Hâkimiyet Milletin midir?
Bilal Atış
 
 

Çoğu insana gizli kalan, bilinmeyen büyük şirkin başka bir çeşidi de, Allah'tan başkasını kanun koyucu ve hakem olarak kabul etmektir. Diğer bir deyişle, bazı insanlara, fert veya grup olarak, kendileri veya başka birilerine kesin bir kanun koyma hakkı vermektir. Onlar dilediklerini helal, dilediklerini de haram kılarlar. Onlar, Allah'ın izin vermediği ve onun şeriatına zıt olan yöntem ve düşünce koyarlar. Diğerleri de onların koydukları bu yasalara, sanki isyan edilmeyip itaat edilen bir ilahi yasa, bir semavî hüküm imiş gibi itaat ederler.
Şüphesiz ki yaratılanlar hakkında yasamada bulunmak sadece Allah'ın hakkıdır. Onları yaratan, rızıklandıran, her türlü nimeti onlara bahşeden O'dur. Onları sorumlu kılmak, emretmek, nehy etmek, helal ve haramı belirlemek de O'nun hakkıdır. Çünkü O insanların rabbi, meliki, ilahıdır. O'ndan başkasının rububiyet, mülkiyet ve ulûhiyet hakkı yok ki, hüküm ve teşrii hakkı bulunsun. Dünya O'nun mülküdür. Allah'ın mülkündeki insanlar, onun kullarıdır. O, bu ülkenin efendisi ve hâkimidir, hükmetmek, yasa koymak helal ve haram kılmak O'na, dinlemek ve itaat etmek ise kullarına düşer.

Bu ülke vatandaşlarından biri, bu ülkenin efendisinin izni olmaksızın orada bazılarının emir ve nehiy, helal ve haram kılmak, hükmetmek ve yasa koyma hakkının bulunduğunu iddia ederse; Hâkimin kullarının bazısı O'nun mülkünde O'na ortak koşmuş, yalnızca O'na ait olan yönetim ve yasama konusunda, Onunla çatışmış olur. Bundan, Kur'an, ehl-i kitabın şirk içinde olduğuna hükmetmiştir. Onları, müşrikler olarak adlandırmıştır. Çünkü onlar yasama hakkını, haham ve rahiplere vermişler, onların belirledikleri haram ve helallere itaat etmişler. Kur'an bunu, Meryem oğlu İsa’ya yapılan ibadete denk saymıştır. Allah şöyle buyurur: "Onlar Allah'ı bırakıp hahamları, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek tanrıdan başkasına ibadet etmemekle emir olunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir." (Tövbe, 31) Nebi ( a.s.) bu ayeti, cahiliye günlerinde Hıristiyan olan Adiy b. Hatem et-Taî'ye şöyle tefsir etmiştir: Müslüman olup Peygamberin yanına gelen Adiy'e, Efendimiz bu ayeti okudu. Adiy diyor ki; Hıristiyanların onlara (hahamlara) ibadet etmediklerini söyledim. Peygamber Efendimiz ( s.a.s.): "Elbette, onların haram kıldıklarını haram, helal kıldıklarını da helal kabul ettiler ve onlara tabi oldular. Bu onların, onlara ibadetidir. (Ahmed, Tirmizi) Bu ayet ve Rasûlullah'ın hadisinin bunu tefsiri, kim Allah'tan başkasına kötülükte itaat eder, ya da Allah'ın izin vermediği bir konuda ittiba ederse; onu bir rab ve mabut edinmiş, Allah'a ortak koşmuş olur. Bu da Allah'ın dini olan tevhide terstir. İhlâs kelimesinin, Lailahe illallah'ın delalet ettiği; ilahın, kendisine ibadet edilen olduğudur. Allah, onların haham ve papazlarına olan itaatini, ibadet olarak isimlendirmektedir. Ve onları, erbab, yani ibadette Allah'ın ortaklan olarak adlandırmaktadır. İşte bu, büyük şirktir. Bir mahlûka itaat eden, Allah ve Rasûlü'nün koyduğu hükümden başkasına tabi olan herkes, onu böylece adlandırmasa bile, onu bir rab ve mabut edinmiştir. Bir ayette Allah şöyle buyurur: "Eğer onlara itaat ederseniz, müşrik olursunuz." (Enam, 121) Aynı anlamda başka bir ayet ise şöyledir: "Yoksa Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? (Şura, 21) Kur'an ve sünnetin, Allah'tan başkasını kanun koyucu olarak kabul edip Allah'ın izni olmadığı konularda tabi olan hakkında hükmü buysa; kendisini Allah'a denk tutan, ulûhiyetin özelliklerinden olan hükmetme, kanun koyma, helal ve haram kılma hakkını ona veren hakkındaki hükmü nasıl olur?

Anlaşılmaktadır ki, hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin değildir. Tutun ki, yeryüzünde idareyi millete, halka dahi bırakmadan ellerinde tutan zalimler anayasa, kanunlar ve yürütme ve yasama şekilleriyle milletlerin kaderini tayin etmekteler ve halklarını felakete sürüklemektedirler. Yeryüzünde hüküm ancak Allah’a aittir Kullar âlimleri yardımıyla hadisler ve sünnet ışığımda bir yönetim tesis ederek dünya ve ahiret huzurunu sağlayabilirler. Bunun seçeneği yoktur. Özellikle on dokuzuncu asırda kuvvet kazanan tek dünya anlayışına sahip, ahiret kaygısı ve korkusu barındırmayan sistemler hangi ahlak ilkelerini benimserlerse benimsesinler insanlığa sundukları sadece zulüm olmuştur.

Devleti gökyüzünden yeryüzüne indiren insanoğlunu ve dünyayı yönetme gücünü Allah’ın elinden alıp insanın yani, aklın boyunduruğuna veren sapkın Siyonist ideoloji ve bundan türeyen modern dünya sistemleri insanlığa ancak gözyaşı sunmuştur. Rahmet pınarları tesis edildiğinden beri sürekli Adem as. ın neslinden seçilerek gönderilen Resuller tarafından insanlığa akıtılmıştır. Vahyin şekillendirmediği her yol batıldır ne derece ahlaki ilkeler içerse de takipçilerini hüzne götürmeye mahkûmdur. Bu budur, Âlemlerin rabbı olan Allah kendi öğrettiği sistemin dışında hiç bir sistemden razı olamayacaktır.

Allah kullarını yolundan sapmaktan muhafaza buyursun.