Sevgi hissi
insandaki en ulvi hislerden biri şüphesiz. Tıpkı inanç
gibi. Sâfi ve samimi bir duygu. Vicdanın sesi kadar da
içten ve tesirli. Sevginin o büyülü dünyasına girenler
bir daha kolay kolay çıkmak istemezler. Çepeçevre
kuşatır bizi ve dünyamızı. Hususi dünyamız onun
sayesinde renk ve derinlik kazanır. Bu özelliğiyle,
yaşam sistemini okuyup değerlendirme noktasında önemli
bir belirleyicidir.Cazibesiyle sürekli etkilenir ve
besleniriz.Yaşamın vazgeçilmez bir hasletidir.
Sevgi hissinin
bunca güzellikleri yanında ne var ki bu yüce duyguyu
yeterince değerlendiremez ve bunun bir türlü farkında da
olamayız nedense. Çünkü sevgi hissini değerlendirirken o
duyguyu yoğun aşkınlıkta yaşayamayız. Bunun nedeni de
kanımca şartlı refleks olarak koşullu sevgi
faktörünün devreye sokulması. Sevgi sunumunda belirli
şartlar ileri sürülmesi.Koşullu sevgi,bu hissi yoğun
olarak yaşamamızı engelleyen en büyük perdedir.Bir
çoğumuz yaşamımızda bu engeli kendi bilincimizde bizzat
oluşturduğumuzun farkına varamayız. Birtakım mazeretler
ileri sürerek topu sürekli karşı tarafa atmayı yeğleriz.
Örnek verecek olursak bazen “Senin şu yönünü seviyorum
ya da sevmiyorum” şeklinde meseleye yaklaşırken bazen de
“Sen şöyle şöyle olursan ya da şöyle yaparsan seni
severim” gibi kıstaslarla sevginin hem kapsamını, hem
etkinliğini, hem de yoğunluğunu azaltmış oluyoruz.Oysa
asıl marifet sevgi hissini yoğun ve geniş kapsamlı
olarak, yaratılanlar arasında fark gözetmeksizin
yaşayabilmek. Sevgide git gide yoğunlaşarak aşkın tek
kaynağına ulaşabilmek. Bunu başarmak için de kötü,
çirkin, abes gibi kavram blokajlarından (kelime esfeli
safilini) sıyrılabilmek.”Aşkın Kaynağına
Yönelebilmek” başlıklı yazımızda bu konuya bir nebze
değinmiştik.
Koşullu sevgi
engelini oluşturan birçok neden vardır. Bu nedenlerin en
başında gelenlerden biri de şartlanmadır. Diğerleri ise
değer yargıları, ön yargılı yaklaşım ve tarafgir
tutumdur.Aile hayatından örnek verecek olursak genelde
yeni yetişen gençlerle ebeveynleri arasında koşullu
sevgiden kaynaklanan birtakım olumsuzluklar yaşandığı
bir vakıadır. Bu olumsuz tavır ve yaklaşım her iki taraf
için de geçerli olabilmektedir.Kimi zaman anne ya da
baba,saygı beklentisiyle ya da gurur hissi nedeniyle
koşullu sevgiyi ön plana çıkarabilmekte kimi zaman da
evlatları anne babalarına karşı kendilerine göre bazı
kıstaslar getirerek koşullu sevgiyi öne
sürebilmektedir.Bu pürüzü giderebilmek ve sevgi hissini
asli hüviyetine dönüştürebilmek için yegâne yöntem ise
şu sırlı sözü karşı tarafa içtenlikle söyleyebilmektir:
”BEN SENİ HER ŞEYE RAĞMEN SEVİYORUM.” Bu
söz aynı zamanda karşımızdaki karşımızdaki insanları kim
olursa olsun eksikleri ve güzellikleriyle kucaklamamız
anlamına gelecektir. Zaten ayıp ve kusurları örtücü
olduğumuzda bu güzel haslet bizi kusur ve eksiklik gibi
değer yargılarından zamanla arındıracaktır. Settar
isminden feyiz almamıza da vesile olacaktır.Yaşam
sisteminde eksik ve kusur olmadığı gerçeğiyle
yüzleşmekten daha güzel ne olabilir ki!
İnsanoğlu, sevapları ve
günahlarıyla insandır ve güzeldir.Bu nedenle de İsevi
öğretide “Düşmanını dahi sev” prensibi
getirilmiştir.İslam inancında da “ düşmanına iyilikle
mukabele et, umulur ki sana dost olur” nasihatı meseleye
açıklık getirmektedir. Şayet
Allah dostsa, bütün dünya bana düşman da
olsa ehemmiyet vermemeliyim.
Zaten dost olan sadece
Veli
olan Allah’tır.
O’nun dışında bir varlık olmadığı için dost da yoktur.
Düşman kavramı da bu noktada geçerliliğini
yitirmektedir. Bir düşman varsa o da bizdeki vehim ve
benlik duygusudur.
“Ben seni her şeye rağmen seviyorum”demek aynı zamanda
“ben her şeyi seviyorum” demekle eşdeğerdir.Her
şeyi, her şeye rağmen her şeyden ve herkesten çok
sevebiliyorsak marifet kapısı aralandı demektir. Ne
mutlu her şeye rağmen sevebilenlere ve nefret hissinden
nefret edebilenlere! Yazıklar olsun sevgiden nasip
alamamış nasipsizlere!... |