Felsefe,
varlıklar ile eşya arasındaki ilişkiyi inceleyen,
insanın evrendeki rolüyle ilgili görüş ve inançların
tümünü ele alan bilim olarak tanımlanır.Tasavvuf ise,
lügat olarak yaratıcı gücün niteliğini ve evrenin
oluşumunu, varlığın tekliği noktasında açıklayan dini ve
felsefi akım olarak açıklanmaktadır. Mistisizm
(gizemcilik) olarak da ifade edilir. Felsefenin
Tasavvufla ilintili olduğu nokta kanaatimce, yaşamı ve
varlığı anlamlandırma ve varlık aleminde entegre bir
sistemin ve düzenin varlığına dikkât çekmedir. Sorgulama
ve araştırma esasına göre hareket eden Felsefe, yaşam
sistemindeki faaliyet ve oluşumlara Tümdengelim
yöntemiyle Tek’ten Çok’a bakış açısıyla yaklaşarak
meseleyi sistemin oluşturucusu ve düzenleyicisi
noktasından ele aldığı müddetçe Tasavvufla barışıktır ve
ahlakidir.Tersi durumda ise müspet ve etik olma
özelliğini yitirmiş olacaktır.Zîra, Felsefenin toplum
hayatına, ahlaka, insani ilerlemelere ve sanatsal
gelişmelere hizmet eden kısmı da Tasavvufun kaynağı
Kur’an ile barışıktır.Felsefenin bu kısmı, Kur’an’ın
hikmetine hizmet eder ve ona karşı gelemez.İkinci kısım
Felsefe ise insanları dalalete ve tabiat bataklığı
dediğimiz bedensel yaşama indirgeyen ve sefahete
yönlendiren kısımdır.Bu kısım Felsefe ise Tasavvufi
disiplinle asla bağdaşamaz ve barışamaz.Çünkü Tasavvuf
her şeyden önce bir iç disiplinidir.İnsanı sadece fizik
beden olarak ele almayıp O’nun özellikle ruh ve düşünce
yapısını öne çıkaran bir yaşam modeli sunar.Bu noktada
insandaki düşünsel ve duygusal birtakım sapmaları ve
aşırılıkları engellemiş olur.Zararlı felsefi
yaklaşımların oluşturduğu düşünce karanlıklarını izale
ederek onu aydınlatır.
Örneğin,
Hedonist Felsefe yaklaşımındaki sınırsız bedensel
zevkler prensibi yerine insanın asıl sınırsızlığının ruh
ve bilinç boyutu olduğu prensibini getirerek bilince
dayalı ruhsal plandaki sınırsız güzellikleri
yaşayabileceği noktasında insanlara kapı açar ve ışık
saçar.İnsandaki sufli ve behimi duyguları frenletip
dengeler.Disipline dayalı belirli uygulamalarla
insandaki ruh özelliğine dayalı kozmik gücü açığa
çıkarmasını kolaylaştırır.
Başka bir
örnek de Oportünist (faydacı) yaklaşımdan
verebiliriz.Oportünist anlayışta insan davranışları,
ahlaki ilkeler ve düzenli bir plandan çok, kısa vadeli
kişisel çıkarlara ve edimsel faydalara göre belirlenir.
Kişisel menfaat önceliklidir.Tasavvufi anlayışa taban
tabana zıttır. Çünkü ego merkezlidir.Tasavvuf, her zaman
Ben’i (Ene) değil Biz’i (Nahnü) ön plana
çıkarır.Yardımlaşma prensibini hayata geçirme
gayretindedir.
Başka bir
felsefi görüş de Natürizm’dir.Natürist anlayışta
tabiat ilahlaştırılır.Nihilizm’de her şeyi inkar
vardır.Septik yaklaşım ise aşırı derecede
şüphecidir.Kur’an’ın “Sakın şüpheye düşenlerden olma”
mealindeki ayetle zıttır.Menfi Felsefi yaklaşımlara bu
kadarıyla örneklemeler yaptıktan sonra şimdi de
isterseniz Müspet Felsefi yaklaşımları bir nebze
irdeleyelim:
Felsefedeki
müspet yaklaşımlara ise başta Rasyonalizm’i
(Akılcılık) ve Realizm’i (Gerçekçilik) örnek
gösterebiliriz. Rasyonel düşünceyi vurgularken Vahiyle
çatışma ve sadece aklı referans almayı kastetmiyoruz.
