Bu ifade ettiklerimizden sonra elbette kendimizi de
çoluk çocuğumuzun çorbasını kaynatmak için kendimize
yakıştırdığımız en realist gerçeği de ifade etmem
sanırım yaşamın döngüsü açısından başka bir zarurettir.
Çok şükür kirlenen her kelimeden kendimizi korumak gibi
ince bir ayarımız var… Ego kanserine tutulmuş “Kişisel
Gelişim” alanından çelişkili milyarlar kazanırken ve bu
konuda “Kişisel Gelişim uzmanı olmaktan ilk önce bendim
yarışında koşmaktan yorulmayan onca kıvama gelmiş
verimli toprakları çiğneyen çifte gitmemeye çabalayan
onca hazırlöbçülere söyleyeceğimiz bir cümlemiz var
elbet…
Gelişime aday olacaksa eğer insan…
“Kişisel
Gelişim”i
Çelişim
olmamalı
Onurlu olacaksa Birey,
Kişisel değil
İnsani Gelişen
kalmalı
Biz kendi insiyatifimiz de ise “ Aklın yürekle
buluştuğu noktada isyani değil insafi gelişmeli insan,…
yaşadığı zamanın nakışını bırakacağı isseeee değil
izzeee işlemeli insan” Ana ilkesiyle yola çıktığımız
”insani Gelişim” alanına bütün yazılarımda
eklemekten onur duyduğum “İnsani Gelişimin Faydalıya
Hizmetkârı” ifadesi genel anlamdaki en güzel
sıfatımızı saygıdeğer
Sn. Dr Hüseyin Emin
Sert hocamla birlikte kullanma kararı
almış olmaktan da ayrı bir onur duymaya devam
etmekteyiz…. Henüz yeni olsa da bu kavrama katılacak
olanların sayılarının artacağı günler çok uzaklarda
değiller.
İkinci olarak ise bu sıfatımızı “Beyin Antrenörü”
ve “Sevgipolog” diyerek resmi anlamdaki kurumlara
gerekli müracaatlarımızı yaparak aldığımız Eğitim ve
danışmanlık markalarımızı İnsanımıza sunmak da ayrı bir
onur olacak bizler için.
Yöntem olarak ise hiç kimsenin tekelinde olmayan tüm
bilimsel gelişmeleri takip etme özgürlüğümüzü kullanarak
elde ettiğimiz teorik bilgileri yüreğimizde ve
zihnimizde yoğurarak ilişki içinde olduğumuz çevremize
sunmaya başladığımız günden bu tarafa Ustalığımızı
geliştirmekteyiz. Ustalık nedir diye bir soru
gelebileceğini önceden cevaplayacak olursak eğer.
Usta=Yola gidecek atın ayağına nalı çifte yemeden
çakabilendir, atın ön ayağına uzanandır kulağını
kaptırmadan atın kişnemelerine diyebilirim.
Bu vesilelerle bu pazara çıktığımızda gördüğümüz
konuları hem tespit hem de kendimizi diğer kopyalardan
farklı olarak ifade etme ihtiyacından dolayı, Yaptığımız
işin ve meşguliyetinin gereksizliğini çevremizden
duymadığımız için cesaretimiz her geçen gün arttı.
Piyasada o kadar çok değerli bilim adamlarımız varken.
Sırf ismi yabancı diye bu memleketin işadamının cebinden
yüzlerce miktar öz sermayeyi dışarı yollayan sözde
eğitim firmaları bu bilim ve ilim insanlarımızı
görmemeye inatla devam etmekteler. Günlükçü temizlikçi
kadınların yevmiye hesabıyla çalıştırıldığı gibi bu
ülkenin her şehir ve kasabasında ayrı dolaştırılarak bu
hamam ve kebap düşkünü derinliği olmayan sözde
eğitmenlere sözde performans arttırdıklarını söyleyerek
banka hesaplarını her geçen gün daha da doldurmaya devam
etmektedirler. Çok görmemek lazım tabiî ki. Çünkü “At
olmayacak tay gider eşeklerle yayılır” elbet.
