Seni anlatıp-yazmayı istedim dün gece... Ve izin istedim
senden .
Şimdi seni yazmayı deneyeceğim...İstedim ki yazan sen ol
yine seni
Sen bana vadolunmuş olan rehberimdin ..
Anlamını hiç bilmediğim anlamından korkup
gizlediğimdin...
Kendimi, şeytan aldatmış sanıp üstünü örttüğümdün.
Şimdi seni anlatmaya çalışacağım...Sadece dile
getireceklerim var Asıl hislerimi yazmayacağım sen zaten
biliyorsun ..Hatalarım için beni affet.
------------------GÖRDÜĞÜM EN GÜZEL İNSAN’
A--------------------------------------
Kâbe’ deydik hani... Gece sabaha dek Kabe’ yi izlemiştim
yeşil ışığın altından. sabah namazı için yukarıda,
Hacerül Esved hizasına gelen sütunumun önündeki yerimi
almak için telaşla yürüyordum ..
Kabe’nin kapısı karşısında, sıratı müstakim çizgim
üstünde, zemzem kuyularının ardından say yapılan
merdivenlere çıkışta, tam Ali kapısı hizasındaydın ..
Sen uzanmıştın sol yanına benim sana geliş yönüme
doğruydun... Üç basamağa uzanmıştın... O kadar narin ve
kırılgandın ki ..O üç basamağa nasıl sığdın sonra çok
inceledim ...Dördüncü basamaktan ayakların yere
uzanıyordu... İhramlıydın...
Seni gördüm ..Seni gördüm ve sana takılı kaldım .. Böyle
ihrama girmiş erkek görmemiştim... O iki parça dümdüz ve
bembeyaz havluyu hiç kimse sen gibi bürünemezdi... Biri
sadece yüzünü açıkta bırakacak şekilde başından aşağı
sarılmıştı... Ellerin ve gül yüzün açıktı... Diğeri
belinden sarılmıştı ve inanılmaz güzel ayakların
gözüküyordu...
Sen öylesine uzanmıştın ki merdivenler üzerine yere
değdi değecektin... Sanki görünmez iplerle havada
asılıydın... Hiçbir yerinde zemine değme işareti
yoktu...
Sen uyuyordun Öyle bir uyuyordun ki , tüm masumluğunla
beni esir aldın Başında öylece kalakaldım Neden kimse
sendeki bu olağanüstü güzelliği seyretmeye gelmiyor diye
sürekli insanlara bakıyordum Ama kimse dönüp sana
bakmıyordu Yanına oturdum...Ve senle konuşmaya başladım
içimden...
O kadar dayanılmaz güzeldin ki, yanına uzanmak ve sana
sarılmak istedim... Uyanırsın, ihramlısın diye korktum.
Sürekli ayağa kalkarak kardeşim ve yeğenimi
gözlüyordum... Gelip senin fotoğrafını çeksinler diye
umuyordum... Dünyadaki en yakışıklı ve güzel insanı
herkes görsün istiyordum...
Senin yüzün anlatılamaz güzellikteydi...sakalın sadece
çenendeydi,
sen Arapların en güzeliydin...fakat hiçbir Arap sana
benzemiyordu ..Kaşların ve uyuyan kapalı gözlerinde
sanki muziplik vardı.
Gözlerin kendinden sürmeliydi Kaşların simsiyah yaydı...
Dudakların anlatılmaz güzellikteydi... Sen
yaratılmışların en mükemmeliydin sanki
İçimden sana, güldüğünü biliyorum uyan bana selam ver,
kimsin... ? . Hem de yalvarıyordum...
Tenin hiçbir tene benzemiyordu...
Sen hiç nefes almıyordun...Sana o kadar dikkatle
bakıyordum ki nefes alacak mısın diye ...Ama nefessizdin
sen ..
Hiçbir uyuyan insanın duramayacağı yan pozisyonda,
bedenin merdivenin basamaklarına değdi değecek
duruyordun Ayakların yere değdi değecek .Sol elin yana
uzanmış merdivene değdi değecekti...Parmakların ne kadar
zarifti...Utançla ellerimi sakladım...Aman Allah’ım ben
ne kadar çirkin ve kabaydım...Bu alemde yaratılmış
herkes inanılmaz çirkin ve kabaydı...Kendi hantal ve
kaba görüntümden utanç duydum ve hiçbir insanı artık
güzel bulamayacaktım...Bu aylarca sürdü ..Aylarca .Ne
zaman ellerime gözüm ilişse uzun zaman onları sakladım
:)
Sağ elin o kadar zarifti ki baş parmağın ve işaret
parmağın değdi değecek bana bir işaret yapıyordun Bu
kadar güzel hiçbir el ve parmaklar olamazdı...O işareti
anlamaya çalışıyor ama anlayamıyordum
Bunun mesaj olduğunu anlamıştım , çözemiyordum...
İçimden sürekli sana selam veriyordum... eğer Hz.
