Geç yatmayı adet haline getirmişti. Dizilere müptela
olmuştu.TV karşısında geçirdiği zamana sonradan acınsa
bile.Ne katıyordu ki kendine?…Deniz kenarında gezerken
kız kulesini görünce aklına yine bir TV dizisi düştü…
EYVAAHHH !
- BEN ne yapıyorum böyle?
- Aklımı düşüncemi duygularımı başkalarının
yönlendirmesine niye izin veriyorum?
-Gönlüm nerde? Aklım nerde?
-Niye ortak bir paydada birleşmiyor?
-Hangi metotla birleşecek
-Kim birleştirecek?
Kimin cevabı içinden geldi sessizce… Ağzına çiğnenmiş
hazır lokma verseler, yutmak için yutkunman mecburi
diyen annesini andı sevgiyle… Emek’siz hiçbir şey
olmuyordu kısacası ve tüm kaçışlar kapalıydı. Bizzat
kendisi yapacaktı.
Tüm soruların cevabını içimizde bulabilirdik aslında.
Dışarıyı izlemek yerine içimizi izle-ye bil-sek ne güzel
olurdu.
Telefonla işyeri yetkilisinden izin istedi. Yetkili
dinlenmen gerektiğini sana kim söylemişti, diye
söylendi. Git aklını başına topla. Bedenine de özen
göster. Gelince boşladığın işleri topla diyerek şartlı
izin verdi.
Biraz kafa dinlemek için birkaç gün yazlığa gideceğini
duyunca başıma gelince hastalık çıkarma da ne yaparsan
yap, diyen eşine güldü… Sanki kendi elindeymiş gibi!
Tedbirin takdirin dışına atılması tuhaftı!
Uzun bir yolculuktan sonra gece siteye ulaştı. El
fenerli anahtarlık yardımıyla kapıyı açtı. Kapının hemen
yanındaki elektrik şalterini açtı, ama yanmadı. Tedbirli
eşinin şalter yanına koyduğu kibritle mumu minnetle
yaktı. Demek ki bu tedbir takdirindenmiş.
Eşinin gidince yersin diye verdiği yemeği boş tüple
ısıtamadı. Biraz atıştırmayla açlığını yatıştırdı.
Emektar sobayı tüttürerek yakabildi. Ilık tütsülü odada,
yarı aç, karışık düşüncelerle zor uyuyabildi. Rüyasında
öldüğünü malum defin işlerinden sonra onu kabir ‘e
bırakıp gittiklerini gördü. Üstü yağmur altı çamur ama
gönlü hoş değildi. Zira kapkaranlık yapayalnızlığında
çok üşüyordu çoook.
Zifiri karanlıkta ne kadar kaldığını bilemedi. Birden
içi ışıdı ve ısındı. NUR mu yağıyordu yoksa diye
düşünürken gözü kamaşarak uyandı. Güneş perde
aralığından kalk da bahçeye bak diyordu. İşine gelen
sözü işitir dinler ve uygulardı!.
Bahçede gezerken ŞOK !... Bayılacağını sandı. Gönlü
karardı. Kesilen üç ağacın boşluğuna oturdu ve ağladı.
En çok aylar önce dalından erik kopardığına yandı. Site
görevlisi yöneticiye, yönetici de görevliye attı
kabahati. Komşularsa bihaberdi olanlardan. Ağaçları KİM
in kestiğinden vazgeçti de dünyada bu kadar boş arazi
varken insanların bahçeli yerleşim yerlerini yok ederek
boyu kavak aklı savak binalar dikmesini hiç anlamazdı.
Hoş anlamaya niyeti de yoktu. Ama bu daha farklıydı.
İnsanların şehirden kaçarak hobi bahçeleri kurduğu bir
mekânda hangi ZİHNİYET meyve veren ağacı keserdi? İşte
bu sorunun cevabından vazgeçemedi.
Üstelik kıyamet kopsa da AĞAÇ dikin buyruğu varken!
“Ağaç NİYE kesilir?” diye nefesi yettiği kadar bağırmak
istiyordu kalabalık caddeleri koşarak.
Kaçmalıydı bu evden. Burada kafa toplanmaz ancak
yenirdi. Kendinden kaçana hangi mekân huzur verirdi
bilmiyordu. Yine de kaçmalıydı.
Toplanırken gözü kitaplığa ilişti, yıllar önce okuyup
adını bile hatırlamadığı kitapları okşarken. Bir
sararmış bir dergi düştü rastgele bir sayfa açtı.
Satırları taşıyamadı da yere çöktü:
Ashab geçmiş hatalarına elveda deyip geleceğe umutla
bakar sevgi iyilik anında artmayan kötülük anında
bitmeyen bir duygu. Sevgi karşılık beklemek için sunulan
bir nesne değil. Siz sürekli olarak insanların kendi
beklentileriniz doğrultusunda değişmesini istiyorsanız
bu da onların yanlış, sizin doğru olduğunu amaçlayan bir
saldırıdır. Bağışlayıcılık metoduyla insanları kucaklama
yerine geçmişleriyle onları cezalandırıp sevgi ve nefret
alışverişinde şartlı sevgi ticareti yapan ikiyüzlülerden
olmayınız. Sevgi çifte standart götürmez, bu kural hem
beşeri hem ilahi sevgide geçerlidir. Hem ALLAH ı sevip
hem de yasaklarını çiğneyemezsiniz, sevgiyi aramaktan
ziyade veren olun. Bağışlayıcılık kurtuluştur bilinerek
veya bilinmeyerek size yapılanlara kendinizi kaptırıp
esiri olmayınız. İnsanları bir bütün olarak görün tek
bir özelliğini yalıtıp ona öfke beslemeyin. Affedemeyen
zihin korku doludur, öfkesinin ve yargısının haklılığına
inanır zira onda enaniyet ve kibir vardır. Siz siz olun
geçmiş berbattı, bugün felaket yarın daha kötü olacak
felsefesiyle yaşamayın. Üzerlerinde hakkınız olduğuna
inandığınız kimselere hakkınızı helal ettiğiniz zaman
sevgi burada kendini gösterir.
MEHMET ŞENOĞUL / GÜLNİHAL SAYI:8-98
Gözleri dergiden oturduğu kilime kaydı. İçinde bir sızı
hissetti, bu sızı zaman ve mekân uzaklığından farklı bir
ayrılık acısıydı… Hani gece fazla uyumamak adına yattığı
kilimi dörde katlamayan âlemlerin EFENDİSİ’ ne
gözyaşlarıyla ıslanan kilim dile geldi:
Dörde katlanmayan kilimden önce
Aramızda yıllar var sanırdım
aksiyonum kafi olmasa da
gönül bağı yeter sanırdım
Renkli ninnilerle
gönüllü uyutulurdum
üstüne üstlük bir de
Vuslat hülyalarına dalardım
sonrası.
Rahatım kaçtı
Sevgilerin sınandığı gün
halim nice olur bilemem ama
gözyaşımın izdüşümü kırkikindiler
içime iyice işleyerek dediler ki
serapsın serap.
uzaklardasın çook uzakta. |