Irk ayrımı teorisi, milletler ve ırkların eşit
olduğu gerçeğine inanmayan sapık bir düşünürün veya
felsefecinin görüşüdür. Bu batıl görüşün
taraftarları dünyanın en güçlü ve seçkin(!) ırk
tarafından yönetilmesi ve diğer zayıf ve aşağılık
ırkların(?!) ona eğilmesi gerektiğini iddia ederler.
Bu tür bir düşünce tarzı her şeyden önce insanlığın
yaşam felsefesine aykırı olup ferdî ve sosyal
hürriyete ters düştüğü gibi; zayıf halkların
tezyifine ve büsbütün yok olmasına da zemin
hazırlayacaktır. Kaldı ki çağdaş tarihçi ve
düşünürlerin çoğu, ırk ayrımının ilmî ve tarihî
hiçbir dayanağı olmadığını ve safsatadan ibaret
uyduruk bir görüş olarak ortaya atıldığını
belirtmektedir.
"Bugüne kadar başka ırklarla karışmamış bir ırka
rastlanmadığı ve diğer ırklardan her şeyiyle farklı
bir ırk görüşünün hiçbir ilmî dayanağı bulunmaması
nedeniyle birçok bilim adamı 'Arya Irkı' görüşünün
uydurma bir masal olduğuna inanır ve esasen tarih
boyunca Arya adlı bir ırkın varlığına işaret eden
hiçbir ilmî delilin bulunmadığını vurgular. İlmî
olan gerçek, Arya dillerin varlığıdır ve şüphesiz,
çeşitli ırklar aynı dili konuşmaktadır pekâlâ."[1]
Bütün dünyayı kana bulayan İkinci Dünya Savaşı'nın
ana nedeni, Almanya'da ırkçılık düşüncesine dayalı
Hitler "Nasyonal Sosyalizm" felsefesinin ortaya
çıkmasıdır. Hitler'in nihâî hedefi Almanya'nın
sınırlarını genişletmek ve Avrupa'nın göbeğinde
güçlü bir Germen imparatorluğu kurmaktı. Hitler
nazizmi, kalabalık ve gürültülü kongreler,
kurultaylar ve yoğun propagandalarla milliyetçi
insanların dikkatini çekmeyi başardı ve onları
yayılmacı emelleri doğrultusunda acımasızca
kullandı.
Dr. Gustave Lebon diyor ki:
"Avrupa toplumlarında önemli rol oynayan unsurlardan
biri de ırkçılık olmuştur. Geçmişte politikacıların
epey ilgisini çekmiş ve alabildiğine kullanılmış
olan ırkçılık fikri sonunda kanlı savaşlara neden
olmuş, nice ülkeleri harabeye çevirmiştir."
"Bu uyduruk görüşün onca taraftar bulmasının nedeni,
tehlikeler karşısında en dayanıklı ve en güçlü
halkın en fazla toprak ve en kalabalık nüfusa sahip
halk olduğu zannıydı. Hâlbuki böyle bir halk,
yenilgiye daha yakındır."[2]
Hâlâ en kalkınmış ülkelerde ırk ayrımı yapılmakta ve
beyazlar siyahlardan üstün tutulmaktadır.
Medeniyetin beşiği olarak bilinen ülkelerde bugün
siyah derili olmak suç sayılmaktadır; bu ülkelerde
yaşayan siyahlar insan hakları ve meşru hürriyetten
önemli ölçüde mahrum bırakılmışlardır. Bugün Amerika
Birleşik Devletleri'nde siyahlarla beyazların
evlenmesi kanunla yasaklanmıştır. Hatta siyahların
okul, üniversite hastane ve diğer sosyal mekânları
beyazlardan ayrı tutulmuştur. Beyazların otel,
restoran ve salonlarına siyahların girmesi yasaktır.
Amerika'da şu anda geçerli olan ve bilfiil uygulanan
kanunlara göre siyahların otobüslerde bile
beyazların yanına oturmaya hakları yoktur. Bütün
bunlardan daha iğrenç olanı, bazı kiliselere bile
siyahların alınmaması ve o kiliselerde dinî
merasimlere katılıp ibadet etmelerine izin
verilmemesidir!.
ABD başkanının 1963'te kongrede yaptığı şu açıklama
gerçekten iğrenç ve ürkütücüdür:
"Bugün hangi eyalette olursa olsun, Amerika'da
dünyaya gelen siyah derili bir bebeğin okula girme
şansı bir beyaza oranla %50'dir, üniversiteye girme
şansı bir beyaza oranla üçte bir, teknik bir dalda
uzman olma şansı üçte bir, ama işsiz kalma şansı,
bir beyazın iki katıdır!"
