Tasavvuf ve Felsefe
Nazım Akpınar
 

Felsefe, varlıklar ile eşya arasındaki ilişkiyi inceleyen, insanın evrendeki rolüyle ilgili görüş ve inançların tümünü ele alan bilim olarak tanımlanır.Tasavvuf ise, lügat olarak yaratıcı gücün niteliğini ve evrenin oluşumunu, varlığın tekliği noktasında açıklayan dini ve felsefi akım olarak açıklanmaktadır. Mistisizm (gizemcilik) olarak da ifade edilir. Felsefenin Tasavvufla ilintili olduğu nokta kanaatimce, yaşamı ve varlığı anlamlandırma ve varlık aleminde entegre bir sistemin ve düzenin varlığına dikkât çekmedir. Sorgulama ve araştırma esasına göre hareket eden Felsefe, yaşam sistemindeki faaliyet ve oluşumlara Tümdengelim yöntemiyle Tek’ten Çok’a bakış açısıyla yaklaşarak meseleyi sistemin oluşturucusu ve düzenleyicisi noktasından ele aldığı müddetçe Tasavvufla barışıktır ve ahlakidir.Tersi durumda ise müspet ve etik olma özelliğini yitirmiş olacaktır.Zîra, Felsefenin toplum hayatına, ahlaka, insani ilerlemelere ve sanatsal gelişmelere hizmet eden kısmı da Tasavvufun kaynağı Kur’an ile barışıktır.Felsefenin bu kısmı, Kur’an’ın hikmetine hizmet eder ve ona karşı gelemez.İkinci kısım Felsefe ise insanları  dalalete ve tabiat bataklığı dediğimiz bedensel yaşama indirgeyen ve sefahete yönlendiren kısımdır.Bu kısım Felsefe ise Tasavvufi disiplinle asla bağdaşamaz ve barışamaz.Çünkü Tasavvuf her şeyden önce bir iç disiplinidir.İnsanı sadece fizik beden olarak ele almayıp O’nun özellikle ruh ve düşünce yapısını öne çıkaran bir yaşam modeli sunar.Bu noktada insandaki düşünsel ve duygusal birtakım sapmaları ve aşırılıkları engellemiş olur.Zararlı felsefi yaklaşımların oluşturduğu düşünce karanlıklarını izale ederek onu aydınlatır.

Örneğin, Hedonist Felsefe yaklaşımındaki sınırsız bedensel zevkler prensibi yerine insanın asıl sınırsızlığının ruh ve bilinç boyutu olduğu prensibini getirerek bilince dayalı ruhsal plandaki sınırsız güzellikleri yaşayabileceği noktasında insanlara kapı açar ve ışık saçar.İnsandaki sufli ve behimi duyguları frenletip dengeler.Disipline dayalı belirli uygulamalarla insandaki ruh özelliğine dayalı kozmik gücü açığa çıkarmasını kolaylaştırır.

Başka bir örnek de Oportünist (faydacı) yaklaşımdan verebiliriz.Oportünist anlayışta insan davranışları, ahlaki ilkeler ve düzenli bir plandan çok, kısa vadeli kişisel çıkarlara ve edimsel faydalara göre belirlenir. Kişisel menfaat önceliklidir.Tasavvufi anlayışa taban tabana zıttır. Çünkü ego merkezlidir.Tasavvuf, her zaman Ben’i (Ene) değil Biz’i (Nahnü) ön plana çıkarır.Yardımlaşma prensibini hayata geçirme gayretindedir.

Başka bir felsefi görüş de Natürizm’dir.Natürist anlayışta tabiat ilahlaştırılır.Nihilizm’de her şeyi inkar vardır.Septik yaklaşım ise aşırı derecede şüphecidir.Kur’an’ın “Sakın şüpheye düşenlerden olma” mealindeki ayetle zıttır.Menfi Felsefi yaklaşımlara bu kadarıyla örneklemeler yaptıktan sonra şimdi de isterseniz Müspet Felsefi yaklaşımları bir nebze irdeleyelim:

