Vakıa
suresi, ismini ilk ayetinden almaktadır. Değişik kıyamet
tasvirlerinin yapıldığı bu surede kıyamet süreci,
etkileyici bir görsellikte bizlere sunulur. Sure,
Mekke’de inzal olmuştur. Allah Resulü, bu surenin her
gece okunmasını tavsiye etmiş, sürekli okunması
durumunda maddi ve manevi fakirliği giderecek şekilde
belli açılımlar oluşturacağını beyan buyurmuştur.
Vakıa, “vukuunda asla yalan ve şüphe olmayan olay”
anlamındadır. Müfessirlerin müşterek kanaati bu olayın
kıyamet olduğudur. Biz, surenin afaki anlamından ziyade,
insanda açığa çıkan enfüsi hikmetlerine işaret
noktasında birimsel kıyameti tasvir etmeye çalışacağız
kapasitemiz nispetinde. Birimsel kıyamet, insanın belli
arınmalardan sonra, şuurundaki değişimleri ve yeni
açılımları ifade etmektedir. Zira, insanlar kıyamet
sürecinin girmesiyle birlikte kıyam ederek adeta şuursal
anlamda dirilirler. Normalde insanların çoğu, kapalı bir
şuurla ve birçok bilgiden habersiz yaşamaktadır. Allah
Resulü bu durumu “İnsanlar uykudadırlar. Ölünce
uyanırlar” veciz beyanıyla dile getirmiştir. Başka bir
sözünde de “Ölmeden önce ölünüz” formülünü verir. Bu iki
veriyi birleştirdiğimizde aynı neticeyi elde ederiz.
Resul bize şu mesajı vermektedir:
“Ecel
zamanı gelip boyut değiştirme aşamasına gelmeden önce,
birimsel anlamda şuurunuzu arındırarak kozmik bilinç
boyutuyla özdeşleşmeye gayret edin ve şuur boyutunuzdaki
yerinizi alın. Böylelikle, şuur uyanıklığınızı
yakalayarak büyük kıyametin provasını birimsel
kıyametinizle yaşayın ve deneyimleyin. ”
Aynı
zamanda, içinde yaşadığımız devir de bir tür kıyamet
sürecidir. İnsanın ölerek boyut değiştirmesi bir bakıma
kıyametinin kopmasıyla eşdeğerdir. Bütün İlahi
öğretilerin ortak amacı, insanları kıyamet sürecine ve
şartlarına hazır hale getirerek o şartlara uygun bir
form kazandırmaktır diyebiliriz. Bu önemli izahtan sonra
şimdi gelin ayetlerin mana okyanusuna bir dalalım:
Ayet 1-2) Yalanlanması
mümkün olmayan ve kesin olarak vuku bulacak Vakıa
oluştuğu zaman.
Açılımı: “
İnsanlar, belli şuursal arınma çalışmalarıyla kıyam
ederek uyanışa geçiş sürecine girdikleri zaman,
kazandıkları yeni açılımlar ve basiretlerinin
keskinleşmesiyle bu uyanış artık onlar için
yalanlanmayacak düzeye erişmiştir. ”
Ayet 3) O, alçaltıcı
ve yükselticidir.
Açılımı:
“ Bu şuursal uyanış ve yüksek kozmik tesirlerin
etkileri, insanlarda hem yükseltici hem de alçaltıcı
tesir oluşturmaktadır. İnançlı bireyleri şuursal
cennetlerinde yükselterek onlarda yepyeni algısal
müşahedeler oluştururken, inkar ehli olan bireylerin
şuurlarında da perdeler oluşturarak onlarda da şuursal
gerilik meydana getirmektedir. (Kabe’deki celal
tecellilerinin bazı insanlarda aksi tesir uyandırması
örneğinde olduğu gibi). ”
Ayet 4)
Yer şiddetle
sarsıldığı zaman. .
