TESLİMİYET: SÜREKLİLİK, MUHTEŞEM SENKRONİZASYON VE TEK BİLİNÇ
Nilay Caki
 

Hani okuduk ya biz  bir çok geçmiş mutassavvıfın günümüze kadar gelen eserlerinden ya da  bugün sistem için dile gelenler hep hani anlattılar ya bize “ teslimiyet olmazsa olmaz, önce Allah sistemi’ne teslim olacaksın ki Allah ahlakı ile bilinçlen ve beraberinde  fiiliyata döndür o yaşamı diye…”

Ben 40 yaşındayım  hala gerçek manada  teslim olamadım. Üstelik teslimiyetin gerekliliğiniden damarımda akan kanın gerekliliği kadar  emin olmama rağmen, teslim olmadığım sürece, attığım her adım beni yere düşürüyor. Düşe, düşe sonunda dayak yemiş gibiyim.

Tüm olan bitenin beynimin hangi bölgesinde geliştiğini elimde tuttuğum tıbbi beyin resmine bakarak bilsem de, ikinci beynin nasıl ben ile mücadelede olduğunu bilsem de, neyi yapıp neyi yapmayacağımı defalarca kafama çaksam da olmuyor… Bu iş okuyup, bilmekle olacak gibi değil.

Biliyorum gözlerimle bakıp da şu gördüğüm aslında görülesi/bilinesi olanın yanında bir hiç!  Beyin diye adlandırıp, algıladığımın gerçek kapasitesinin yanından bile geçemiyorum! Ben bakınca var olanın, gerçeğine vakıf değilim.  Beynimin kapasitesini geliştirmek üzere tam teslim olamadığım için neleri kaçırıyor olabileceğimi tahmin bile edemiyorum…

Biliyorum bende var olan asıl BEN tüm diğer BEN’lerin de sahibi. Yani BEN aslında aynı zamanda benden gayrı gördüklerimin ta kendisiyim..  Ve beğensem de beğenmesem de olup bitenin asıl kaynağı ben dediğimin aslı olan BEN.

O diliyor, O oluyor, O yaşıyor… Ben ise kendimle kayıtladığım sınırlı kapasitem ile algılayabildiğim kadarını yaşıyorum. Halbuki o kapasiteyi açabilsem, yerde yürüyen böcek de BEN, uçuşan kuş da BEN, gökte parlayan yıldız, galaksideki tüm gezegenler hepsinin bilinci BEN, tüm boyutlarda İLMİ ile varolan da BEN?

Şu toprak olacak bedenimle algıladığım herşey bakınca varolan bir illizyon sadece.  Evet o çok boyutlu ve çok paralelli illizyonu oldurtan;  beni kendinden verdiği İLİM le var eden ve aslında O’ndan gayrısının olmadığı AHED VE SAMED olanın idrakinin çok uzaklarında olsam bile düşününce nefesim tutuluyor, donakalıyorum….

Herşey önemini yitiriyor, bir anlık huzur mu desem, sonsuz bir sessizlik, tüm acılar, tüm mutluluklar, tüm dertler, tüm zevkler, sadece bana ait olanlar değil tüm kainat-taki tüm bireysel algılamalar, hepsi kayboluyor; geriye kalan salt bir dinginlik ama bu sadece kısa bir zaman süresi belki de AN.

Bu mudur ? BİLMİYORUM… Ama asıl varoluş problemim de zaten o: O’nun  İdrakına varmak, O’nu tanımak, BİLMEK İSTİYORUM.

Son 10 yılımı özetlemek gerekirse; şimdiye kadar benim anladığım şu : Teslimiyetteki önemli bir adım SÜREKLİLİK. Nefsini feda etmede SÜREKLİLİK , olan biten herşeyin hep O ( ya da bendeki asıl BEN) dilediği için olduğunun idrakinde SÜREKLİLİK, bu idrake gelebilmek için tüm çalışmalarda SÜREKLİLİK. Geçmişteki ilim sahiplerinin mecazi anlatımlarında kayıtlı kalmamak için İLMİ’ni idrak etmede; günün takibinde SÜREKLİLİK, SÜREKLİLİK, SÜREKLİLİK…

KESİNTİLER oluyorsa bil ki düştün bir taraflların yarıldı, üstelik düştüğün yer bir veya bir kaç önceki adımmış , haydi bakalım sil baştan!

Gerçi tüm bu anlattıklarımı gerçekleştirebilmek için, kapasite, kabiliyet, yetenek hepsi bir arada lazımmış.

Bunların da var olduğunu kabul edip; SÜREKLİ TESLİMİYET!  Sonuç belki de tam da şu aşağıdaki linkte yer alan gösteri kadar muhteşem olur. Kim bilir?

http://www.youtube.com/watch_popup?v=5hIc2ODfRxQ

(http://www.okyanusum.com’dan alınmıştır)

 

 

 
 
17.12.2011
ncaki2007@yahoo.com

http://www.sufizmveinsan.com