Felsefedeki müspet yaklaşımlara ise başta Rasyonalizm’i (Akılcılık) ve Realizm’i (Gerçekçilik) örnek gösterebiliriz. Rasyonel düşünceyi vurgularken Vahiyle çatışma ve sadece aklı referans almayı kastetmiyoruz. Akla değer verme ve ön plana çıkarma yönüne dikkât çekiyoruz ki bu yönü de Tasavvufun kaynağı olan Kur’an ile barışıktır.Kur’an her zaman akıl sahiplerine hitap eder ve onları muhatap alır.Realist düşüncede ise gerçeklik ve gerçekçilik olguları göze çarpar.Bireyin toplumla olan ilişkisini ve çevreye uyumunu nesnel ve gerçekçi olarak ele alır.Bilgi edinmede kapsam kadar faaliyet ve kişisel özgürlüğe de önem verir.Yaşamı olduğu gibi objektif olarak değerlendirir. Determinizm (Gerekircilik),olayların oluşumundaki sebep sonuç ilişkisine dikkâtimizi çeker. Her olayın başka olayların gerekli ve kaçınılmaz bir sonucu olduğunu ileri sürer.Aynı olaylar aynı sonucu doğurmaktadır.Aynı şartlarda aynı sebepler aynı sonuçları vermektedir.Bu oluşum da bize olayların sistemdeki zorunlu ve evrensel kanunlara göre oluştuğunu, geliştiğini ve şekillendiğini göstermektedir.

Monizm (Bircilik) ise her şeyi orijin Tek’e indirgeme noktasında Teklik anlayışıyla paralellik arz eder. Düalist anlayıştaki ikileştirme özelliğinin tersidir. Diğer felsefi ekolleri ve yaklaşımlarını bunlara ilave edebilir ve kıyaslayabilirsiniz.

Felsefe, görülenden yola çıkar.Varlığı, yaşamı, yaşamdaki insanın yerini sorgular.İnsan davranışlarının kökenini araştırır.Bilgiye,kültüre, geleneğe ve ilme dayanarak beş duyuyla algılanan donelere göre hareket eder.

Tasavvuf ise dinin temelindeki düşünsel tabandır.Görülmeyenden hareketle görülmeyenin verileri doğrultusunda görülenlerin deşifre edilmesi sistemine dayanır.Bu noktada vahiy esastır. Felsefede sadece görülenler referans alındığı için birtakım yanılgılar kaçınılmazdır.Tasavvuf ise beş duyu sınırlarının da ötesinde insandaki ekstra birtakım algılama özellikleri (keşf, feth, murakabe, müşahede, ilham, feyiz, rüyet, vahiy) devrede olduğu için sistemi değerlendirme noktasında her halükarda felsefeye göre daha kapsamlı ve üstündür.Madde ötesi (Metafizik) özelliği ağır basmaktadır.Tasavvufta amaç,görülmeyen (gaybi) gerçeklere dayalı biçimde çalışmalar yaparak varlığın sırrına, orijinine ermektir.Felsefe ise eldeki doneleri değerlendirip varlığın yapısını ve sistemini çözmeye çalışarak bunların içinde insanın yerini tespit etmeyi amaçlar.Tasavvuf sadece düşünce planında sınırlı kalmaz.Esasen, iman edilen konularda yapılması gerekli çalışmaları ön plana çıkarır.Yaşam felsefesinde ise inanç bazında belirli bir dünya görüşü edinilerek o doğrultuda yaşam düzenlenir.Tasavvufta ise inançtan da öte esas gaye inancın gereği olan çalışma ve faaliyetlerdir.

Ünlü batılı sufi düşünür Martin Lings,Tasavvuf Nedir? Başlıklı eserinde Tasavvufun orjinalliğini ve evrenselliğini vurgular.Aynı zamanda da hususi oluşunu da belirtir.Tasavvuf bir mihenk taşıdır ve ölçüdür.Merkezidir; derin ve esrarengizdir.Güçlüdür çünkü, ferdi direkt olarak her şeyin üzerinde güç sahibi olan Kadir-i Mutlak’a muhatap ederek kişideki sınırsız potansiyeli geliştirme imkanı verir.

