Mürşid-i Kamil - 1
Meryem Irmak
 

“Be hey kardeş Hakkı bulam mı dersin?

 Hakk’a yarar amel işlemeyince.

 Bu sırrın ötesin duyam mı dersin?

 Mürşid-i kâmille başlamayınca”

Görmek ve Görmemek...

“Ne kör ile gören eşit olur,

 Ne de karanlıklar ile aydınlık,

 Ve ne de gölge ile sıcaklık.” (Fatır 19-20-21)

Baş gözü görmeyen bir insan, nam-ı diğer kör bir zat, gören bir gözün nasıl çalıştığını ne kadar iyi bilirse bilsin, bu bilgi onun görmesini sağlamaz. Görme bilgisi ile görülmez! Gözde retina varmış, ışık lazımmış, beyinde şöyle böyle olurmuş... –mış, muş...

Baş gözü gören pek çok insan nasıl gördüğünü bilmez bile. Hatta kafasının içinde bir beyin taşıdığından habersizler vardır. Ama gözleri görür, beyinleri işler. Önemli olan görmek midir, yoksa görmeden nasıl görüldüğünü bilmek midir? Bilmek bilmektir, görmek de görmektir.

Bazı insanlar vardır ki hem görür, hem de nasıl görüldüğünü bilir. Onlar alimlerdir.

“Esma varmış”, “sıfat varmış” demekle o esmanın sıfatın hakikâti yaşanmış olmaz.

Hani Allah meleklere “Adem’e secde edin” dedi. Görenler etti, görmeyen etmedi.

Allah hiçbir mahluku hiçbir mahluka secde ettirmeyeceğine göre bu “Adem” kimdir?

Ağacı görmeden ağaç bilinmiş olur mu? Birisi görmeden dese ki “ağaç varmış, dalları yaprakları varmış”. Başkası da dese ki “ O da bir şey mi? Kökleri var, daha özsuyu var. Bu ağaç aslında gözle görülmeyen (!) atomlardan oluşmuş. Bak! Ben senden çok biliyorum!”

İkisi de bilmiyor!

Onlar ikisi de ağaç kelimesini ve ağacın özelliklerini bilmiştir, o kadar. Ağaca tırmanan, dallarında gezinen, kovuğunda yuva yapan dururken –mış,muş diyen ağacı bilmiş olur mu?

Kelimeyle kelime bilinir.

Müsemma ile de müsemma.

Müsemma Adem’dir. İnsan-ı Kâmildir.

Müsemmayı bulmadan müsemma bilinmez.

Hep bilenler öyle bilmiş.

Mevlana Şems ile bulmuş Mevla’yı. Yunus Taptuk’a tapulanmış.

Gerçekte kime tapulandı?

“Beni gören Hakk’ı görmüştür” Hadis-i şerif

Âlemin işleyişinde insanın rolü nedir? Varlık ağacının özsuyu nedir? İnsanın “meyve” olması ne demektir? Meyve, çekirdeği taşıyandır. Dal, yaprak hep ağaçtan/ağaca ait olmakla beraber, onlarda olmayan çekirdektir. Ki ağaç o çekirdekten meydana gelmiştir... Çekirdek ise meyvede gizlidir! Öyleyse;

“İnsan” olmaya giden yol “insan” dan geçer. Kelime bilgisiyle ancak “beşer” olunur.

Ey çekirdeği taşıyan:

“Mürşid gerektir sana bildire Hakk’ı hakkel yakin

  Mürşidi olmayanların bildikleri güman imiş.”

                                                           Niyazi Mısri.

Selam olsun kâmil mürşidlere... Selam olsun onları tanımak bahtiyarlığına erenlere....

Gel hey kardeş gel sen birliğe özen
Birliktir her nefsin kal’asın bozan
Hiç kendi kendine kaynar mı kazan

<a href="http://www.sarkisozum.gen.tr">Şarkı Sözü</a>

Çevre yanın ateş eylemeyince

Aşkın odu geldi yüreğim harlar
Aşkı olan, arı kendini neyler
Behey Yunus sana söyleme derler
Ya ben öleyim mi söylemeyince?

