Yazımıza
başlarken öncelikle uzlaşı kelimesini kısaca
irdeleyelim. Kelimeyi us-laşı olarak aldığımızda akıl
birliği, fikir alış verişi, paylaşım gibi anlamlarla
karşılaşırız.Örneğin “uslan” kelimesi esasen akıllan,
“şuurlan” anlamınadır.”Uzlaşı”, farklı görüş ve
düşüncelerin bir araya gelerek belirli müştereklerde ve
ortak paydada birleşilmesini ifade etmektedir.Özellikle
2000’li yılların dünyaya açılan ülkelerinden olan
Türkiye’mizin bu kültürü kendi bünyesinde gerçek anlamda
yerine oturtmasının zamanı gelmiştir.Ülkemizin siyasal,
sosyal ve stratejik gelişmelerde karşılaştığı en önemli
engellerden biri şüphesiz ki uzlaşı kültürünü tam olarak
geliştirememesidir.Sorunun temeline indiğimizde ise
sınıfsal ve bölgesel ayrımlarla birlikte tarafgir
tutumdan kaynaklanan ötekileştirme anlayışının hâkim
olduğu görülecektir. Bu ayrışma gerek sosyal, gerek
siyasal, gerekse dinsel alanda
yaşanabilmektedir.”Tarafgirlik Üzerine” başlıklı
yazımızda meselenin temeline bir nebze değinmiştik.
Tekrar okumanızı tavsiye ederiz.Zira, objektif ve
tarafsız tutum muhafaza edilemezse olayları bir sistem
ve bütün olarak görüp değerlendiremeyiz.Sonuçta da
mesele tek yönlü ele alınarak yanılgıya düşülür.
Uzlaşı
kültürünün geliştirilmesinde ortak aklın işletilmesi de
önem arz etmektedir. Ortak akıl, deyim olarak yeni
kullanılmakta olan bir ifade. Biz bu deyimi,aklın ve
düşüncenin,belirli meselelerin hallinde müşterek olarak
işletilmesi anlamında ele alıyor ve
değerlendiriyoruz.Şayet ortada bir sorun varsa ve bu
sorun toplumun tüm kesimlerini ilgilendiriyorsa, bu tarz
bir girişim kaçınılmazdır ve zorunludur. Toplumun her
katmanında insana birey olarak bu sorumluluk
düşmektedir.Başta ülke yöneticileri olmak üzere vizyon
belirleyici tüm sivil toplum kuruluşları ve de sanatçı
kesimi de dahil herkes üzerine düşeni yapmak
durumundadır. Başka bir deyişle ülke gelişimine engel
bir sorun belirmişse ve bu sorun halledilecekse
siyasetçi kesimi siyasi maharetini sorunu çözme
noktasına yoğunlaştırırken örneğin bir sanatçı da sanat
yeteneğini yine bu noktaya endeksleyebilmelidir. Buna
örnek olarak hiciv sanatını verebiliriz.Önemli olan
sorunu kangrenleşmeden,anlayış ve istikrarla çözüme
kavuşturabilmektir.Bunu toplum olarak başarmamız pek te
zor gözükmüyor.Yeter ki iç barışı, huzuru ve kardeşliği
referans alabilelim. Bu gerçekleştiği taktirde
görülecektir ki, önümüzde biriken çığ gibi problemler,
güneşin altındaki kar misali eriyip gidecektir.
Böylelikle ülkemizin çağdaş uygarlık yarışında mesafe
alma hızı gelişmiş olacaktır.Uzlaşı kültürünü
geliştiremeyen toplumlar her zaman geri
kalmaya,huzursuzluğa ve istikrarsızlığa mahkumdur.
Uzlaşıyı tesis ederken dikkat edilmesi gereken en önemli
faktör ise kanımca ortak aklın, ortak değerler
istikametinde işletilip geliştirilmesidir. Sosyal ve
kültürel değerlerimiz başta olmak üzere öz kimliğimize
dayalı tüm kazanımlarımızı sonuna kadar tüm imkanlarıyla
değerlendirmeli ve böylece gelişmekte olan diğer
ülkelere örnek olabilmeliyiz. Potansiyel olarak büyük
bir güce sahip olduğumuz bilinen bir gerçeklik.
Elimizdeki mevcut potansiyelleri daha da geliştirme
adına nelerin yapılabileceği de ortada. Bu noktada ülke
olarak üzerimize düşen, kendi iç dinamiklerimizi, uzlaşı
kültürünün de desteğini alarak güçlendirebilmektir.
Değişen dünya konjonktürüne göre belirli atılım ve
devrimleri madden ve mânen kısa sürede gerçekleştirerek
geleceğin dünyasında yerimizi şimdiden almalıyız. Hızla
gelişen ve değişen dünyada ilerlemenin ön şartı da
öncelikle anlayışta reform yapabilmektir.
Anlayışımızı,yeni verilerle geliştirebilir ve
yenileyebilirsek uzlaşı da kendiliğinden
gelecektir.Dolayısıyla, her türlü yeni gelişimi, çağın
gerisinden takip etmekte ısrar eden anlayışlar ve fasit
bir dairesel döngüde takılıp kalan kesimler, uzlaşı
kültürünü kati surette yakalayamayacaklardır. |