Yazarken...
Nilay Caki
 

Tasavvuf konularında düşünenlerin, okuyanların ve yazı yazanların genellikle edindiği bir tecrübe vardır; bir konunun üzerinde tefekkür edersiniz, tefekkür sırasında aklınıza gelen sorular belki aynı gün belki de takip eden günlerde cevaplarıyla bazen bir yazıda bazen bir filmde veya sohbette karşınıza çıkar.

Ya da bu alanda yazı yazanların çokça rastladığı gibi aklınıza düşen fikir ya da konu, daha siz yazı olarak toparlayamadan karşınıza bir yayın organında çoğunlukla da ilgili internet sitelerinde (hızlı erişim ve yayın prensibi gereği) başka biri tarafından yazılmış olarak çıkıverir. İlk zamanlar şaşırır, daha sonra ise kanıksarsınız bu durumu…

Üstünde düşündüğünüzde ise veri tabanınızdaki imgeleme sizi şu hayale ulaştırır: Özünüze yöneldiğinizde ulaşabildiğiniz bir network-ağ bağlantısı vardır ve bu ağ-bağlantısındaki belirli bir yayın frekansını yakalayabilen diğer akıllarla birlikte o yayına dahil olmaktasınızdır. Yayına maruz kalan her vehimsel birim, kendi terkibine ve ilim seviyesine en uygun şekilde aldığı yayını bazen açığa çıkarabilmekte veya bazen de çıkaramadan kapalı geçmektedir.

Sadece tasavvuf değil, tüm diğer alanlarda da bildirildiğine göre farklı frekans yayınları söz konusudur ve moda, trend gibi dünyevi oluşumlar bu şekilde ortaya çıkmaktadır. (Bu konudaki ayrıntılı açıklama Üstad Ahmed Hulusi’nin Bilincin Arınışı- http://ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/bilinc/ ve Tek’in Seyri- http://ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/tek/  kitaplarında bulunmaktadır)

Bu farkındalığın sizi götürdüğü nokta ise çok açıktır: Bir fikri veya ilmi bir veriyi ortaya koyan sizin “ben” dediğiniz gibi gözükse de asıl olan TEK irade ve TEK bilinçtir. Bu gerçekle, artık kendinize veya başkasına mal etmezsiniz yazılanı, bilirsiniz ki siz yazmamışsanız dahi (sizin algılamanıza göre olan) bir başkası takdir gereği yazmıştır veya yazacaktır.

Önemli olan, o fikrin veya konunun kesret âleminde gerçeklik kazanmış olmasıdır her bir birimin algılamasına göre.

“Kün!” emri yerini bulmuş, özünüzden gelen hitaba uymuşsunuzdur ve sonucunda eğer hakkıyla kulluğunuzu eda edebilmişseniz ne ala…

Bu gerçekler ışığında artık EGO’ya prim veremezsiniz; aksi takdirde kendi kendinizi kandırmış ve ateşinize kibriti çakmış olursunuz. Kaldı ki Efendimiz (s.a.v) şu hadisinde bizlere şöyle bildirmiştir:

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah benim sözümü işitip belleyen, sonra da onu benden (başkasına) ulaştıran kimsenin yüzünü Kıyamet günü ağartsın. Zira, nice ilim taşıyıcılar vardır ki, alim değildir. Nice ilim taşıyıcıları ilmi, kendinden daha alim olana taşırlar." (Küttüb-i Sitte/ 6018)

 

 

 
 
11.05.2008
ncaki2007@yahoo.com

http://sufizmveinsan.com