Örnek Toplum
Bilal Atış
 
 

İslam dini, müminler arasında meydana gelmesi muhtemel olan bütün kötülükleri önleme ve ortadan kaldırmanın çare ve metotlarını bize bildirmiştir. Beşer cemiyetindeki kötülükleri de aynı yapı içinde mütalaa etmemiz, mantık silsilesinin tabi neticesidir. Buna göre, konunun iki temel prensibinin olduğunu görmekteyiz: İslam, kötülüğü önleme, yani herhangi bir kötülüğün ortaya çıkmaması için lazım gelen tedbirleri alma yollarını göstermiştir.

Alınan tedbirlere ve gösterilen gayretlere rağmen bir kötülük ortaya çıkmışsa, onu bertaraf edip zararını defetme, ya da en asgari seviyeye indirme çarelerini getirmiştir.

Kabul etmek gerekir ki, birinci yol daha kolay daha faydalı, fert ve toplum psikolojisi açısından daha yararlı ve tebliğ esaslarına daha uygun olanıdır. Ancak, bütün gayretlere rağmen, bazı kere ikinci yola başvurma zarureti ortaya çıkabilmektedir. Bu sebepledir ki, Kur'an ve Sünnet'te her iki hususun ehemmiyetle ele alınmış olduğunu görmekteyiz.

Hasta olmamak için bütün tedbirleri alan insanın, yine de hastalığa yakalandığı ve neticede acı da olsa bazı tedavileri uygulamak mecburiyetinde kaldığı olmaktadır. Aynı vakıa toplumda zuhur eden hastalıklar için de geçerlidir. Nitekim ceza prensibi, hastalığı tedavi edecek ilaçlardan biridir.

Bir başka vakıa, her iki yolun da pratiğinden mahrum bulunan Müslümanların, çoğu kere ve çok yerde ferdi bir hayat sürdürdükleri gerçeğinin gözden uzak tutulamayacağıdır. Ancak bu arızi durum, İslam'ın meselelerinin ve hal çarelerinin yeryüzü gündemine getirilmesine mani değildir. Bunun aksine, teoriyi sürekli gündeme getirme ve gündemde tutma, Müslüman fert ve topluluklara Müslüman olduklarını hatırlatma ve İslam'ın prensiplerini öğretme zarureti vardır.

Bugün Müslümanlara arız olan hastalıkların başında, birbirlerine sırt çevirmeleri, kardeş olduklarını unutmaları, birbirlerine adeta düşman olmaları gelmektedir. Bu durum, belki de diğer pek çok hastalığın sebebini teşkil etmektedir.

Meselenin bir başka yönü çoğu kere, bu kırgınlık ve dargınlıkların, alaka kesmelerin veya buğz etmenin temelinde dini bir endişe olmadığı gerçeğidir. Yani, pek çok müslümanın birbirlerini sevmeleri veya sevmemeleri Allah rızası için olmayıp dünyevi menfaatlerle kayıtlı bulunmaktadır. Bu ise Müslümanlar arasında ki sevgi veya sevgisizliğin sebebi olmaması gereken bir haldir. Günümüzde Müslümanların en büyük zaaflarından birinin, dünyayı ve dünyalıkları çok sevmek olduğu, tartışılmayacak kadar açıktır. Daha net ve cesur bir ifade ile ekseriyetimizin dünya ve dünyalık sevgisi, Allah sevgisini aşmış bulunmaktadır. Durum bu olunca, dargınlık ve kırgınlıklarımızın, sevgi ve sevgisizliğimizin sebepleri de menfaat esasına dayanacaktır. Menfaat, sadece para-pul olarak değerlendirilmemelidir. Mevki ve makam hırsı, baş olma arzusu, bencillik ve kendini beğenme  gibi hallere düşkünlük de bir menfaattir. Zira bunların her birinde toplumun zararı, fertlerin haklarının zayi olması, şeref ve haysiyetlerin rencide edilmesi gibi zararlar söz konusudur.

Oysa Hz. Peygamber (sav) pek çok hadislerinde Müslümanların birbirlerine kin gütmelerini, haset beslemelerini, buğz etmelerini, sırt çevirmelerini, alakalarını kesmelerini şiddetle yasaklamıştır. Bu tavsiyeler, sayılan yasakları meydana getirecek eylemleri yapmamayı gerektirir. Yoksa bu hasletler sadece sözle elde edilemez.

Yine toplumda kötülüklerin kaynağı olan tecessüs, yani başkalarının gizli şeylerini araştırma ve tahassüs, yani başkalarının ayıplarını bulmaya çalışma da yasaklanmıştır. Bütün bunlar, cemiyette kötülüğün meydana gelmesini önleyici tedbirlerdir. Çoğu kere de, müeyyideleri maddi olmaktan öte manevidir. Onun içindir ki, İslam'ın prensiplerine iyi inanmış ve onu eyleme dönüştürmüş fertlerden meydana gelen bir cemaate ihtiyaç vardır. Bu vasıflara sahip olan topluluk, sayıca az olsa da, hayırlara vesile olacak ve Allah'ın yardımı kendilerine ulaşacak olan, " Allah'ın kendilerini sevdiği, kendileri de Allah'ı seven " bir toplumun nevesini teşkil edecektir. Bugün insanlığa böyle bir örnek gösterme mecburiyeti vardır ve bunun mesuliyeti bütün ümmetin omuzlarındadır. Böyle bir topluluk olmaya hazır mıyız? Herkes nefsinde bu sorunun cevabını aramalıdır.