akonuksol.gif (449 bytes)akonuksag.gif (438 bytes)

 

 

 

 

 

 

Gazeteci-Yazar Mehmet Şevket Eygi

Müslüman Aydın,
  varoş zihniyetinde!..


Mehmet Şevket Eygi, günümüzün popüler yazarlarından birisi.

Onu 1960 lı yıllardan tanırım.Yeni İstiklal isimli bir gazete çıkarıyordu..

Daha sonra beraber yazmak nasip oldu..

Sevdiğim,saydığım bir kişiliği var..

Kısaca sizi tanıyabilirmiyiz?, Mehmet Şevket Eygi kimdir?.

- 1933’ de Karadeniz Ereğlisinde doğdum. İlk, Orta, Lise tahsilini Galatasaray’da yaptım. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) siyasi-diplomatik şubesi mezunuyum. Gazetecilik, kitap yayıncılığı, yazarlık yaptım.

Halende yazarlık görevime devam ediyorum.

1960’lı yıllarda başladığı profesyonel gazeteciliği uzun yıllar devam ettirdikten sonra tamamen yazarlık ve yayıncılığa yöneldi. Genellikle müslümanlık anlayışına dayalı ilk basın-yayın faaliyetini başlatan isim olmasının yanında müslüman aydın ve topluluklarına kendine özgü eleştiriler getirmesi, kendisine farklı bir popürlariteye getirmiştir.

“Bugünkü müslüman aydınlar, nedir? Şahsiyet ve guruplar dışında 2 şeyin dışında kalmışlardır; islamın ve çağın!.. Bu geriliği telafi etmedikçe zilletten ve esaretten kurtulmak mümkün değildir” diyen EYGİ müslüman aydının günümüzde gecekondu ve varoş zihniyetini temsil ettiğini belirtiyor.

Bu ay web sitemize konuk olan, islamın anlaşılması gereken, tesettür ve deprem gibi güncel konularla ilgili görüşlerini açıklayan gazeteci yazar Mehmet Şevket Eygi, Marmara depremini (ilahi bir uyarı) olarak değerlendirdi ve konuyu Kuran-ı Kerim’deki, “öyle bir musibetten korkunuz ki, içinizden sadece kötü olanlara gelmez” uyarısıyla bağdaştırdı.

İşte sayın EYGİ’ye sorduğumuz sorular ve cevaplar;

Sizce islamın anlaşılmasında nasıl bir metod takip edilmeli?..

- Bugünkü İslam dünyasının seçkin, okumuş, başı çeken sınıfları, nadir şahsiyetler ve gruplar dışında, iki şeyin gerisinde kalmışlardır. İslam’ın ve çağın. Bu geriliği telafi etmedikçe, İslam’ı ve çağı yakalamadıkça zilletten ve esaretten kurtulmak mümkün değildir.

Bu konuda özellikle aydınlara ne tür görevler düşmektedir?..

- İslami kesimde vasıflı, üstün, güçlü elemanlar ve bunlardan müteşekkil kadrolar olacak ki, İslam’a menfi bakanları aydınlatabilsinler, onları doğru yola çekebilsinler. Bugün İslami kesim, bir köylü, kırsal kesim, gecekondu, taşra, varoş zihniyet ve kültürüne sahiptir. Bu zihniyet ve kültürle aydınlara hitab etmek çok zordur.

Müslümanlık anlayışında ilk ciddi basın-yayın faaliyetinde bulunan bir isim olarak bu konudaki görüşleriniz??..

- Müslümanlar medya konusunda, yani günlük gazeteler, haftalık ve aylık dergiler, televizyon yayıncılığı, kitapçılık konusunda ikinci ligde oynuyor. Tirajı yüksek bazı İslami gazeteler var ama onların da keyfiyet ve vasıf dereceleri düşük. Çağımızda medya birinci kuvvettir. Meclisten, hükümetten, yargı gücünden daha fazla tesir ve nüfuza sahiptir. Müslümanlar medya sahasında birinci olmadıkça hiçbir şekilde iktidar olamazlar.

