Şehir Efsaneleri
Nilay Caki
 

Çalıştığı şirketin tam karşısındaki garajda saçları yaşına göre erken ağarmış, etraftaki esnafın   seslenişi ile bir “Mustafa Abi” vardı. Kısa boylu, çok zayıf, hani midesi derisine yapışmış dedirtecek kadar, ama gözleri her zaman ışıl ışıl ve yüzünde hep aydınlık bir gülümseme ile dolaşan... Mustafa Abi,  garajdaki arabaları yıkar ve beklerdi, çoğunlukla da garajın gece nöbetçisiydi.

Arabasını bu garaja park ettiğinde bazen öğlenleri bazen de akşamları çıkış saatine göre rastlaşırlardı Mustafa Abi ile… Garajın içinde küçük bir alanda namazını eda ederken gördüğü de çok olmuştu… Meraktan mı nedendir, biraz soruşturmuştu kimdir; ailesi, çocukları, durumları nasıldır diye… Çok fakir, ihtiyaç sahibi, ailesini ve çocuklarını geçindirme uğraşısında, kendince ibadette kusur etmemeye çalışan, daha bir tek gönül kırdığı veya yüksek sesle konuştuğu dahi görülmemiş, etrafça sevilen biri olduğunu öğrendi… Bir de şunu duydu gıyabında: Mustafa Abi’nin en çok arzuladığı şey Hacc’a gitmekti ama o kadar imkânsızdı ki bu isteği gelir durumuna bakıldığında, üstelik ne birikmişi vardı, ne de bir dünya malı satacak! Her duasında, her namazında bu talebini Rabb’ine bildirebiliyordu kendince! Aklında hayattayken istediği bu tek dilek, öyle razı olmuştu önüne gelene.

Taa ki o zengin iş adamı yanına gelip o soruyu soruncaya kadar…

Garaja ara sıra arabasını park eden, ama pek de tanıdık olmayan iş adamı bir gün mahallenin Mustafa Abi’sinin yanına yaklaştı ve sordu:

-       Sizi namazda görüyorum bazen, acaba Hacc’a gitmeyi de düşünüyor musunuz?

-         (!)… Gönül ister de durumumuz pek müsait değil, nasipte var ise artık.

-         O zaman ben sizi götürüp getireyim, kabul eder misiniz?

-         (!!)….

Şaşırmıştı Mustafa Abi, şehrin en büyük klüplerinden birinin stadına çok  yakın olan o garaja kimler gelip gitmemiş, kimler abone olmamıştı ki… Hepsiyle de bir tanışıklığı olmuştu sadece selam’dan bile ibaret olsa.. Hani onlardan gelse bu teklif doğal karşılardı ama …. Doğru dürüst tanımadığı bu yabancı adam en büyük duasının gerçekleşmesini teklif ediyordu ona…Evet, Rabb’inin bir büyük lütfuydu bu ayağına gelen…

-         Olur, neden olmasın da…

-         O zaman git pasaportunu çıkar, şu tarihe yetiştir.

Nasıl olacaktı ki, sadece bir pasaport yeterli miydi, bunun sırası, kurrası yok mudu? Gitti, istenileni yaptı fazla sorgulamadan; “ya nasip, ya kısmet” dedi.

Mustafa Abi o sene hacı oldu ve sonradan öğrendi ki o iş adamı Hacc’a tur düzenleyen acentalardan birinin sahibiydi ve her sene böyle 30-40 kişiyi de sevabına götürmekteydi.

……

Kendisi içinse Mustafa Abi’nin aracılığı ile böyle bir güzelliği öğrenmiş olmak, bizzat yaşandığını bilmek başka bir manevi tatmindi ve fark etti ki: Neyi görmek ve bilmek isterseniz önünüze getirilen de aynen öyleydi… Bu olay birçoğu için anlatıldığında “hadi canım bu resmen bir şehir efsanesidir!” kıvamındayken, kendisi gibi bazıları için ise bizzat yaşanan ve paylaşılmasına izin verilen manevi bir deneyimdi.

Anladı ki, Oku’maya başlandığında, hayat her an sahnelenen manevi bir müzikale  dönüşmekteydi… Daha ana okulunda olsanız bile, müzikalden değişik temalar gözler önüne serilmekteydi!

 

 

 
 
27.05.2008
ncaki2007@yahoo.com

http://sufizmveinsan.com