Onunla tanıştığımız zaman ben 14 yaşındaydım, o ise
benden oldukça yaşlı. Hayatına giren ilk kişi
değildim ve sonuncusu da olmayacaktım şüphesiz.
Herkes bu beraberlik için yaşımın çok küçük olduğunu
düşünüyordu. Aslında hiç bir zaman yaşınızın
uygunluğu söz konusu olamaz böyle bir ilişkide...
İlk önceleri sadece yakın arkadaşlarımla paylaştım
küçük sırrımı. Sadece gönül eğlendiriyordum onunla
(ne kadar da aptalmışım...) Aileme anlatamazdım.
Sanırım 'kıyametin kopması' diye adlandırılan durum,
olanca gerçekliği ile çıkardı karşıma. Gizledim,
gizlendim...
Başlangıçta çok seyrek buluşuyorduk. Daha sonra
buluşmalarımızın sayısı arttı. Gönül eğlendirmek
demiştim ya, palavra. Çok zaman geçmesine gerek
kalmadı hayatımda kapladığı yeri anlamam için. Evet,
onu seviyordum.. Ama yine de, aklımda hep aynı
düşünce vardı: 'Onun esiri değilim ve istediğim
zaman terk edebilirim.' Buyurun size ikinci palavra.
Ne zamanla hayatımın her safhasına yerleşmesini fark
etmem yetti onu terk etmeme ne de annemin bizi
yakalaması. Aslında bizi yakaladı demem yanlış.
İzlerimizi buldu, ardında bıraktıklarını gördü.
Kızmadı, bağırmadı, sadece kısa bir nasihat çekti.
Biliyordu çünkü buluşmamızı yasaklamasının bir şey
ifade etmeyeceğini. O zamana kadar gizli devam
ediyordu, yine gizli kalabilirdi ne de olsa.
Zaman geçtikçe birbirimize bağlandık (Palavra
üç..Ben ona bağlandım, tabii ki onun umurunda bile
değildim). Şu an dönüp geriye bakıyorum da, 12 uzun
yıl geçti ve veren taraf hep ben oldum. O bana sahte
mutluluklar verdi sadece, bense her şeyimi. Herhalde
hayatta canımı vereceğim tek o oldu. Onun için kavga
ettim, onun yüzünden hastalandım, ama hiç bir zaman
ayırmadım yanımdan, ayıramadım...
Biliyordum nelere yol açtığını, görüyordum. önce onu
sevmeyi öğrendim, sonra nefret etmeyi. Beraber
olmayı istemediğim anlarda bile yanımda olmaya devam
ettiğini gördüm. İrademi yerle bir ettiğine, beni
kendimle karşı karşıya getirdiğine şahit oldum.
Başkalarını kırdım onun yüzünden ve ben daha da
fazla kırıldım. İnsanlarla arama girdi. Arkadaşlarım
ondan nefret etti çoğu zaman. Hatta ben bile
tiksindim bazen, ondan, bedenime ve ruhuma sinen
kokusundan. Dudaklarımın her dokunuşunda, ben onun
ruhundan çalıyordum, o benim bedenimden. O her
seferinde yeniliyordu kendini, bense gittikçe
kötüleşiyordum. Ama bir türlü terk edemedim.
Aslında bir kaç kez denedim ayrılmayı. Hepsinde de
dönüşüm bir öncekinden güçlü oldu. Yokluğunda
kıvrandım hasretinden, alışmaya çalıştım, ama asla
aklımdan atamadım. Uzun ve stresli geceler hep ev
sahibim oldu. Tırnaklarımı yedim, yetmedi kuruyemişe
başladım. Ayrılık kilo aldırdı.. Ve ben hep geri
döndüm. Hatta şu an bile yanımda. Ama yine de söz
veriyorum burada, hepinizin önünde:
'Bir gün mutlaka bırakacağım, Bu SİGARAYI.' |