Muhammed’sen bana selam ver, eğer Hızır’san bana selam
ver, diyordum... Bu selamlara bir resulün hemen selamla
karşılık vereceğini düşünüyor ve umutlarım yavaş yavaş
kırılıyordu İçimden senin bana güldüğünü düşünüyordum
Ama umursamıyordum.
Yarım saat belki senin başucunda oturdum... Birden
ayakucundaki sütunun önündeki sandaletlere gözüm ilişti
Bu kahverengi bantlı sandaletler zarif bir biçimde,
taban tabana konmuş ve sütuna yan-diklemesine
dayanmıştı.
Yanında bir bez tabure vardı...
Vehim işlemeye başladı...Senin medreseli bir öğrenci
olduğunu, çok yorulduğun için orada uyuyakaldığını
düşünmeye başladım ..
Senden ayrılamıyordum, ama bu düşünce ile seni rahatsız
ettiğimi düşünüp utanmaya başladım
Birden sabah ezanı okunmaya başladı... Sen öyle bir can
havli ve silkelenişle uyandın ki...
İhramın açıldı ..Saçların simsiyah ve kıvırcıktı...
Kapkara delen gözlerin vardı... Uyuduğundaki masum ve
munislik daha vahşi bir hale gelmişti
Sen o uyuyan masum ve narin kişi değildin, çok heybetli
ve iri bir erkeğe dönüşmüştün... Gözlerin çok sarsıcı
idi...
Senden korktum ve çok çekindim Bir an bana baktın sadece
bir an... Ve şimdi de bakıyorsun
Bana özenle bakmamaya çalıştığını fark ediyorum...
Ellerinle saçlarını karıştırıyor ve başını sallıyordun,
ihramını düzeltiyorsun... Ben yanından kalkıyorum...
Hem gidiyorum hem de sürekli arkama dönüp sana bakıyorum
Sen hâlâ bana bakmıyorsun...
Ve yukarıda sabah namazından sonra otel de kahvaltı
yaptık...
Odama çıkıp uyudum... Uyumamla kralın sözcüsünün o
dehşetli sesini duydum kralın sözcüsü megafon benzeri
bir şeyden yayılan o elektrik çarpmış gibi yapan sese
sahipti...
O ses kişiyi esir edip dehşetinden ağlatıyordu...
O ses Hz İbrahim diyordu
Yataktan korkunç bir titreme ve ağlama ile fırladım öyle
titreyerek ağlıyordum...
Hz İbrahim onu nasıl tanımadım diye...
Hemen abdest alıp ağlayarak Ali kapısının önüne gittim
Ve tabure, bana vehim fısıldayan tabure orada
duruyordu... Kendime, vesveseme aldanıp ilk ses olan ruh
umun sesine kulak tıkayışıma kızdım...
Bekledim bekledim
diğer günler, döneceğim son ana dek, defalarca orada
bekledim Mekke’ den ayrılacağımız anlarda üç defa
otelden aynı yere gidip baktım... Sen yoktun...
Biliyordum oradaydın, ama gözükmüyordun
Beni o kadar güzel ağırladın ki sana sonsuz teşekkürler
ederim...
Bana o kadar büyük hediyeler yaşattın ki o kısacık
anlarda.
Bana her gün ayrı bir hediye verdin
..
Ali Amcam o bir anlık görüntünün anlamından başka bir
şey olmadığını bana söyledi... Bundan sonra o tek anın
anlamını bana açıklayacaktın.
Ve döndüğümde aylarca sağ elinle yaptığın o işaretin
anlamını soruşturdum ..Hiçbir yerde bulamadım...Bir gün
okyanusum sitesinde, kuantum fizikle alakalı bir yazı
çıkmıştı ve paralel evrenlerin işareti ile alakalı
olarak o el işareti sembolen başlığa konmuştu...Göz
haline gelmiş o iki parmak ve sonsuza giden diğer
parmaklar vardı...İçinde de bir göz
Ve geçen TV’ de; Hindistan'da çekilmiş belgesel vardı
Oradaki iki Hindu sufisi de aynı el işaretini yapıp
ekrana gülümsüyorlardı
(Baş parmak Ali idi, işaret parmağı Muhammed )
Birkaç gün sonra Ali Amca’ma gittiğimde ona da elimi Hz
İbrahim gibi yaparak gösterdim, güldü Sana dürbün
yapmışlar evladım seyret diye, dedi
Ben seni seyretmeye doyamadığım için hâlâ sende
kaldım...
Kurban bayramı geliyor ve bu yazıyı sana hediye yazmayı
istedim Sen bana çok hediyeler verdin...Ve hâlâ beni
Kabende konuk etmektesin Benim bir yanım sende kaldı
Biliyorum, o hep orada kalacak artık... Ve ben ne
hatırlayacaksam oradaki esas yanımla hatırlayabilecektim
:)
Kurbanın anlamını sen bize öğret
Kurbanın manası sen ve ailende gizli...
Ehli beyt sensin
Kurban bayramımız kutlu olsun
Allah' ın selamı sizlerle olsun .. |