Açılımı:
“ İnsanda oluşan bu şuursal değişim ve dönüşümlerin
etkisiyle şiddetli bir sarsıntı hissedilir. Bu, bir
nevi, sinir sistemindeki biyoelektrik gücün
kesilmesiyle bedenin sarsılmasına benzer. Mevcut tüm
birimler, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya geçerek
insanın şuurunda ve basiretinde dağılmaya ve yok olmaya
başlar. Fena sırrı aşikâr olarak yaşanmaktadır (Zilzal
suresi 1). Varlığın aslının, orijininin, Hakk’ın Esması
olduğu sırrı müşahede edilir. Bu hakikât belirgin olunca
da algılanan zahiri görüntü, basiretimizde sarsıntıya
uğrayarak yok olur. ”
Ayet 5-6)
Dağlar
serpildikçe serpildiği, dağılıp toz duman haline
geldiğinde.
Açılımı:
“
Bu
aşamaya gelindiğinde benlik dağı şiddetle sarsılarak
serpilişe geçer ve neticede dağılıp toz duman haline
gelir. Bu tesir, Kurân’ın ihtiva ettiği anlamların inzal
yoluyla bilinçlerde açığa çıkması neticesinde
hissedilmektedir. Dağ kelimesiyle sembolleştirilen
Benlik, hakikâtin oluşturacağı haşyet sonucu dağılarak
adeta paramparça olmaktadır. Zira, tüm mevcut birimlerde
var sanılan varlıklar, bir serap hükmünde yok olarak
sadece Hakk’ın varolduğu gerçeği aşikâr olmakta ve
böylelikle izafi benlik bilinci ortadan kalkmaktadır. ”
Ayet 7-10)
Ve sizler, üç
sınıf olduğunuzda sağın adamları mutludur. (Ashabı
Meymene)
Diğerleri
solun adamları ise mutsuzdur. (Ashabı Meş’eme)
Bir de
sabikûn olanlar(inanç ve Salih amelde ileri geçenler)
vardır.
Açılımı: “
Yine bu şuursal uyanış sürecinde insanlar üç kategoriye
ayrılırlar. Birinci kategori Meymene Ashabı denilen sağ
kesimdir. Uğurlu insanlardır. Amel kitapları sağ
taraflarından verilenlerdir. Sağ taraflarındaki pozitif
yükleri ağır basanlardır aynı zamanda. Ashabı Meş’eme
ise amel tarafları sollarından verilen uğursuz ve
bahtsız kesimi ifade eder. Sol taraflarındaki negatif
günah yükleri ağır basanlardır. Bir de sabikûn denilen
Salih amelde yarışan ve yüksek derecelere erişen bir
kesim vardır. Bunlar, İhlas makamına ermiş olan sâdık
müminlerdir. ”
Ayet 11-26): İşte
onlardır Allah’a yaklaştırılanlar. Nimet cennetlerinde.
Çoğu öncekilerdendir. Birazı da sonrakilerden. Altın ve
cevahirle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. Onların
üzerinde karşılıklı yaslanırlar. Çevrelerinde sonsuz
yaşama erdirilmiş genç vildanlar dolaşırlar. Akıp giden
şarap kaynağından dolu sürahilerle, ibriklerle ve
kadehlerle. Ne başları ağrır ve ne de sarhoşluk
çekerler. Beğendikleri meyveler, canlarının çektiği kuş
etleri. İri gözlü Huriler. Saklı inciler gibidirler.
Bunlar, çalışmalarından hasıl olan neticelerdir. Orada
ne boş bir söz ne de günaha sokan bir laf işitmezler.
Duydukları söz selamdır.
Açılımı: “Sabikûn
olan sadakat ehli müminler, aynı zamanda kurbiyet ehli
olan Mukarreblerdir. Allah’a yakiyn elde etmişlerdir.
Naim cenneti denilen nimetler cennetinde yer alırlar.
