerindeki sayılamayan
bu nöral ışık aktivitelerini bilfiil
gözlemledikçe, insan beyninin bu
fonksiyonu görmesi için nasıl dizayn
edildiğini merak ediyor musunuz? Bu
beynin Yaradanınızla ince bir bağlantı
sağlayarak, kalbinizle işbirliği halinde
olduğunu hayal edebiliyor musunuz?
Beyindeki bu gizemli ışık aktivitesini
izledikçe kendinizi nasıl
hissediyorsunuz? Gördüğünüz şeye
herhangi bir parçanız inkar etmek veya
iman etmemek istiyor mu veya kendinizde
bu beyin ve gerçekten nasıl çalıştığı
hakkında artan bir merak mı
hissediyorsunuz? Hem beynin hem de
kalbin insanların Yaradanlarından
haberdar olmaları için yaratılmış olduğu
fikrini keşfetmeye kendinizi istekli
hissediyor musunuz?
Seven kalbinizin ve olağanüstü
beyninizin fiziksel yaşam süresince
gerekli olan dine yönelme ve destek için
sağlıklı olmasını ve Yaradanınızla
bağlantılı olmasını ister miydiniz?
Yakın zamanda yapılan pek çok bilimsel
ve teknik keşifler arasında, çok şükür
beynin Tanrının enerjisinin dini
reseptörü (alıcısı) olduğunun
temel gayesini belirleyen çeşitli
araştırmalar var.
Nörobiyoloji, Nörokimya ve Nöropsikoloji
gibi yeni gelişen tıp alanları ve PET
(Pozitif Emisyon Tomografi), SPECT (Tek
Foton Emisyon Hesaplanmış Tomografi)
gibi teknik imajlama cihazları beynin
belirli bölgelerinin aktivitelerini ve
özellikle de beynin Tanrı kapasitesinin
gelişme kaydetmesi gerekli frontal
kısımlarını belirlemek için
kullanmaktadırlar. Ve beyin o dini
kapasiteye ilk kritik aylarında ve
çocukluk çağı büyüme devresinde derhal
açılım yapmalıdır!
Nihayet bilim; insanların uyumlu
kalpleri ve uygun beyin gelişimleri
aracılığıyla Tanrıyı tanımanın, sevgiyi
hissetmenin mistik ifadesine erişmede
dini öğretilerle birleşebilir.
Hatırlanması kesinlikle can alıcı olan
şey ise; fiziksel yaşamla ruh enerji
bağlantısının doğumda tamamen oluşmadığı
ve ondan sonraki birkaç yıl içerisinde
de tamamen elde edilebilir olmadığıdır.
Bir bebek doğduğunda, onun beyni bir
yetişkin olarak sahip olması gereken
nörolojik bağlantıların neredeyse
%50’sine sahiptir ve bu hızlı büyüme
bundan sonraki birkaç sene içinde
oluşmalıdır.
Bu dini kapasite eğer beyin normal
fiziksel büyümesine ulaşmışsa; anneden
ve aileden gelen daimi idrak veya akıl
nuruyla (kalp sevgisi)
geliştirilmelidir.
Eğer bu temel büyüme yakıtı ilk aylarda
ve yıllarda bulunmazsa; bebeğin beyin
gelişimi bu temel idrak veya akıl
nurundan veya sevgi enerjisinin
yoksunluğundan çeşitli ciddi tepkilere
yolaçarak, büyük ihtimalle kesilmiş
olacaktır.
Bilimsel araştırmalar kişinin frontal
beyninin eğer küçükken idrak veya akıl
nuruyla ve sevgiyle düzgün bir şekilde
gelişmezse; bu durumda neticelenen idrak
veya akıl nurunun büyük bir olasılıkla
çeşitli mümkün fiziksel, duygusal ve
davranışsal problemlerle, disfonksiyonel
(işlev görmeyen) bir beyine
yolaçacağını açıklamaktadır. Görünüşe
göre bu; beynin hem daha önceki evrimsel
gelişiminden olan daha evvelki
bölgelerinde hem de frontal loblarında
ve korteks bölgelerinde daha fazla
modern eklentiyi kapsaması nedeniyle
idrak veya akıl nuru üzerinde etkili
olmak için dizayn edilmiş olmasından
dolayı ortaya çıkmaktadır.
