İstanbul hatırası, yada şipşakçılar
Bilal Atış
 

İstanbul, yitip giden değerler şehri. İstanbul, anılarda, kimilerimizin albümlerinde, siyah beyaz Yeşilçam yapıtlarında gizemlerini saklamış ve aramızdan çoktan ayrılmış şehir. İstanbul, Kapalıçarşıda Çukur Muhallebicisi, Eyüp sultan oyuncakçıları, Nuruosmaniye sebili artık birer anı oldular. Bunların yanında herkesin kendi hayatında, gençliğinde bir yerlere yerleştirdiğimiz ama bugün fotoğraflarda yerini almış sayısız anılar şehri. Pamuk helvacısı, macuncusu, yoğurtçusu şimdilerde belediyelerin ramazan şenliklerinde müzelik değerler olarak yaşatılan eski İstanbul hatıraları.

Yitip giden güzel günlerimizden baki olan kubbede bir hoş seda olarak anılarımıza yer eden İstanbul hatıraları vardı. Şipşakçı dedikleri İstanbul fotoğrafçıları vardı. Uzun yıllar İstanbul’un simgesi olmuşlardı. Üç ayaklı Nuh nebiden kalma tahta kutulu fotoğraf makineleri ve “İstanbul Hatırası” yazılı süslü perdeleriyle şehre gelen yerli ve yabancı turistlerin dikkatlerini hemen üzerlerine toplarlardı. Yıllar evvelinden çektikleri İstanbul Hatırası yazılı fotoğraflar bugün bile Anadolu’da hatta Avrupa’da birçok evin duvar ve albümlerini süslemektedir.

Halk değimiyle “şipşakçı” olarak bilinen fotoğrafçılar artık birer İstanbul hatırası olmuşlardır. Bilemem belki de küçük Anadolu şehirlerinde ve kasabalarda hala rastlanabilir mi? Şipşakçılar genellikle yaşlı denilecek amcalardı. Yahut ben bu günlerine yetişebildim. Ama şükürler olsun ki onları gördüm ve eşimle bir resim çektirmek kısmet oldu. Genellikle bir köşeyi mesken tutarlar, müşteri geldiği zaman onu bir duvara tutturulmuş siyah bir perdenin önündeki sandalyeye oturturlar, daha sonra makinenin arkasındaki kara bir torbaya başını sokar ve makinenin önündeki körüğü ileri geri oynatarak netlik ayarı yaparlar. Bundan sonra makinenin objektifindeki kapağı çıkarıp üçe kadar sayar, banyo işlemi makinenin içinde olur ve çıkan resim negatiftir, ama yaşlı amca ona arap der, bu negatifin tekrar resmini çeker ve negatifin negatifi pozitif olur ve daha ıslak olan genellikle altı adet olan resmi size teslim ederlerdi.

Bakırköy’de İstanbul caddesinde Çavuşoğlu pasajında bir köşede vardı. Seneler evvel, yeni evlendiğim günlerde, hem bir hatıra edinmek hem de biraz laflamak için uğramıştım. Selamdan sonra beni sandalyesine oturttu ve üç ayaklı tahta kutulu makinenin ayarlarını yapmaya koyuldu. Kendine göre duruşumu ayarladı ve asırlık makinesinin arkasındaki kara örtünün içinde kayboldu. Bir müddet sonra fotoğrafın banyosuna başladı. Bir taraftan da sohbet ediyorduk, “ artık hatıra kabilinden çektirenler kalmadı, nadir de olsa bir iki vesikalık, sigortadan istemeseler o da olmayacak.”

Aradan on sene geçti. Sözünü ettiğim sokak fotoğrafçısı Hıdır Canpolat hala aynı yerde sanatını icra etme mücadelesi vermekte. Ne var ki, artık gözleri görmeden, komşularının yardımıyla ve senelerin getirdiği el yordamıyla yapıyor bu işi. Hıdır Amca 1963 senesinden beri aynı yerde. Bir asra yaklaşan makinesiyle belki günlerce de siftah etmese de o halinden memnun. Bazı antika meraklıları makinesini almak istese de o ve makinesi arasında tarifsiz bir bağ oluşmuş. Belki de İstanbul’un bu son sokak fotoğrafçısı da tarih olmadan bir İstanbul hatırasına sahip olabilirsiniz?

Gelişen hayat şartları, hızla dönen dünya bir şeyleri kolaylaştırırken bir şeyleri de ortadan kaldırıyor. Bir zamanlar hayatımızın içinde olanlar şimdi hatıralarda yerlerini almakta. Hem de baş döndürücü bir hızla. O zaman ben de düşünmezdim cebimizdeki bir ufacık iletişim cihazının ne marifetler sergileyeceğini. Şimdi cep telefonlarıyla fotoğraf çekmek gerçekten de şipşak hale geldi. Bakalım yarınlar neler getirecek ve neleri anılara ekleyecek.