İki deniz yürür, karşılaşır; hatta mahcuplara göre
birleşir, fakat aralarında berzah –insan-ı kâmil-
vardır, şaşmazlar. (Rahman-20) (21)
(* Abdülkadir Geylani’nin Sırr’ül-Esrar adlı eserinden
alıntıdır.)
**************************
Bırakmıyorum ki, gönülde düşünce olasın,
İstemiyorum ki, gözlerde değersiz kalasın;
Seni canımda saklıyorum; gözümde gönlümde değil
Tâ ki son nefesime kadar bana yâr olasın!
Kahır, kendi gözüyle lütfa bakarsa hep kahır görür. Bu
Allah kulu bir kâfire dedim ki, «Sen de Allahın kulusun
ben de. Fakat sen onun kahır sıfatından, ben ise lütuf
sıfatından yaratılmışız. Lütuf sıfatı, kahır sıfatından
üstün gelir. Kahırdan vazgeç de lütfa bağlan onun tadı
daha hoştur.»
Yani bu Peygamber, ümmetine olmayan bir şey bıraktı.
Belki o vardı da önüne bir perde çekilmişti. Büyü
yaparlar, konuşurlar, uğraşırlar ki, bu perdeyi
kaldırsınlar. Bütün Peygamberlerin öğütlerinin özeti
şudur: Kendine bir ayna ara! Şimdi cevap vereceksen
uygun söyle, yani nasıl ki kanatlı bir kapının
karşılıklı her iki kanadı iyi takılınca biri birinden ne
eksik ne fazla gelirse sen de öylece soruya uygun
karşılık ver.
Şems-i Tebrizi (makalat)
****************************
” NEFS-İ MUHAMMED-İ İKİ ALEMİ BİRLEŞTİREN VE AYIRAN BİR
BERZAHTIR YADA ONUN ZAHİRİ VÜCUDU YANİ İNSAN-I KAMİL’İN
VÜCUDU DA DERLER.”
zat sıfatın aynıdır fehm etmedi şeytan bunu
zat-ı hak bu sureti insan değildir ya nedir?
kendi özünü bilmeyen hayvan değildir ya nedir?
ademi hak bilmeyen şeytan değildir ya nedir?
daima feryat edersin Muhammed deyu Ali deyu
sende Muhammed Ali diyen sübhan değildir ya nedir?
hasılı gezme yabanda sende ispat et hakkı
arşı rahman sende cism u can değildir ya nedir?
derdi ehli hak budur gezme yabanda gaybiya
kim ki bilmez kendünü bi can değildir ya nedir?
SUNULLAHI GAYBİ
*(Bu gaybibaba bölümü: yazılarımı denetlemesini
istediğim manevi bir dostumun, yazımı okuduktan sonra
yazıp üstünde tefekkür etmemi istediği cümlelerdir, ben
de konumuzu anlattığı için hep beraber tefekkür ederiz
diye buraya aldım.)
***************************************
TAM GÜNEŞ TUTULMASI-İLAHİ VUSLAT
Birkaç yıl evvel tam güneş tutulması yaşanmıştı.
İstanbul’dan da en güzel biçimde izlenecekti.Acizane
bende evimde TV başında bunu aşağıda yazacağım biçimde
deneyimledim.Belki sizler de, kendi yaşadıklarınızla
birleştirip değişik yorumlar çıkarırsınız diye umuyorum.
Çocuklarım o esnada dokuz ve on yaşlarındaydılar.Onlara
güneş tutulacağı sırada güneşe bakmayı yasakladığım için
kendi kendilerine şu yöntemi uygulamışlardı ki bende
hayret ettim:”Camın önüne koydukları aynaya güneş
yansıyordu, onlarda bu yansımayı pc’lerinin kamerasıyla
çekiyor ve aynı anda da pc ekranından tutulmayı
izliyorlardı.”. Kendim de TV başında olayı izliyor bir
yandan da karşımızdaki geniş tepelikli çayırda otlayan
koyunları gözlemliyordum.Koyunlarda inanılmaz bir
hareketlilik oldu evvela.
Sonra tek sıra halinde yürüyerek -dairesel hareketlerle
birbirileri ile haberleşmeye başladılar.Öyle mükemmel
bir şekilde sıraya girip tek sıra halinde yürüyorladıki
şaşkınlıkla onları izledim.
Uzaklarda olanlar da gelip onların peşinden sıraya
katıldılar. Daima toplu halde dairesel hareket
ediyorlardı.
