Selam olsun kendinden kendine sefer eden Halik-ı
Zül-Kemal olana..
Okuduğumuz pek çok eser, dinlediğimiz pek çok
sohbetlerde tefekkür bahsi üzerinde çok önemle durulur.
Sefere çıkmış dervişlerin özellikle tefekkür konusunda
özenli olması tavsiye edilmiş, bir saatlik tefekkürün
bin yıllık ibadete denk olduğu vurgulanmıştır.
Rasulullah (S.A.V.)’de hadisleriyle teşvik eder ümmetini
bu konuda.
Hep düşünürüm; acaba tefekkürü onun anlattığı gibi
anlayabilir miyiz diye. Doğrusu, kendime sorduğum en
önemli sorudur bu. Bazen uzun sayılabilecek zaman
dilimlerinde içim acıyarak nasıl sorusunu sorarak, bazen
kürek çekmekten yorulmuş bir halde Hakk’ın deryasında
küreksiz, sahilsiz, sonsuz bir deryada öylece
kalakaldığımı hissederim. Bazen korkular biter ve bana
zarar gelmeyeceğini fısıldar bu sonsuz deryalar. Sanki
misafirimdir Hakk’ın huzurunda ama hâlâ sandalım,
vücudum mevcuttur. Bir türlü dalamam deryaya. Ancak,
yine de hissederim sonsuz Rahmeti…
Ben karışamasam da deryaya, O’nun Rahmeti yetişir
imdadıma. Gözlerimden tane tane deryadan zerreleri
indirerek teselli eder. “Korkma” der, “Üzülme” der
sanki. “Buradayım” der özümden bana.
Özümden gözüme ve sözüme gelene şükür, şükür sonsuz
şükürler olsun derim usulca.
O yüce Sultan; Kainatın Gülü; Zatının Sevgilisi tutar
daim ellerimden. O’na vasıl olmak büyük hedef. Öğrenmek
ve dahi hatırlamak en önemli vazife. Bu vazifenin
şuuruyla severim tefekkürü. Özüme sırlanan hakikatlere
varabilmenin en güzel yollarından biridir tefekkür. HÂDİ
(C.C.) öyle ise “Vira Bismillah” diyelim hemen. Lakin
önce kurtulmak lazım beden ve bedene dair şeylerden.
Kurtulmanın ilk adımı yine Rasulullah (S.A.V.) öğretisi
“Ölmeden evvel ölmek”.
Zatından Ef’aline doğru bahşedilen varlık bilincidir
vücut. Bu vücudu asıl sahibine teslim etmek için ölmek
yada en güzeli ölümü tatmak lazımdır. Kamillerin
rehberliğinde başlar “Estağfirullah” zikri. Her
estağfirullah deyişte var sandıklarımızdan
ene’lerimizden vazgeçmeyi öğreniriz. Her nefeste
hafifler ve adeta Zahirden Bâtına hicret ederiz. İşte o
hayret anında aslında hiç olmadığımızı hissedince
“Allahümme ente “ ile özrümüzü sunarız özümüze. Var
olanın sadece O olduğunu ikrar ederiz, “La ilahe
illallahül melükül hakkul mubiyn” ile. Muhammedun
Rasulullah sırrı zahire taşınır temkinle. Temkinle zira
kolay değildir bu gidiş ve bu yolun mahir kâmilleridir
mihmandarlarımız. Selam olsun hepsine hepsinden
görünene.
Bu üç fasılda farkına varmadan teneşire uzanmış ve bir
bir hayaller vesveseler, umutlar, sevinçler, üzüntüler,
istekler gibi rengârenk edindiğimiz libaslardan
dünyalıklar ve dünyadan arınır abdest aldırılırız.
Yokluk; Hiçlik sarar bembeyaz her yanımızı. Duygular
tabutu olan bedenimizle Dünyayı seyre devam ederiz hâlâ.
Oysa o istek ve beklentilerimiz, sevdiklerimiz ve
sevenlerimiz bedensel varlıklarıyla artık bizden umudunu
kesmiş mevta kabul etmişlerdir bizi. Secdesiz yönelişle
dualar edilir ve haklar helal edilir. Artık nefsin işi
bitmiştir. Lakin bedende olduğunu hisseder hâlâ.
Oysa bizi hiç yalnız bırakmayan latif ruhumuz, “Hadi
gayret” diye fısıldar durur. Kesrete dönük eller
üzerinde taşınırız nefsin kabrine. Dünyanın üzerine
kapaklar kapanır, sırlanır beden toprağında sessizce.
Artık zahir olanın yerini batın, sahte olanın yerini
gerçek almıştır. Hep yakınımızdaki iyiliklerin ve
hataların kaydını yapan melekeler önce rabbimizi
sorarlar. “Rabbin kim?” Özümüzdeki esmaların sırrıyla
ona kavuşmadaki samimiyetimizin neşesi ile yetişir
imdadımıza. “Rabbim Allah’tır, zatına kavuşmaktır” der
bilincimiz. Hesaplar yapılır, kayıtlar bilincimizden
akar ve kayıtsızlık âlemine doğru seyir başlar.
Sevgilinin gül bahçesinden Muhammedi Hakikate olan
iştiyaktan ve sevdadan mest olmuştur yönsüzlük alemi.
Gül kokusu ruhumuzu kucaklamış, taşımıştır o sevgilinin
sinesine. Artık hüzün yok korku yok mutlak huzur var
o’nun sinesinde. O an derler hadi artık Sur’a üflendi.
Diriliriz o habibin kutlu sancağını diktiği ikliminde.
Ve anlarız ki Ya Rasulallah biz hep sendeydik,
seninleydik hiçbir yere gitmemiştik. Ama fark edemedik,
farkındalığımızı kaybettiğimiz için Dünya zindanında çok
acılar çektik. Ama senin gözyaşların öyle bir rahmet
denizi oldu ki ümmetini dünya sahillerinden alıp hak
deryadan geçirip, habip hırkasından giydirip O’na
taşırsın. Bu sırlı yolculuğun yolcularına daima şefkat
eder, Risalet kucağını açarsın.
Sonsuz şükürler olsun bilincimiz bahşedene, şükürler
olsun varlığından haberdar edene. Ve sonsuz selam olsun
Rasulune al ve ashabına, ehlibeytine ve ümmetine.
VUSLAT KADER OLSUN TALİBİNE DİLEYENE. |