***

“O gün varılıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur.

 O gün insana, yapıp öne sürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.

 Doğrusu insan kendi nefsini görür,

 Birtakım özürler ortaya atsa da. “(Kıyamet-12-13-14-15)

***

Sözün özü, Adem’e secde etmeden imanımız kâmil olur mu?

Devir bilgi devridir diyenler! Ademsiz devir olur mu? Ademsiz devran döner mi? Ya bilginiz size nereden geliyor? “O’nun ilmini O’nun dilediğinden başka bilemezsiniz“ (Ayetel Kürsi)

O’nun ilmini O’nun bildirmesiyle yani biiznillah bilip, bildiğini bilgiden (data) bilmek vehmi! Üstüne, BEN bildim deme gafleti!

Edep Yâ HÛ!

Ya nice bir ben diyem sensin diyem utanmadan
Ya nice deksiz olam dilsiz olam hayran olam

Yunus

***

Bu hafta konu ile ilgili olarak aşağıya Ahmed Hulusi’den alıntı/hatırlatma yapmak istedim. Bu vesile ile kendisinden Allah razı olsun, bir kez daha. “İnsana şükretmeyen Allah’a şükretmiş olmaz“. (Hadis)  “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.“ (Hz. Ali). Allah ismine iman etmekle Allah’a iman etmenin farklı şeyler olduğunu, dahası isim ile müsemma farkını ilk defa kendisinin eserlerinden okuyup öğrenmek nasip oldu. Lakin bu hakikâti bilmek de tek başına birşey ifade etmiyor, maksada götürmüyor. İlle Adem, ille Adem! Doğrusu dinin ve varlığın temelinin, hakikatinin ademiyyet olduğunu bu vesile ile öğrenmiş olmak, büyük nasip!...

Bir sonraki yazıda kısmet olursa çok değerli bir başka Hak dostundan alıntılar yapacağım. Aradığımız şu: İnsan nedir? İnsan-ı kamil kimdir? Mürşid kimdir? Neden şarttır?

Allah’ın rahmeti, Resul’ün (sav) şefaati, Piranın himmeti üzerinize olsun, ol cihanda şol cihanda… Muhsinlerden olasınız!

***

“Akıl ve İman

"Nefs"inin hakikâtini bildikten sonra da, nefsinin hakikâtine ermesi için dahi, o hakikâti yaşayan birini bulup, ona varlığını teslim etmesi gerekir; ki, bu teslimiyet gerçekte kişiye değil, "ALLAH"a olan teslimiyettir!...

Çünkü o hakikâti yaşayan kişide gören göz, söyleyen dil. işiten kulak, tutan el, yürüyen ayak "ALLAH"`a aittir. Dolayısıyla, bu vasıflarla vasıflanmış kişiye olan teslimiyet ancak ve ancak "ALLAH"'a olan teslimiyettir!.

TEK'in Seyri

.... Ancak, bütün bunları gerçekleştirebilmesi için, bu kemâl ile yaşayan birini bulması şarttır.

Çünkü, belli şartlanmalar veya tabiatın istekleri veya vehmi benlik mevcutken, onun kendi kendine bunu aşabilmesi mümkün değildir. -ki, bu olayı "AKIL ve İMAN" isimli kitapta izah ettik.

İşte o kişi, Tek`in takdiri üzere buna ulaşacak ise, kendindeki tüm şartlanmalara dayalı değer yargılarını terkettirebilecek birini bulur; ki, O kişi daha önceden bunlardan arınmıştır.

Zira, yüzmeyi, yüzmesini bilen öğretir!. Hayatında deniz görmemiş adam eğer, "yüzüyorum ve öğretiyorum" derse; koyver yüzmeye devam etsin!.

