1-
Padişahlar bir karyeye girince, orayı perişan ederler…
Aziz geçinen halkını zelil ederler.
(Neml
Sûresi
- 27/34) (Mektubat-ı Geylâni-68)
Neml Sûresi -
27/34: (Sebe’ melikesi) dedi ki: “Muhakkak ki
melikler bir karye’ye (şehre, ülkeye) girdikleri
vakit, onu ifsad ederler ve onun ehlinin azizlerini
zeliller kılarlar... Böylece yaparlar(sünnetleri
budur)”. (H.Güler- “B” Meali)
2-
Allah’ın kulları onlardır ki, bir hata işledikleri
zaman, ya da nefislerine zulmettikte, Allah’ı hatırlar
ve günahlarına bağış talebinde bulunurlar.
GÜNAHLARI ALLAH’TAN
BAŞKA KİM BAĞIŞLAYABİLİR Kİ?..
(Âl-i İmran- 135) (A.K.Geylâni- Sırr’ül Esrar-75)
Âl-i İmran
Sûresi-135: Onlar bir fahişa (utanılacak
şey) işlediklerinde (oluşları
kendilerinden gördüklerinde)
yahut nefslerine zulmettiklerinde, hemen Allah’ı
zikrederler/hatırlayıp düşünürler... Böylece günahları
için mağfiret isterler...
Kim mağfiret eder
günahları; ancak Allah?...
Yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.
(Hasan Güler- “B” Meali)
3-
Lübâbe Bintu'l-Hâris anlatıyor:
-Hz.Ali'nin oğlu
Hz.Hasan (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)’ in kucağında idi,
elbisesine akıttı. Ben atılıp:
-Ey Allah'ın
Resûlü (yeni) bir elbise giy. İzârını da bana ver
yıkayayım, dedim.
Cevaben:
-Kız çocuğun
idrarı olsa yıkanırdı; ancak erkek çocuğun idrarı su
çilemek suretiyle temizlenir!
buyurdular." (Hadis:10-336 / 3507)
4-
Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle
buyuruyor:
-Gök gürültüsü
duyarsanız Allah’ı zikredin. Çünkü
(yıldırım)
zikir edene isabet etmez.
5-
Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle
buyuruyor:
-Kim deniz
sahilinde bir gece nöbet beklerse, bu bir adamın evinde
yapmış olduğu bin yıllık ibadetten efdaldir. Bir sene
360 gündür. Her gün bin senedir.
(5204-Ramüz'ül Ehadis)
6-
“ULUHİYET”iyle
“İLMİ”ndeki
“DATA”ları
kapsayan;
“el VASİ”den
hareketle düşünebildiğimiz;
“ALLAH”
ismiyle işaret edilen,
“DATA”nın
“AHADİYET”inden
açılan kapının
bâtınıdır, derûnudur.
O’ndan
“ayrı”
bir şey değil!. Ne var ki, bu
“DATA”ya
“aynı”lık
yani
“tümüyle O’dur”luk
vermez. Belki hem
“aynı”dır,
hem
“ayrı”! (Ahmed
HULÛSİ- NİÇİN “DATA”)
7-
Dostun vuruşu daha acıtır. (Hz.Ali-Hikmetler
ve Sırlar-124)
8-
Aslında KUR’AN-I Azim’i Efendimiz (s.a.v.) dilden
vasıtasız olarak almıştı. Cebrâil’in sonradan getirmesi,
bazı maslahat icabı idi; ki, bunda umumi bir fayda
vardır. Bilhassa kâfir ve münafıkların meydana çıkması
...
Efendimize
Kur’an’ın vasıtasız verildiğini şu Âyet-i Kerîme beyan
eder:
-Sen, kati
olarak bil ki; Kur’an’ı, HAKİM ve ALİM zatın katından
aldın.
(Neml-6)
Efendimiz
(s.a.v.); Cibril Kur’an’ı getirmeden alacağı yerden
vahyini almıştı. Bu hikmete binaen; Cibril
vahyi tebliğ ederken, Efendimiz (s.a.v.) daha önce
kalbinde bulurdu. Ve daha önce okurdu…
Bundandır ki, şu âyet-i Kerime nazil oldu:
-Vahyi tamam almadan acele ile Kur’an’ı okumaya başlama.
(Taha-114) (A.K.Geylâni- Sırr’ül Esrar-67) |