Tefekkürü Tefekkür
Gülsüm Köksal
 

Selam olsun kendinden kendine sefer eden Halik-ı Zül-Kemal olana..

Okuduğumuz pek çok eser, dinlediğimiz pek çok sohbetlerde tefekkür bahsi üzerinde çok önemle durulur. Sefere çıkmış dervişlerin özellikle tefekkür konusunda özenli olması tavsiye edilmiş, bir saatlik tefekkürün bin yıllık ibadete denk olduğu vurgulanmıştır. Rasulullah (S.A.V.)’de hadisleriyle teşvik eder ümmetini bu konuda.

Hep düşünürüm; acaba tefekkürü onun anlattığı gibi anlayabilir miyiz diye. Doğrusu, kendime sorduğum en önemli sorudur bu. Bazen uzun sayılabilecek zaman dilimlerinde içim acıyarak nasıl sorusunu sorarak, bazen kürek çekmekten yorulmuş bir halde Hakk’ın deryasında küreksiz, sahilsiz, sonsuz bir deryada öylece kalakaldığımı hissederim. Bazen korkular biter ve bana zarar gelmeyeceğini fısıldar bu sonsuz deryalar. Sanki misafirimdir Hakk’ın huzurunda ama hâlâ sandalım, vücudum mevcuttur. Bir türlü dalamam deryaya. Ancak, yine de hissederim sonsuz Rahmeti…

Ben karışamasam da deryaya, O’nun Rahmeti yetişir imdadıma. Gözlerimden tane tane deryadan zerreleri indirerek teselli eder. “Korkma” der, “Üzülme” der sanki. “Buradayım” der özümden bana.

Özümden gözüme ve sözüme gelene şükür, şükür sonsuz şükürler olsun derim usulca.

O yüce Sultan; Kainatın Gülü; Zatının Sevgilisi tutar daim ellerimden. O’na vasıl olmak büyük hedef. Öğrenmek ve dahi hatırlamak en önemli vazife. Bu vazifenin şuuruyla severim tefekkürü. Özüme sırlanan hakikatlere varabilmenin en güzel yollarından biridir tefekkür. HÂDİ (C.C.) öyle ise “Vira Bismillah” diyelim hemen. Lakin önce kurtulmak lazım beden ve bedene dair şeylerden. Kurtulmanın ilk adımı yine Rasulullah (S.A.V.) öğretisi “Ölmeden evvel ölmek”.

Zatından Ef’aline doğru bahşedilen varlık bilincidir vücut. Bu vücudu asıl sahibine teslim etmek için ölmek yada en güzeli ölümü tatmak lazımdır. Kamillerin rehberliğinde başlar “Estağfirullah” zikri. Her estağfirullah deyişte var sandıklarımızdan ene’lerimizden vazgeçmeyi öğreniriz. Her nefeste hafifler ve adeta Zahirden Bâtına hicret ederiz. İşte o hayret anında aslında hiç olmadığımızı hissedince “Allahümme ente “ ile özrümüzü sunarız özümüze. Var olanın sadece O olduğunu ikrar ederiz, “La ilahe illallahül melükül hakkul mubiyn” ile. Muhammedun Rasulullah sırrı zahire taşınır temkinle. Temkinle zira kolay değildir bu gidiş ve bu yolun mahir kâmilleridir mihmandarlarımız. Selam olsun hepsine hepsinden görünene.

Bu üç fasılda farkına varmadan teneşire uzanmış ve bir bir hayaller vesveseler, umutlar, sevinçler, üzüntüler, istekler gibi rengârenk edindiğimiz libaslardan dünyalıklar ve dünyadan arınır abdest aldırılırız. Yokluk; Hiçlik sarar bembeyaz her yanımızı. Duygular tabutu olan bedenimizle Dünyayı seyre devam ederiz hâlâ. Oysa o istek ve beklentilerimiz, sevdiklerimiz ve sevenlerimiz bedensel varlıklarıyla artık bizden umudunu kesmiş mevta kabul etmişlerdir bizi. Secdesiz yönelişle dualar edilir ve haklar helal edilir. Artık nefsin işi bitmiştir. Lakin bedende olduğunu hisseder hâlâ.

Oysa bizi hiç yalnız bırakmayan latif ruhumuz, “Hadi gayret” diye fısıldar durur. Kesrete dönük eller üzerinde taşınırız nefsin kabrine. Dünyanın üzerine kapaklar kapanır, sırlanır beden toprağında sessizce. Artık zahir olanın yerini batın, sahte olanın yerini gerçek almıştır. Hep yakınımızdaki iyiliklerin ve hataların kaydını yapan melekeler önce rabbimizi sorarlar. “Rabbin kim?” Özümüzdeki esmaların sırrıyla ona kavuşmadaki samimiyetimizin neşesi ile yetişir imdadımıza. “Rabbim Allah’tır,   zatına kavuşmaktır” der bilincimiz. Hesaplar yapılır, kayıtlar bilincimizden akar ve kayıtsızlık âlemine doğru seyir başlar. Sevgilinin gül bahçesinden Muhammedi Hakikate olan iştiyaktan ve sevdadan mest olmuştur yönsüzlük alemi. Gül kokusu ruhumuzu kucaklamış, taşımıştır o sevgilinin sinesine. Artık hüzün yok korku yok mutlak huzur var o’nun sinesinde. O an derler hadi artık Sur’a üflendi. Diriliriz o habibin kutlu sancağını diktiği ikliminde. Ve anlarız ki Ya Rasulallah biz hep sendeydik, seninleydik hiçbir yere gitmemiştik. Ama fark edemedik, farkındalığımızı kaybettiğimiz için Dünya zindanında çok acılar çektik. Ama senin gözyaşların öyle bir rahmet denizi oldu ki ümmetini dünya sahillerinden alıp hak deryadan geçirip, habip hırkasından giydirip O’na taşırsın. Bu sırlı yolculuğun yolcularına daima şefkat eder, Risalet kucağını açarsın.

Sonsuz şükürler olsun bilincimiz bahşedene, şükürler olsun varlığından haberdar edene. Ve sonsuz selam olsun Rasulune al ve ashabına, ehlibeytine ve ümmetine.

VUSLAT KADER OLSUN TALİBİNE DİLEYENE.

 

 
 
Gülsüm Köksal
gulseniraz7@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com