“Hipnoterapist” olmadığımızı ifade ederek “Hipnoserapist”
olmaktan da ayrı bir onur duyduğumuzu ilgili ilgisizi
her kurum ve kuruluşa bu satırlardan duyurmak insanlık
vazifemizdir.
Nedir bu “Serapist” takısı elbette ne anlama geldiğini
de açıklamak elbette kendi sorumluluğumuzdadır.
Serap: kelimesiyle ilgili olarak filmlerden
hatırlanacağı üzere vaha şeklinde görülmez hiç bir
zaman. Belki bir su birikintisi gibi görünebilir veya
bir ağacın yansıması olarak algılanabilir. Ama bu konuda
şunu da belirtem de fayda var: Çok fazla açlık ve
susuzluk çeken insanların çeşitli halisünasyonlar da
görmeleri muhtemeldir. Bu sadece beynimizin insana
oynadığı bir oyundur. fiziksel olarak serap felan
değildir görüldüğü zannedilen. Fizikçiler serap deyince
bir objenin yanlış yerde görülmesini veya yanlış
algılanmasını kast ederler…
Bir maddenin özellikle çölde ve denizlerde hava çok
sıcakken yanlış yerde veya farklı görünmesinin sebebi
tamamen atmosferik sebeplere dayanır. Gün çok sıcak
olduğunda yer yüzeyinde ince (atmosfere göre) bir sıcak
hava tabakası oluşur. Bildiğiniz gibi sıcak havanın
yoğunluğu soğuk havadan düşüktür. Bu iki hava katmanının
birleştiği yer bir lens vazifesi görür işte bu yoğunluk
farkından dolayı ve böylece uzaktaki cisimlerden gelen
ışınlar kırılır ve farklı yerlerde hatta ters olarak
dahi görünebilirler. Ayrıca bu birleşme noktası uzaktan
su gibi de görünür.. Mesela özellikle sıcak yaz
yolculuklarında araba ile giderken bu su görüntüsünü
hepiniz yakalamışsınızdır. Yolun ilerisi sanki ıslakmış
gibi görünür uzaktan ama yaklaştığınızda orada hiç su
olmadığını görürsünüz. İşte bu gördüğünüz de fiziksel
bir seraptır yukarı da açıklandığı gibi.
Denizlerde de serap görülür fazla bilinmemesine rağmen
fakat denizde olay tam tersidir. Bu sefer daha yoğun
hava tabakası soğuk denize daha yakındır, sıcak tabaka
üstte yer alır. Bu yüzden yansıma karadaki serabın
tersine üst tarafta, su yüzeyinin üstünde olur.. Bu
yüzden görülen serap havada uçuyormuş, yamulmuş,
yumulmuş gibi görülebilir...
Bu açıklamalarla sanırım Serap görmenin mantığını ifade
edebilmişizdir. Yani anlaşılması gereken en önemli
tema. Bize bu konuda beynimizin pek çok oyun oynadığını
bilmemiz gerekecektir. Bizde beynimizin bu oyun oynama
yeteneğini kullanarak İnsanlığa hizmet edebilmenin
gerekli Terminolojisini bilimsel olarak kimseye kabul
ettirme iddiamız yoktur.
Ancak insan beyninde tasarlanabilen bir film stüdyosu
olduğu gerçeği de yadsınamaz bir başka varsayımdır.
İnsan gerekli görülen alanlarda bu stüdyolarını ya
başkalarına kiraya verir kendi özünden olmayan çevrilen
filmlere rıza gösterir. Ya da reyting derdine düşmeden
kendi özüne dönerek orijinal fıtratlı filmlerini
çevirir. İşte Tedavi ve iyileştirme maksatlı kullanılan
terapi kelimesinin özü de serapiye dayanmaktadır. Yani
insana verilmiş en önemli nimetlerden bir tanesi olan
hayallerimizin koşumunun emrimize verilmiş bir çit at
gibi kullanacağımızın gerçeğidir… Bu atlara(sağ ve sol
loblara) dehhh diyen ya Şeytani kırbaçtır ya da rahmani
kırbaçtır… bütün esasiyet budur. Bu olmasına karşın
belinden kafasını kaldıramayan insanlık hala Doğduğu
merkezden bir türlü bağını koparıp ruhunun kanatlarında
kendi miracına iç alemin de yolculuğa çıkamamaktadır.