Ve tutulma anına en yakın zamanda yine tek sıra halinde
hızla tepelerden en aşağıdaki: en çukur yere
indiler.”Birbirlerine başlarını gömerek o gölgelik
yerde; toplu bir daire biçiminde, güneş tutulması geçene
dek kıpırdamadan durdular.Tutulma bitince, yine aynı tek
sıra düzen için de tepelere çıkarak otlamaya devam
ettiler. O mükemmel displinli hallerinden eser
kalmamıştı üstelik.
Buraya dek olanlar bize anlatıyor ki, tabii kendi hayali
zannımca”Güneş tutulması anı yaratıkların zekâsını
gerçekten açıyor.”Yüksek bir açılım sağlıyor.Aslında ay
içgüdüleri ve sezgiyi de temsil ettiği için varlıklar
bunları anlamadan yapıyorlardı.
Gelelim bana.: ) Bendeniz de TV’de tam tutulma anına şu
şekilde tanıklık ettim.
TV’ de güneş ve ay üst üste geldiği o ilk anda, bilim
adamlarının da söylediği,” o en mükemmel kesimli tek taş
elmas yüzük” biçimi gözüktü, daha sonra yüzük taşı
kapanıp alyans halkasına dönüştü az sonra ise
kapanırken, haram oldu ve karanlık çöktü. Her yer
loşlaşıp karardı.Hava soğudu.Saçlarımı birisi yukarı
çekiyormuş gibi elektiriklenme oldu, saçlarım yukarı
doğru çekildi.Soğuk ve ürpertici idi.
Evett.Bu da benim özet –basit denenmiş gözlemlerimdir.
Bir de şunları zannettim hayalimde.Ay dünyayı
yönetiyordu ve O bir pil gibiydi pilin şarz vakti
gelmişti ve Güneş’ten (Akl-ı Kül’den)enerji-bilgi
yüklenmesi gerekliydi..Bu yükleme esnasında belki
radyasyon gibi zaralı gaz ışınımları açığa
çıkabiliyorduki onun için Hz. Resul tutulmaya bakmayıp
namaz kılınmasını istemişti.Kendimce bunu “ gusül
gerektiğinde kişilerde tüm hücrelerin ince bir zarla
kapanmasına benzettim ki, ancak insanda su ile açılan bu
zar “dünyada da tekrar güneşin aydınlığı ile
açılabiliyordu sanki. : )
Aşağıda yazacaklarım için maddi bir bağ olsun diye
istediğimden bu gözlemimi paylaştım.
* Bir de şunu eklemek istiyorum: Bir uzay-teknik
belgeselinde en son sahnede çıkan Japon kuantum fizik
Prof ’u aşağıdaki sözleri söylemişti ki unutmam.
-“Bugün bizim teknoloji ile geldiğimiz bu bilgiyi kutsal
kitaplar ve mistikler binlerce yıldır zaten anlatıyorlar
ve görüyorlar da.Bundan sonra onlarla birlikte çalışmayı
öğrenmemiz gerekiyor. “
****************************************
HAYAL
solda idi büyük Güneş ve heybetle duruyordu
sağa doğru geldi denizin ufkunda ortada durdu
sağındaki küçük korkak Ay’ ı yanına çağırdı
Ay korkak ve titrekti, gitmedi
Güneş bekliyordu ama Ay korkuyla titriyordu
görünmeyen bir Meleğin eli itti de küçük Ay’ ı
Güneş’in yanına götürüverdi. ikisi yanyanaydı
Meleğin eli bir kez daha dokundu korkudan titreyen küçük
Ay ‘a
ve Ay ‘da Güneş’ e eş oldu
iki Güneş aynı oldu
ve karşılarından bakana SELAM oldu.
***********************************************
GÜNEŞ (NEFS-AKL-I KÜL)- AY (RUH-AYNA-LEVH-KALEM)
Yazının bu bölümü için çok düşündüm ve yazmak istediğim
şeyleri nasıl ifade etmem gerektiğini (kimseyi
incitmeden en önemlisi kendimi kimseye incittirmeden
demem lazım) bir türlü bulamıyordum.
