Tasavvuf
konularında düşünenlerin, okuyanların ve yazı yazanların
genellikle edindiği bir tecrübe vardır; bir konunun
üzerinde tefekkür edersiniz, tefekkür sırasında aklınıza
gelen sorular belki aynı gün belki de takip eden
günlerde cevaplarıyla bazen bir yazıda bazen bir filmde
veya sohbette karşınıza çıkar.
Ya da bu alanda
yazı yazanların çokça rastladığı gibi aklınıza düşen
fikir ya da konu, daha siz yazı olarak toparlayamadan
karşınıza bir yayın organında çoğunlukla da ilgili
internet sitelerinde (hızlı erişim ve yayın prensibi
gereği) başka biri tarafından yazılmış olarak çıkıverir.
İlk zamanlar şaşırır, daha sonra ise kanıksarsınız bu
durumu…
Üstünde
düşündüğünüzde ise veri tabanınızdaki imgeleme sizi şu
hayale ulaştırır: Özünüze yöneldiğinizde ulaşabildiğiniz
bir network-ağ bağlantısı vardır ve bu
ağ-bağlantısındaki belirli bir yayın frekansını
yakalayabilen diğer akıllarla birlikte o yayına dahil
olmaktasınızdır. Yayına maruz kalan her vehimsel birim,
kendi terkibine ve ilim seviyesine en uygun şekilde
aldığı yayını bazen açığa çıkarabilmekte veya bazen de
çıkaramadan kapalı geçmektedir.
Sadece tasavvuf
değil, tüm diğer alanlarda da bildirildiğine göre farklı
frekans yayınları söz konusudur ve moda, trend gibi
dünyevi oluşumlar bu şekilde ortaya çıkmaktadır. (Bu
konudaki ayrıntılı açıklama Üstad Ahmed Hulusi’nin
Bilincin Arınışı-
http://ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/bilinc/ ve
Tek’in Seyri-
http://ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/tek/
kitaplarında bulunmaktadır)
Bu farkındalığın
sizi götürdüğü nokta ise çok açıktır: Bir fikri veya
ilmi bir veriyi ortaya koyan sizin “ben” dediğiniz gibi
gözükse de asıl olan TEK irade ve TEK bilinçtir. Bu
gerçekle, artık kendinize veya başkasına mal etmezsiniz
yazılanı, bilirsiniz ki siz yazmamışsanız dahi (sizin
algılamanıza göre olan) bir başkası takdir
gereği yazmıştır veya yazacaktır.
Önemli olan, o
fikrin veya konunun kesret âleminde gerçeklik kazanmış
olmasıdır her bir birimin algılamasına göre.
“Kün!” emri
yerini bulmuş, özünüzden gelen hitaba uymuşsunuzdur ve
sonucunda eğer hakkıyla kulluğunuzu eda edebilmişseniz
ne ala…
Bu gerçekler
ışığında artık EGO’ya prim veremezsiniz; aksi takdirde
kendi kendinizi kandırmış ve ateşinize kibriti çakmış
olursunuz. Kaldı ki Efendimiz (s.a.v) şu hadisinde
bizlere şöyle bildirmiştir:
Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Allah benim sözümü işitip belleyen, sonra da onu benden
(başkasına) ulaştıran kimsenin yüzünü Kıyamet günü
ağartsın. Zira, nice ilim taşıyıcılar vardır ki, alim
değildir. Nice ilim taşıyıcıları ilmi, kendinden daha
alim olana taşırlar." (Küttüb-i Sitte/ 6018) |