Değişik manevi rızıklarla rızıklanırlar. Bunların çoğu
Hazreti Adem dönemi öncesi inananlarıyla birlikte bir
kısmı da gelecek çağların insanlarıdırlar. Her dönemde,
sistemi okuyarak Allah’ı bilen ve tanıyan seçkinler
kesinlikle bulunacaklardır. Nefis mücahedesi sonucu
ruhlarının zamansızlık ve mekansızlık tahtına oturma
liyakatine erişmişlerdir. Artık mülkün Süleyman’ı
olmuşlardır. Çevrelerinde sonsuzluk sırrına erdirilmiş
meleki kuvvelere haiz olan hizmet ehli ruhaniler
dolaşırlar. Bu ruhaniler onlara Ezel sultanının Aşk
şarabını sunarak onların gönüllerini sürekli beslerler.
Bu şarap onların akıllarını gidermez. Bilakis, daha da
şuurlu yapar. İlahi Aşkın feyzinden mest olurlar. Onlara
beğendikleri meyveler, kuş etleri, güzel gözlü huriler
gibi yüksek algı düzeylerine hitap eden güzellikler
sunulur. Tüm bu güzellikler, onların dünyada iken
yaptıkları zikir, riyazet, tefekkür, infak gibi
çalışmaların neticesi olarak şekillenerek şuurlarında
açığa çıkmaktadır. Ruh cennetinin manevi lezzet veren
meyveleri, Cemal Nurlarının ruh boyutundan müşahede
edilmesidir.
Her şeyde
Hakk’ın Esması gereği ayrı bir güzellik yönü olduğunu
keşfederek her şeyi güzel görüp öyle algıladıkları için
bu güzellikleri daha üst boyutlarda ve çok daha ileri
seviyelerde yaşarlar. Dünyada da bu eriştikleri
mertebenin gereği olarak cennetin güzelliklerini
hissederler. Adeta dünyada iken cennetin nefhalarını
(esintilerini) hissederler. O yaşam boyutunda manasız
sözler işitmezler. Duydukları ve algıladıkları, Selam
ismi gereği olarak Allah’a yakiyn halini yaşatan Selam
sözü ve bu ismin mana zuhurlarıdır. ”
Ayetlerin devamında Ashabı Yemiyn olan sağcılara verilen
cennet nimetlerinin devamı anlatılarak Ashabı Şimal olan
solcuların çeşitli azapları tasvir edilir. Özellikle 56.
ayette cehennem azabını çeken kesimin azaplarının
yevmüddiyn olarak ifade edilen yaşamın her anında
sürekli olarak inzal yollu kendi şuurlarında açığa
çıkmakta olduğu vurgulanır.
Ayet 57)
Sizi yaratan
biziz. Hâlâ bizi tasdik etmez misiniz?
Açılımı: “
İnkar ehline büyük ve güçlü bir hitaptır. Onlardan
yaratıcı gücün varlığını ikrar etmeleri istenmektedir. ”
Ayet 58-59)
Dökmekte
olduğunuz meniyi görmez misiniz? Onu yaratan biz miyiz
yoksa siz misiniz?
Açılımı:
“İlahi
ilim ve kudret tarafından insan bedeninde sürekli ve
hızlı olarak üretilen meniye dikkât çekilerek o
nimetlerin enfüsi mahiyeti vurgulanmıştır. ”
Ayet 60-62)
Size ölümü
takdir eden biziz. Önümüze de geçilmez. Sizi
benzerinizle değiştirerek yeni bir yapıya kavuşturmaya
Kadirdir.
Açılımı:
“İnsanın yaşam programı gereği olarak kendisine belirli
bir ömür verildiği ve bunun takdir gereği oluşturulduğu
belirtilerek özellikle ecelle ilgili hususi oluşumların
engellenemeyeceği ifade edilir. İnsandaki genetik
özelliklerden yola çıkarak benzer özellikte farklı
birimlerin yaratılabileceğine de işaret edilir. (Gen
ilminin ileri seviyesi)
Ayrıca,
insanın mutlak kıyamet sonrası kazanacağı yeni bedensel
form anlatılır.”
Ayet 63-67
Ektiğinizi
görmüyor musunuz? O’nu yerden bitiren siz misiniz yoksa
biz miyiz? Dileseydik onu ot parçası yapardık da şaşar
kalırdınız. Doğrusu borç altına girdik, hatta mahrum
kaldık derdiniz.
