|
|
|
ÇAĞDAŞ
PSİKİYATRLARIN ÇOĞU MEDİTASYONLA UĞRAŞIR
Prof.Dr. Kerem Doksat
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri A.B.D.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Psikiyatri Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden
prof.Dr. Kerem Doksat, Psikiyatri-mistik-dini deneyimler
konusundaki araştırmalarıyla, alanının ülkemizdeki en önemli ismi
olarak biliniyor. Doksat, bu özelliğinin getirdiği farklı bakışla,
şu ana kadar çok sayıda yazı yazmış, araştırmalar yapmış,
konferanslar vermiş, tv proğramlarına katılmış, ünlü bir bilimadamımız…
Bizzat kendi ifadesine
göre, dini çevreler onu “ateist-zındık”diye tanımlarken, ateist
çevrelerde, “dinci” olarak vasıflandırıyormuş…O ise bütün
bunlara kulak asmadığını belirterek, şöyle diyor;
“Ben, bir bilimadamıyım.
Bilimin yüklediği sorumluluğumu biliyorum. Bununla beraber dinin de,
bilimin de yobazlığına karşıyım. Muayenehaneme geldiğimde, bilim ile
bütün ideolojilerin yolunu ayırır, duvara asarım. Elhamdülillah müslümanım.
Ama her şeyi kuşatan, kucaklayan, Evrensel bir anlayışa sahibim”…
Prof.Dr. Doksat, Esra
Ceyhan’ın sunduğu A’dan Z’ye programında ilahiyat Hocası Prof.
Dr. Bayraktar Bayraklı ile tartışıp, “Siz dinde anlatılan sembol
anlatımı birebir kabullenmişsiniz. Kur'an'daki Müteşabih anlatımı
çözemeşsiniz. Bu bakışla peygamber öteden vahiy almıştır,
melekler göklerde uçuşur, dıştan gelip insanın içine giren şeytanlar
vardır derseniz, ancak cahil-cühelayı tatmin eder, düşünen
insanlara yazık edersiniz”… demesiyle pek çok kişinin ilgisini çekmiş.
Doksatı, proğramdan sonra her gün onlarca kişi aramış.. Bizide yoğun
proğramına rağmen kırmayarak, bu ay Web Sitemizin misafiri oldu.
Kendisiyle son günlerin popüler
konusu “Mistik hezeyan” üzerine konuştuğumuz, Prof.Dr. Kerem
Doksat'a, pek çok kişinin kafasını kurcalayan, ”acaba, mistiklerin
bazı sözleri neden hezeyan olarak tanımlanmak isteniyor ve böyle bir
tanımlama ne derece bilimsel” sorusunu yönelttik…
Prof.Dr.Kerem Doksat söyleşimize hezeyanların ve mistik hezeyanın tanımını
yaparak giriş yapıyor.
“Tek taraflı bakış
yanlış noktaya götürür”
Son günlerde mistik konulara bağlı olarak çeşitli yazarlar tarafından
gündeme getirilen “mistik
hezeyan,”aslında çok yönlü Kompleks bir terim…
Burada en azından çağdaş psikiyatrinin “normal” diye tanımlanan,
5 duyu yaşamını esas alan, belli “ölçütlere” uyan kişiyi kriter
kabul edip, buna göre hükümler çıkardığını göz ardı etmemek
gerekiyor…
"Hezeyan’a 3 aşamalı
tanımlama"
Hezeyan, sadece kişinin içinde bulunduğu inanç
sistemi ile izah edilemeyen, ikna yolu ile değiştirilmesi mümkün
olmayan, sapmış-hatalı-yanlış inanç demektir. Bu bile tabi yeterli
bir tarif değil, ama genel de çok şümullü bir tariftir diyebilirim.
Bunun din-mistik kaynaklı olanına mistik hezeyan adını veriyoruz...
