Özüne sevdalı bir kulun kaleminden günlüğe yansıyanlar…
Sade, riyasız, alabildiğine açık ve içten…
Sevgililer günü için RUH ‘uma
Selam selam
diğer yanım, en güzel yanım, göz aydınlığım nasılsın?
ne zamandır sana yazmak istiyordum… İkimizi; sadece
seni.
Seni tanımıyorum aslında. Ama ben çok özel bir şey
yaşadım senle değil mi? Belki milyarda bir şansla senle
tanıştık. Ve sen beni fethettin.
Öyle mukaddestin ki, öyle anlatılamazdın ki sen işte
buydun. Bana gülümsedin. Sendeki anlatılmaz güzellik
ben de senden dolayı vardı, ama bu henüz açığa çıkmış
değildi.
Sen beni ziyaretinle bunu açığa vurmuş oldun.
İlk başlarda sen bana âşıksın bense umursamıyorum gibi
havalara girmiştim. Lakin, zamanla anladım ki sen
gerçekten bana aşıktın ve beni ait olduğum yere; sana
davete gelmiştin. Sana bu izni veren, muhakkak ki bu
kavuşmaya da imkân sağlamıştı.
sen ANdın. zamansızdın, ay kadar beyaz; nurun ala
nurdun.
Seni yazabilmek için tam dört sene bekledim, anasırı
erbaam gibi değil mi?
Hayatım seni düşünmekle geçti belki de… Ama bunu bana
hissettiren de sendin, biliyorum.
En güzel yanım, nurun ala nurum, aşk bakışlım, senin
benle yazdığını hissediyorum. Bu yazıyı hep senle senin
izninle yazmayı istediğimi biliyorsun. Hayatımda hata
yapmaktan korkup incitmekten çekindiğim diğer yanımsın.
Aslında sen benim tamlığımsın. Tamlığımı senle anladım.
Nne yazık ki ben henüz o hal için uygun değilim.
Beni bunun için eğittiğini de artık anlıyorum. Eskisi
gibi isyan edip direnmiyorum. Yanmaya bile hazırım,
zaten aslında yanıyorum da değil mi? Cehennemsiz cennet
olmaz ya hani benim cehennemim de yaşandı şimdi onun
soğukluğunda nefesleniyorum.
Beni; benden daha çok düşündüğünü ve benden daha çok
sevdiğini de anladım. Ne yaparsam yapayım benden
vazgeçmeyeceğini de.
Bir ricam var senden:
Ne olur, beni bana bırakma olur mu? Aslım sensin ve seni
yağmalama vaktime değin de her şeyin kontrolünü eline
al. Kendimi sana verdim. t Teslimim bak. Bunu bir
anlaşma say olur mu ve kanla imzalanmış değil nurla
imzalanmış, nefesle imzalanmış say.
Bizi mühürle.
Bazı zamanlar seni çağırım ya hani, “gel dinle beni”
diye. Sen gelirsin bilirim görmesem de. Bana şefkâtle
baktığını düşünürüm. Sen öyle tarafsız bir olgunluğa
sahipsin ki. Ara sıra sana kızıyordum bile. Neden her
şeyi bildiğin ve her şeye gücün yettiği halde müdahale
etmiyorsun da bize bu acıları çektiriyorsun diye.
Oysa sen gülümseyerek tevazu ve olgunlukla bekliyorsun.
bazen; biliyorum, sabrın taşıyor ama yine de
dayanabiliyorsun.
Neden ben sen gibi olamıyorum hâlâ nedennnnnnnnnnnn?
Oysa biliyorum ki, senim. Bu ayrılık acısı ne ilginç bir
şey ah bilsen! . Aslında bildiğini biliyorum çok da
komiğim değil mi?
Düşündüğüm her şey sana ait, akıl sensin. Bana bu
ilhamı, heyecanları veren de sensin.
Sende bana ait bir şey var sanıyorum çok komiğim çokkk.
Oysa ben tamamen sana aidim değil mi?
Ey güzellik kaynağı nurun ala nur yanım, aşk bakışlım!
Beni sevdiğin için sana şükürler olsun. Ben de sana
layık olmak için inan çok çalışıyorum. Sana varmak için
düşe kalka ve kanayarak yol alıyorum.