"Dünya'da Olup Bitenler" dergisinin yayınladığı bir
araştırmaya göre Amerika'nın 11 eyaletinde siyahlar
oy kullanma, ev satın alma veya kiralama; lokanta,
bar, mağaza vb. mekânlara serbestçe girebilme
hakkından mahrumdurlar ve meselâ Alabama, Misisipi
ve Güney Karolina eyaletlerinin okullarında bir tek
siyah derili öğrenciye rastlayamazsınız!
Amerika'da Yüce Divan'ın aldığı bir karar gereğince
siyahların da okullarda beyazlarla eşit haklara
sahip olması gerekirken, pratikte siyah öğrencilerin
sadece %4'ünün beyazların okullarına kaydolunmasına
izin verildi. Hatta bazı okullarda siyah derili bir
öğrencinin kaydı sırasında çok ciddi hadiseler
yaşanmış ve ancak güvenlik güçlerinin müdahalesiyle
kayıt gerçekleşebilmiştir.[3]
Beyazların Amerika'da siyahlara reva gördüğü eziyet,
baskı ve işkenceler akıl almaz boyutlardadır; hiçbir
suçu ve günahı olmayan masum siyahlara yapılanlar,
ortaçağın engizisyon dönemini mumla aratacak kadar
iğrenç ve dehşetengizdir.
İnsan Hakları Beyannamesi'nin siyahlara reva görülen
bu zulümleri engellemede hiçbir etkinliği olmamış ve
medenî dünya uzay çağının tam ortasında inanılmaz
şekilde ırkçılık ve kavmiyetçilik âsabiyetine
yakalanmış, insanlar sırf farklı renklerde derilere
sahip oldukları için yekdiğerinden uzak tutulmuş,
insanlar arasında uçurumlar oluşturulmuştur.
Ünlü düşünür A. Sorokin, "Doğu doğudur, batı da
batı! Bu ikisinin kavuşması imkânsızdır, mısralarına
kesinlikle katılmıyorum." diyor ve şöyle ekliyor:
"Neden kavuşmasın? İnsanların birbirinden farkı ne?
Hz. İsa ( a.s) 2000 yıl önce insanların onur ve
erdeminin ancak iyi niyet, iyi davranış ve sevgiyle
mümkün olduğunu söylerken, yirminci yüzyılda yaşayan
ve medenî geçinen bizler, insanların onur ve
erdemini kan grubu ve derilerinin rengiyle ölçecek
kadar gerilemiş bulunuyoruz!"
"Hitler'in ırkçı olduğu söylenir ve sırf bu nedenle
eleştiri yağmuruna tutulur. Hâlbuki etrafınıza şöyle
bir bakın, eline fırsat geçecek olsa Hitler'e taş
çıkartacak binlerce 'küçük Hitler' görürsünüz. İşte
Güney Afrika, İşte ABD. Irkçılığın dorukta olduğu
ülkelerin başında geliyor her ikisi de. Ben, bizim
Vietnam'da başlattığımız savaşın da aslında,
kendisini herkesten üstün gören batılı beyaz adamın,
Asyalı sarı deriliye karşı üstünlük taslama ve kibir
duygusundan kaynaklanan tamamen ırkçı bir savaş
olduğuna inanıyorum."[4]
Güney Afrika'da siyahlar ülke nüfusunun dörtte üçünü
teşkil ettiği hâlde bu ülkede azınlık beyazlar,
çoğunluk olan siyahlara karşı korkunç bir ırkçılık
göstermekte ve siyahlara inanılmaz zulümlerde
bulunmaktadırlar. Bu ülkede ırk ayrımı kanunla
tespit edilmiş ve adına "Apartayd" denilen bu
kanunla siyahlarla beyazlar fizikî olarak tamamen
ayrıcalığa tâbi tutulmuştur.
Bu kanun gereğince Güney Afrika'daki Hint göçmeni
melez siyahlarla, buraya Avrupa'dan gelen sömürgeci
beyazların yaşamı tamamen birbirinden ayrılmıştır.
Hatta bunu her Güney Afrikalının nüfus cüzdanında
bile görmek mümkündür; nüfus cüzdanlarında bilinen
kimlik bilgilerine ilâveten şahsın ırkının da
kaydedildiği bir hane vardır! Farklı ırklar, farklı
otobüs ve trenlerde yolculuk ederler; yemek
yedikleri lokantalar da ayrı ve farklıdır, hatta
taksi durakları ve telefon kulübeleri bile
ayrılmıştır; hastaneleri ayrıdır, ölülerini ayrı ve
farklı mezarlıklarda toprağa verirler.
Güney Afrika'da bir beyazla siyah evlenemez, bu
kanunu çiğnemeye kalkışanlar çok ağır şekilde
cezalandırılırlar. Beyaz olmayanlar, beyazların
bölgesinde teknik işlerde çalışamazlar; ancak
pespaye işlerde ve çok düşük bir ücretle
çalışmalarına izin verilir.