Biz hezeyanları kabaca 2’ye ayırırız; 1.olabilecek olupta hezeyan
vasfını taşıyan düşünceler…2.Gayri mümkün hezeyanlar…
Birinci hezeyana devamlı takip edildiğini söyleyen, herkesin kendisinin
peşinde olduğunu düşünen birisini, ikincisine, “Beni uzaylı varlıklar
galaktik ışınlarla hamile bıraktı” diyen bir erkeği örnek
verebiliriz…
Bu ikisinde de karmakarışık bir durum söz konusu. Ama ikisinde de
hezeyan var. Çünkü, aslı-astarı
olmayan, gerçekdışı birşeye inanma var…
Şimdi meseleyi mistik
hezeyan, dini hezeyan boyutuna çektiğiniz zaman iyice karışıyor ortalık!..
Neden?.. Çünkü mistik alanların kapsamı çok geniş ve çok köşeli…
Buna bağlı olarak konu çok daha karışık bir hale geliyor..”
Mistik sistemlere nasıl
bakılmalı?..
Psikiyatri alanında söz sahibi ve otorite bir isim olmasının yanında,
konusunun son yıllarda gündeme getirilen “değişik yönlerine”de
vakıf olan Doksat, bu tanımlamayı yaptıktan sonra sözü konunun, en
önemli noktasına getiriyor, mistik sistemlere tek yönlü bakışın
yanlışlığını vurguluyor
ve devam ediyor, “çok ortodoks, bilimsel bir bakış diye tek taraflı,
bir anlamda şartlı bakarsanız, bütün peygamberlere, velilere,
seyitlere, mistiklere, sadece İslâmiyet değil, binlerce dinin
saliklerine deli demeniz gerekiyor.
Çünkü hepsinin, halüsinasyonları var, bize göre olmayanları görüyorlar,
duyulmayan şeyleri duyuyorlar. Melekler geliyor, şeytanlar gidiyor. Ermişlik
hisleriyle doluyorlar. Şu an serviste ikitane peygamberimiz var. Tabi,
bunu tırnak içinde ve ünlem işaretli söylüyorum. Ama teşhis
paronoya-şizofreni!..
Amaa… bakıyorsunuz bu kişilerin hayatına, yani mistiklerin hayatına…
Örnek Hz. Muhammed’in hayatına bakıyorsunuz; daha 13 yaşında Emin
ismiyle anılıyor, hayatında bir tek tutarsızlık yok…
Küçücük yaşından itibaren hiç bir zaman putlara
inanmıyor. Hira dağına çıkıp her gün ibadet ediyor. Ta 40 yaşına
kadar. Ne yapıyor?.. Beynindeki temporo limbik denen bölgeyi devamlı
uyarıyor. Biz bu gün biliyoruz ki, dini-mistik yaşantıların
kaynaklandığı beyin bölgesi orasıdır. 40 yaşına kadar, hergün
ibadet ediyor. Uyarıyor, uyarıyor ve sonunda bir gün aradığıyla
irtibatı kuruyor.
Evet bu Deskritif Psikiyatri açısından bir halüsinasyon olarak tamımlanabilir.
Ama hangi deli bu güne kadar bir Kur’an mucizesi yaratmıştır?..
Hangi şizofren hayatında bu kadar tutarlı yaşayıp, bu kadar doğru
mesajlar verip, olayları yerli yerine oturtmuştur?..
Olayları at gözüyle bakıp değerlendirirseniz, tek taraflı bakışta
saplanıp kalır, oradan ötesine adım atamazsınız. Oysa bilim adamlarından
istenen, objektif bakış açısıdır. Burada da objektif bakabilirseniz,
konu zaten kendini açıklıyor… Yani, psikiyatride mistik hezeyan diye
anlatılan ile bu tür mistik liderlerin söz ve yaşamları arasında çok
büyük farklar vardır. 7 askı şairlerini secdeye getiren Hz.
Muhammed’e İtalyan yazar Koytani'nin
mistik hezeyan yakıştırması, onun atgözlülüğünden kaynaklanıyor.”