Akla değer verme ve ön plana çıkarma yönüne dikkât
çekiyoruz ki bu yönü de Tasavvufun kaynağı olan Kur’an
ile barışıktır.Kur’an her zaman akıl sahiplerine hitap
eder ve onları muhatap alır.Realist düşüncede ise
gerçeklik ve gerçekçilik olguları göze çarpar.Bireyin
toplumla olan ilişkisini ve çevreye uyumunu nesnel ve
gerçekçi olarak ele alır.Bilgi edinmede kapsam kadar
faaliyet ve kişisel özgürlüğe de önem verir.Yaşamı
olduğu gibi objektif olarak değerlendirir.
Determinizm (Gerekircilik),olayların oluşumundaki
sebep sonuç ilişkisine dikkâtimizi çeker. Her olayın
başka olayların gerekli ve kaçınılmaz bir sonucu
olduğunu ileri sürer.Aynı olaylar aynı sonucu
doğurmaktadır.Aynı şartlarda aynı sebepler aynı
sonuçları vermektedir.Bu oluşum da bize olayların
sistemdeki zorunlu ve evrensel kanunlara göre
oluştuğunu, geliştiğini ve şekillendiğini
göstermektedir.
Monizm
(Bircilik) ise her şeyi orijin Tek’e indirgeme
noktasında Teklik anlayışıyla paralellik arz eder.
Düalist anlayıştaki ikileştirme özelliğinin
tersidir. Diğer felsefi ekolleri ve yaklaşımlarını
bunlara ilave edebilir ve kıyaslayabilirsiniz.
Felsefe,
görülenden yola çıkar.Varlığı, yaşamı, yaşamdaki insanın
yerini sorgular.İnsan davranışlarının kökenini
araştırır.Bilgiye,kültüre, geleneğe ve ilme dayanarak
beş duyuyla algılanan donelere göre hareket eder.
Tasavvuf
ise dinin temelindeki düşünsel tabandır.Görülmeyenden
hareketle görülmeyenin verileri doğrultusunda
görülenlerin deşifre edilmesi sistemine dayanır.Bu
noktada vahiy esastır. Felsefede sadece görülenler
referans alındığı için birtakım yanılgılar
kaçınılmazdır.Tasavvuf ise beş duyu sınırlarının da
ötesinde insandaki ekstra birtakım algılama özellikleri
(keşf, feth, murakabe, müşahede, ilham, feyiz, rüyet,
vahiy) devrede olduğu için sistemi değerlendirme
noktasında her halükarda felsefeye göre daha kapsamlı ve
üstündür.Madde ötesi (Metafizik) özelliği ağır
basmaktadır.Tasavvufta amaç,görülmeyen (gaybi)
gerçeklere dayalı biçimde çalışmalar yaparak varlığın
sırrına, orijinine ermektir.Felsefe ise eldeki doneleri
değerlendirip varlığın yapısını ve sistemini çözmeye
çalışarak bunların içinde insanın yerini tespit etmeyi
amaçlar.Tasavvuf sadece düşünce planında sınırlı
kalmaz.Esasen, iman edilen konularda yapılması gerekli
çalışmaları ön plana çıkarır.Yaşam felsefesinde ise
inanç bazında belirli bir dünya görüşü edinilerek o
doğrultuda yaşam düzenlenir.Tasavvufta ise inançtan da
öte esas gaye inancın gereği olan çalışma ve
faaliyetlerdir.
Ünlü batılı
sufi düşünür Martin Lings,Tasavvuf Nedir? Başlıklı
eserinde Tasavvufun orjinalliğini ve evrenselliğini
vurgular.Aynı zamanda da hususi oluşunu da
belirtir.Tasavvuf bir mihenk taşıdır ve
ölçüdür.Merkezidir; derin ve esrarengizdir.Güçlüdür
çünkü, ferdi direkt olarak her şeyin üzerinde güç sahibi
olan Kadir-i Mutlak’a muhatap ederek kişideki sınırsız
potansiyeli geliştirme imkanı verir.
