Hayatı düz bir çizgi sanırdım ve ALLAH 'ı tanrı
şartlandırıldığımız şartlarda yaşamayı en doğru ve bu
doğrular uğrunda çabayı hatta ölmeyi cihat,
ölünce gidilecek yerin Haydarpaşa Garı gibi bir son
istasyon olduğunu düşünürdüm; en uzak yer orasıydı benim
için....daha Amerika’yı keşfedememiştim o zamanlar.
Sonrası daha komik ve çocukça…Üstelik çocuktum
da....Büyürken aklım da büyüdü çok şükür, ufkumda
küçülen dünyanın aksine.Hayatın
düz çizgi olmadığını anladığım an labirentlere düştüm.
Çık çıkabilirsen… J
Küçük dostun dostunun gördüğü labirentlerdeyim
Kilitli kapılarda gurbetlerdeyim
Bildiğim dinginliğime açılacağı
Bilmediğim niye içerdeyim
Kapının ardında ezelden tanıdığım
Beni benden iyi bildiğine inandığım
Bilmediğim, niye benimle oynadığı
Bildiğim iki cihanda yandığım
Hep başlıyor saydığım sonlardayım
Kısırdöngü halisünasyonlardayım
Bildiğim her şeyin tek nokta olduğu
Bilmediğim, niye boş aksiyonlardayım
Kutsi ayda kutsanan yerlerdeydim
Zirvesinde muhabbetin sembollerdeydim
Bildiğim nicelerine perdelerin açıldığı
Bilmediğim ne kadar gerilerdeydim
Kutbi’nin muştusuna sevdalandığım
Gecelerde sessizce adını andığım
Bildiğim sevgilerin sınanacağı
Bilmediğim neyi doğru sandığım
Yalın dostlukların dilindeyim
Lokman hekimin kandilindeyim
Bildiğim, yurcice verenin yüceleceği
Bilmediğim, niye nefsin elindeyim
Yıllarca çıkış aradım labirentlerden… İnsanın saftan
safa geçirileceğiyle labirentler açıldı sınanacağıyla
daraldı… Her yeni bilgiyle ya kalbim karardı ya zihnim
açıldı.
Ölüm sandım bir ara çıkışı....
Şubatın biri… Milenyumun ikinci ayı… Sabahın ilk
saatleri.... Özgürlüğün başlangıcı....Madde boyutunda
zaman sınırlarının kalktığı an.... Hep mışlı
hikâyeler....Tadana sorulmuyor ki.... Sorulsa da cevap
vermiyor ki.... Acıların en acısı ayrılık... ‘Elveda’
nın yaşandığı ayrılık... Tekrarı yok... Vuslatı var mı
bilinmez...İnsanın bilinmezi...Bilinene göre oranı ne
ki! Geriye kalanlar hep maddesel...Şimdiye kadar
kullandığı ve artık kullanamayacağı şeyler ve birkaç
koliyle yeni sahiplerine geçici bir sevinç verir
belki... Dediler ki işte son durağı...Birkaç tümsekten
biri... Baktım... İçinde dediler...Yine baktım... Sadece
toprak yığını... Bir ot bile yok üstünde... ota ihtiyacı
var mı ki?... Olsa bile ona mı? Bize mi? Gözümüzün zevki
mi bozulur? Hava soğuk... kar-yağmur yağıyor... Üşümez
mi? Toprağın altında ondan ne kadarı var ? Hepsi veya
birazı ordaysa ... Ne alemde? Hangi alemde? Orada
değilse nereye gitti ? cevapsız sorular...Ve sonuç
MEÇHUL...
Işığın ölümüyle feyizlendiğim
Ömürdeki son demine yetişemediğim
Bildiğim, “RABBİN kim” deneceği
Bilmediğim, bildiğime ne diyeceğim
Ölüm labirentlerin başka bir versiyonu gibi geliyor
artık...Ve sonsuz hologramlardan biri...Seç de yaşa veya
ek de yaşa...Ayrıca hologram tanımına
bayılıyorum...Yıllardır içinden çıkış aradığım
labirentlerimi bilim adamları ne güzel de izah eder oldu
çok şükür...
Bu yüzden hologramlara takıldım...
Takamadığımdan olmayan takılarımı taktım takıntılarıma
... Ömür harcamışım düzenli ve iyi olacak diye
sahiplendiğimiz şeylere.
Neye göre iyi veya düzenli ? Neye sahibim ki ?
Sultan’ın dediği gibi canımız bile bizim değilken...
duygularımın gelgitlerinde yorgunluktan bitap düştüğümde
Huzur aramışım.
Huzur güzel ve geniş düşüncedir diyor LÜTFİ (filiz)
Dede.
Bilerek veya bilmeyerek gelişiyorum diye nice kayıtların
altına girmişim...Kayıtlardan nasıl kurtulacağım ?
Son takıntım, emanete gösterilmeyen özen olmuş.
Başkalarını yargılayıp nice yitik sevdalar
yaşamışım...Yargılamakla MEKR‘e soyunduğumu bilemeden
... Ne ACI dimi ?
Düşüncelerimi düzenlemeyi hiç düşünmemişim nedense?
Üstelik, düşünce üzerine onca kitap devirmiş biri
olarak... Düşünceler yolcu zihin kervancıyken zihnin
dışına çıkmak için onca yol gösteren OSHO amca varken...
Bu arada kervancıya bile eyvallah demesi önerilen yolcu
kim ya HU ?
Yoksa bu
yolcu mu çıkar sadece LABİRENTLER den...
|