Yaradan’ı aramak

Serdar Turgut
serdar.turgut@aksam.com.tr
 

Filozoflar aslında varoluş hakkında temel soruları sorarken Allah’ın anlamını da sorgulamaya çalışmışlardır. Bunu bazıları açıkça, bazıları ise üstü kapalı felsefe sistemleri ile yapmıştır

‘Saddleback Church’ adlı kitabın yazarı Rick Warren, Davos’ta ‘İnanç ve Modernleşme’ konulu oturumda yaptığı konuşmada şöyle demiş:

“Siz dünya ekonomisini yöneten insanlar. Kendinizi şöyle bir geleceğe hazırlayın. Geleceğin dünyası seküler (çağdaş laik) değil, ‘religious pluralism’ (dinsel çoğulculuk) olacaktır”.

Bu konuşmayı Davos’ta izleyip yazan Ertuğrul Özkök, konuyu son zamanlarda yazmış olduğu en önemli yazıda pazar günü açtı. Çok dikkatli olarak okudum ve çok da mutlu oldum. Çünkü bu yazı bana uzun zamandır girmek istediğim ama nereden başlayacağımı bilemediğim bir konuya detaylı bir şekilde girme vesilesi olacak. Bana cesaret verdi de diyebilirim.

Çünkü “ALLAH’ı keşfetmeye çıkmış yeni bir dünya”dan bahsediliyor.

Dinsel çoğulculuk sisteminin temellerini bugünden atanlar işte bu arayışa çıkanlardır.

Aramaya çıkanlar arasında dünyanın en önemli beyinleri arasında yer alan teorik fizikçiler, matematikçiler, filozoflar var.

Yazımın bu aşamasında konunun bazı dindarları rahatsız edebileceğini söyleyerek uyarmam gerekiyor. Çünkü dindarlar bu arayışı tamamladıklarını düşünüyor. Dolayısıyla büyük ihtimalle aramaya yeniden çıkanların yanlış yaptıklarını düşünürler. Ancak biz elbette bu kadar büyük bir konuda kimin haklı olduğunu söyleyebilecek yetki ve bilgiye sahip değiliz. Sadece dünyada yeni bir eğilimin var olduğunu tespit edip bu eğilimin nelerden oluştuğunu aktarmak istiyoruz. Herkes öğrensin ki; karşı çıkacaklar da doğruyu bilip karşı çıksın.

Aslında bu yeni ortaya çıkan bir arayış da değil. Hatta Yunan filozoflarına kadar uzanan bir geçmişte, felsefedeki her adımda da bu arayışın yattığı söylenebilir. Filozoflar aslında varoluş hakkında temel soruları sorarken Allah’ın anlamını da sorgulamaya çalışmışlardır. Bunu, bazıları açıkça, bazıları ise üstü kapalı felsefe sistemleri ile yapmıştır.

Özetle; felsefe de teorik fizik gibi, Allah’ı arayan beyinlerin düşünce ürünüdür.

Bir sınıflandırma girişimine göre dünyada iki tür insan vardır. ‘Tanrı vardır’ varsayımına göre yaşayanlar ve de ‘Tanrı yoktur’ varsayımına göre yaşayanlar. ‘Tanrı yoktur’ varsayımına göre yaşayanlar ‘ateist’ olarak adlandırılır ve onlar da güçlü bir felsefi geleneğe sahiptir.

Size belki şaşırtıcı gelecektir ama teorik fizikçilerin önemli bir bölümü ve güçlü filozofların ağırlıklı kısmı ‘Allah vardır’ varsayımındadır. Bunların arasındaki güçlü beyinler varsayımda kalmamış ve arayışa da çıkmışlardır.

Burada arayış derken fiziksel bir arayıştan bahsediyoruz. Bilim kurgu değil bu, evet; bunlar ‘Allah’ı fiziksel olarak aramaktan bahsediyorlar..

Stephen Hawking, Kozmos’u inceleyerek ve fizik teorilerini oluştururken esas amacını Allah’ın aklını anlamaya imkan veren büyük teoriyi kurmak olarak açıklamıştır (A Brief History Of Time adlı kitabı).

‘Tanrı zar atmaz’ diyen Albert Einstein ise tavrını şöyle özetlemiştir: ‘Kafamda insan suretinde bir Tanrı canlandırmaya çalışmam; dünyanın yapısı karşısında, onu kavramaya yetersiz algılarımızın el verdiği ölçüde huşu duymak yeterlidir’.

Yine bu aşamada Tanrı’ya inanan ve onu bulmaya adananların önemli bir bölümünün dindar olmayı da reddettiklerini söylemeliyim.

Bunun nasıl olabildiğini ise bazı sınıflandırmaları hatırlatıp anlatabiliriz:

TEİST: İlk işi olan evreni yaratmasının yanında, hâlâ ortalıklarda ilk yarattıklarının sonraki kaderini etkileyen ve gözleyen doğaüstü zekâya inanır.

Deist’in kurduğu sistemde ise onlar da doğaüstü zekâya inanırlar ancak onlara göre bu zekânın eylemleri özellikle kainata hükmeden kanunları düzenlemekle sınırlıdır. Deist’in Tanrı’sı asla yaratmadan sonra müdahale etmez ve insan meselelerine özel ilgi duymaz.

PANTEİSTLER ise Tanrı kavramını doğanın ya da kainatın işleyişine hükmeden kanunların tümü olarak görürler, bir kozmik zekadır bu. Bu bağlamda Einstein’ın bir Panteist olduğunu söylemekte yarar var. ‘Tanrı zar atmaz’ lafı da bu kozmik zekâyı anlatmak için kurulmuş bir cümle.

Tüm bu yaklaşımları dindarlık-din karşıtlığı basit ikilemine indirip kategorileştirmek yanlış olur. Çünkü burada çok karmaşık olan bir arayış ve bu arayışa cevaplar geliştirme girişimi var.

Bu nedenle ilk okuyuşta Panteizmi savunuyormuş gibi gözüken Paul Davies’in ‘The Mind Of God’ adlı çalışmasının, din hakkında güzel şeyler söyleyen bilim adamlarına verilen ödül olan Templeton ödülünü almış olması bizi şaşırtmamıştır.

Allah’ı keşfetmeye çıkmış yeni bir dünyada olunduğu kesindir. Bu da seküler dünyada olacaktır ve bu da modernleşme sürecinin bir parçasıdır. Bu arayışlara karşı çıkacağını tahmin ettiğimiz kurumsallaşmış din korumaya çalışacağı düzenle Allah’ı keşfetmeye çıkmış yeni seküler dünyanın kuracağı dinsel çoğulculuk çatışacak ve bu mücadeleyi farklı içeriğiyle seküler dünya kazanacak.

Kaynak; Akşam Gazetesi

 

 

 
 
İstanbul - 29.01.2008
 http://sufizmveinsan.com