akonuksol.gif (449 bytes)akonuksag.gif (438 bytes)

 

 

 

 

 

 

ÇAĞDAŞ PSİKİYATRLARIN ÇOĞU MEDİTASYONLA UĞRAŞIR

Prof.Dr. Kerem Doksat
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri A.B.D.


Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden  prof.Dr. Kerem Doksat, Psikiyatri-mistik-dini deneyimler konusundaki araştırmalarıyla, alanının ülkemizdeki en önemli ismi olarak biliniyor. Doksat, bu özelliğinin getirdiği farklı bakışla, şu ana kadar çok sayıda yazı yazmış, araştırmalar yapmış, konferanslar vermiş, tv proğramlarına katılmış, ünlü bir bilimadamımız…

Bizzat kendi ifadesine göre, dini çevreler onu “ateist-zındık”diye tanımlarken, ateist çevrelerde, “dinci” olarak vasıflandırıyormuş…O ise bütün bunlara kulak asmadığını belirterek, şöyle diyor;
“Ben, bir bilimadamıyım. Bilimin yüklediği sorumluluğumu biliyorum. Bununla beraber dinin de, bilimin de yobazlığına karşıyım. Muayenehaneme geldiğimde, bilim ile bütün ideolojilerin yolunu ayırır, duvara asarım. Elhamdülillah müslümanım. Ama her şeyi kuşatan, kucaklayan, Evrensel bir anlayışa sahibim”…

Prof.Dr. Doksat, Esra Ceyhan’ın sunduğu A’dan Z’ye programında ilahiyat Hocası Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı ile tartışıp, “Siz dinde anlatılan sembol anlatımı birebir kabullenmişsiniz. Kur'an'daki Müteşabih anlatımı çözemeşsiniz. Bu bakışla peygamber öteden vahiy almıştır, melekler göklerde uçuşur, dıştan gelip insanın içine giren şeytanlar vardır derseniz, ancak cahil-cühelayı tatmin eder, düşünen insanlara yazık edersiniz”… demesiyle pek çok kişinin ilgisini çekmiş. Doksatı, proğramdan sonra her gün onlarca kişi aramış.. Bizide yoğun proğramına rağmen kırmayarak, bu ay Web Sitemizin misafiri oldu. Kendisiyle son günlerin  popüler konusu “Mistik hezeyan” üzerine konuştuğumuz, Prof.Dr. Kerem Doksat'a, pek çok kişinin kafasını kurcalayan, ”acaba, mistiklerin bazı sözleri neden hezeyan olarak tanımlanmak isteniyor ve böyle bir tanımlama ne derece bilimsel” sorusunu yönelttik…

Prof.Dr.Kerem Doksat söyleşimize hezeyanların ve mistik hezeyanın tanımını yaparak giriş yapıyor.
“Tek taraflı bakış yanlış noktaya götürür”
Son günlerde mistik konulara bağlı olarak çeşitli yazarlar tarafından gündeme getirilen  “mistik hezeyan,”aslında çok yönlü Kompleks bir terim…
Burada en azından çağdaş psikiyatrinin “normal” diye tanımlanan, 5 duyu yaşamını esas alan, belli “ölçütlere” uyan kişiyi kriter kabul edip, buna göre hükümler çıkardığını göz ardı etmemek gerekiyor…

"Hezeyan’a 3 aşamalı tanımlama"
Hezeyan, sadece kişinin içinde bulunduğu inanç sistemi ile izah edilemeyen, ikna yolu ile değiştirilmesi mümkün olmayan, sapmış-hatalı-yanlış inanç demektir. Bu bile tabi yeterli bir tarif değil, ama genel de çok şümullü bir tariftir diyebilirim.
Bunun din-mistik kaynaklı olanına mistik hezeyan adını veriyoruz...
Biz hezeyanları kabaca 2’ye ayırırız; 1.olabilecek olupta hezeyan vasfını taşıyan düşünceler…2.Gayri mümkün hezeyanlar…
Birinci hezeyana devamlı takip edildiğini söyleyen, herkesin kendisinin peşinde olduğunu düşünen birisini, ikincisine, “Beni uzaylı varlıklar galaktik ışınlarla hamile bıraktı” diyen bir erkeği örnek verebiliriz…
Bu ikisinde de karmakarışık bir durum söz konusu. Ama ikisinde de hezeyan var. Çünkü, aslı-astarı olmayan, gerçekdışı birşeye inanma var…

Şimdi meseleyi mistik hezeyan, dini hezeyan boyutuna çektiğiniz zaman iyice karışıyor ortalık!.. Neden?.. Çünkü mistik alanların kapsamı çok geniş ve çok köşeli… Buna bağlı olarak konu çok daha karışık bir hale geliyor..”