Hal böyle olunca piyasayı da takır takır terapistler
taramaktadırlar.
Ancak şu var ki yıllarca öykülendirmesini beceremeyen
150 yıllık bile olmayan Sözde psikolojik Ticari
Bayilerin Psikolojik yaklaşımların da insanımıza
anlatılamayan ve halk tarafında deli doktorluğu olarak
algılanmasının da sanırım psikoloji ile ilgilenenlerin
paydası inkâr edilemez. Kendilerin de Psikoterapi yapma
hakkını görenlerin sorumluluk bilinci bu konuda yeterli
beyin oyunlarını hayırlı ve faydalı yönde yapmadıkları
da çok net olan bir başka bir gerçektir. Yaşamın içine
girmeyen hiçbir ürün ve hizmet tüketen tarafından onay
almadıkça varlığını asla koruyamaz. Buna en dayatma
ideolojilerde dahil. Zaten Psikoloji her yerde sorunsal
fenomenlerle ilgilenmeye devam ettiği müddetçe kendi
psikolojisini sağlam temellere oturtamamıştır ve
oturtamayacaktır.
Ben ne söyleyeyim ki… Matematiğin, Fiziğin Kimyanın ve
hatta Sevgipolojinin Sahibi diyeceğini demiş zaten…
·
Oysa onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece
sanılarının peşinden gidiyorlar. Sanıları ise gerçeğin
kırıntısının bile yerini tutamaz.
(NECM suresi 28. ayet)
·
Aslında bunlar sizin ve atalarınızın uydurduğu kuru
isimlerdir. Allah, onlara ilişkin hiçbir kanıt
indirmemiştir. Onlar sadece sanılarının ve canlarının
istediğinin peşinden gidiyorlar. Oysa onlara Rabbleri
katından doğru yola ilişkin bilgi geldi. (NECM suresi
23. ayet)
·
Eğer sen yeryüzünde yaşayan insanların çoğuna uyacak
olursan, bunlar seni Allah'ın yolundan saptırırlar.
Onlar sadece zanların, sanıların peşinde giderler, sırf
tahmin yürütürler.
(EN'ÂM suresi 116. ayet) Kaynak: Fizilal Kuran
Hipnotizma mı? Zannetizma mı?
Konusun da ise hipnoz çağımızın en yeni yaklaşımlarından
biridir. Konu ile ilgilenen pek çok bilim adamımız
olduğu gibi bu konu ülkemizin önde gelen değerli bilim
adamlarından Prof.Dr.Recep Doksat, Prof.Dr.Üner Tan ve
Dr. Tahir Özakkaş gibi değerli ilim insanlarımızın
ülkemizde verdikleri mücadele ve azmi takip edenler
bileceklerdir. Yaklaşımlarının temelini kendi
kaynaklarımıza yönelten
Prof.Dr. Kerem
Doksat (İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana
Bilim Dalı)
gibi değerli bilim adamlarımızda her geçen gün sessiz de
olsa yüreğini arayan insanımız tarafından aranılıp
bulunmaktadır.
Onların değerli çalışmalarından anladığım Yatandaş değil
Vatandaş Kemal olarak anladığım öz mana şudur ki
Zannetizmadan kurtulmak için işinde ve alanında usta
Hipnotizörlerle pek çok yanlış öğrenilmiş fenomenin
İnsan yaşamına daha yararlı hale getirilebileceği önemle
ve altı çizilerek vurgulanmıştır.