Her kesimden insanlar tarafından sıkça tartışılan “tesettür” konusunda neler diyeceksiniz?.. Neden, tesettür islamın inkişafından 17 sene sonra farz konulmuştur.

- Tesettür, Kur’an’ı Kerim, Sünnet, İcma ile sabit muhkem bir din emridir. Bunu inkar edenler yanlış yoldadır. Ancak tesettürün dini ve şer’i tarafı yanında bir de, kültür, sanat, estetik tarafı vardır ki, bu ikinci konuda Müslüman kesim çok geri vaziyettedir. Nice zengin müslüman hanım, nice zengin kesime mensup Müslüman genç kız hizmetçi, besleme kıyafetiyle dolaşmaktadır. Müslümanların tesettür konusunda gecekondu, varoş, kırsal kesim havasından sıyrılıp, çağdaş ve laik kesimi bile hayran bırakacak bir zerafete, kaliteye, sanata, üstünlüğe ulaşması gerekir. Tesettür savaşı ancak bu şekilde kazanılabilir.

Marmara bölgesinde meydana gelen depremi nasıl algılamamız lazım?.. Malumunuz bu konu da kamuoyunda çok tartışıldı, değişik görüşler ortaya atıldı.

- İnançlı Müslümanların zelzeleye bakış açıları ile ateist, pozitivist, materyalist kimselerin bakış açıları arasında büyük farklar vardır. Onlar, “Faylar vardır, bunlar kırılınca deprem olur, bu işte Allah’ın bir hükmü ve iradesi yoktur” derler.

Müslümanlar ise, meselenin jeolojik, fiziki, maddi izahıyla yetinmezler ve “Fayların kırılması, yerin deprenmesi, insanların ölmesi Allah tarafından olmuştur. Bu gibi hadiselerde ilahi hikmetler vardır” şeklinde bir izah yaparlar.

Zelzele bir ülke halkına ilahi bir ihtardır, uyarıdır. Kur’anı-ı Kerim’de “öyle bir musibetten korkunuz ki, o içinizden sadece kötü olanlara gelmez, (genel gelir) buyurulmaktadır.

Bu memlekette büyük günahlar açıkça ve küstahça işlenmektedir. Azgınlık almış yürümüştür. Halkın en tabi hakkı olan din ve inanç hürriyeti kısıtlanmakta, on milyonlarca müslümana zulmedilmektedir. Kokuşma, rüşvet, talan, hortumlama almış yürümüştür. Bazı saldırgan dinsizler ve ateistler Allah’a, Peygambere, Kur’an’a, şeriata hakaret etmektedir.

İşte zelzele böyle bir ortamda gelmiştir. Elbette bunun bir uyarı tarafı vardır. Depremde hayatlarını kaybeden temiz, inançlı, faziletli, iyi insanlar inşaallah şehit sevabı alacaklar ve ebedi kalınacak olan ahiret aleminde mutlu yaşayacaklardır.

Saldırgan dinsizlerin, arşa hırlayan inkarcıların millet ve devlet malını yağmalayan talancıların ise bu ihtardan ibret alıp kendilerine çeki düzen vermeleri azgınlıklarını sona erdirmeleri beklenir. Aksi takdirde maddi ve manevi zelzeleler, bela ve müsibetler devam edecektir.

Bir de şu husus unutulmamalıdır; İslam dini, bağlılarına emr-i marif ve nehy-i münker farzını yerine getirmelerini emretmiştir, yani iyiliği desteklemek, kötülüğü köstekleyip engellemek... Bu farz terk edilir, kötü insanlara karşı çıkılmazsa ülke genelinde bütün halkı vuran felaket ve belalar olur.

Kendisine teşekkür ediyoruz.