İslam dini, müminler arasında meydana gelmesi
muhtemel olan bütün kötülükleri önleme ve ortadan
kaldırmanın çare ve metotlarını bize bildirmiştir.
Beşer cemiyetindeki kötülükleri de aynı yapı içinde
mütalaa etmemiz, mantık silsilesinin tabi
neticesidir. Buna göre, konunun iki temel
prensibinin olduğunu görmekteyiz: İslam, kötülüğü
önleme, yani herhangi bir kötülüğün ortaya çıkmaması
için lazım gelen tedbirleri alma yollarını
göstermiştir.
Alınan tedbirlere ve gösterilen gayretlere rağmen
bir kötülük ortaya çıkmışsa, onu bertaraf edip
zararını defetme, ya da en asgari seviyeye indirme
çarelerini getirmiştir.
Kabul etmek gerekir ki, birinci yol daha kolay daha
faydalı, fert ve toplum psikolojisi açısından daha
yararlı ve tebliğ esaslarına daha uygun olanıdır.
Ancak, bütün gayretlere rağmen, bazı kere ikinci
yola başvurma zarureti ortaya çıkabilmektedir. Bu
sebepledir ki, Kur'an ve Sünnet'te her iki hususun
ehemmiyetle ele alınmış olduğunu görmekteyiz.
Hasta olmamak için bütün tedbirleri alan insanın,
yine de hastalığa yakalandığı ve neticede acı da
olsa bazı tedavileri uygulamak mecburiyetinde
kaldığı olmaktadır. Aynı vakıa toplumda zuhur eden
hastalıklar için de geçerlidir. Nitekim ceza
prensibi, hastalığı tedavi edecek ilaçlardan
biridir.
Bir başka vakıa, her iki yolun da pratiğinden mahrum
bulunan Müslümanların, çoğu kere ve çok yerde ferdi
bir hayat sürdürdükleri gerçeğinin gözden uzak
tutulamayacağıdır. Ancak bu arızi durum, İslam'ın
meselelerinin ve hal çarelerinin yeryüzü gündemine
getirilmesine mani değildir. Bunun aksine, teoriyi
sürekli gündeme getirme ve gündemde tutma, Müslüman
fert ve topluluklara Müslüman olduklarını hatırlatma
ve İslam'ın prensiplerini öğretme zarureti vardır.
Bugün Müslümanlara arız olan hastalıkların başında,
birbirlerine sırt çevirmeleri, kardeş olduklarını
unutmaları, birbirlerine adeta düşman olmaları
gelmektedir. Bu durum, belki de diğer pek çok
hastalığın sebebini teşkil etmektedir.
Meselenin bir başka yönü çoğu kere, bu kırgınlık ve
dargınlıkların, alaka kesmelerin veya buğz etmenin
temelinde dini bir endişe olmadığı gerçeğidir. Yani,
pek çok müslümanın birbirlerini sevmeleri veya
sevmemeleri Allah rızası için olmayıp dünyevi
menfaatlerle kayıtlı bulunmaktadır. Bu ise
Müslümanlar arasında ki sevgi veya sevgisizliğin
sebebi olmaması gereken bir haldir. Günümüzde
Müslümanların en büyük zaaflarından birinin, dünyayı
ve dünyalıkları çok sevmek olduğu, tartışılmayacak
kadar açıktır. Daha net ve cesur bir ifade ile
ekseriyetimizin dünya ve dünyalık sevgisi, Allah
sevgisini aşmış bulunmaktadır. Durum bu olunca,
dargınlık ve kırgınlıklarımızın, sevgi ve
sevgisizliğimizin sebepleri de menfaat esasına
dayanacaktır. Menfaat, sadece para-pul olarak
değerlendirilmemelidir. Mevki ve makam hırsı, baş
olma arzusu, bencillik ve kendini beğenme gibi
hallere düşkünlük de bir menfaattir. Zira bunların
her birinde toplumun zararı, fertlerin haklarının
zayi olması, şeref ve haysiyetlerin rencide edilmesi
gibi zararlar söz konusudur.
Oysa Hz. Peygamber (sav) pek çok hadislerinde
Müslümanların birbirlerine kin gütmelerini, haset
beslemelerini, buğz etmelerini, sırt çevirmelerini,
alakalarını kesmelerini şiddetle yasaklamıştır. Bu
tavsiyeler, sayılan yasakları meydana getirecek
eylemleri yapmamayı gerektirir. Yoksa bu hasletler
sadece sözle elde edilemez.
Yine toplumda kötülüklerin kaynağı olan tecessüs,
yani başkalarının gizli şeylerini araştırma ve
tahassüs, yani başkalarının ayıplarını bulmaya
çalışma da yasaklanmıştır. Bütün bunlar, cemiyette
kötülüğün meydana gelmesini önleyici tedbirlerdir.
Çoğu kere de, müeyyideleri maddi olmaktan öte
manevidir. Onun içindir ki, İslam'ın
prensiplerine iyi inanmış ve onu eyleme dönüştürmüş
fertlerden meydana gelen bir cemaate ihtiyaç vardır.
Bu vasıflara sahip olan topluluk, sayıca az
olsa da, hayırlara vesile olacak ve Allah'ın yardımı
kendilerine ulaşacak olan, " Allah'ın kendilerini
sevdiği, kendileri de Allah'ı seven " bir toplumun
nevesini teşkil edecektir. Bugün insanlığa böyle bir
örnek gösterme mecburiyeti vardır ve bunun
mesuliyeti bütün ümmetin omuzlarındadır. Böyle bir
topluluk olmaya hazır mıyız? Herkes nefsinde bu
sorunun cevabını aramalıdır. |