Daha sonra anladım ki; bu yazı için Şems’ e ihtiyacım
vardı.: ) Ama Şems neredeydi.?Elime yeni geçen,Şems’e
ait Makalat kitabındaydı tabii.Hemen kendisine fatiha
okuyarak ve bana bu konuda rehberlik etmesini dileyerek
kitabını okumaya başladım.Henüz 10 sayfa filan okudum.:
) Önemli olan, benim O’nu okumam değil O’nun beni
okuması (Hatta okuyup dürüp bana- beni iade
etmesi)olduğu için ve ben de kitapların -onu yazan bazı
özel rehberlerin hâlâ yaşadıklarına inandığım için
cumadan sonra yazacağım şeyleri hatıralamaya başladım (
daha evvel dediğim gibi; harf ve kelimelerin canlı
olduğuna, bazen de kitapların içine girip seyahat
edilebilineceğine inandığımdan ki (hayali bir masaldır.:
) kendisine beni kırmadığı için şükranlarımı sunuyorum.
****************
“ Bugün Güneş’ i, Nefs olarak saf katıksız ve kontrolsüz
enerji olarak (AŞK) algıladım.”Güneş’e bakmaya gözümüz
asla dayanamaz.- güneşten korunmazsak da bizi
yakar.Dünya’ya etkisini bu yüzden de Ay ile gönderirmiş.
Ay ‘ın dünyaya etkisi bilinene göre güneşten daha fazla
imiş.Yani biz Ay ın gel- git leri ile ağlar ve
güleriz.(güneşin sisteminde duygusalık yok, ama bunu ay
ile beraber kulllandığında duygusallık-muhakeme ve
mukayese-hisler-sezişler ve ilimler olarak açığa
çıkartabiliyoruz sanki. Buda Güneş’in bize olan
MERHAMETini açıklıyor kanaatindeyim.)
Güneş- nefsimizi; elektrik enerjisi (YAŞAM KAYNAĞI )
olarak düşünürsek bu elektirikten ancak bir Fanus=Züccace=Ay
=Ayna=Akıl ile faydalanabiliriz.Bu” Ruh kabı “olmazsa
Nefs kendisini bilemez.ve enerjisinin ne işe yarayacağı
hakkında da bir şey düşünemez. Ruh akıldır-ilimdir.İkisi
ancak beraber olursa TAMLIK olur ve bu bütünlükten de
“nur-ziya-ışık=AKL-I KÜL “açığa çıkabilir.
Nefs kontrolsüz olduğunda istediği her şeyi yapabilir,
çünkü onda bu kuvvet vardır.Ama O Nefs Akıl-Ruh ile
mükemmelleşebilir, kemalatını tamamlar.İstenen de
budur.Yoksa Nefs olmasa biz HİÇ’izdir.Nefsimiz olmasa
hiçbir şeyi isteyemez ve hayata tutunamazdık (Çalışmaz,
üremez, yemez, içmez, nefes bile alamazdık). O:Ruh=ayna=levh=kalemle
kendi Nefs’inin hikayesini yazar aslında.Nefs kendisine
bir kitap yazar. Kendi yazar kendi okur. Bu Nefsin
hudutsuz gücüdür.Nefs kendisini ancak” Ruh-akıl-ilim “
ile bilebilir ve tanımlayabilir.İkisi de birbirine
muhtaç ve aynı manadadır.Ruh nefsi absorbe eder ve onu
en güzel biçimde terbiye eder. (YANİ NEFS KENDİSİNİ RUH
İLE BİLEBİLİR).Nefs kemalatını ruh ile tamamlar.”
Herkesin hayal ettiği Ruh Eşi işte budur.İlk üflenen
Nefes ilk Nefha ilk Nefs HAKİKÂT-İ MUHAMMEDİYE” dir
yanii.
(Burada konuyu daha anlaşılır kılmak için gene bir
belgeselde izlediğim deneyi örnek vermek
istiyorum.Amerika’da bir üniversitede pek çok genç
öğrenciyi ideal eşini seçmek için bir odaya tek başına
sokuyorlardı ve pc ye yüklenmiş çok sayıda eş adayı
gösteriyorlardı.Bu eş adayları fotoğraflarından biriside
kendisinin karşı cins haline dönüştürülmüş fotoğrafı idi
ve deneklerden hemen çoğu ideal eş olarak kendisini
seçmişti.)
NUN - KALEM = KÜN
NUN (nefs) DENİZİNDE
KALEMLE (ruh -levh -aynasında)YAZI YAZAR sanki.
Şems-i Tebrizi Nefs’ti ve coşkun-aşkın- taşkın bir AŞK
‘ı (avcı) temsil ediyordu.O ancak Mevlana ile huzura ve
sukuta erebildi, daha doğrusu kendini en iyi Mevlana
aynasında seyredebildi-OKUYABİLDİ.Çünkü Mevlana O’na bu
izni verebilecek ve onun tutkulu enerjisine AŞK’ ına
AYNA olabilecek yapıdaydı.O A-li bir Ruh idi.O ve ikisi
beraber MUHAMMEDALİ olmuşlardır.