Başta da
belirttiğimiz üzere, insanı nefsaniliğe iten ve bedensel
yaşama indirgeyen felsefi görüşler insanın yaşama
bakışını oldukça menfi düzeyde etkileyebilmektedir.Adeta
her şeyi çirkin, korkunç, ürkütücü gösteren bir siyah
gözlük gibidir.Tasavvufa dayalı inanç gözlüğü (bakış
açısı) ise her şeyi güzel gösteren şeffaf, berrak,
nurani (ışınsal) bir gözlüktür.
Geçmiş
zamana felsefe gözlüğü ile bakan insan, mazi ülkesini,
kıyameti kopmuş karanlıklı, korkunç bir büyük mezarlık
gibi görür ve öyle algılar.Bu şekilde algıladığı için de
vahşete, dehşete ve karamsarlığa kapılır.Fakat Tasavvufa
dayalı inanç gözlüğü ile bakarsa, geçmiş zamanın
aslında gelecek zaman olduğunu (ilk noktada son noktanın
belirlendiğini) görür.Örneğin,
geçmiş zaman ait olarak
düşündüğü tüm kabir ehli insanlar aslında berzah
boyutunda yer alarak gelecekteki kıyamet sürecine ve
sonrası yaşam boyutlarına doğru yolculuk yapmakta olan
zaman yolcularıdırlar.Zaten İlahi zamansızlık boyutunda
geçmiş ve gelecek kavramları geçerliliğini
yitirmektedir.Geçmiş ve gelecek yoktur.Sadece sonsuza
uzanan bir şimdinin varlığından söz edilebilir.Tasavvufi
bakışın kazandırdığı özellikle insanın hususi aleminde
genişleme başlar ve insan Makro alem olan evrenle
bütünleşir.Zira geçmiş ve gelecek zamanlar Ruh ve üst
bilinç boyutlarına yükselmiş olan bir insan için içinde
yaşanılan an hükmüne geçer.Bu iki zaman boyutu
arasındaki mesafe ortadan kalkar.Bu arada biz
geçmiş ve gelecek kavramlarını meseleyi zihinlere
yaklaştırma noktasında ifade sadedinde kullanıyoruz ve
devam ediyoruz.
Gelecek
zamana felsefe gözlüğü ile bakıldığı zaman bu zaman
boyutu da insanların bedenlerini çürütüp imha edecek
karanlıklı, korkunç bir büyük kabir şeklinde
görülecektir.Fakat Tasavvufi inanç gözlüğü ile bakılırsa
Halık, Rahman, Rahim isimleri boyutundan insanlara
hazırlanmış olan çeşitli nimetlerin yer aldığı bir sofra
zenginliğinde olduğu görülecektir.Keza uzay semalarına
doğru felsefi bir bakışla yönelindiği zaman bu sonsuz
boşlukta uzanan milyarlarca yıldızın ve gezegenin büyük
bir hızla manevra yaparak değişik hareketlerde
bulundukları görülecek ve gene büyük bir dehşete ve
korkuya maruz kalınacaktır.Fakat Tasavvufi temele dayalı
inanç perspektifinden bakıldığında ise o manevra ve
hareketlerin,tek bir düzenleyici gücün kontrol ve
idaresinde olduğu anlaşılacağı için korku ve dehşet
hisleri değil, bilakis muhabbet ve ünsiyet hisleri
yoğunlaşacaktır.Çünkü Felsefi
bakışta İlahi Sistem ve Düzenin katılığı ve
acımasızlığı, Kudret sıfatının açığa çıkması noktasında
müşahede edilebilmektedir, fakat bu evrensel
sistemin,Tümel Tek’in sınırsız gücüne dayalı olarak bir
mekanizma halinde işlerliği ise ancak Tasavvufi bakışla
anlaşılabilmektedir.Zira sistemde yaratılan her
şey, Allah ismiyle işaret edilen sonsuz sınırsız kudret
ve ilmin idare ve kontrolündedir.
İSTİFADE EDİLEN KAYNAKLAR:
Üstad
Ahmed HULUSİ (AKIL VE İMAN)
Martin Lings (TASAVVUF NEDİR?)
Bediüzzaman (LEM’ALAR 29. LEM’A) |