Allah Telâ'nın en
sevgili kulu olan biricik peygamberinin
-s.a.v- çocukları öldüğünde Kureyş'li
müşrikler "Muhammed'in soyu kurudu!"
diyerek sevinip arsızca şenlikler
düzenlediler. Ne var ki bu sırada
Yüceler Yücesi sevgili Rahman'dan şu
haber geldi: "Bismillahirrahmanirrahiym.
Şüphesiz, biz sana Kevser'i verdik. Şu
halde Rabbin için namaz kıl ve kurban
kes. Doğrusu, asıl ebter (soyu kurumuş)
olan, sana kin duyandır." İşte o gün
pek büyük bir gündü; çünkü velayet ve
imamet kevseri o gün yeryüzüne akmış;
iffet ve iman timsali Siddika-i Tahire
Hz. Fâtimâ-i Zehra selamullah aleyhâ;
adalet ve insanlığın daimi imamının eşi
ve hem demi olmak ve kıyamete dek
insanoğluna yürümesi gereken yolu
gösterecek olan bereketli nesli, 11
imamet yıldızını insanlığa hediye etmek
üzere dünyaya gelmişti. Savaşı ve
barışı, münacaati ve sükûtu, hilmi ve
ilmi, baştanbaşa direnç ve çile dolu
hayatı ve şahadeti ve nihayet vaadolunan
günde zuhuru gerçekleşecek olan
gaybetiyle hep ilahî hikmetler ve
Rahmanî sırlar deryası olan nurlu ve
bereketli nesil...
Düşüş ve alçalış
çağında zaman ve tabiat duvarlarıyla
çepeçevre kuşatılan insanoğlunun kendi
başına bırakılmadığını, hakkı ve
hakikati arayan âşıklara hidayet yolunu
gösterecek birilerinin mutlaka
bulunduğunu ve yeryüzünün bir lâhza
olsun Hakk'ın hücceti ve kesin
delilinden mahrum edilmediğini
ispatlayan nur nesli...
Gaybet devri
baslarken iyiyle kötü arasında hiç
bitmeyen mücadele ve çekişme olduğu gibi
devam ediyordu. Rabbine isyan eden
tugyankar zorbalarla fesat ashabı zulmet
ve zulüm cephesinde; müminler ve
Salihlerle tıyneti ve özü doğru olan
"mert insanlarda" nur cephesinde bir
araya gelip karsı karsıya saflaştılar.
Vahyin nurları
yeryüzüne vurmuştu, artik. Allah'ın iyi
kullarının gönlünü fetheden İslam günden
güne yayılarak Doğu'dan Bati'nin en uzak
köselerine kadar hayat bahşeden
ilerlemesini sürdürmedeydi. Büyük ve
emsalsiz bir medeniyet oluşuyordu
yeryüzünde simdi. İnsanoğlu ilim,
edebiyat, teknik, kültür, sanat ve
medeniyetin tüm dallarında iman ve
ahlaka dayalı görülmemiş bir eserin
yaratılışını izlemedeydi hayranlıkla.
"Emin" peygamberin
getirdiği ilâhi kurtuluş mesajına koşan
uyanmış gönüllerin coşkusu öylesine
derin ve fazlaydı ki, liyakatsiz ve
kifayetsiz yöneticilerin zaaf ve
zulümleri de Allah'ın dininin
ilerlemesini durduramıyordu. Avrupa
Ortaçağ barbarlığının pençesi altında
inlemekte, o beldelerde Allah'ın mazlum
kullarına musallat olan maddeperestler
zuhur ve geleceğini bizzat Hz. İsa'nın
-as- müjdelemiş olduğu o büyük insanın
zuhur edip onların karanlık dünyasını
aydınlatarak bugün bile Avrupa'nın
yüzkarası olan engizisyon mahkemelerinin
kendilerine sağladığı çıkarları
kaybetmemek için mukaddes görünümlerle
"haç"ın ardına gizlenmekte ve Hz.
İsa'yla -as- asla bağdaşmayan iğrenç
emellerini İseviliğin kılıfında
meşrulaştırmaktaydılar. İşte işin en
üzücü tarafı zamanın bu diliminde vuku
buluyor ve engizisyoncu Avrupa,
Muhammedî dinin kökünü kazımaya
azmettiği sırada İslam ülkelerinde, her
şeyi yok edebilecek büyüklükte bir
tehlike baş göstererek nifak,
bozgunculuk ve iktidar hırsı hızla
gözleri bürümeye başlıyordu.
Yine bu dönemlerdeydi
ki elele veren birçok faktör, o günün
tamamen gerici ve tutucu Avrupa'sında
bir dizi ilmî ve teknik gelişmelere
ortam hazırlayarak makine ve
teknolojinin düşman devletlerin eline
geçmesini sağlamış oldu. Oluşumunda
İslam medeniyetinin çok büyük tesiri
bulunan bilim ve teknoloji dallarındaki
bu hızlı ilerlemeler, ilkel, tutucu ve
donuklaşmış Avrupa toplumuna yepyeni bir
canlılık getirdi.
İslam ülkelerinin
başında bulunanlar bu yeni ve ibret
verici gelişme üzerine ciddi bir çözüm
yolu arayacakları yerde; gaflet,
gericilik ve taklitçiliği gayret, çaba
ve cihada tercih ederek müslümana
yakışmayan tavırlar sergilediler ki
onların bu gaflet ve ihanetleri
neticesinde düşman, günden güne hızla ve
hiç rahatsız edilmeden ilerleyip
kalkınmasını sürdürdü, iktidarını ve
iktidar sahasını da ayni hızla
genişletmeye ve toprak sınırlarını
yaymaya başladı. Ve bu üzücü
gelişmelerin seyrinde İslam dünyasının
önemli bir kısmı bilfiil sömürü
devletlerinin birer sömürgesi haline
geliverdi. İste o gün bugündür kimi
zaman açıkça, kimi zaman gizlice sömürü
devletleri İslam milletinin kaderine
müdahale eder oldu ve para, güç, şiddet
ve ateizmin asırlarca sürecek acı
egemenliği başlamış oldu.
Rabbim yar ve
yardımcımız olsun.
|