Dini (Sistemi)
yanlış anlama, birçok toplumda olduğu gibi maalesef
ülkemizde de halen sorun teşkil etmektedir. Meselenin
temeline indiğimizde, Müslümanlık anlayışındaki
gelenekçi ve şekilci yapıyı ve bu yapının belli
kesimlerce farklı algılandığını görüyoruz. Başka bir
deyişle, evrensel sistem ve düzeni açıklayan İslam dini,
Müslümanlık anlayışına indirgeniyor ve dini temsil adına
şekli uygulamalar devreye sokularak toplumların
gelenekleriyle (göresel değerleriyle) harmanlanıyor.
Ortaya çıkan garip tablo da haliyle farklı ve hatalı
değerlendiriliyor. Dolayısıyla dinin yanlış temsil
edilmesi, otomatik olarak yanlış algılanmasını netice
veriyor. Oysa yapılması gereken, öncelikle İslam’ın bir
bütün olarak ele alınması ve bu sistemin tüm
boyutlarıyla değerlendirilebilmesidir. Dünya genelinde
yaşanan acı gelişmelerin temelinde de bu temel bakış
açısından yoksunluk ve taassup (körü körüne benimseme
anlayışı) yatmaktadır.
Mutaassıp
çevreler her zaman dini yanlış algılamışlar ve temsil
etmişlerdir. Onları referans alarak örnek gösterenler
ise maalesef, İslam dininin külliyen sistemi açıklayan
gerçek fonksiyonunu göz ardı ederek tamamen bedensel
boyutta seküler (dünyevi) bir yaşamda sabitlenmişler ve
bu handikaptan da bir daha kolay kolay çıkamamışlardır
ve halen de aynı tuzağa düşmektedirler. Tam bu
noktada İhlas düsturu prensip olarak kendini
göstermektedir. Evet! Acaba dini asıl hüviyetiyle
değerlendirme noktasında gerçekten samimi miyiz? Elbette
ki bu sualimiz, dini kötü temsil eden kesimi referans
göstererek tamamen bedensel boyutta yaşayan
insanlaradır. Sistemin evrensel gerçekleriyle, ölüm
ötesi yaşam boyutları ve şartlarıyla alakalı yapılan
bunca akli, bilimsel açıklamalara ve tespitlere rağmen
hâlâ sistemin gerçeklerini görmemekte ısrar edecek
miyiz? Bu anlamsız görmezlikten gelme nereye kadar
sürecek? Bu vurdumduymazlığın ne gibi faydaları
görülebilecek? Kendi dünyanızı kararttığınızın farkında
olamayacak kadar basiretsiz misiniz? Sistemde mazerete
ve duygusallığa asla yer olmadığı ne zaman
anlaşılabilecek? Sorular uzayıp gidiyor…
Sistemden
bahsediyorsunuz. Adam çıkıp diyor ki “-Amerika zaten
sistem ve düzeni kurmuş azizim. Bak keyfine takma
kafana”. Kimisi Yahudilere takmış kafayı. Neredeyse tüm
Resul ve Nebileri Yahudi yapıveriyor şaşıp kalıyorsunuz.
Yahudilere olan kini sebebiyle de özellikle Firavun’u ve
Hitler’i kendi anlayışında melek olarak görüp öyle
değerlendirebiliyor. Hazreti Musa’dan söz açtığınızda
ise gençlik döneminde -savunma amaçlı da olsa- bir
insana tokat atarak öldürdüğü gerekçesiyle yine kendi
anlayış ve mantığına göre Musa’yı “katil” olarak
vasıflandırabiliyor. Kimisi Araplarla ve molla kesimiyle
kafayı bozmuş, onları diline dolayarak akşama kadar
küfür ediyor “bunlar mı dini yaşayanlar ve Müslüman
geçinenler?” diye. Kimisi de din adına terör
estirenlerden şikâyetçi, onlardan dem vuruyor. Hele
biri var ki sormayın gitsin. Bu zatı muhtereme göre de
bir insanın sabaha karşı namaz ibadetini eda etmesiyle
sabah yürüyüşü yaparak denizi seyretmesi aynı şey.
Hiçbir fark yok. Buyrun buradan yakın!...
Velhasıl
insanlar adeta sistemin gerçeklerini görmemek ve kendi
geleceklerini ciddiye almamak için sürekli karanlığa
küfredip duruyorlar ve kendilerince mazeret ve
senaryolar üretiyorlar. Bu tarz insanlara sistemin
gerçeklerini anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zor
vesselam. Yoruldum. Gerçekten yorgunum dostlar. Bir tek
insanın dahi basiretindeki perdenin kalkmasına vesile
olabilmeyi ve onları kazanabilmeyi inanın çok isterdim.
Fakat, öyle anlaşılıyor ki bu perde oldukça kalın.
Perdeyi oluşturanlar ise bizzat kendileri.
Bazen kendime sormadan edemiyorum. Acaba bu konuda çok
mu duygusal hareket ediyorum? Yoksa şefkat ve acıma
hissimin yoğunluğundan mı onları kazanmaya yoğun çaba
harcıyorum? Neden benim onlara acıdığım kadar onlar
kendilerine acımıyorlar? Sükût ediyorum. Biz mi
anlatamıyoruz yoksa onlar mı anlamak istemiyorlar
bilemiyorum. Yoksa bütün bu çaba ve gayretlerim boşa mı?
Ne dersiniz? |