Açılımı:
“Ekmekte olduğunuz amel
tohumlarını görmez misiniz? O amel tohumlarını beden
toprağınızda oluşturarak yine fizik bedeninizde değişik
şekillerde neticelendiren siz misiniz, biz miyiz?
Dileseydik, amelinizi bir ot parçası gibi boşa
çıkarırdık ve şaşar
kalırdınız. Doğrusu, amellerimiz boşa gitti düşüncesiyle
borç altına girdiğinizi ve hatta fiillerinizin
getirilerinden mahrum kalacağınızı düşünürdünüz. ”
Ayet 68-70)
İçtiğiniz
suyu görmez misiniz? Bulutlardan onu inzal eden siz
misiniz yoksa biz miyiz? Dileseydik, onu acı bir su
yapardık.
Açılımı:
“
İçmekte
olduğunuz ve ruhunuza hayat bahşeden rahmet suyunu görüp
algılayamıyor musunuz? O rahmet suyunu Rahman ve Rahim
Semalarının bulutlarından inzal etmekte olan siz misiniz
yoksa biz miyiz? Dileseydik, o rahmet suyunu azaba
çevirip acılaştırırdık.
Ayet 71-74)
Çaktığınız
ateşi görmez misiniz? O ateşin ağacını oluşturan siz
misiniz yoksa biz miyiz? Biz onu görenlere bir ibret ve
çöldeki yolculara rahmet kıldık. Öyleyse Rabbini tesbih
et.
Açılımı:
“
Çakıp şulelendirdiğiniz Nur ateşini (elektrik) görmez
misiniz? O ateşin hammaddesini oluşturan siz misiniz biz
miyiz? Biz ilim nurunu basiret ehli olanlara ve boşlukta
yolculuk edenlere (boyutsal uzaylarda şuursal seyirde
olanlara) bir rahmet ve aydınlatıcı bir unsur yaptık.
Böylece irfan nuruyla karanlık düşünce uzayınızı
aydınlattık. Bu nimetten dolayı rabbini tesbih et( mana
okyanusunda yüzerek boyutsal seyrini sürdür. )”
Ayet 75-76) Yıldızların
yer aldığı necimlerin mevkilerine
yemin olsun
ki bilseniz bu yemin ne kadar azimdir.
Açılımı
: “Burada
yıldızların mevkilerine yemin edilerek bu yörüngelerin
önemi üzerinde durulur. Dünyanın güneş çevresindeki
yörüngesinden başlayarak güneş uydularının yörüngesine,
oradan güneşin tabi olduğu galaksi çevresindeki
yörüngesine kadar geniş skalaya dikkÂt çekilir. Enfüsi
olarak da her bir Kuran ayeti bir yıldızdır. Her bir
sahabe bir yıldız mesabesindedir Risalet işlevinin
sürekliliği noktasında. Sahabe misyonu günümüzde de
devam etmektedir. Her birinin ayrı bir mertebesi ve
nurani potansiyeli bulunmaktadır. Her bir Resul ve Veli
de birer yıldız misalidir. Bütün bu ışık veren yıldızlar
âlemi aynı zamanda hidayet hidayet mekanizmasını
oluşturur. Aralarındaki mertebe farklılığı nedeniyle
yıldızların mevkileri vurgulaması yapılmıştır. Bu önemli
konumdaki yıldızlar, misyonları itibariyle üzerlerine
yemin edilmiş ve bu yeminin azameti dile getirilmiştir”
Surenin
son bölümlerinde ise Kuran’a dikkât çekilerek Tanrı
kavramından arınmanın önceliği vurgulanır. Sekerat
halindeki insanın geçirdiği haller tasvir
edilir. Ve en nihayet cennet ve cehennem boyutlarındaki
Hakkel Yakiyn gerçeklikler beyan edilerek sure nihayete
erer. Tabii ki sadece lafız itibariyle. Anlam derinliği
ise hepimizin malumu….
|