Vakıa Suresini Düşünürken
Nazım Akpınar
 

Vakıa suresi, ismini ilk ayetinden almaktadır. Değişik kıyamet tasvirlerinin yapıldığı bu surede kıyamet süreci, etkileyici bir görsellikte bizlere sunulur. Sure, Mekke’de inzal olmuştur. Allah Resulü, bu surenin her gece okunmasını tavsiye etmiş, sürekli okunması durumunda maddi ve manevi fakirliği giderecek şekilde belli açılımlar oluşturacağını beyan buyurmuştur.

Vakıa, “vukuunda asla yalan ve şüphe olmayan olay” anlamındadır. Müfessirlerin müşterek kanaati bu olayın kıyamet olduğudur. Biz, surenin afaki anlamından ziyade, insanda açığa çıkan enfüsi hikmetlerine işaret noktasında birimsel kıyameti tasvir etmeye çalışacağız kapasitemiz nispetinde. Birimsel kıyamet, insanın belli arınmalardan sonra, şuurundaki değişimleri ve yeni açılımları ifade etmektedir. Zira, insanlar kıyamet sürecinin girmesiyle birlikte kıyam ederek adeta şuursal anlamda dirilirler. Normalde insanların çoğu, kapalı bir şuurla ve birçok bilgiden habersiz yaşamaktadır. Allah Resulü bu durumu “İnsanlar uykudadırlar. Ölünce uyanırlar” veciz beyanıyla dile getirmiştir. Başka bir sözünde de “Ölmeden önce ölünüz” formülünü verir. Bu iki veriyi birleştirdiğimizde aynı neticeyi elde ederiz. Resul bize şu mesajı vermektedir:

Ecel zamanı gelip boyut değiştirme aşamasına gelmeden önce, birimsel anlamda şuurunuzu arındırarak kozmik bilinç boyutuyla özdeşleşmeye gayret edin ve şuur boyutunuzdaki yerinizi alın. Böylelikle, şuur uyanıklığınızı yakalayarak büyük kıyametin provasını birimsel kıyametinizle yaşayın ve deneyimleyin. ”

Aynı zamanda, içinde yaşadığımız devir de bir tür kıyamet sürecidir. İnsanın ölerek boyut değiştirmesi bir bakıma kıyametinin kopmasıyla eşdeğerdir. Bütün İlahi öğretilerin ortak amacı, insanları kıyamet sürecine ve şartlarına hazır hale getirerek o şartlara uygun bir form kazandırmaktır diyebiliriz. Bu önemli izahtan sonra şimdi gelin ayetlerin mana okyanusuna bir dalalım:

Ayet 1-2) Yalanlanması mümkün olmayan ve kesin olarak vuku bulacak Vakıa oluştuğu zaman.

Açılımı:   “ İnsanlar, belli şuursal arınma çalışmalarıyla kıyam ederek uyanışa geçiş sürecine girdikleri zaman, kazandıkları yeni açılımlar ve basiretlerinin keskinleşmesiyle bu uyanış artık onlar için yalanlanmayacak düzeye erişmiştir. ”

Ayet 3)      O, alçaltıcı ve yükselticidir.

Açılımı:   “  Bu şuursal uyanış ve yüksek kozmik tesirlerin etkileri, insanlarda hem yükseltici hem de alçaltıcı tesir oluşturmaktadır. İnançlı bireyleri şuursal cennetlerinde yükselterek onlarda yepyeni algısal müşahedeler oluştururken, inkar ehli olan bireylerin şuurlarında da perdeler oluşturarak onlarda da şuursal gerilik meydana getirmektedir. (Kabe’deki celal tecellilerinin bazı insanlarda aksi tesir uyandırması örneğinde olduğu gibi). ”

Ayet 4)      Yer şiddetle sarsıldığı zaman. .