“Beyindeki
aktivitenin Allah’tan gayrılığı yok”
Kendine özgü,
değişik açıklamalarıyla dikkatleri üzerine çeken Prof.Dr. Kerem
Doksat, İslâm Vahded-i Vücut teorisinde anlatılan “TEK”lik
anlayışındaki bazı söz ve hallerin, çağdaş
Psikiyatristlerce iyi tahlil edilemediğini belirterek, söz
lerini şöyle sürdürüyor; ”Burada, tek yanlı bakışa sahip
Psikiyatrların yanında, Tasavvuftan nasibini almamış dinci çevrelerin
de düştükleri bir hata var. Allah onu, onun beynine gönderdi deyip, işi
bitirdiklerini sanıyorlar. Allah’ı gökteki sakallı dede gibi görenlerin
yanlışıdır bu!.. Allah benim varlığımda mevcutsa, ondan gayrı
yoksa, benim beynimde olan hiperaktivitenin Allah’tan gayrılığı
yoktur ki zaten… Olaya böyle baktığınız zaman, din ile bilim bir
noktada buluşuyor; efendim buna bu günkü Psikiyatri ne der gibi çelişkilerde
ortadan kalkar. Bütün dava hastalıkla gerçeği ayırt etmek”…
“Çağdaş
psikiyatrların çoğu meditasyon yapar”
Veli ve diğer
adlarla anılan mistik şahsiyetlere ait, normal kriterlerin dışına taşan
bir takım sözlere, bazı Psikiyatrislerin hezeyan demelerinin tamamen,
“Sorunu anlamadan teşhis” hatasıdan kaynaklandığını ifade eden Prof.Dr. Kerem Doksat, tam aksine,
akli melekeleri konu
alan Psikiyatrların çoğunun, Meditasyon gibi manevi konularla uğraştığından
bahsediyor ve konuya yıllarını veren tecrübeli hocanın ağzından şu
çarpıcı tespitler dökülüyor,
“Mistiklerin bu tür sözlerine, fenomenlere göre baktığınızda,
tamamen mistik hezeyan, bir nevi nevroz gibi gelebilir. Nitekim, Freud böyle bir açıklama mantığı
ortaya koymuştur…
Ama kesinlikle böyle değildir. En azından dinamik psikiyatri diye bir
şey var. Çok Farklı noktalar vardır buralarda..
Size şunu ifade etmek istiyorum; Bu gün dünyanın bütün önde gelen
psikiyatrları, bir iki istisna dışında, meditasyon veya benzeri
konularla uğraşmaktadırlar. Namaz ise, meditasyonun şahıdır.
Meditasyon, Evrensel Birliğe ulaşma hissini yaşamak için
uğraşmak demektir. Nedir o?.. Vahdet-i vücut değil midir
zaten!.. o kendinden geçip, kendi içine dalıp, bir Ben Var, ben de,
Benden İçeru diyen Yunus’un dediği gibi için deki Öz’ü yaşamak!..
Öz’ü dediğimiz Allah’tır zaten!.. Mesela Karl Gustov Jung
psikiyatriye bunu, Tanrı arketipi diye, kendi psişik fenomenine sokmuştur.
Amerikalı ünlü psikiyatri mütehassısı Prof.Dr. Abraham Maslow’da
bunu vurgulamıştır. Çokça üzerinde durmuştur bu ünlü bilimadamı;
dini ve mistik deneyimlerin…
Sonuçta şunu
belirtmek istiyorum; Bakın ben Allah’ı içimde hissediyorum, O’nu özümde
yaşıyorum; Ona o kadar yakınım, bu manada Enel Hak’ım diyen o hoş,
o güzel erimişliği, yok olmuşluğu, Fenafillah hissini yaşayan insana
bizim delidir demeye hakkımız yoktur. Ama biri durup dururken çıkar ve
ben Allah’ım derse, onu alır, yatırır
ve tedavi ederiz!..
İstanbul
- 30
Ocak 2000
|