Şems kendisini Mevlana’ ya kurban ederek O’nun mürekkebi
olmuş ve Mevlana’nın kaleminden dünyaya seslenmeyi hâlâ
daha sürdürebilmektedir. (Mevlana’nın kaleminden
(kamışından) akan o ilim ya da NEY’ in den üflenen o
NEFES-NEFS’i yine de ŞEMSİ TEBRİZİ olmuştur.)
”Burada ilginç birşey açığa çıkıyor. Bişnev =dinle
!.aslında ŞEMS’ in MEVLANA’ya anlattıklarını da
dinlediğimizi anlatıyor bir manada.”
Bugün de Mevlana’nın görevi tüm dünyada “av “ı
yakalamaktır.” Mevlana zaten bir beytinde hepimizin
Allah’ ın ağının içinde yaşayan balıklar olduğumuzu, ama
bunu hatırlamadığımızı söylemektedir.” ”Av -aşk ‘a
(avcıya) hep yenik düşer.” (Bunu yazarken
mecaz-sembollerden Ruh’ un Aslan, Nefs’inde Geyik
olabileceği aklıma geldi, paylaşmak istedim.)Aşk –nefs
çok caziptir.Çekim gücü yüksektir.Ama bir kez ağa giren,
kendisini henüz bilemeyen “balık-ruhlar” daha sonra
Şeyhül Ekber Arabi ile ilmi yaşayacak ve Abdülkadir
Geylani ile disipline edileceklerdir.: ) Ben bu üç büyük
Kamil İnsan’ı birbirlerinden asla ayıramayacağım için
bugün hâlâ hepimizin üstünde beraber çalıştıklarına da
inanıyorum.Kendi acizane görüşüm gerçek astrolojinin bu
kamil yıldızların ilmiyle olduğu yönündedir.(“Ashabım
yıldızlar gibidir” hadisi ile düşündüğümde...)
Geylani de bir sohbet kitabında benim çok sevdiğim şu
sözü söyler.
-“ Sen hiçbir işe yaramazsın, ama sensiz olmaz, sen de
gel.!!.”
Bu söz beni çok etkiler, içindeki o merhamet ve babalık
duygusunu hissettiren bir cümledir.O kıyamete değin
Abdülkadir Geylani’dir.
Muhiddin İbnü-l Arabi, bugün hâlâ sırlarını saklayan;
ilerde kendisini kendisinin deşifre edeceğine inandığım
ve O’na ayna olabilmeyi hep çok istediğim kişidir.Yalnız
tüm korkulardan -bağımlı olduğum alışkanlıklarımdan
–eşyadan sonra.Yani acısız, neş’e li, huzurlu ve
doygunlukla-şaşırmayacağım ve şaşırtmayacağım biçimde
tabiiii .İnşallah ve aminn.
*******************************************
Geçmişten bugüne bize Ayna olan tüm İnsan-ı Kamil’leri
(A-Lİ RUHLARI VE O A-Lİ RUHLARIN İMAMESİ altın yolun
güneşi HZ MUHAMMED AS. ’ı hepimiz adına Selam’lamak
istiyorum.(Ve bu Altın Güneş ışıklarını-hüzmelerini
daima eşit dağıtır.) Elimde olmadan yazarken yaptığım
tüm cahilane hatalarım için kendilerinden af
diliyorum.Ben de ve okuyucuda oluşabilecek yanlış
düşünceleri doğru ile değiştirmelerini, hataları ise
kayıttan silmelerini diliyorum.
Yazdığım bu süreç içinde kendimde yerleşen en güzel
şeyin Hakikat-i Muhammediye üzerinde yaratıldığımızı
bilmenin ne büyük bir nimet olduğunu hissetmek
oldu.Bunun için Allah’a ne kadar şükretsek azdır (biz
Müslüman olarak doğanlar).Bizi bu hakikat üzere dünyaya
getirdiği gibi inşallah bu hakikat üzerinde de
hayatımızı sonlandırsın. Hay kılsın, aminn.
Doğru sadece ALLAH ‘a aiddir.
**************************
GÜNEŞ ÖĞRETMEN VE ŞEMS
için acizane
Gecelerden bir gece doğdun odama
güneşin tacı başında aydınlattın da hanii
perdelerimi tutuşturdun yaktın da dünyamı
ateşinden güller- güller doğurdun da haniiii
tab ettin ince bir kağıt ettinde benii
Bak yazıyor kitabım hadi oku-okut benii.
Sevgiler |