Açılımı:  “  İnsanda oluşan bu şuursal değişim ve dönüşümlerin etkisiyle şiddetli bir sarsıntı hissedilir. Bu, bir nevi,  sinir sistemindeki biyoelektrik gücün kesilmesiyle bedenin sarsılmasına benzer. Mevcut tüm birimler, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya geçerek insanın şuurunda ve basiretinde dağılmaya ve yok olmaya başlar. Fena sırrı aşikâr olarak yaşanmaktadır (Zilzal suresi 1). Varlığın aslının, orijininin, Hakk’ın Esması olduğu sırrı müşahede edilir. Bu hakikât belirgin olunca da algılanan zahiri görüntü, basiretimizde sarsıntıya uğrayarak yok olur. ”

Ayet 5-6)    Dağlar serpildikçe serpildiği, dağılıp toz duman haline geldiğinde.

Açılımı:      Bu aşamaya gelindiğinde benlik dağı şiddetle sarsılarak serpilişe geçer ve neticede dağılıp toz duman haline gelir. Bu tesir, Kurân’ın ihtiva ettiği anlamların inzal yoluyla bilinçlerde açığa çıkması neticesinde hissedilmektedir. Dağ kelimesiyle sembolleştirilen Benlik, hakikâtin oluşturacağı haşyet sonucu dağılarak adeta paramparça olmaktadır. Zira, tüm mevcut birimlerde var sanılan varlıklar, bir serap hükmünde yok olarak sadece Hakk’ın varolduğu gerçeği aşikâr olmakta ve böylelikle izafi benlik bilinci ortadan kalkmaktadır. ”

Ayet 7-10)    Ve sizler, üç sınıf olduğunuzda  sağın adamları mutludur. (Ashabı Meymene)

Diğerleri solun adamları ise mutsuzdur. (Ashabı Meş’eme)

Bir de sabikûn olanlar(inanç ve Salih amelde ileri geçenler) vardır.

Açılımı:    “ Yine bu şuursal uyanış sürecinde insanlar üç kategoriye ayrılırlar. Birinci kategori Meymene Ashabı denilen sağ kesimdir. Uğurlu insanlardır. Amel kitapları sağ taraflarından verilenlerdir. Sağ taraflarındaki pozitif yükleri ağır basanlardır aynı zamanda. Ashabı Meş’eme ise amel tarafları sollarından verilen uğursuz ve bahtsız kesimi ifade eder. Sol taraflarındaki negatif günah yükleri ağır basanlardır. Bir de sabikûn denilen Salih amelde yarışan ve yüksek derecelere erişen bir kesim vardır. Bunlar, İhlas makamına ermiş olan sâdık müminlerdir. ”

Ayet 11-26):   İşte onlardır Allah’a yaklaştırılanlar. Nimet cennetlerinde. Çoğu öncekilerdendir. Birazı da sonrakilerden. Altın ve cevahirle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. Onların üzerinde karşılıklı yaslanırlar. Çevrelerinde sonsuz yaşama erdirilmiş genç vildanlar dolaşırlar. Akıp giden şarap kaynağından dolu sürahilerle, ibriklerle ve kadehlerle. Ne başları ağrır ve ne de sarhoşluk çekerler. Beğendikleri meyveler, canlarının çektiği kuş etleri. İri gözlü Huriler. Saklı inciler gibidirler. Bunlar, çalışmalarından hasıl olan neticelerdir. Orada ne boş bir söz ne de günaha sokan bir laf işitmezler. Duydukları söz selamdır.