Sen bazen o kadar yükseliyorsun ki. Beni de alıyorsun ya
yanına, ara sıra.
Hak etmesem de senin çömezinim ben. Öğrencin.
Kimsesizinim.
Kusursuz yanım. Tahammüllü tebessümüm.
Seni yazmak ne kadar zevkli bir bilsen! . Ellerim hep
seni yazmak isterdi ne zamandır. Kontrollü davrandığımı
biliyorsun değil mi?Seni incitmemek için çok sıkı
yazıyorum. Keşke sen yazsaydın seni.
Ne olacak senle halimiz bilemiyor görünsem de biliyoruz
tabii.
“Yaratılan her şey sonludur” dan yola çıkarak sende fena
olacağım ya geldiğim yere döneceğim.
Ama seni de yağmalamak gerekiyormuş ya hani. Mevlana
öyle yazmış bir yerde, okudum da.
Bu bana çok ağır geliyor. Artık sen kendini yağmalarsın.
Benim canlı bombam. Bu da gerekiyor; şimdi yazarken
anladım. Ruhum, özüm, nurun alanur yanım. Tamlığım.
RUHUMA
Selam ve selam
EY ÖZGÜRLÜK’ ÜM
ben geldim,
Senin bana olan aşkını gördüm,
Senin letafetini tanıdım,
Ağır, vakur tavrını hissettim,
Bakışlarındaki olgunluğu yaşadım,
Seni zamansız ve mekânsız bir halde tanıdım.
Hiç konuşamadık,
Sadece bakakaldık tutkulu
ve ben seni anında unuttum.
Ta kiiiiiii aylar sonra neyi gördüğümü anlayana dek.
Şimdi sensizim.
Arada bana oyunlar oynuyorsun,
İkizim benim, özüm, her şeyim.
Artık sana hazırlık için çalışıyorum,
Bugün sevgililer günü biliyorsun.
Benim tek aşkım vebalimsin,
Senin için ağlayacağımı bilemezdim
teselline muhtacım.
Canım letafetim, incim, özüm,
Seni seviyorum.
İmza: Seni seneler sonra tanıyabilmiş karanlık yanın
--------------------------------------------------------
Ağlıyorum ben de deminden beri,
Beni tek hak eden benim, o günden beri
benim saf yanım,
sağ yanım, önüm, arkam dairem, noktam
beni almak istiyor biliyorum,
ama ben hazır değilim, o her şeyim
özüm, bebeğim, meleğim, nefesim
o bana ipekten bir iplikle bağlı
koparırsam kaybederim
isterdim bugün ondan bir hediye almak
ya da ben ona ne verebilirim?
Ben ağlıyorum gözyaşlarım onun için
kalbimin incileri onun için
yalnızlığım, letafetim,olgunum
tarafsız bölgem benim
İmza: Kirli yanım
--------------------------------------------------
nizam
Ruh’um canım, öz’üm, saflığım,
Nurun ala nurum.
Seni özledim. Bana baktığını biliyorum ve seni
seviyorum.
Ey güzellik abidesi, arı-duru yanım,
Seni sevmeyi de seviyorum
Bu elbise nur... Kalacak bu âlemde.
Sense ebedisin, asla bölünemez ve ölemezsin.
Seni özledim. Beni seyrettiğini biliyorum.
Ayrışsak da sen hep bizlesin ve biz sana aitiz.
Sen güvenli yanımsın, tarafsız bölgem.
Her şeyi bilen, gören, olgun yanım.
Olaylara esmaların resmigeçidinden bakan sensin.
Yorup işi yokuşa süren ben.
Azmettim, çok mutlu olacağıma.
Senin kadar mutlu, senin kadar güzelleşeceğime,
sana layık olabilmek için sen olmaya.
şimdilik sadecenur
----------------------------------------------------------------
Zaman hızla akıp gidiyor
Ve senle ben yakınlaşıyoruz
Uzuyor gölgeler ve sanki kısalıyoruz
Belki de üst üste çekiliyoruz
Ey ruh’um, can ışığım
Olgunum, tarafsızım!
An be an değişiyorum.
Sabitleneceğim o ana dek sürecek biliyorum.
Sabitemden bana bakıyorsun.