Gerçeği söylemek gerekirse beyin
bölgesinin aktivitesinde bir veya pekçok
bölgedeki aksamalara ve dengesizliklere
yolaçan; bu idrak veya akıl nurunun
noksanlığıdır.
Yeni yaratılmış olan PET ve SPECT beyin
tarama cihazı yakın senelerde Epilepsi
(Sara hastalığı), Dikkat
Eksikliği Bozukluğu, yaralanmalar,
sayısız duygusal haller ve daha
fazlasına sahip olan kişilerin
beyinlerini iyileştirmeye yardım etmeye
kendini adamış olan aydınlanmış
doktorlara yardımcı olmaktadır. Onların
çalışması 13-19 yaş arasındaki
gençlerdeki ve yetişkinlerdeki alkol ve
uyuşturucu bağımlıklarının beyin
üzerindeki negatif etkilerinin
imajlarını da göstermekte, onlardan
vazgeçirmektedir.
Modern yaşamın düzensiz doğasından gelen
artan miktardaki stresin Kortizol
denilen toksik bir beyin hormonunu
yarattığına inanılmaktadır. Eğer yüksek
kortizol seviyeleri beyinde süresi
uzatılmış dönemden daha fazla
kalırlarsa, bazı kritik beyin
bölgelerinin nöral aktiviteden tamamen
yoksun olabilecekleri sonucuna
varılmaktadır. Nöral aktivite
durakladığı zaman, beynin frontal
loblarındaki ışık aktivitesi kararmakta
ve kişide saldırganlığı kontrol etme,
negatif düşünceler ve duyguları
düzenlemek için azalmış kabiliyet
oluşmaktadır.
Kalp ve insan beyninin idrak veya akıl
nuruna ve sevgiye olan ihtiyacı
hakkındaki bu bilgiyi öğrenme amacının;
çocukları negatif davranışlar sergileyen
annelere ve ailelere, yüksek
bilinçlerine bağlantıdan yoksun olmaktan
dolayı acı çeken kişilere
odaklanmadığını kavramak çok önemlidir.
Aksine, sonunda Tanrıyla olan manevi
bağlantıya erişmede hem kalbin hem de
beynin idrak veya akıl nuruna ve sevgiye
ihtiyacı olduğu idrak edilmektedir. Bu
insanın bebeklik fiziksel büyüme
evresinde kritik olarak doğrudur fakat
ondan sonraki yetişkinlik yılları
sürecinde de doğrudur.
Öyleyse bu bilgiyle biz insanoğlu;
fiziksel yaşamımız süresince hem
kalplerimizdeki hem de beyinlerimizdeki
idrak veya akıl nurunun/ sevginin daimi
yakıtıyla yaşamak için yaratılmışız.
Kendimizi eğitmeliyiz ve elimizde olan
herşeyi kalplerimizin ve beyinlerimizin
düzgün şekilde fonksiyon gösterme yetisi
için yapmalıyız. Bir kişinin beyninin iç
durumu ve herhangi zarar görmüş veya
dengelenmemiş alanları bir kez
tarandıktan sonra ve rehabilitasyon
(yeniden iyileştirme) için yeni
yaklaşımlar uygulanabildiğinde sağlık
farklı bir şekilde görülecektir. İnsan
davranışındaki en temel unsurun
soyaçekim veya çevre olup olmadığı
hakkında uzun zamandır olan bir soru;
kalp hakkındaki yakın zamanda olan
keşiflerin kullanımıyla beraber yeni
tomografi taramaları ve daha önceki on
yıllarda bilinmeyen mevcut beyin
imajlama bilgisiyle daha iyi
anlaşılabilir.
İnsan türünü içten gelen ahlaksal
yönelimlere ve pozitif duygusal
davranışları korumaya neyin sebep
olduğunu derinlemesine anlamanın ve
insanlığın dini gelişiminde neyin hayati
rol oynadığının farkına varmanın şimdi
tam zamanıdır.