Açılımı:   Sabikûn olan sadakat ehli müminler, aynı zamanda kurbiyet ehli olan Mukarreblerdir. Allah’a yakiyn elde etmişlerdir. Naim cenneti denilen nimetler cennetinde yer alırlar. Değişik manevi rızıklarla rızıklanırlar. Bunların çoğu Hazreti Adem dönemi öncesi inananlarıyla birlikte bir kısmı da gelecek çağların insanlarıdırlar. Her dönemde,  sistemi okuyarak Allah’ı bilen ve tanıyan seçkinler kesinlikle bulunacaklardır. Nefis mücahedesi sonucu ruhlarının zamansızlık ve mekansızlık tahtına oturma liyakatine erişmişlerdir. Artık mülkün Süleyman’ı olmuşlardır. Çevrelerinde sonsuzluk sırrına erdirilmiş meleki kuvvelere haiz olan hizmet ehli ruhaniler dolaşırlar. Bu ruhaniler onlara Ezel sultanının Aşk şarabını sunarak onların gönüllerini sürekli beslerler. Bu şarap onların akıllarını gidermez. Bilakis, daha da şuurlu yapar. İlahi Aşkın feyzinden mest olurlar. Onlara beğendikleri meyveler, kuş etleri, güzel gözlü huriler gibi yüksek algı düzeylerine hitap eden güzellikler sunulur. Tüm bu güzellikler, onların dünyada iken yaptıkları zikir, riyazet, tefekkür, infak gibi çalışmaların neticesi olarak şekillenerek şuurlarında açığa çıkmaktadır. Ruh cennetinin manevi lezzet veren meyveleri, Cemal Nurlarının ruh boyutundan müşahede edilmesidir.

Her şeyde Hakk’ın Esması gereği ayrı bir güzellik yönü olduğunu keşfederek her şeyi güzel görüp öyle algıladıkları için bu güzellikleri daha üst boyutlarda ve çok daha ileri seviyelerde yaşarlar. Dünyada da bu eriştikleri mertebenin gereği olarak cennetin güzelliklerini hissederler. Adeta dünyada iken cennetin nefhalarını (esintilerini) hissederler. O yaşam boyutunda manasız sözler işitmezler. Duydukları ve algıladıkları,  Selam ismi gereği olarak Allah’a yakiyn halini yaşatan Selam sözü ve bu ismin mana zuhurlarıdır. ”

Ayetlerin devamında Ashabı Yemiyn olan sağcılara verilen cennet nimetlerinin devamı anlatılarak Ashabı Şimal olan solcuların çeşitli azapları tasvir edilir. Özellikle 56.  ayette cehennem azabını çeken kesimin azaplarının yevmüddiyn olarak ifade edilen yaşamın her anında sürekli olarak inzal yollu kendi şuurlarında açığa çıkmakta olduğu vurgulanır.

Ayet 57)   Sizi yaratan biziz. Hâlâ bizi tasdik etmez misiniz?

Açılımı:   “ İnkar ehline büyük ve güçlü bir hitaptır. Onlardan yaratıcı gücün varlığını ikrar etmeleri istenmektedir. ”

Ayet 58-59)  Dökmekte olduğunuz meniyi görmez misiniz? Onu yaratan biz miyiz yoksa siz misiniz?

Açılımı:    “İlahi ilim ve kudret tarafından insan bedeninde sürekli ve hızlı olarak üretilen meniye dikkât çekilerek o nimetlerin enfüsi mahiyeti vurgulanmıştır. ”

Ayet 60-62) Size ölümü takdir eden biziz. Önümüze de geçilmez. Sizi benzerinizle değiştirerek yeni bir yapıya kavuşturmaya Kadirdir.

Açılımı:   “İnsanın yaşam programı gereği olarak kendisine belirli bir ömür verildiği ve bunun takdir gereği oluşturulduğu belirtilerek özellikle ecelle ilgili hususi oluşumların engellenemeyeceği ifade edilir. İnsandaki genetik özelliklerden yola çıkarak benzer özellikte farklı birimlerin yaratılabileceğine de işaret edilir. (Gen ilminin ileri seviyesi)

Ayrıca, insanın mutlak kıyamet sonrası kazanacağı yeni bedensel form anlatılır.”

Ayet 63-67     Ektiğinizi görmüyor musunuz? O’nu yerden bitiren siz misiniz yoksa biz miyiz? Dileseydik onu ot parçası yapardık da şaşar kalırdınız. Doğrusu borç altına girdik, hatta mahrum kaldık derdiniz.