“Hadi çabuk gel, çabuk” diyorsun.
-----------------------------------------------------------------
Evet, nerede kalmıştık?
Karşılaşma anımızda belki de, ne özel bir andı değil mi?
Kapıyı açmıştım karşımda aşkla bakan bir çift göz vardı.
Bembeyaz, arı-duru-saf. Hiçbir şeye benzemeyen sen. Her
şeyden daha güzel olan sen. Bana gülerek, aşkla
bakıyordun. Beni nasıl hayranlıkla izliyordun.
Kendimi de senin gözlerinden gösterdin bana, lütfettin.
Ben lavanta-pembe rengiydim. Pespembe, sana şaşkınlıkla
ve sevinçle bakıyordum. Senin bana aşkını umursamaz bir
tavrım vardı. Ama senin ışığından sanırım, ben de
inanılmaz güzeldim.
Ben erguvani-pembeydim sen bembeyazdın. Kapının bir
tarafında sen diğer kısmında ben. Arada bir kapı. Şimdi
yazarken düşünüyorum da ne anlamlı bir tabloymuş. Bunu
resmetmeliyim bir gün. Senin yüzünde ben vardım. Seni
tanıdım.
Ama kalakaldım. Bembeyaz bir andaydık ikimiz. Boşlukta
gibi. Zaman durmuştu. Sadece andaydık.
Ve gözlerim sende dikili olduğu müddetçe sen bir yere
kıpırdayamazdın. Seni gözlerinden yakalamıştım. Gerçekte
sen beni avlamıştın
ve gözlerimi kırptım. Kapıdan çıktım. Gülerek kafamı
salladım. Bu neydi şimdi? Hayal mi dedim ve gülümsedim.
Unutuluş. unutuluş ve unutuş beni hapsetti de seni
aylarca hatırlayamadım.
Aylar sonra bir anda sen geldin aklıma ve sen beni
mahvettin.
Seni deliler gibi araştırmaya başladım.
Yoktun hiçbir yerde, hiçbir yazıda.
Seni aramayı hiç bırakmadım. Aslında arayan sendin.
Kendimizi öğrenmek için yolculuğa niyet etmiştik.
. . . . . . . . . . .
Tüm düşlerimi kaydetmeye başladım. Her şeyi tekrar
tekrar okuyordum. Seni arıyordum. Seni istiyordum.
Başlarda sen bana âşıktın ve ben sevilendim. Anladım ki
aslım sensin ve ben ait olduğum yere, sana dönmeyi
başarmalıyım.
Sana nasıl ulaşabileceğimi bilmiyordum. Seni tekrar
görmem imkânsızmış belki de bir kez bile inanılmaz bir
lütufmuş.
Ama yeni dostlarım “belki olabilir” dediler. Sen
istersen olabilir sanırım. İste beni olur mu? O ilk
bakışın gibi bak bana. Beni hiç kimse sen gibi sevemez,
hiç kimse sen gibi bakamaz. Hiçbir şey sen kadar güzel
olamaz. Sen saf ışıksın ve güzelliklerin kaynağısın.
Seni ararken çok çamura da battım biliyorsun. Senin için
her şeyi göze almıştım. Ölmek var dönmek yoktu. Sen saf
ilimdin saf bilgi.
Her düşüşte kalkıp üstümü silkeledim. Yıkandım.
Gözyaşlarım sel oldu. Kalbim yıkana yıkana sen oldu.
Tam pes ettiğimde senden bir iz buluyordum. Benimle
eğleniyordu arada nefsim. O da sana aitti ve sen kadar
olmasa da o da muhteşemdi.
Bana bir keresinde ilginç bir düzeneğini gösterdi. Çok
şirindi. Yaptığı o çirkin iş bile onla sevimli
oluyordu.
Ve hep nefsime yenik düşecektim o yüzden.
Sen bize hep olgunlukla bakıyordun. İkimizin bu
havailiğinden usanmadan, sakince bizi takip ediyordun.
Sendeki bu olgunluk beni cezbetmeye başladı. Benim
uçarı, edepsiz nefsimde sanki sana temayül başladı.
Artık her şeyimiz çözülmeye başlıyordu bir bir.
Anasırı erbaam ve diğerleri.
Bir’ken dağılıyorduk. Bende ne çok benler vardı.