Güney Afrika'da kişinin ırk seviyesi onun için
hayatî önem taşır, çünkü bu ırk sınıflaması onun
yetki ve hürriyetinin çerçevesini belirler; nerede
ve nasıl yaşayabileceği, kiminle evlenmesine izin
verilebileceği, nasıl bir işte çalışabileceği, hangi
mesleği seçme hakkına sahip olduğu, ne tür bir
eğitim ve öğretimden faydalanabileceği hep bu
sınıflamaya bağlıdır. Kimi zaman bu ülkenin
hapishanelerindeki mahkûmların sayısı yarım milyonu
bulmaktadır.
Yargı sisteminde siyahları beyazlar yargılar ve
onların kaderini beyazlar belirlerler; siyahların
lehine olan ve onların haklarını savunan bir tek
kanun maddesi yoktur. Bu ülkede yayınlanan
gazetelerin aktardığı şu mahkeme kararı konunun
anlaşılması için yeterlidir sanırız:
"Güney Afrika şehirlerinden birinde beyaz bir ailede
siyah bir çocuk dünyaya geldi. Çocuğun siyah
olduğunu tespit eden ırkçı mahkeme, bir siyahın
beyaz bir ailenin üyesi olma hakkı bulunmadığını
belirterek şu hükmü verdi: Bu çocuk hemen ailesinden
alınmalı ve siyahların bölgesine -Johansburg'a-
gönderilmelidir. Babasının evinde kalabilmesinin tek
şartı, hizmetçi olarak istihdam edilmesidir! Karara
şaşıran anneyle baba, hangi makama başvuracağını
bilmiyordu. Çocuğun babası şöyle diyordu: Yüce
Divan, kızımızın konumunu belli etmez ve onun
hakkını koruyamazsa, bu insanlık dışı durumu
kabullenmeyecek ve yurt dışında bakımını üstlenmek
isteyen bir aileye vereceğim kızımı."[5]
Ünlü Sharp Will hadisesi de, Güney Afrika'da
beyazların siyahlara reva gördüğü zulmü anlatır:
"21 Mart 1960'da, kimlik taşıma zorunluluğunu
protesto eden bir gösteri yapıldı. Sharp Will'de
kalabalık bir grup gösterici, sokağa kimliksiz
çıktıklarını söyleyerek hiçbir taşkınlıkta
bulunmaksızın sessiz bir şekilde karakolun önünden
geçtiler; amaçları hep birlikte tutuklanmalarını
isteyerek bu saçmalığı protesto etmekti. Ama ırkçı
Güney Afrika polisi, göstericileri tutuklayacağı
yerde inanılmaz bir vahşilik sergileyerek üzerlerine
rasgele kurşun yağdırdı. Bu barbar saldırıda 69 kişi
öldü, 180 kişi ağır yaralandı."[6]
Sahi medenî olduğu iddia edilen bir dünyada bu
iddianın havarilerince insanlara sırf derilerinin
rengi nedeniyle reva görülen bu inanılmaz zulmün adı
nedir? Bu zulmü işleyenlere insan demek mümkün
müdür? Bunun "kölecilik"ten başka bir izahı var
mıdır? Bir grubun diğer grubu zorla itaate
zorlamasının kölecilikten başka adı var mıdır?
Medeniyet iddiasıyla yapılan onca girişimler hangi
köleliğe son verebilmiştir ki? Hangi adalet bu
kölelik saçmalığını ortadan kaldırabilmiştir?
Ünlü Amerikalı yazar "Havry Harrıwood" zencilerin
hürriyeti adlı kitabında şöyle yazar:
"Kölelik her ne kadar ortaçağdaki şekliyle artık
yoksa da, çağdaş dünyada sadece şekil değiştirerek
varlığını sürdürmekte, ırk ayrımı uygulanmakta ve
siyahlar kasıtlı olarak çok düşük bir hayat
seviyesinde tutulmaktadırlar."
"Çoğu zaman insanlık dışı kanunlarla siyahların
hakları alenen çiğnenmekte, hatta devletin dış
görünüşü koruma çabası bile kimi zaman görmezden
gelinerek en küçük bir bahaneyle siyahlar mahkûm
edilmekte, sudan bahanelerle öldürülmektedirler."
-------------------------------------------------
[1]-Dinler Tarihi, s. 219
[2]-Milletlerin Ruhî Farklılıkları, s. 194
[3]-Tahranmusavver, sayı: 1174
[4]-İki Kâbe'nin İlâhı, s. 198
[5]-Keyhan, 7013. sayı
[6]-İttilaat Gaz. 13149. sayı
Tabip
Dr. Mevlüt Katırcı
Başakşehir |