Tüm bu yaradılış macerası için, “ neden yaradılış
var, Allah’ın yaratmaya ihtiyacı mı vardı, neden
bilinmeyi istedi?” diye sorabiliriz. Bu sorunun
gerçek cevabı şudur ki, her nevi yaradılış, bize göre
yaradılış adını alsa da, aslında mutlak Zat’ın sıfat,
vasıf ve özelliklerinin âlemler şeklinde yansımasından
başka bir şey değildir. Dolayısıyla evren ya da evrenler
ve bu evrenler içre tüm âlemler, art arda ve/veya aynı
anda hep yok olsa da, yaradılış sonsuz evvelden sonsuz
ezele kadar sürüp gidiyor olabilir. Allah’ın ezeli ve
ebedi vasıflarının bir yansıması olarak, hiçbir şey
izafi varlığı açısından ezelden ebede var olamayacak,
ama belki de oluş, ezelden ebede sürecektir; çünkü
Mutlak varlık her daim olan varlık olduğundan, O’nun
sıfat ve vasıfları da her daim, türlü şekillerde
yansıyacaktır. Şu anda bile ben dediğim bütün, az önceki
ben dediğim bütünle aynı değildir ki bu da, izafi benin,
değil ezelden ebede, sonsuz küçük bir andan sonsuz küçük
bir ana kadar dahi aynı haliyle oluyor olmadığını
gösterir. Ama bu, aynı zamanda sürekli bir oluşun da
ispatıdır. Ancak bu ezelden ebede süren yaradılış,
elbette, bizim açımızdan, Allah’ın dilemesiyledir,
diyerek bilinir. Evrenimizin yaratıldığı 15 milyar
yıldan önce belki farklı bir evren yaratılmış, yaşanmış
ve bitmişti ve belki bizim evrenimizin sonundan sonra da
aynı şey olacak. Bu durumda bu evrenler, sonsuz içre
oluyor olabilirler yani ezelden ebede, sonsuz sayıda
evrenler olmuş, olmakta ve olacaktır. Hatta biz içinde
yaşadığımız bu evreni yaşarken, şu anda da farklı farklı
evrenler sonsuz boşluk (yani mekânsızlık) içre yaşanıyor
olabilir (Paralel evrenler). Yukarıda bahsettiğimiz,
evrenimizin kendi üstüne çökeceği teorisinin felsefi bir
ileri adımı da, bu anlattığımız Sonsuz evrenler ve
Açılıp kapanan evren (Oscillating universe) modelleridir
ki bu modeller aslında yaradılışı destekleyen Big-bang
teorisini daha geniş açıdan ele alarak yaradılışın
olmadığını ortaya koymak amacıyla oluşturulmuştur.
Ancak, bizce bu modeller bile sonsuz içre bir
yaradılışın çeşitli felsefi ispatlarından başka bir şey
değildir. Elbette bu felsefi ve bilimsel çıkarımların
doğruluğunu biz bilemez ya da ispatlayamayız. Acaba
izafi âlemlerin, izafi olarak bile olsa, hiç olmadığı ve
sadece salt Zat’ın olduğu bir evre oldu mu, olacak mı ya
da olur mu? Bu derinlemesine düşünüldüğünde çetin bir
sorudur. Bu sorunun olası cevaplamalarını gelecek
makalelere bırakmak durumundayız. |