İnsanoğlunun yaratıldığı modeli, şimdiki
evrimsel sürecimizin durumunu ve o
modelin fiziksel hayatta nasıl en iyi
şekilde ifade edilebileceğini bilmeye
ihtiyacımız var. Bu belki de sevecen
davranışımızı bütün insanlara, özellikle
de bebeklere ve çocuklara karşı yetkili
olabileceğimizi geliştirmede belirlenmiş
andır. Negatif kişisel ve sosyal
problemleri nasıl düzeltebileceği ve her
kişinin insan özellikli olduğu, ruhani
ifadesini kazanacağı daha parlak bir
geleceği geliştirmeyi keşfetmek için pek
çok yaratıcı kalbe ve zihne ihtiyaç
bulunmaktadır.
Bebekler ve çocuklarla ilişkili
olanlarımız bu süre zarfında kalp ve
beyin bağlantısı hakkında kapsamlı bir
biçimde okuyabilirler, sevgiye dayalı
anne-babalık ve öğretiyi tartışabilirler
ve beynin olağanüstü dizaynı hakkındaki
PET ve SPECT fotoğraflarını açığa
çıkartabilirler. Herkesin iyiliği için
evvelden tasarlanmış değişiklikleri
yerine getirmeye katılabiliriz.
Anne-babalar, günlük-bakım bireyleri ve
merkezleri, ev öğretmenleri ve bir
çocuğa sahip her yetişkin; insan
hayatındaki kalp ve beyin hakkında 21.nci
yüzyıl bilgisini paylaşmada önemli bir
halkayı temsil etmektedir.
Kalbi idrak veya akıl nuruyla
zenginleştirilmemiş ve beyin deneyimine
sahip olmayan yetişkinlerin çeşitli
nöral ve elektriksel dengesizliklerden
ve hatta dayanmış olabilecekleri
stresle-uyarılan kortizol hasarından
toparlanabilmelerini keşfetmeye
yanaşacağız. Kuşkusuz bu doğal iyileşme
en azından yeni çağın heyecan verici bir
başlangıcıdır ve kalp-merkezli ve beyni
sağlıklı, telepatik ve diğer olağandışı
yeteneklere sahip olan yeni
jenerasyonların doğuşu oldukça insan
bilincinin müthiş bir dinsel genişlemesi
olmaktadır.
Evet, bu akıl almaz derecede umut verici
bir zamandır! Meditasyon ve dua, müzik
ve ses, doğa ve onun yeryüzünden gelen
sayısız sağlık veren ürünler gibi
araçlara ve bize yardımcı olan bugünkü
pozitif bilimsel ve teknik donatım
araçlarına şimdiden sahibiz. Bizim şimdi
kafa tutmamız, bize yardımcı olabilecek
pek çok gelişme hakkında yalnızca bilgi
sahibi olmak değil; onları kullanmaktır!
Ve onları hem kişisel olarak hem de
yerel ve küresel toplumda uygulamaktır.
Barış bunun armağanıdır. Kafa tutup
tutmamadaki sorumluluklarımızı kabul
edeceğiz ve bu kalbi arayıp bulma
ödülünü de hem kendimiz hem de
çocuklarımız için kazanacağız.
İndigo çocuklar, Kristal çocuklar, Oz’un
çocukları gibi isimler ve v.s., insanlık
gelişimimizin yeryüzüne dönen bilge ve
sevgi dolu ruhlar tarafından
yükseltildiği izlenimini
uyandırmaktadırlar. Kalp ve beynin
keşfi, Tanrı dizaynının eserleri olarak
kendimizi anlamayı güçlendirmeye devam
ettirirken; en sonunda belki de biz
insanlar ana niteliğimizde ne kadar aynı
olduğumuzu anlayacağız ve daha sonra da
bunu herbirimizi tek bir aile olarak
kabul eden eşi benzeri olmayan
beyinlerimize ve kalplerimize uygulamaya
|