Bazı Ayetler ve Anlamları -16-

Ve lâ nükellifü nefsen illâ vüs'ahâ.... (23/62)
Biz, hiç kimseyi gücünün yettiğinden fazlası ile yükümlü kılmayız!..

.... efelâ ta'kilûn. (23/80)
Hâlâ akletmeyecek misiniz?..

.... rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîni. Ve eûzü bike rabbi en yahdurûn. (23/97-98)
De ki: Rabbim, şeytanın saptırmalarından sana sığınırım.. Onların huzurumda bulunmalarından da sana sığınırım, rabbim!..

Hattâ izâ câe ehadehümül mevtü kâle rabbirciûn. Leallî a'melü sâlihan fîmâ teraktü, kellâ, innehâ kelimetün hüve kâilühâ, ve min verâihim berzehun ilâ yevmi yüb'asûn; (23/99,100)
Nihayet, onlardan her birine ölüm geldiğinde, "Rabbim beni dünyaya geri gönder, ta ki boşa geçirdiğim hayatımı orada bıraktıklarımla, yararlı çalışmalarla değerlendireyim" derler. Asla!, bu, diyenin geçersiz görüşüdür. Onların ardında, Ba's (mahşer) gününe kadar sürecek kabir alemi vardır.

Feizâ nüfiha fissûri felâ ensâbe beynehüm yevme izin ve lâ yetesâelûn. (23/101)
Toplu ba's için sûra üflendiğinde aralarında ne soy sopluk vardır, ne de bir birlerini sorup soruşturabilirler.

Kâle kem lebistüm fil ardı adede sinîn. (23/112)
(Allah, inkârcılara):"Yer yüzünde kaç yıl kaldınız?." der

Kâlû lebisnâ yevmen ev ba'da yevmin fes'elil âddîn. (23/113)
(Onlar da): "Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık" derler.

Kâle in lebistüm illâ kalîlen lev enneküm küntüm ta'lemûn. (23/114)
(Allah) "Sadece az bir süre kaldınız" buyurur...

Rabbiğfir verham ve ente hayrur rahimîn. (23/118)
Rabbim mağfiret et, merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!..

NÛR

.... tekûlûne bi efvâhiküm mâ leyse leküm bihî ılmün ve tahsebûnehû heyyinen ve hüve ındellâhi azîm. (24/15)
Hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi, ağızlarınızda geveleyip durursunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanırsınız. Halbuki bu, Allah indinde çok büyüktür.

.... ve lev lâ fadlullâhi aleyküm ve rahmetühû mâ zekâ minküm min ehadin ebeden ve lâ kinellâhe yüzekkî men yeşâ'. (24/21)
Eğer üzerinize Allah'ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiçbiriniz ebediyyen temize çıkmazdınız. Fakat, Allah dilediğini tezkiye eder (arındırır).

Allahu nûrussemâvâti vel'ard meselü nûrihî kemişkâtin fîhâ misbah, el misbâhu fî zücâceh, ez zücâcetü keennehâ kevkebün dürriyün yûkadü min şeceratin mübâreketin zeytûnetin, lâ şarkıyyetin ve lâ ğarbiyyetin yekâdü zeytühâ yudî ü ve lev lem temseshü nâr . Nûrun alâ nûr, yehdillâhü li nûrihî men yeşâ' ve yedribüllâhül emsâle linnâsi vallâhü bi külli şey'in Alîm . (24/35)
Allah, semâların ve yerin nûru'dur.
O'nun nurunun misâli, içinde çerâğ bulunan bir kandildir.. Çerâğ, gökte parlayan inci gibi parlak bir fanus içindedir ki, doğuya da batıya da nispet edilmeyen mübarek zeytin ağacından tutuşturulur.
Bu ağacın yağı, ona ateş dokunmasa da kendiliğinden ışık saçar. Nur üstüne nûr'dur, O..
Allah, nuruna, dilediğini hidayet eder. Allah, insanlara böyle misâller getirir. Allah, her şeyi bilendir.

Fî büyûtin ezinellâhü en türfea ve yüzkere fîhesmühü yüsebbihu lehu fîhâ bilğuduvvi vel'âsâl. (24/36)
(bu kandil)O evlerde yakılır ki, Allah, onların ta'zim edilmesine ve içlerinde isminin teşbih edilmesine izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu teşbih ederler.

Ricâlün lâ tülhîhim ticâretun ve lâ bey'un an zikrillâhi, ve ikâmis salâti ve îtâiz zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbü vel ebsâr. (24/37)
Bu rical ki, ticaret ve alış-verişleri onları, Allah'ı zikretmekten, namazlarını ikame ve zekâtlarını eda'dan alıkoymaz!.. Onlar, kalplerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar...

Liyecziyehümüllâhü ahsene mâ amilû ve yezîdehüm min fadlih vallâhu yerzüku men yeşâü bi ğayri hisâb. (24/38)
Allah, onları, amellerinin en güzeli ile mükâfatlandırır ve lûtfunu ziyadeleştirir. Allah, istediğini hesapsız şekilde rızıklandırır.

09/04/2002
http://sufizmveinsan.com

Ön sayfa