Başta da belirttiğimiz üzere, insanı nefsaniliğe iten ve bedensel yaşama indirgeyen felsefi görüşler insanın yaşama bakışını oldukça menfi düzeyde etkileyebilmektedir.Adeta her şeyi çirkin, korkunç, ürkütücü gösteren bir siyah gözlük gibidir.Tasavvufa dayalı inanç gözlüğü (bakış açısı) ise her şeyi güzel gösteren şeffaf, berrak, nurani (ışınsal) bir gözlüktür.

Geçmiş zamana felsefe gözlüğü ile bakan insan, mazi ülkesini, kıyameti kopmuş karanlıklı, korkunç bir büyük mezarlık gibi görür ve öyle algılar.Bu şekilde algıladığı için de vahşete, dehşete ve karamsarlığa kapılır.Fakat Tasavvufa dayalı inanç gözlüğü ile bakarsa, geçmiş zamanın aslında gelecek zaman olduğunu (ilk noktada son noktanın belirlendiğini) görür.Örneğin, geçmiş zaman ait olarak düşündüğü tüm kabir ehli insanlar aslında berzah boyutunda yer alarak gelecekteki kıyamet sürecine ve sonrası yaşam boyutlarına doğru yolculuk yapmakta olan zaman yolcularıdırlar.Zaten İlahi zamansızlık boyutunda geçmiş ve gelecek kavramları geçerliliğini yitirmektedir.Geçmiş ve gelecek yoktur.Sadece sonsuza uzanan bir şimdinin varlığından söz edilebilir.Tasavvufi bakışın kazandırdığı özellikle insanın hususi aleminde genişleme başlar ve insan Makro alem olan evrenle bütünleşir.Zira geçmiş ve gelecek zamanlar Ruh ve üst bilinç boyutlarına yükselmiş olan bir insan için içinde yaşanılan an hükmüne geçer.Bu iki zaman boyutu arasındaki mesafe ortadan kalkar.Bu arada biz geçmiş ve gelecek kavramlarını meseleyi zihinlere yaklaştırma noktasında ifade sadedinde kullanıyoruz ve devam ediyoruz.

Gelecek zamana felsefe gözlüğü ile bakıldığı zaman bu zaman boyutu da insanların bedenlerini çürütüp imha edecek karanlıklı, korkunç bir büyük kabir şeklinde görülecektir.Fakat Tasavvufi inanç gözlüğü ile bakılırsa Halık, Rahman, Rahim isimleri boyutundan insanlara hazırlanmış olan çeşitli nimetlerin yer aldığı bir sofra zenginliğinde olduğu görülecektir.Keza uzay semalarına doğru felsefi bir bakışla yönelindiği zaman bu sonsuz boşlukta uzanan milyarlarca yıldızın ve gezegenin büyük bir hızla manevra yaparak değişik hareketlerde bulundukları görülecek ve gene büyük bir dehşete ve korkuya maruz kalınacaktır.Fakat Tasavvufi temele dayalı inanç perspektifinden bakıldığında ise o manevra ve hareketlerin,tek bir düzenleyici gücün kontrol ve idaresinde olduğu anlaşılacağı için korku ve dehşet hisleri değil, bilakis muhabbet ve ünsiyet hisleri yoğunlaşacaktır.Çünkü Felsefi bakışta İlahi Sistem ve Düzenin katılığı ve acımasızlığı, Kudret sıfatının açığa çıkması noktasında müşahede edilebilmektedir, fakat bu evrensel sistemin,Tümel Tek’in sınırsız gücüne dayalı olarak bir mekanizma halinde işlerliği ise ancak Tasavvufi bakışla anlaşılabilmektedir.Zira sistemde yaratılan her şey, Allah ismiyle işaret edilen sonsuz sınırsız kudret ve ilmin idare ve kontrolündedir.

İSTİFADE EDİLEN KAYNAKLAR:

Üstad Ahmed HULUSİ (AKIL VE İMAN)
Martin Lings (TASAVVUF NEDİR?)
Bediüzzaman (LEM’ALAR 29. LEM’A)

 

 
 
Samsun - 31.10.2006
ahad103@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com