Çalıştığı şirketin tam karşısındaki garajda saçları
yaşına göre erken ağarmış, etraftaki esnafın seslenişi
ile bir “Mustafa Abi” vardı. Kısa boylu, çok zayıf, hani
midesi derisine yapışmış dedirtecek kadar, ama gözleri
her zaman ışıl ışıl ve yüzünde hep aydınlık bir
gülümseme ile dolaşan... Mustafa Abi, garajdaki
arabaları yıkar ve beklerdi, çoğunlukla da garajın gece
nöbetçisiydi.
Arabasını bu garaja park ettiğinde bazen öğlenleri bazen
de akşamları çıkış saatine göre rastlaşırlardı Mustafa
Abi ile… Garajın içinde küçük bir alanda namazını eda
ederken gördüğü de çok olmuştu… Meraktan mı nedendir,
biraz soruşturmuştu kimdir; ailesi, çocukları, durumları
nasıldır diye… Çok fakir, ihtiyaç sahibi, ailesini ve
çocuklarını geçindirme uğraşısında, kendince ibadette
kusur etmemeye çalışan, daha bir tek gönül kırdığı veya
yüksek sesle konuştuğu dahi görülmemiş, etrafça sevilen
biri olduğunu öğrendi… Bir de şunu duydu gıyabında:
Mustafa Abi’nin en çok arzuladığı şey Hacc’a gitmekti
ama o kadar imkânsızdı ki bu isteği gelir durumuna
bakıldığında, üstelik ne birikmişi vardı, ne de bir
dünya malı satacak! Her duasında, her namazında bu
talebini Rabb’ine bildirebiliyordu kendince! Aklında
hayattayken istediği bu tek dilek, öyle razı olmuştu
önüne gelene.
Taa
ki o zengin iş adamı yanına gelip o soruyu soruncaya
kadar…
Garaja ara sıra arabasını park eden, ama pek de tanıdık
olmayan iş adamı bir gün mahallenin Mustafa Abi’sinin
yanına yaklaştı ve sordu:
- Sizi namazda görüyorum bazen, acaba Hacc’a
gitmeyi de düşünüyor musunuz?
-
(!)… Gönül ister de
durumumuz pek müsait değil, nasipte var ise artık.
-
O zaman ben sizi götürüp
getireyim, kabul eder misiniz?
-
(!!)….
Şaşırmıştı Mustafa Abi, şehrin en büyük klüplerinden
birinin stadına çok yakın olan o garaja kimler gelip
gitmemiş, kimler abone olmamıştı ki… Hepsiyle de bir
tanışıklığı olmuştu sadece selam’dan bile ibaret olsa..
Hani onlardan gelse bu teklif doğal karşılardı ama ….
Doğru dürüst tanımadığı bu yabancı adam en büyük
duasının gerçekleşmesini teklif ediyordu ona…Evet,
Rabb’inin bir büyük lütfuydu bu ayağına gelen…
-
Olur, neden olmasın da…
-
O zaman git
pasaportunu çıkar, şu tarihe yetiştir.
Nasıl olacaktı
ki, sadece bir pasaport yeterli miydi, bunun sırası,
kurrası yok mudu? Gitti, istenileni yaptı fazla
sorgulamadan; “ya nasip, ya kısmet” dedi.
Mustafa Abi o
sene hacı oldu ve sonradan öğrendi ki o iş adamı Hacc’a
tur düzenleyen acentalardan birinin sahibiydi ve her
sene böyle 30-40 kişiyi de sevabına götürmekteydi.
……
Kendisi içinse
Mustafa Abi’nin aracılığı ile böyle bir güzelliği
öğrenmiş olmak, bizzat yaşandığını bilmek başka bir
manevi tatmindi ve fark etti ki: Neyi görmek ve
bilmek isterseniz önünüze getirilen de aynen öyleydi…
Bu olay birçoğu için anlatıldığında “hadi canım bu
resmen bir şehir efsanesidir!” kıvamındayken, kendisi
gibi bazıları için ise bizzat yaşanan ve paylaşılmasına
izin verilen manevi bir deneyimdi.
Anladı ki, Oku’maya başlandığında, hayat her an
sahnelenen manevi bir müzikale dönüşmekteydi… Daha ana
okulunda olsanız bile, müzikalden değişik temalar gözler
önüne serilmekteydi! |