Açılımı: “Ekmekte olduğunuz amel tohumlarını görmez misiniz? O amel tohumlarını beden toprağınızda oluşturarak yine fizik bedeninizde değişik şekillerde neticelendiren siz misiniz, biz miyiz? Dileseydik, amelinizi bir ot parçası gibi boşa çıkarırdık ve şaşar kalırdınız. Doğrusu, amellerimiz boşa gitti düşüncesiyle borç altına girdiğinizi ve hatta fiillerinizin getirilerinden mahrum kalacağınızı düşünürdünüz. ”

Ayet 68-70)  İçtiğiniz suyu görmez misiniz? Bulutlardan onu inzal eden siz misiniz yoksa biz miyiz? Dileseydik, onu acı bir su yapardık.

Açılımı: İçmekte olduğunuz ve ruhunuza hayat bahşeden rahmet suyunu görüp algılayamıyor musunuz? O rahmet suyunu Rahman ve Rahim Semalarının bulutlarından inzal etmekte olan siz misiniz yoksa biz miyiz? Dileseydik, o rahmet suyunu azaba çevirip acılaştırırdık.

Ayet 71-74)    Çaktığınız ateşi görmez misiniz? O ateşin ağacını oluşturan siz misiniz yoksa biz miyiz? Biz onu görenlere bir ibret ve çöldeki yolculara rahmet kıldık. Öyleyse Rabbini tesbih et.

Açılımı:  “ Çakıp şulelendirdiğiniz Nur ateşini (elektrik) görmez misiniz? O ateşin hammaddesini oluşturan siz misiniz biz miyiz? Biz ilim nurunu basiret ehli olanlara ve boşlukta yolculuk edenlere (boyutsal uzaylarda şuursal seyirde olanlara) bir rahmet ve aydınlatıcı bir unsur yaptık. Böylece irfan nuruyla karanlık düşünce uzayınızı aydınlattık. Bu nimetten dolayı rabbini tesbih et( mana okyanusunda yüzerek boyutsal seyrini sürdür. )”

Ayet 75-76)    Yıldızların yer aldığı necimlerin mevkilerine yemin olsun ki bilseniz bu yemin ne kadar azimdir.

 Açılımı : Burada yıldızların mevkilerine yemin edilerek bu yörüngelerin önemi üzerinde durulur. Dünyanın güneş çevresindeki yörüngesinden başlayarak güneş uydularının yörüngesine, oradan güneşin tabi olduğu galaksi çevresindeki yörüngesine kadar geniş skalaya dikkÂt çekilir. Enfüsi olarak da her bir Kuran ayeti bir yıldızdır. Her bir sahabe bir yıldız mesabesindedir Risalet işlevinin sürekliliği noktasında. Sahabe misyonu günümüzde de devam etmektedir. Her birinin ayrı bir mertebesi ve nurani potansiyeli bulunmaktadır. Her bir Resul ve Veli de birer yıldız misalidir. Bütün bu ışık veren yıldızlar âlemi aynı zamanda hidayet hidayet mekanizmasını oluşturur. Aralarındaki mertebe farklılığı nedeniyle yıldızların mevkileri vurgulaması yapılmıştır. Bu önemli konumdaki yıldızlar,  misyonları itibariyle üzerlerine yemin edilmiş ve bu yeminin azameti dile getirilmiştir”

Surenin son bölümlerinde ise Kuran’a dikkât çekilerek Tanrı kavramından arınmanın önceliği vurgulanır. Sekerat halindeki insanın geçirdiği haller  tasvir edilir. Ve en nihayet cennet ve cehennem boyutlarındaki Hakkel Yakiyn gerçeklikler beyan edilerek sure nihayete erer. Tabii ki sadece lafız itibariyle. Anlam derinliği ise hepimizin malumu….

 

 
 
Samsun - 05.06.2007
ahad103@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com