Dağın başındaki deniz görmemiş çobandan yüzme öğrenilmez!.

Evet, o kemâl ehli zâttan bu ilmi iyi idrâk edebilirsek, hitâbın nereden ve kimden geldiğini görebilirsek, arınmanın şeklini, yolunu yordamını, mâhiyetini anlıyabilirsek; ve tüm bunların sonucunda da yeterli çalışmayı hakkıyla yapabilirsek varlığımızı Tek`e teslim ederiz!... İslâm olduğumuzu fark ederiz!. Ve, "Abdullah" yani "Allah`ın kulu" olarak O`nun mânâları bizim aynamızda, O`nun tarafından seyredilir.

Yalnız, bilelim ki, arınmanın pahası her şeyinden geçmektir. Sahib olduğun şeylerden geçemeyeceksen hiç bu işe soyunma!

TESLİMİYET

"Hakikât" sırrına ermek; "hakikât"i yaşamak; "benlik"ten yani "nefis"ten kurtulmak; veya dini tâbiriyle "şirki hafi"den arınmak, ancak ve sadece "iman" ve "Rasûlullah`a teslimiyet"le mümkündür.

Nasıl iman ve teslimiyet?

Sana; varsayalım, git  kendini şuradan at öldür diyecek. Oradan gidip kendini aşağı atacaksın gibisine!..

Veya senin ters bildiğin bir şeyi sana söyleyecek; sen onu yapacaksın; gibisine!... Ama böyle bir şey denir mi; elbette denmez!.. Bunu iman ve teslimiyete bir ölçü, misâl olsun diye anlatıyorum..

Vehim, sana yapma diyecek; ama sen en azından şunu düşünmelisin...

"Rasûlullah`ın benden ne menfaati var ki bunu böyle demiş...Allah Rasûlü , benim iyiliğim için demiş!. Mademki böyle demiş, ben bunu böyle yaparım"; deyip yapacaksın!. Neticesi de senin için mutlaka selâmettir.

Bu "İMAN" yoluna karşılık, şeytâni cinler de senin vehmini tahrik edecek; aklına, çeşitli şartlanma yollu edindiğin verilerle oluşmuş mantığa dayalı fikirler getirecek; böylece de seni imanının gereği olan şeyi yapmaktan alıkoyacaktır..

Yani, cinler seni "ALLAH" yolunda mantık oyunlarıyla vurmak isteyeceklerdir ki; bundan da tek kurtuluş yolu "İMAN" ipine sarılmaktır!

İŞTE BU YÜZDEN DİN, "İMAN" ESASI ÜZERINE KURULMUŞTUR!..

RASÛLULLAH`A TESLİMİYET OLMADIĞI SÜRECE, YETİŞTİRİCİ YARDIMCI OLAMAZ. ÇÜNKÜ HER ŞEYI AKILLA IZAH ETMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR…”

Ahmed Hulusi

***

Hû deyelim gerçeklerin demine

Erenlerin demi nurdan sayılır

On iki İmam katarına düzülen

Muhammed Ali'ye yardan sayılır

İhlas ile gelen bu yoldan dönmez

Dost olan dostuna ikilik bilmez

ERI HAK GÖRMEYEN HAKK’I GÖREMEZ

Gözü bakar amma körden sayılır

Üç gün imiş şu dünyanın safası

Safasından artık imiş cefası

Gerçek erenlerin nutk u nefesi

BIRI KIRKTIR KIRKI BIRDEN SAYILIR

Gerçek âşık menzilinden durursa

Çırağ gibi yanup yağı erirse

Eksikliğin kendözünden görürse

O da erdir gerçek erden sayılır

Pir Sultan Abdal'ım Bağdad'dır vatan

İkilikten geçip birliğe yeten

Erenler yoluna kîl ü kal katan

Yolun dikenidir hardan sayılır.

 

 

 
 
İstanbul - 10.06.2008
meryemirmak@gmail.com
http://sufizmveinsan.com