KUTLU DOĞUM ANISINA
Kevser'den bugüne

 
 

http://www.stargazete.com/images/spacer.gif

 Allah Telâ'nın en sevgili kulu olan biricik peygamberinin -s.a.v- çocukları öldüğünde Kureyş'li müşrikler "Muhammed'in soyu kurudu!" diyerek sevinip arsızca şenlikler düzenlediler. Ne var ki bu sırada Yüceler Yücesi sevgili Rahman'dan şu haber geldi: "Bismillahirrahmanirrahiym. Şüphesiz, biz sana Kevser'i verdik. Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Doğrusu, asıl ebter (soyu kurumuş) olan, sana kin duyandır." İşte o gün pek büyük bir gündü; çünkü velayet ve imamet kevseri o gün yeryüzüne akmış; iffet ve iman timsali Siddika-i Tahire Hz. Fâtimâ-i Zehra selamullah aleyhâ; adalet ve insanlığın daimi imamının eşi ve hem demi olmak ve kıyamete dek insanoğluna yürümesi gereken yolu gösterecek olan bereketli nesli, 11 imamet yıldızını insanlığa hediye etmek üzere dünyaya gelmişti. Savaşı ve barışı, münacaati ve sükûtu, hilmi ve ilmi, baştanbaşa direnç ve çile dolu hayatı ve şahadeti ve nihayet vaadolunan günde zuhuru gerçekleşecek olan gaybetiyle hep ilahî hikmetler ve Rahmanî sırlar deryası olan nurlu ve bereketli nesil...

 

Düşüş ve alçalış çağında zaman ve tabiat duvarlarıyla çepeçevre kuşatılan insanoğlunun kendi başına bırakılmadığını, hakkı ve hakikati arayan âşıklara hidayet yolunu gösterecek birilerinin mutlaka bulunduğunu ve yeryüzünün bir lâhza olsun Hakk'ın hücceti ve kesin delilinden mahrum edilmediğini ispatlayan nur nesli...

 

Gaybet devri baslarken iyiyle kötü arasında hiç bitmeyen mücadele ve çekişme olduğu gibi devam ediyordu. Rabbine isyan eden tugyankar zorbalarla fesat ashabı zulmet ve zulüm cephesinde; müminler ve Salihlerle tıyneti ve özü doğru olan "mert insanlarda" nur cephesinde bir araya gelip karsı karsıya saflaştılar.

 

Vahyin nurları yeryüzüne vurmuştu, artik. Allah'ın iyi kullarının gönlünü fetheden İslam günden güne yayılarak Doğu'dan Bati'nin en uzak köselerine kadar hayat bahşeden ilerlemesini sürdürmedeydi. Büyük ve emsalsiz bir medeniyet oluşuyordu yeryüzünde simdi. İnsanoğlu ilim, edebiyat, teknik, kültür, sanat ve medeniyetin tüm dallarında iman ve ahlaka dayalı görülmemiş bir eserin yaratılışını izlemedeydi hayranlıkla.

 

"Emin" peygamberin getirdiği ilâhi kurtuluş mesajına koşan uyanmış gönüllerin coşkusu öylesine derin ve fazlaydı ki, liyakatsiz ve kifayetsiz yöneticilerin zaaf ve zulümleri de Allah'ın dininin ilerlemesini durduramıyordu. Avrupa Ortaçağ barbarlığının pençesi altında inlemekte, o beldelerde Allah'ın mazlum kullarına musallat olan maddeperestler zuhur ve geleceğini bizzat Hz. İsa'nın -as- müjdelemiş olduğu o büyük insanın zuhur edip onların karanlık dünyasını aydınlatarak bugün bile Avrupa'nın yüzkarası olan engizisyon mahkemelerinin kendilerine sağladığı çıkarları kaybetmemek için mukaddes görünümlerle "haç"ın ardına gizlenmekte ve Hz. İsa'yla -as- asla bağdaşmayan iğrenç emellerini İseviliğin kılıfında meşrulaştırmaktaydılar. İşte işin en üzücü tarafı zamanın bu diliminde vuku buluyor ve engizisyoncu Avrupa, Muhammedî dinin kökünü kazımaya azmettiği sırada İslam ülkelerinde, her şeyi yok edebilecek büyüklükte bir tehlike baş göstererek nifak, bozgunculuk ve iktidar hırsı hızla gözleri bürümeye başlıyordu.

 

Yine bu dönemlerdeydi ki elele veren birçok faktör, o günün tamamen gerici ve tutucu Avrupa'sında bir dizi ilmî ve teknik gelişmelere ortam hazırlayarak makine ve teknolojinin düşman devletlerin eline geçmesini sağlamış oldu. Oluşumunda İslam medeniyetinin çok büyük tesiri bulunan bilim ve teknoloji dallarındaki bu hızlı ilerlemeler, ilkel, tutucu ve donuklaşmış Avrupa toplumuna yepyeni bir canlılık getirdi.

 

İslam ülkelerinin başında bulunanlar bu yeni ve ibret verici gelişme üzerine ciddi bir çözüm yolu arayacakları yerde; gaflet, gericilik ve taklitçiliği gayret, çaba ve cihada tercih ederek müslümana yakışmayan tavırlar sergilediler ki onların bu gaflet ve ihanetleri neticesinde düşman, günden güne hızla ve hiç rahatsız edilmeden ilerleyip kalkınmasını sürdürdü, iktidarını ve iktidar sahasını da ayni hızla genişletmeye ve toprak sınırlarını yaymaya başladı. Ve bu üzücü gelişmelerin seyrinde İslam dünyasının önemli bir kısmı bilfiil sömürü devletlerinin birer sömürgesi haline geliverdi. İste o gün bugündür kimi zaman açıkça, kimi zaman gizlice sömürü devletleri İslam milletinin kaderine müdahale eder oldu ve para, güç, şiddet ve ateizmin asırlarca sürecek acı egemenliği başlamış oldu.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

 

 

 

 
 
Tabip Dr Mevlüt Katırcı
İstanbul - 10.04.2008
 http://sufizmveinsan.com