Kendi adıma son cümleleri mi şu düşüncelerimle bağlamak
isterim ki, Ben kendi aileme ilk başta diğer yazılarımda
da belirttiğim gibi sadece doğru baba olmak azmiyle yola
çıkmış bir Anadolu yüreğiyim. Araştırmalarım ve
mücadelemin beni getirdiği en son noktada gördüğüm ve
tespit ettiğim gerçekleri kendi alanımda ilişki içerisin
de olduğum insanlara aktarma sürecimin sonunda
danışmanlık yapacağımızın hesabıyla yola çıkmamışken
gördüklerimiz karşısında piyasadaki soytarıları görünce
kendi ailemi korumak için daha da çok öğrenmeye
başladım. Şimdi ise şunu söyleyebilecek cesaretim var
ki.
Her anne ve baba doğuştan Sevgi yüklü olarak doğar. Öz
ifademizle doğal olarak“Sevgipolog” dur. Daha
sonra yaşadığı psikolojik sorunlarını yanlış
biçimlendirmiş sözde bilim insanlarının yüzünden gerekli
çözümü yaşayan modellerden uzak yaşamak zorunda
kalmıştır. Sözde model olacak olan sorumlular ise mesai
bitimlerinden sonra hangi kuruma bakarsanız bakınız
hemen ya okeye dönmeye devam etmekteler. Ya da batak
üstüne batak atmaktalar. Atak üstüne atak atan Amerika
ve diğer Ülkelerin kavramlarını önce anlamak için sonra
da onları yaşama dönük çözümler haline getirmek için
çabala babam çabala çabamız şudur ki….
Kendi yavrularımıza ve ailemize istediğimizi diğer
insanlarımıza isteyemiyorsak Sistemin sahibi bizi
muvaffak etmesin inşallah…..
“Zannetizma” ile insanlığı uyutanları “Hipnotizma”
ile uyandırmanın mümkün olduğunu bir gün bilecek olan
İnsanlığa, onun bunun ne olduğu belli olmayan
samimiyetten uzak yaklaşımlarından çok yüreğindeki
sevgiden başka bir çözüm yolu görünmeyecektir.
P’siz kalmış psikolojinin “Hipnoterapist”
olmaktansa “Sevgipoloji”nin “Sevgipolog
Serapileriyle” “Hipnoserapist” olmaktan beni
ve bu fikri destekleyenlere kim engel olabilir ki…
Hedeflediğimiz Yürekler olduktan sonra…
Ben sadece “Newton un düşünüşünün dışına çıkma
zaruretinde kalan Einstein gibi bir babayım “Sevgipoloji”nin
Varlığını keşfini ister kabul etsinler ister etmesinler
Umrumda değil ben doyasıya evimde ve ilişki içerisinde
olduğum insanlarla psikolojik sorunlar yerine
Sevgipolojinin Zerafetini yaşadıktan sonra üren ürer,
kendini geren gerer, kervan her zaman inandığı yönde
ilerleyerek gider….
Claire Sylvia’nın Gerçekleşen organ nakli beklide
yepyeni keşiflerin kapısın aralayacak kalbin kendisi
nakledilince yüklenmiş manalar yaşanıyorsa eğer…. nakil
illaki kalbin etinde veya kanında değil ki onun ürettiği
manaları acaba bizde samimiyetimiz ölçüsünde
yüreğimizden yüreklerince hissedenler olur mu ki
aşağıdaki adreslerimizle irtibata bizimle geçerek acaba?
Bilmem ki? Nasip….
Bilimsel gelişmeler Kimsenin tekelinde değil sonuca
millet karar verecek…..
Hipnotizma mı? Zannetizma mı?
HipnoTerapi mi? HipnoSerapi mi?
Hangisi okurtacim
“Allahım ne olur bu bayram sabahı…. “Dindarları
Bilimdar, Bilimdarları da Bindar Eyle yarabbi “
Ayvalıda Ayva kompostolu son iftar açtığım günden bu
yana Amiiiiiiiin…….
|