Mistik sistemlere nasıl bakılmalı?.. 
Psikiyatri alanında söz sahibi ve otorite bir isim olmasının yanında, konusunun son yıllarda gündeme getirilen “değişik yönlerine”de vakıf olan Doksat, bu tanımlamayı yaptıktan sonra sözü konunun, en önemli noktasına getiriyor, mistik sistemlere tek yönlü bakışın yanlışlığını  vurguluyor ve devam ediyor, “çok ortodoks, bilimsel bir bakış diye tek taraflı, bir anlamda şartlı bakarsanız, bütün peygamberlere, velilere, seyitlere, mistiklere, sadece İslâmiyet değil, binlerce dinin saliklerine deli demeniz gerekiyor.
Çünkü hepsinin, halüsinasyonları var, bize göre olmayanları görüyorlar, duyulmayan şeyleri duyuyorlar. Melekler geliyor, şeytanlar gidiyor. Ermişlik hisleriyle doluyorlar. Şu an serviste ikitane peygamberimiz var. Tabi, bunu tırnak içinde ve ünlem işaretli söylüyorum. Ama teşhis paronoya-şizofreni!..
Amaa… bakıyorsunuz bu kişilerin hayatına, yani mistiklerin hayatına… Örnek Hz. Muhammed’in hayatına bakıyorsunuz; daha 13 yaşında Emin ismiyle anılıyor, hayatında bir tek tutarsızlık yok…
Küçücük yaşından itibaren hiç bir zaman putlara inanmıyor. Hira dağına çıkıp her gün ibadet ediyor. Ta 40 yaşına kadar. Ne yapıyor?.. Beynindeki temporo limbik denen bölgeyi devamlı uyarıyor. Biz bu gün biliyoruz ki, dini-mistik yaşantıların kaynaklandığı beyin bölgesi orasıdır. 40 yaşına kadar, hergün ibadet ediyor. Uyarıyor, uyarıyor ve sonunda bir gün aradığıyla irtibatı kuruyor.
Evet bu Deskritif Psikiyatri açısından bir halüsinasyon olarak tamımlanabilir. Ama hangi deli bu güne kadar bir Kur’an mucizesi yaratmıştır?.. Hangi şizofren hayatında bu kadar tutarlı yaşayıp, bu kadar doğru mesajlar verip, olayları yerli yerine oturtmuştur?..
Olayları at gözüyle bakıp değerlendirirseniz, tek taraflı bakışta saplanıp kalır, oradan ötesine adım atamazsınız. Oysa bilim adamlarından istenen, objektif bakış açısıdır. Burada da objektif bakabilirseniz, konu zaten kendini açıklıyor… Yani, psikiyatride mistik hezeyan diye anlatılan ile bu tür mistik liderlerin söz ve yaşamları arasında çok büyük farklar vardır. 7 askı şairlerini secdeye getiren Hz. Muhammed’e İtalyan yazar Koytani'nin mistik hezeyan yakıştırması, onun atgözlülüğünden kaynaklanıyor.”

“Beyindeki aktivitenin Allah’tan gayrılığı yok”
Kendine özgü, değişik açıklamalarıyla dikkatleri üzerine çeken Prof.Dr. Kerem Doksat, İslâm Vahded-i Vücut teorisinde anlatılan “TEK”lik  anlayışındaki bazı söz ve hallerin, çağdaş Psikiyatristlerce iyi tahlil edilemediğini belirterek, söz lerini şöyle sürdürüyor; ”Burada, tek yanlı bakışa sahip Psikiyatrların yanında, Tasavvuftan nasibini almamış dinci çevrelerin de düştükleri bir hata var. Allah onu, onun beynine gönderdi deyip, işi bitirdiklerini sanıyorlar. Allah’ı gökteki sakallı dede gibi görenlerin yanlışıdır bu!.. Allah benim varlığımda  mevcutsa, ondan gayrı yoksa, benim beynimde olan hiperaktivitenin Allah’tan gayrılığı yoktur ki zaten… Olaya böyle baktığınız zaman, din ile bilim bir noktada buluşuyor; efendim buna bu günkü Psikiyatri ne der gibi çelişkilerde ortadan kalkar. Bütün dava hastalıkla gerçeği ayırt etmek”…

“Çağdaş psikiyatrların çoğu meditasyon yapar”
Veli ve diğer adlarla anılan mistik şahsiyetlere ait, normal kriterlerin dışına taşan bir takım sözlere, bazı Psikiyatrislerin hezeyan demelerinin tamamen, “Sorunu anlamadan teşhis” hatasıdan kaynaklandığını ifade eden Prof.Dr. Kerem Doksat, tam aksine, akli melekeleri konu alan Psikiyatrların çoğunun, Meditasyon gibi manevi konularla uğraştığından bahsediyor ve konuya yıllarını veren tecrübeli hocanın ağzından şu çarpıcı tespitler dökülüyor,
“Mistiklerin bu tür sözlerine, fenomenlere göre baktığınızda, tamamen mistik hezeyan, bir nevi nevroz gibi gelebilir. Nitekim, Freud böyle bir açıklama mantığı ortaya koymuştur…
Ama kesinlikle böyle değildir. En azından dinamik psikiyatri diye bir şey var. Çok Farklı noktalar vardır buralarda..
Size şunu ifade etmek istiyorum; Bu gün dünyanın bütün önde gelen psikiyatrları, bir iki istisna dışında, meditasyon veya benzeri konularla uğraşmaktadırlar. Namaz ise, meditasyonun şahıdır. Meditasyon, Evrensel Birliğe ulaşma hissini yaşamak için uğraşmak demektir. Nedir o?.. Vahdet-i vücut değil midir zaten!.. o kendinden geçip, kendi içine dalıp, bir Ben Var, ben de, Benden İçeru diyen Yunus’un dediği gibi için deki Öz’ü yaşamak!.. Öz’ü dediğimiz Allah’tır zaten!.. Mesela Karl Gustov Jung psikiyatriye bunu, Tanrı arketipi diye, kendi psişik fenomenine sokmuştur. Amerikalı ünlü psikiyatri mütehassısı Prof.Dr. Abraham Maslow’da bunu vurgulamıştır. Çokça üzerinde durmuştur bu ünlü bilimadamı; dini ve mistik deneyimlerin…

Sonuçta şunu belirtmek istiyorum; Bakın ben Allah’ı içimde hissediyorum, O’nu özümde yaşıyorum; Ona o kadar yakınım, bu manada Enel Hak’ım diyen o hoş, o güzel erimişliği, yok olmuşluğu, Fenafillah hissini yaşayan insana bizim delidir demeye hakkımız yoktur. Ama biri durup dururken çıkar ve ben Allah’ım derse, onu alır, yatırır ve tedavi ederiz!..

İstanbul - 30 Ocak 2000