Sayamıyordum ve artık sonsuz ben olduğumu anlıyorum.
Bunu sen ve nefsimle anlayabilirdim.
Sen yoğurt gibi nurun ala nurdun. Nefsin durlu ayran
gibi seyreltilmiş sendin. Hava ve bulut gibi.
Ben dağılıp çözüldükçe etrafımdaki her şey de dağılmaya
başlıyordu. Her şey arapsaçına dönmüştü. Bu yolda tek
tek elinden her şey alınacak derler ya. Aynen
alınıyordu, ama şu an yazarken idrakim senin lütfünle
açıldı da şunu anladım. Ben varsam her şey vardı. Ben
yoksam hiçbir şey zaten olamazdı ki!
Ben çözülüp dağıldıkça da var sandığım, bana ait olan
her şey de dağılıp çözülüyordu.
Ailem bile…
Gerçekte onların ve kendimin olmadığını idrak etsem de
maddede vardık ve biz aileydik. Benle beraber onların da
çözülmesi sağlandı. Anladım, tamlık için önce tamlığı
anlamak lazım. Bölünmeli ve dağılmalıydık. Tüm ayarlar
yapılırken ne akordumuz kaldı ne de sesimiz soluğumuz.
Ölüm kapımızdaydı, mevsim kıştı.
Bunları ancak olup bittikten sonra anlayabiliyorum ne
yazık. Ne kadar acı çekmiştim ne kadar ağlamıştım değil
mi? Hatta Kâbe’yi sel bastıracak kadar.
Sen hep benleydin biliyorum ve bunlar gerekliydi.
Şimdi anlıyorum. Ne kadar geç algılıyorum değil mi? Sen
bana hep önceden haber veriyorsun, ama ben her şey olup
bittikten sonra anlıyorum seni.
Sen külli akılsın da o yüzden ben hâlâ sen olamadım.
Ayarların yapılacağı söylenmişti; sadece ona özel
sandım. Meğer o ve biz aynıymışız. Hep söylerdim de
demek kendim inanmazmışım, şimdi anladım.
Onun ayarı demek, hepimizin ayarları demekti ve biz
dağıldık.
Biliyorum ben sık sık gözyaşlarımla isyan etsem de sen
olgunluk ve sakinlikle saati gösterir, “vakit ham”
derdin.
Ben çok kızardım. Bazen isyan ederdim. Sen ol de olur
neden ol demiyorsun diye.
Ama sen bana “ol de” dediğinden beri her şey olmaya
başladı.
Hayatıma ışığın yansıyor. O ışık beni kamaştırıyor
bazen.
Seni göremiyorum, ama sen artık her şeyimden
yansıyorsun. Hissediliyorsun.
Benim iki avucumu da mühürlemiştin ya. İşte o mühür
dışa ışık saçıyor.
Bu yolculuk sonsuz biliyorum.
Ama umuyorum ki artık sen -ben değil sadece sen yola
devam edelim.
iyi ki dört sene seni yazmak için sabretmişim. Olaylar
ancak tekâmül etmiş ve her şey manasına ulaşmış demek.
Anlayışım ancak kıvam bulmuş.
Düşüncelerimi açıyorsun. Bulutlarımı dağıtıyorsun bugün.
Sen ne güzelsin. Her şeyi biliyorsun ve hayır, her şeyi
ben biliyorum diyen bana sabırla bakıyordun. Ne zaman ki
sen biliyorsun öğret dedim, senle hasbıhal yapmaya
başladım. İşte şimdi her şey yerli yerine konuyor. İyi
ki varsın.
Çözüldüğümüz gibi toparlanacağız ve her şey yerli
yerinde ve merkezinde olacak. Benle beraber, bana ait
her şeyde tekâmül ediyor. Benle beraber, bana ait her
şeyde imtihan da. İmtihan bu soru doluydu ve en tembel
öğrenci bendim. Ama sen torpildin. Hem de tepeden inme.
Kimse bize dokunmuyor.
Sen varsın diye. Bekle diyorlar her şey olacak sabret. O
kendini tamamlar.
Artık daha büyük bir sevgi ile bekleyeceğim seni ve sen
kadar olgun oluncaya değin asla kirletmeyeceğim seni. |